29 Ocak 2020 Çarşamba

Blog Yazmaya Nasıl Başladın? | Mim



  Heyooo yine ben! Geçenlerde bir gün tatlış Ebrar tarafından mimlendim ama yoğunluktan yazmaya ancak vaktim oldu <3 Onun yazısını okumak isterseniz tam şuradan hayır şuradan diyorum ışınlanabilirsiniz kiki ^.^

  Blog yazmaya nasıl başlamıştım? hmmmm.... okurken yazarken dinlediğim şu şarkıyı dinlemeniz için bırakayım önce şuraya. Okuyan siz yazan ben cümlem kafam kadar karmaşık oldu neyse O.o

  Aslında ben de hikayeler yazmakla başladım işe. O zaman bloglardan hiç haberim yoktu tabi. Sosyal medya adına da sadece face kullanıyordum. Orada hikayeler yazılan topluluklar vardı. Önceleri sadece oradakileri okuyordum kendi yazdıklarımı paylaşmaya cesaretim yoktu. Sonra bir baktım ki Mahzen adlı hikayemi orada paylaşmaya başlamışım. Sayfanın yöneticilerinden biri de blog sahibiydi ve onun ve diğerlerinin de bloglarını okumaya başlamıştım. Sonra ona blog nasıl açılır diye birkaç soru sordum ve bir de baktım ki buradayım.

  İlk başta sadece hikayeler yayınlarım sanıyordum. Blogda neler yazılır ne yapılır en ufak fikrim yoktu. Hiç okurum da yoktu bir süre. Sonra bir baktım ki o sayfadan tanıdığım blog sahibi arkadaşlarla olan bir çevredeyim hepsi de kore sevdalısıydı müzikler ve diziler hakkında bolca sohbet eder olduk ve hikayeler uydurulurdu sevimli hoş güzel günlerdi. İlk yorumcularımdan biri de deepsiydi. Yorumlarıyla beni hiç yalnız bırakmadı ve yazmam için cesaret verdi. Belki de onun yorumları olmasa o zaman benden blogcu olmaz diyip bırakabilirdim bir süre sonra, canım sıkılınca keskin kararlar alabilen biri olabiliyorum bazen çünkü. Bir de ben kendi kendime sessizce yazarım sanıyordum ismimi bile o şekilde seçmiştim oysa öyle olmadı :)

  Blog açmayı düşünmemin başında da yazdıklarımı özgürce saklayacak, yazacak, sadece kendime ait bir yer olsun isteğim vardı. Çünkü facede hikaye yazarken hoşlanmadığım bir durumla karşılaşmıştım. Kötü şeyleri zihnim sildiği için tam hatırlamıyorum ama yeni bölümü geciktirdiğim için hikayemin tamamını kaldırmışlardı galiba. Ben de sinirlenmiştim ve grubu terk etmiştim :D Sonra da buraya taşındım. Kendime ait bir oda yarattım ;)

  Öyle işte. Zaman zaman sınavlar dersler okul nedeniyle uzak kaldığım oldu. Her geri dönüşümde tanıdığım blogçuların buraları terk ettiğini görmek üzücüydü. Deepsiyi kasabanın ortasındaki çınar ağacı gibi hep burada görmek bana cesaret verdi hep. Hiç bırakmayı düşünmedim ama yazma yeteneğim uzun süreler uzak kalınca küsüyordu. Artık öyle uzun süre kaybolmuyorum. Saçmalasam bile iki kelime bile yazsam bırakmayacağım. Sizi de kendimi de bırakmam. Hep böyle tatlış tatlış yazalım, hep beraber buralarda olmak çok keyifli <3

  İsteyen herkesler bu mimi yapabilir. Görüşürüz ki yine :)

  S..

