19 Haziran 2021 Cumartesi

Kelime Oyunu 29

 


Herkese selamlar arkadaşlar bilgisayarım arızalandığı için yorumları yanıtlayamıyorum veya sizlere yoruma gelemiyorum. Ne kadar denediysem de benim telefonumdan yorum yapma yerleri düzgün çalışmıyor. Oturum açık değilmiş gibi davranıyor yorum kısmında. Ama yazı yazabiliyorum o yüzden hem bu şekilde haber vermek istedim hem de kelime oyunu yazmak istedim. Umarım seversiniz. Arıza düzelince en kısa zamanda tekrar aranızda olacağım.

Bugün telefondan yazdığım için kısa bir şeyler yazmaya çalışacağım. O yüzden tatlı bal cadısı Nina için yeni bir macera yazmaya karar verdim. Ilk bölüm için kelime oyunu 22 yazıma bakabilirsiniz. 

  • Kelimeler poncik deepsi tarafından verildi: İksir, Yağmur, Orman, Bulut, Çığlık

Nina ormanın derinliklerinde kayalıkta oyulmuş bal dolu bir kuyuya düşeli epey zaman geçmişti. Bu gece bulutların arasından yeniden dolunay yükselecekti. Nina bundan kaçışı olmadığını biliyordu. Her dolunayda olduğu gibi bu gece de kendini kaybedip bal arayışına çıkacaktı. Ortalikta kurtadamlar da dolaşırken bilinçsizce bal arayan bir cadı olmak oldukça korkutucuydu. Her seferinde şansı yaver gidiyordu hatta en son o kuyunun içindeyken arı sürüsünden kurtulmuş olması tam bir mucizeydi. Fakat şansının daha ne kadar yanında olacağını bilemezdi.

Bunun için dolunay geçinceye kadar kendisini uyutacak bir iksir yapmaya karar verdi. Eğer derin uykunun labirentine girerse bal peşinde bilinçsizce koşturmadan geceyi atlatabileceğine inanıyordu. Büyü kitabında bu iksirin korkunç yan etkileri olabileceğinden bahsediliyordu fakat bunların neler olabileceği yazılmamıştı. Nina biraz korksa da yan etkilerin dışarıdaki tehlikelerden daha zararsız olduklarından emindi. 

Tarifte hicbir şeyi atlamadan bütün gün iksiri hazırlamak için uğraştı. Kazanın içine sırasıyla çeşit çeşit bal damlaları, polenler, salyangoz sümükleri, zakkum sütü ve daha adını bilmediğimiz on çeşit bitki attı. Her madde eklendiğinde yoğun ve kokulu bir duman yükseliyor ve sıradakini eklemeden önce on dakika kaynatmak gerekiyordu. En sonunda hazır gibi görünen iksiri denizkabuğundan bir şişeye doldurdu. Bu şişeyi soğuyuncaya kadar her gece ay ışığıyla yıkanan bir kuyunun içinde bekletti. Ve en sonunda güneşin son ışıkları da gitmek üzereyken iksir hazır hale gelmişti. 

Nina iple sarkıttığı şişeyi kuyudan çekti ve hemen eve dönüp odasına koştu. Iksiri içtiği zaman hemencecik derin bir uykuya dalacaktı. Bu yüzden yatağına oturdu ve bir dikişte bütün şişeyi bitirdi. Kokusu ve tadı iğrençti. Yine de her dolunay yaşadığı korkunç maceraları durdurabilecekse bu tada razıydı. Nina son yudumunu da yuttuktan sonra bir anda gözleri ağırlaştı. Bedeninde ağır bir uyku hakim olmaya başladı. Elleri gevşedi ve şişeyi düşürürken kendisi de yastığına doğru devrilip gitti. Iksir işe yaramıştı ve artık etkisi geçinceye kadar uyku labirentinde dolaşıp duracaktı.

Fakat bir terslik vardi. Nina bir anda gözlerini açtı ve gördüğü şey karşısında büyük bir çığlık koparttı. Ayakta durup çiğlik atarken baktığı şey yatakta baygın yatan kendisiydi. Iksirde bir şeyler ya ters gitmişti ya da bu o bahsedilen yanetkilerden biriydi. O kadar korktu ki bir süre hüngür hüngür ağladı. Ölmüş ve bir hayalete dönüşmüş olduğundan korkuyordu. Iksirin süresi bittiğinde bedenine geri dönebilecek miydi? O kadar çok ağladı ki başına komşu hayaletler de toplandı ve Nina onlardan korkup daha çok ağladı. Gözyaşları dışarıda yağmuru çağırırken hayaletleri ve onu şaşırtan bir sey daha oldu. Yatakta baygın yatan bedeni kendi kendine doğrulup oturmuştu. Nina şimdi ne yapacaktı?

Son

Not: Ah burada kesmek istemezdim tam da odaklanmıştım ama telefondan yazmak inanilmaz sinir bozucu sürekli harfler karışıyor. Yazım yanlışı da yapmış olabilirim affedin. Haftaya Nina bu işten nasıl kurtulacak beraber görürüz söz :)




9 Haziran 2021 Çarşamba

Kelime Oyunu 28


Herkese selamlar bu hafta kelimeler benden olsun dedim. Bu aralar katılım olmasa da hikaye yazmayı sevdiğim için deeple etkinliğe devam ediyoruz. Bu hafta daha önce sevdiğiniz mağara hikayemi devam ettireyim dedim. Umarım devamını da seversiniz :) Minik not: henüz yorumlara geri dönüş yapamadım uzun süredir bekleyenler de var çok üzgünüm ama çok yoğundum. Hepinize geri dönüş yapacağım ^.^

  • Kelimeler: Uyanmak, Kontrol, Engebe, Çanta, Ses

Kendime gelip uyandığımda Beatrice yüzüme vurup duruyordu. Ağlamaktan gözleri şişmiş, alnından yanağına doğru akan kana sarı saçları yapışmıştı. Başta söylediklerini ve ne yaptığını anlamamıştım. Gözlerimi açmış olmama rağmen beynim henüz çalışmıyor gibiydi. Sonra nasıl olduğumu sorduğunu anlayıp başım ağrıyor diye cevapladım. Bundan daha yoğun bir duygu hissedemiyordum. Benim de başımın yarısı aldığım darbenin sonucu olarak kurumuş kanla kaplanmıştı. O sırada başımıza neler geldiğini hatırladım ve dehşete kapıldım. Herkes iyi mi diye sorarken bir yandan da kendim iyi miyim diye anlamaya çalıştım. Şans eseri üzerime bir kaya düşüp kalmamıştı ve ayaklarımı oynatabiliyordum. Doğrulup oturmak isterken kaburgalarımdan bazılarının kırılmış olduğunu anladığımda birkaç saniye acıdan nefes alamayarak öylece kaldım. Beatrice oturmama yardım etti ve bulduğu bir mataradan su içmemi sağladı. El fenerlerimiz sayesinde etrafımızı görebiliyorduk. Her yerde devrilmiş kayalar vardı. Bunların arasında yaralanan ve baygın yatan birkaç arkadaşımız vardı. Diğerleri ise kaybolmuştu. Beatrice şakağındaki kesik dışında hiç yara almayarak bu olaydan sağ salim çıkan tek kişiydi. Bu sayede beni ve bulabildiği diğerlerini kontrol etmişti. Kayaları oynatabildiği kadarını da kontrol etmiş ama geri kalanlara dair hiç iz bulamamıştı. Eğer yıkıntının çok altında kaldılarsa onlara ulaşmamız mümkün değildi ama söylediğine göre ne kadar denese de aşağıdan gelen bir ses veya inilti de duymamıştı.