26 Ocak 2020 Pazar

Ağaç Ev Sohbetleri 21


Akdeniz Üni, Olbia Çarşısı Stoası
Canım blog bu gün de derslerime çalıştım. Hala bol bol test çözmem lazım ama söz az sonra çözmeye devam edeceğim. Bu haftaki ağaç ev konusunu kaçırmadan birkaç cümle karalamak istedim. Bu sohbetleri yazarken bu yaptığım giriş konuşmaları da benim için günlük tarzında oluyor hoşuma gidiyor. Bak sana yazarken lavantalı yeşil çay içiyorum sen de denesene kokusu çok hoş. İnsanın zihnini açıyor. Zihin demişken yine b12ye başladım. Aslında Emmett Brown'ın yerel versiyonu olan aile hekimimden sadece c vitamini istemiştim ama bana c vitamini yazmak yerine onun dışında aklına ne gelirse yazmış. Çinko, demir, devit ve b12. Bir önceki c vitamini yazdırmak isteyişimde de aynısını yapmıştı. Zaman makinesinde sarsılmamak için söylediklerini atlamadan yapsam iyi olacak. Ne diyordum? Bu haftanın konusu deepsiden gelmişti kolay bir başlık gibi görünse de benim gibi kararsız bir ruh için zorlayıcı bu tür sorular :)

Haftanın konusu: "Yeni mi, eski mi? Yeniyi mi seversiniz, eskiyi mi? Eski düşünceler, müzikler, filmler, kitaplar, eşyalar, duygular mı yoksa yeniler mi? Dün mü bugün mü? Geçmişi mi özlersiniz, bugünü mü yaşarsınız? Nostaljik misiniz, güncel mi? Yeniliklerden yana mısınız, eskiyi mi korursunuz?"

Ben tarihi çoğunlukla ilginç bulmam sevmem ama tarih öncesini merak ederim fakat konunun bununla alakası yok. Geleceği de merak ederim. Arkeolojinin amacı da geçmişi araştırıp geleceği anlamaktır. Aklıma bunlar geldi soruyu ilk okuduğumda. Yani geçmiş ve geleceğin arasında bir yerlerdeyim ben de. Bir yanım geçmişte. Bir yanım gelecekte. Şuan bile hem geçmişim hem de geleceğim. hahah ne karmaşık insanım :D Seçemiyorum ben ikisinden birini. Geçmişle bağım kuvvetli. Sevdiğim insanlar. Geride kalan yaşanmışlıklar. Kaybettiklerim. Anılarım. Eski yazarlar. Eski müzikler. Eski şiirler. Tarihi yerler. Çocukluğum... Derken eski ağır basıyor böyle düşününce. Ama bir yandan da geleceği merak ederim. Yeni şeyleri severim. Yenilik hoşuma gider. Yeni filmler, yeni kitaplar, yeni müzikler keşfetmeyi severim. Eski örümcek bağlamış zihinlerden düşüncelerden korkarım. Fikirler zihinler yenilik dolu olmalı. Aslında bu soru çok geniş bir alanı kapsıyor. Konuyu daraltmış olsak hepimizin cevapları değişkenlik gösterebilir belki. Mesela yeni kitaplardan hoşlanmayan biri yeni filmleri seviyor olabilir bilemedim tabi ama. Neyse işte ben seçemiyorum bu ikisi de benim için geçerli. Yeniyi aramak keşfetmek güzel ama eskiyi korumak bağ kurmak da önemli. Eski dediğimiz şeyler bizim şuanki halimize kadar bize eşlik eden şeyler ve onları kendimizden çıkartırsak biz eksik kalırız. Tamamen eskiyle yaşamak da doğru değil. Eskiyi korur severiz ama bugünü ve geleceği yaşarız. Aklımdakileri tam olarak anlatamadım bence ama öyle bir şeyler işte :)

Görüşürüz yine :)

S..

23 Ocak 2020 Perşembe

Oscar Adaylarını İzliyoruz

Cumhuriyet, Meydan, Kaleiçi, Old, Town, Antalya, Fotoğraf, City, Şehir, Attaleia,
Cumhuriyet Meydanı: 36.8865013,30.7035313
Aşağıda Kaleiçi evleri, Liman ve Yivli Minare, daha ileride Saat Kulesi.
07.09.19
  Tatlış Ebrar geçenlerde Oscar adayı filmleri izleme etkinliği başlattı. Hep beraber filmleri izleyip tahmin etmeye çalışalım kimin kazanacağını dedi. Hatta geçen yıl da varmış bu etkinlik ama ben ilk kez katılıyorum. Geçen yıl herhalde finaller ve tezle uğraşıyordum nerede olduğumu bile hatırlamıyorum hahah :D Geçen yılki kazananı deepsi doğru tahmin etmiş. Bakalım bu yıl tahminlerimiz tutacak mı çünkü bu yıl gerçekten iddialı bir çok film var. Ben pek anlamıyorum teknik olarak oscar nasıl seçiliyor jüri filan nasıl karar veriyor bilmem hiç o yüzden en sevdiğim ve aaa bu film hak ediyor diye düşündüğüm filmi seçeceğim. Bu günlerde her gün bir film seçip izliyoruz deepsi ile ve şaşırdık kaldık bunca iyi film arasında nasıl karar vereceğiz diye. Şimdiye dek en iyi filmler listesinde ilerledik son bir film kaldı o listede bakmadığımız.

  Daha hiç filmlere bakmadan önce Joker'i görünce benim gözlerimden kalpler falan fırladı tabii. Başka bir şeyi kolay beğenmem diyordum. Joker benim en sevdiğim karanlık karakter sanırım. Filmde Joker'i oynayan oyuncu da karakterini fazlasıyla iyi canlandırmıştı ve kahraman filmlerinde alışık olduğumuz türde bir aksiyon olmasa da Joker'in nasıl delirdiğini nasıl Joker'e dönüştüğünü izlemek heyecanlı ve güzeldi. Zaten bu daha çok bir joker filmi değil de jokerin maskesinin ardındaki insanı anlatan bir filmdi. Mutsuzluğun ve trajedinin bir insanın ruhunda nelere sebep olduğunu gördük. Toplumun onu nasıl yavaş yavaş Joker'e dönüştürdüğünü gördük. Görüntüler ve sinematik denen şey de bence çok iyiydi.

  Marriage Story önceden izlediğimiz bir filmdi oscara aday olduğunu bilmiyordum ben o zaman izlerken. Güzel filmdi ama sonundan hoşlanmadım farklı beklemiştim. Bir de ne bileyim film güzel ama diğer filmlerin yanında biraz sönük kaldı. Sıradan bir film olabilir yani bu türde filmlerin arasında güzel bir film ama oscar için sıradan.

  Parasite gerçekten farklı ve ilginç bir kurguya sahip. Yönetmenin Snowpiercer isminde de bir filmi var. Yönetmenin tarzını biraz anladım gibi. Bu konuda uzman değilim ama bence adam rahatsız edici şeyleri kullanmayı seviyor. Böcekler gibi ya da toplumsal kargaşa, açlık yüzünden insanların delirip akla gelmeyecek şeyleri yapmaya başlaması gibi şeyler. Snowpiercer filminde de açlıkla baş edebilmek için insanlara böceklerden yapılmış barlar yediriliyordu ve onlara bu söylenmiyordu. Parasite'in ilk sahnesinde de bir böcek görünce tamam dedim bu adamın imzası böyle galiba. Bazı sanatçıların hep kullandığı detaylar vardır onların imzası gibi. Öyle düşündüm ama ben sadece sıradan bi izleyiciyim tamamen uyduruyorum. Miyazaki'ye ait şeyleri de bilirsiniz görünce ah evet bu Miyazaki'ye göre bir şey dersiniz bu yönetmenin de kendi tarzı var işte. Dur ne diyordum, böcekler falan diyordum işte bunları işlemeyi seviyor. Hiç gerilim olmadan ilerleyen bir sahnede aniden şok edici bir şey olabiliyor. Aslında bu hayatta gerçekte de böyledir yani hayatın sıradanlığına alışırız ve kötü bir şey olmasını beklemeyiz ama bir anda her şey altüst olabilir hem de hiç bir belirti olmaksızın. Sanırım yönetmen bunları yansıtmaya çalışıyor bazı sahnelerde. Tarzını sevdim yani. Film de iddialı. Ama tabii diğerlerine göre karar vermek zorundayız. Hepsi iyi ayolcum. En iyi film seçilmezse yönetmen bir ödül alabilir bence bu filmle.