Büyük bir trajedinin ortasında kalmıştık. İşin tuhafı hepimizi birbirimize bağlayan halatın paramparça olmuş olmasıydı. Bu nedenle her birimiz başka bir tarafa saçılmıştık. Ve bu durum bazılarımızın kurtulabilmesini sağlamış olsa da çelik gibi sağlam bir halatın nasıl parçalara ayrıldığını anlayamamak kafamızı karıştırmıştı. Ayağa kalkabildiğimde yaralıları kontrol ettim. Bazısı çok kan kaybetmiş görünüyordu ve bu nedenle baygındı. Yaraları bana çarpma ve düşmenin veya bir kaya tarafından ezilmenin etkisinden çok vahşi bir hayvanın saldırısı sonucu oluşmuş biri göründü. Daha önce hiç böyle yaralanmalar görmemiştim. Beatrice onlara ilk yardım uygulayıp stabil tutmaya çalışmıştı. Biraz ötede yerde oturan Tao şok geçirmesi dışında bir şeyi yok gibi görünse de konuşamıyor ve söylediklerimizi pek anlamıyor gibiydi. Sonuç olarak ben, Beatrice ve korku içindeki Tao dışında dört kişi kan kaybından baygın durumda ve geri kalanımız kayıptı. Ve ne yapabileceğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu. 

Bulunduğumuz boşluk ileride gittikçe daralıyor ve bir koridora dönüşüyordu. Sırt çantamdan başıma takabildiğim bir başka fener alıp kırılanla değiştirdim ve el fenerini cebime kaldırdım. Böyle engebeli bir yerde ilerlerken ellerin serbest olması önemlidir. İçine düştüğümüz boşluk tamamen kapanmış olduğu için oradan dışarı çıkma şansımız yoktu. Bu nedenle koridoru takip ederek başka bir çıkış yolu bulmaya çalışacaktık. Tao'yu yanımıza almak onun için güvenli olacağa benzemiyordu çünkü hala kendinde değil gibiydi. Yere öylece oturmuş ve dizlerine sarılmış şekilde ilerideki karanlığa doğru korku dolu gözlerle bakıyordu. Onu yerinden kaldırmak istediğimde çığlık atıp beni geriye doğru itti. Bunun üzerine anlayabildiğini umarak ona yardım getireceğimizi söyledim. Yanına bir matara bıraktım. Zaten sırt çantası da hala üzerindeydi ve içinde yiyecek ve temel ihtiyaçlar doluydu. Biz gelene kadar yaralılara göz kulak olabileceğini umuyordum. Beatrice Tao'nun kırılmamış olan telsizini aldı. Kendi cep telefonu da sağlamdı. Ama ikisi de çekmiyordu. Mağaradan bir çıkış bulabilirsek onları kullanabilmeyi umuyorduk. 

Böylece bir süre dikkatli adımlarla ilerledik. Tao'nun yanındaki fenerin ışığı gittikçe uzaklaştı ve en sonunda görünmez oldu. Çok fazla hissedilmese de tünel yavaşça aşağıya doğru iniyor gibiydi. Bazen keskin dönüşlerden geçiyorduk. Yine de çok fazla ilerlemiş sayılmazdık. Üç geçitli bir yol ayrımına geldiğimizde çantamdan bir tebeşir çıkartıp duvara geldiğimiz yönü gösteren bir ok işareti çizdim. Böylece geri dönerken kaybolmayacaktık. Hangi yönü seçmemiz gerektiğinden emin olamıyorduk. Üçü de birbirinden karanlık ve havasız görünüyordu. Sesleri dinlemeye çalışıp bir su sesi veya rüzgar sesi var mı diye anlamaya çalıştık ama buna dair bir şey de duyamadık. Bu nedenle Diğer ikisinden biraz daha geniş görünen yolu seçmeye karar verdik. Gerekirse geri dönüp diğerlerini deneyecektik. Tam yola devam edecekken. Keskin bir çığlıkla yerimizden sıçrayarak korkuyla etrafımıza ve birbirimize baktık. Çığlık bir tane değil belki üç belki de daha fazlaydı. Bir tanesinin Tao'ya ait olduğu fark edilebilir durumdaydı. Aynı anda "Tao!" derken korkuyla geldiğimiz yöne doğru koştuk. Oraya vardığımızda çığlıklar çoktan kesilmişti. Tao dizlerine doğru iyice eğilip küçücük kalmış ve elleriyle başını sarmış durumdaydı. Hızlı hızlı nefes alıyor ve bir çeşit kriz geçiriyordu. Yaralılar ise kaybolmuştu. Onlardan geriye yaralarından akan kan izleri kalmıştı fakat izler hiçbir yöne doğru devam etmiyor sanki oldukları yerden yok olmuşlar gibi görünüyordu. Korku şakağımda ve ensemde bir kalp gibi atıyor ve damarlarımı yakıyordu.