  Little Women, kitabını biliyorum ama okumadım, önceki uyarlamaları da izlemedim. Konuyu biliyorum yani sadece. İzlerken kitap ve diğer uyarlamalarla kıyaslama yapmadan izleyebildim böylece. Bazen kıyaslama yaparken izlemek zor oluyor uyarlamaları. Yani tamamen yeni bir şey olarak izledim. Kostümler, çevre, atmosfer çok güzeldi. Ama izlerken başta kafam karıştı. Bir geçmiş bir gelecek arasında kayboldum odaklanamadım. Ve karakterler arasındaki ilişkilerin yeterince işlenmediği hissine kapıldım. Jo benim için filmdeki en gerçekçi karakterdi ve diğerlerini gerçek gibi hissedemedim. Zaten kitap da yazarın kendi hayatından esinlenerek yazdığı bir kitapmış yani Jo yazarın kendisi alsında. Kitapta kendisi ile kardeşleri ve diğer insanların birbiri arasındaki ilişkiler nasıl aktarılmış bilmiyorum ama filmde bunu yeterince işlememelerinden hoşlanmadım. Her şey bir anda olup bitiyor. Sevgiyi veya öfkeyi ya da kırgınlığı tam olarak hissedemedim. Sadece Jo'nun hislerini anlamak mümkün. Filmde sahneler de çok hızlıydı. Bir anda bir olay oluyor bir anda sahne değişiyor sonra başka olay derken hiçbir konuya tam odaklanamadım ve her şey çok hızlı olup bitti. Kitabın tümünü bir filme sığdırmak çok zor olmalı bunu kabul ediyorum ama bunu başaran başka filmler de var. Belki de ben filmi izlerken yeterince odaklanamadığım için böyle düşünüyorum ama bunlar kişisel görüşüm belki de herkes böyle düşünmez.

  The Irishman ve hollywood filmlerini sevmedim. Keyifli değiller. Irishman Baba filmini anımsattı ama o film efsaneydi mafyatik filmleri her zaman sevmem ama o film en uzun sahnelerinde bile beni sıkmamıştı. Fakat bu film sıkıcı bana göre. Hollywood da izlerken aşırı sıkıldım. Sadece bunu söyleyebilirim. Bu iki filmin sevenleri oldukça fazla iyi mi kötü diye bir şey söyleyemem sadece ben sıkıldım :D

  Ford v Ferrari filmine gelirsek aman tanrım dediim :D Yani bana kalırsa ben karar verenler arasında olsam, Joker'i zorlayan hatta Joker sevgime rağmen onu geçebilen film bu olurdu dedim izlerken. Film baştan sona hiç sıkmadı. Dikkat edersek bu yılki oscar adayı filmlerin çoğusu gerçek olayları konu edinmiş ama az ama çok. Bu film de gerçek bir olayı işliyor. Atmosfer, kıyafetler, karakterler arasındaki ilişkiler, detaylar güzelce işlenmişti. Film boyunca sanki güncel bir yarışın heyecanı vardı. Küçük cocuğun filmin başında oynadığı oyuncak arabalar ve platformunu görünce bile heyecanlandım çünkü küçükken benim de vardı o arabalardan sürekli pisti kurar bozar değiştirir yarış yapardım. Eskiden de formula yarışlarını izlerdim. Filmle ister istemez hoş bir bağ kurdum yani. Ama kişisel beğenimi bir kenara atarsak bile film çok güzel işlenmişti. Adamın yarışması istenmemesine rağmen emek vermeye devam etmesi, arkadaşı ona "seni yarışta istemiyorlar.." demesinden sonra bile bunu umursamadan arabayı geliştirmeye devam etmesi ve kendisi yerine yarışacak kişiler için tavsiyeler vermeye devam etmesi beni çok etkiledi. Her şeye rağmen yarışa alındığında o heyecan ve tutku çok güzel işlenmişti. Heyecan doruktayken her şey bitmek üzereyken kazanacakken diğer oyunculara yaptığı jest müthişti. Ben gerçek hikayeyi bilmiyordum ve bu yüzden de büyük merak ve heyecanla izledim. Ve finalde şok içinde kaldım. Hiç beklemiyordum öyle bir şeyi. Yani neyse işte Joker'i geçebilecek bir film olmuş dedik.

  Jojo Rabbit'e gelirsek, henüz son filmi izlemedik ama Ford ve Joker ile beraber en iyilerden biri de bu film diye düşündük. Hatta yukarıda Joker ve Ford için söylediğim tüm o şeylere rağmen ben bu filmin kazanmasını isterim sanırım. Bu üçü arasında karar veremedik daha seçmek çok zor. Bir çocuğun gözünden bir savaşı görüyoruz bu filmde. Ama daha çok çocuğun hayal dünyası içerisinde kalıyoruz. Yani diğer savaş filmlerinde gördüğümüz dehşetli şeyleri bu filmde çok fazla görmüyoruz ama hissediyoruz. Masum, naif, kırılgan.. Zeki ve komik bir çocuk yaşadıklarının ağırlığına rağmen güçlü. Film de hem komik hem de hüzünlü. Çocuk ve anne arasındaki ilişki çok güçlü. Anne çok güçlü. Karakterler derinlikli işlenmiş. Annenin çocuğun dünyasını bozmadan onu korumak için yaptıkları insanın yüreğini sızlatıyor. Bazen öyle sahneler var ki aslında komik şeyler oluyor gülüyoruz ama arka plandaki hüzün ve trajedi boğazında düğümleniyor insanın. Minik çocuk Jojo öyle şirin tatlı ki mümkün olsa yanaklarını sıkar mıncırırım yani çok tatlı bi şey. Bir de arkadaşı vardı gözlüklü minnak çocuk. Kendini iyi bir şey yaptığını sanarak savaşa adamış başına bir şey gelecek diye film boyunca korktum onun için. O da çok sevimli şirin bir şeydi saf, masum ve neler olduğundan acayip habersiz sanki bir oyunun içinde gibiydi. Jojo'nun yaşadıkları ve hayal dünyasında inandıkları çelişince yaşadığı kafa karışıklı ve bunun sonucunda yaptıkları düşündükleri dramı arka planda bırakıp eğlenceli bir şekilde aktarılmış. Sanırım daha da çok konuşacağım bu gidişle ama bu kadar yeter şimdilik :)

  En iyi filmler kategorisinde 1917 filmini henüz izlemedik. Bu kategoriden sonra belki diğer kategorilere de bakmayı düşünüyoruz. Özellikle animasyon olanlar oldukça çekişmeli ve heyecanlı olacaktır yine. Tüm bu söylediklerim kişisel görüşler dediğim gibi teknik olarak filmlerden pek anlamam bunu sevdim şunu sevmedim diyebilirim sadece ve oscar neye göre seçilir hiç bilmem yani. En iyi yönetmende de adayları seçmek zor ama Parasite ve Joker bu ikisinden biri olabilir gibi. İzledikçe düşüncemiz değişebilir ama bu kategoride de sadece 1917 izlemedik.

  Henüz karar vermek zor ama yine de bunlardan bir bahsedeyim dedim. Siz de izleyip tahminde bulunabilirsiniz etkinliğe katılabilirsiniz, film izlemeye vaktiniz yoksa bile takipte kalın derim :)

S..

21 Ocak 2020 Salı

Ah Louloúdi!