Son..

7 Haziran 2021 Pazartesi

BCP - Mayıs

Selamlar canım blog ailesi. Bir süredir ne kendi bloğum ile ne de okumak için açıp da beklettiğim bloglar ile ilgilenemedim. Şuan bir görseniz elli tane blog sayfası açık unutmadan okuyayım diye. Umarım artık daha çok vakit ayırabilirim. Neredeyse bir aydır yayınlamayı bekleyen yorumlar da var bu yazıyı yazdıktan sonra da onlara dönüş yapmayı umut ediyorum. BCP Mayıs ayını da gecikmeli olarak paylaşıyorum. Liste de henüz yayınlanmamışken yetişeyim dedim :)

Mayıs teması aşk ve sevgiydi. Bu temada okuyacak izleyecek çok seçenek olduğu için seçmek de zordu. Bu ay yoğun olduğum için kitap seçmedim onun yerine bir şeyler izlemeyi tercih ettim. Bakalım siz de sevecek misiniz :)

Sıcak Kalpler

Warm Bodies

Jonathan Levine

ABD 2013

1s38dk.

Bir zombi hikayesini hiç bir zombinin tarafından dinlediniz mi? Bir zombi neler hisseder ve neler düşünür merak ettiniz mi? İşte bu film bu soruların cevabını verebilir. Baş rolümüz adını ve nasıl öldüğünü hatırlamayan bir zombidir. Bir süredir hava limanında başıboş gezmekten başka yaptığı bir şey yoktur. Diğer zombiler arasından bir iki kişiyi uzaktan izlemiş ve arada bir zombice selamlaşmışlardır. Zaten isteseler de bir iki kelimeden başka bir şey konuşamazlar. Ölümüne açlık hissetseler de zamanla bunun kontrol edilebilir olup olmadığını merak eden zombimiz bir "Kemik"e dönüşmekten korkar. Kemikler zombiliğin son aşamasıdır. Açlıklarını kontrol edemedikleri için kendi etlerini yemişlerdir bu yüzden onlara Kemikler denir ve zombilerde hala biraz bulunan mantık ve düşünme yetileri de kalmamıştır. Aşırı saldırgan bir canavara dönüşmektense açlıktan ikinci kez ölmek daha mantıklı olabilir. Hava limanının ücra bir köşesini Kemikler ele geçirmiştir ve zombiler de onlardan uzak durmaktadır.

Bu sırada olaylar gelişir ve zombiler yemek bulmak için tesisten uzaklaşıp şehre iner. O bölgede de zombi avına çıkmış bir grup insan vardır. Bu iki grup karşı karşıya gelince kan dökülmesi kaçınılmaz olur. Fakat o da ne? Zombiler insanların beyinlerini yediklerinde onların anılarına da sahip oluyordur ve bu yüzden bir çocuğu yediği sırada baş rol zombimizin kafası karışır. Yediği çocuğun sevgilisi Julie'ye aşık olur. Bu nedenle kızın öldürülmesini engeller ve ona ait olduğunu zombi grubuna belli ederek kızı korumaya alır. Onu beraberinde hava limanına götürür. Kızı koruyacağına söz verir. Onu ısırıp beslenmesi gerekirken sahip olduğu yeni anılarla beraber insani özellikleri yavaş yavaş geri geliyordur.

Bir şekilde arkadaş olmayı başarırlar. Kız ona R ismini verir çünkü zombinin adı ile ilgili hatırladığı tek harf budur. Peki ama bir zombi sahiden aşık olabilir mi? Olsa bile bu aşkı nasıl yaşayabilirler ki? Ya kız sevgilisini öldüren bir zombinin aşkına karşılık verebilir mi? Peki aşık olan bir zombinin buz gibi ölü kalbi ısınıp atmaya başlarsa ne olur? Bu ve daha fazla sorunun cevabı için izleyin derim. Oldukça eğlenceli ve değişik bir aşk hikayesi :) Filmde beğenmediğim aklıma takılan tek şey kızın ölen sevgilisini ve arkadaşlarını hiçbir şey olmamış gibi unutmasıydı. Zombiyle arkadaş olacağı sıralarda bu konu daha dikkatli işlenebilirdi. Ama zaten hafif ve eğlenceli tasarlanmış olduğu için bu görmezden gelinebilir. Bir de yanlış öğrenmediysem bir kitabı da varmış filmden önce.