Karanlığın içinde durdum öylece...
Saat kaç, ne kadar süre öyle durdum bilmiyorum...
Pencereden dışarıda düşüncelerimin etrafındaki buluttan daha karanlık bir boşlukta yağan yağmurun sesini dinleyip ıssızlığı biraz olsun dindiren bir piyanonun ağır ağır çalan notalarında ruhumu dinlendirdiğimi hayal ettim...
.
Ama dışarıda yağmur yoktu.
.
Bir pencere yoktu.
.
Piyanonun ezgisini deliliğin eşiğindeki zihnimin benimle eğlenmek için uydurduğundan şüphelenmemek mümkün değil...
.
Kare biçimli bir odada tam on dört köşe saydım.
İşsizliğin böylesi.
...
Ruhum fillerin ayakları altında çiğnenmiş gibi..
Ah zavallı Louloúdi..
Birden fırladım karanlığın içinde yerlerde sürünen ruhumla döne sallana başladım bir dansa.
Dön... Dön..  Dön... 
Bunun sonu yok. 
İşte şimdi başında papatyadan tacıyla güneşten daha parlak bakışlara sahip müthiş bir deliyim. 
Dön.. Dön.. dön..
.
.
.
Bu müzikal
tam bir
trajedi
.
.
.


Not: Aşağıdaki parçalar dinlemeyi sevdiklerimden ve yazının ruhuna uygun olurlar diye düşündüm. Bu müzikleri dinlerken karanlıkta dans eden deli bir ruh hayal edin :D






S... 

20 Ocak 2020 Pazartesi

Arkadaşlık Mimi



  Sezyum tarafından güzel bir mim yazısına davet edilmiştim ve yazacağım dediğim halde bir türlü zaman bulamadım. Bu aralar günlerimi bile şaşırıyorum. Hadi hayırlısı. Bakalım sorular ve benim cevaplarım nelermiş. Bu mimde cevapları verirken gerçek arkadaşları düşünerek cevap vermemiz istenmiş. Yani tanıdıklar değil gerçekten yakın olduklarımız.

  • Çevresi geniş biri misindir?
Çok fazla tanıdığım vardır. İnsanlarla kolay anlaşırım ve bağ kurmayı severim. Bu şekilde çevremde muhabbetim olan değer verdiğim çok kişi var.

  • Kolay arkadaş edinebilir misin, yakın arkadaş eşiğinden geçmesi için kafanda belli bir olgu var mıdır?
Yukarıda söylediğim gibi muhabbet ettiğim tanıdığım çok insan var çevrem geniştir fakat etrafıma inşa ettiğim bir değil birden fazla güçlü kabuk var. Bu kabukları aşmasına izin verdiğim arkadaşlarım var. Ruhumu görebildiğine inanırım onların. Ve bu eşikten geçmeleri için belli bir olgudan söz edemem. Tamamen samimiyet, güven ve saf sevgi belki de ve dostluğa verilen değerin iki taraf için de önemli olması olabilir.

  • Arkadaşların seni nasıl tanımlar, taktıkları bir lakap oldu mu?

Neşeli ve pes etmeyen biri olduğumu söylerler genelde. Onlar için ışık gibi olduğumu söylerler. Beni çoğu konuda destekler ve takdir ederler. Birkaç lakabım oldu şimdiye kadar. Çakıltaşı, limon çiçeği.. birkaç şey daha var bir de Lenu derler iki ismimin hecelerinden yola çıkarak.

  • En yakın arkadaşınla ne sıklıkla görüşürsünüz ve buluştuğunuzda neler yapmaktan hoşlanırsınız?

En yakın arkadaşım bir tane değil :D Hepsi başka yerlerde yaşıyor ve hepsiyle farklı şeyler yapıyoruz. Film dizi izleriz, bowling oynarız, sahile gidip boş boş sakince denizi izleriz, saçma sapan şeyler de yapabiliriz. Bazen de sadece beraber oturup sıkılmak bile güzeldir. Ay ne bileyim insanlar neler yapıyorsa onları yaparız bir sürü şey :D

  • Senden farklı siyasi görüşe sahip yakın arkadaşın var mı?

Düşündüm de siyasi görüşlerimiz aynı. Ama bu konuları pek konuşmayız. Farklı olsaydı da önemli olmazdı böyle şeyler yüzünden kalp kıran insanlar değiliz. Önemli olan kendini ifade ediş şekli olurdu. Zaten siyasiler bizim yerimize yeterince kavga edip tartışıyor resmen kreş gibi bir ortamları var. Saygı çok önemli her konuda olduğu gibi bunda da.