Aşkın Çekimi

Upside Down

Juan Solanas

Kanada / Fransa 2012

1s49dk

Bir güneşin etrafında dönen ikiz gezegenler eş zamanlı hareket ettikleri ve birbirlerine oldukça yakın oldukları için iki gezegen de gökyüzünde birbirini görebilir. Hatta birbirlerine o kadar yakındırlar ki şehirler bile oldukça net görülebilir. Bu yakınlık sayesinde iki gezegen arasında köprü görevi gören devasa bir kule inşa edilmiştir. Bu kule iki gezegen arasında iletişimi sağlayan çalışanlarla doludur fakat gezegenler arasında seyahat yasaktır. Konuşmak dışında iki gezegenin insanları birbiriyle yakınlaşamaz. Meraklı bir genç ve diğer gezegende onun kadar meraklı bir genç kız tesadüf eseri karşılaşır ve aşık olurlar. Peki ayrı dünyaların insanları nasıl olup da bir araya gelecek? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir. Gezegenler arası temas suç olduğu için peşlerine korumalar düştüğünde her şey sarpa sarar. Eden'e (kız) yeniden ulaşmanın tek yolunun kulede çalışmak olduğunu anlayan Adam (cocuk), tehlikeli bir oyuna başlar ve yer çekimi sorununu çözerek iki taraf arasında kılık değiştire değiştire gidip gelmeye başlar. Bakalım her şeyin sonunda neler olacak.

Bir aşağı bir yukarı ilginç görüntüler ve sahnelerle dolu bir film. Merakla izlenebilir. Tabi ben yine birkaç detaya takıldığımı söylemeliyim. Mesela o kadar yakın iki gezegen nasıl oluyor da birbirine düşmüyor bu çok mantıksız :) Bir de yukarı dünyadan gelen yiyecekler yukarı doğru düşüyor. Mesela kız çocuğa kendi gezegeninden nar getirip yedirirken nar taneleri yukarı doğru düşüyordu. Ama bunun sebebini çözemedim artık aşağıdaysa aşağı gezegenin yer çekimi kuvvetine girmiş olması gerekmez miydi? Hadi diyelim fantastik bir şey moleküllerine etki ediyor ama o zaman çocuk onu yutarken zorlanmaz mıydı? Hadi yuttu diyelim ya midesinde yukarı yukarı niye uçmuyor bu taneler? molekülleri etkilendiyse gülmeyin ama çiş yaparken de uçuşması gerektiğini düşündüm yani biraz komikti bence bu :) Aynı şey kız için de geçerli. Yahu aşağı dünyaya gelmişsin kızım ne uçup duruyorsun yukarı? Belki de aşağı gezegenin yer çekimi sıfıra yakındır diyebilirsiniz ama aşağıdakiler niye yukarı uçmuyor o zaman? İşte filmi bunları düşünerek izleyebilirsiniz :D

Bu arada iki gezegende de şehirler devasa görünüyor ama mekanlar arasında geçişler o kadar kısa ve hızlı ve aradığın kişiyi o kadar kolay buluyorsun ki sanki köy gibi kasaba gibi küçük bir mekan algısı veriyor. Bu bir kitap olsa okuması daha hoş olabilirdi diye düşünüyorum. Veya bir anime olsaydı daha müthiş bir kurgu ve mekan tasarımı olabilirdi. Biraz ucuza mı kaçtılar acaba? Ha şu nar meselesi de Adem ve Havva yasak meyve hikayesine gönderme gibi geldi bana zaten ondan sonra olaylar kopuyor ama yer çekimi meselesine taktım ben izlerken :D Kısacası film bilimkurgu olamaz. Fantastik diyebiliriz. Aşk filmi diyebiliriz. Aksiyon var gibi ama yok diyebiliriz.

Aslında bu tema için en iyi filmlerden biri Love Story bir diğeri Leap Year olabilir hatta başka iyi filmler de vardır ama benim seçimlerim biraz uçuk kaçık ve eğlenceli oldu :)