  • Daha önce arkadaş olduğun biriyle sevgili oldun mu?

Sevgili konuları bana uzaylılar kadar yabancı. Birinin bana aşık olduğunu bile anlayamam ki sezgilerim berbattır kırmaktan kırılmaktan korktuğum için sanırım. Anlayabilmem için çocuğa anlatır gibi açıklaması gerekir birinin :)

  • Şimdiye dek bir arkadaşın için yaptığın en büyük fedakarlık neydi?

Arkadaşlarımla birbirimiz için pek çok şey yaparız. Ama bunları ben kendi adıma fedakarlık olarak görmüyorum. Sevdiğim biri için elimden gelen şeyleri yaparım. Bunların da hesabını tutmam, benim için doğal bir şey çünkü böyle davranmak. O yüzden bu sorunun cevabını bilemedim.

  • Eski okul arkadaşlarınla görüşüyor musun?

Ortaokuldan kimseyle görüşmüyorum sadece bir tanesiyle instadan takip ediyoruz birbirimizi o kadar. Liseden hiç arkadaşım yok çünkü sağlık sebeplerinden dolayı açık öğretim okudum. Üniversiteden pek çok arkadaşımla görüşüyoruz ve çok yakınız.

Bu mimi yapmak isteyen herkesler yapabilir :)

11 Ocak 2020 Cumartesi

Ortak Öykümüz


  Heeyoo! Hep beraber emek verip bu yaşa getirdiğimiz Masal'ın Masalı devam ediyoor :) Yeni yıl için ilk yazım ne olsun diye düşünürken bu konuda bir güncelleme yazısı yazayım dedim :) Sınavlara çalıştığım için her zaman burada olamıyorum bu yüzden son iki bölümü de gecikmeli okudum ama elimden geldiğince blogda olmaya devam edeceğim, bana sınavlar için şans dileyiiin :)

  Şimdiye dek: Ben, Deepsi, Manxcat Kuyruksuz Kedi, Ebrar Perili Ev, Ebemkuşağı, Fatoş Gider iken, Kaystros Tyrha, Sevdiğim Günlük, Farklı Diyarlar, Akela, Berlin Berlin, Aden Siyah Su Zambakları, Hayata Dair ilk 13 bölümle 2019'a veda edip sezon arası vermiştik :) Yeni yıl ile birlikte ikinci sezonun ilk bölümü yani 14. bölümümüz Deepsi'den ve hemen ardından da bir sonraki bölüm Ebemkuşağı'ndan geldi. Yeni sezona hızlı bir başlangıç yapan hikayemiz tüm heyecanıyla devam ediyor. Bölümlerin tamamına yukarıdaki sayfa başlığından ulaşabilirsiniz ve ayrıca hikayemizi okudukça bölümlerin sahiplerine ışınlanıp tatlı yorumlarınızı bırakarak ponçik kalplerimize dokunabilirsiniz :)

  Hikayemize katılmak isteyenler Deepsi ve bana söyleyebilirsiniz. Yazmak istiyorum demeniz yeterli olacaktır. Daha önce yazan arkadaşlarımız da istedikleri zaman tekrar katılabilirler. Şimdi sıradaki iki bölümü Fatoş ve Ebrar yazacaklar sonrası şuan belli değil. Katılanlar oldukça deepsi ve ben güncellemeler yapacağız :)

  İlk sezonda Masal ve Köpük değişik maceralara atıldı aklımıza gelmeyecek tuhaf olaylarla karşılaştılar. Yeni sezonda kameralar tekrar kasabaya döndü ve ailesinin onun için endişelendiğini ve bir arama kurtarma çalışması başlattıklarını öğrendik. Şimdi tüm kasaba bizim minikleri arıyor. Hikayenin gerisinde gölgeler içinde kalan cadılar, Yabancı ve daha bir çok şey var. Bakalım onlar ortaya tekrar nasıl çıkacaklar ve olaylar nereye varacak. Hepimiz sonunu bilmediğimiz öykümüzü merakla takip ediyoruz. Hepimizin hayal gücüne sağlık :)

  S..