21 Şubat 2021 Pazar

Blogları Canlandırma Projesi - Şubat

 

Selam canım blog ailesi umarım hepiniz iyisinizdir. Son günlerde pek aktif değilim çünkü bu ayın son günü yökdil sınavım var. Bir de ailevi bazı üzücü olaylar yaşadık aslında burada bundan bahsetmiştim yazıyı günler önce yazarken o ruh haliyle ama şimdi değiştirmek istedim. Bir bahsedip bir silmiş oldum ama bahsetmek iyi gelmedi. Sınava odaklanmaya dikkatimi buna vermeye çalışıyorum. Hala pes etmeden inatla deniyorum bir şeyler hayırlısı bakalım. Bu yazıyı da önceden ayarlıyorum şimdi. Biraz kafamı dağıtmak için yazmaya başladım. Muhtemelen ben soru çözmeye dalmışken kendi kendine yayınlanmış olur ve sizleri de elbette sınavdan sonra ziyaret edeceğim. Son günlerde yetişemediğim çok şeyi düşünüyorum hayat kısa, çok çok kısa ve son günlerde bunu derinden hissediyorum ve bunu düşündükçe daralıyorum. Siz siz olun hiçbir işinizi yarım bırakmayın ve sevdiklerinize onları sevdiğinizi söylemeyi ihmal etmeyin çünkü davranışlarla bunu belli ettiğimizi düşünsek de bazen bunu dile getirmek de gereklidir, bazen çok geç olabilir. Gidin sevdiklerinize sarılın saçını okşayın bir çiçek filan verin iyi ki varsın diyin.. 

Neyse ne diyordum..

Kamu spotu ve günlük tarzı bir giriş yaptıktan sonra gelelim asıl konuya.

Geçen ay başlayan etkinliğimiz tüm hızıyla devam ediyor katılımcı sayımız da arttı diye biliyorum ve artmaya da devam edecek gibi çünkü oldukça kolay ve rahat, pek fazla da kuralı olmayan bir etkinlik bu. Önemli olan katılan herkesin birbirini ziyaret etmesi çünkü etkinliğin amacı bloglar arası etkileşimi artırmak aslında yoksa kendi kendimize de çalar söyleriz yani :) Geçen ay herkes muhteşem filmler kitaplar tanıttı hepsi de nefisti valla. Bu ay neler çıkacak ortaya merak ediyorum. Detaylar için ve geçen ay nelerden bahsettiğimi görmek için şuraya tıklayabilirsiniz. Ayrıca etkinliği başlatıp yöneten ve tüm katılımcıların liselerini tutan sevgili Okurix ve Fighting arkadaşlarımızı ziyaret etmeyi unutmayın :)

Bu ayın teması Uzak Doğu seçildi. Uzak Doğu ülkelerine ait film, dizi, kitap, anime, manga, webtoon veya bir şiir falan her şey geçerli. Bununla birlikte başka ülkelere ait olsa da konusu Uzak Doğu ile alakalıysa kabulümüz denildi. Bakalım bakalım benim seçimlerim bu ay için neler olmuş.



Wa Pei 2

Painted Skin Resurrection - Boyalı Yüz 2

2012 - ÇİN / 131dk.
Yönetmen: Wuershan

Film ilk olarak 2008'de başka bir yönetmen fakat aynı oyuncular ile çekilmiş ve çok sevildiği için biraz değiştirilerek yeniden yapılmış. Türkçeye de ismi Ölümcül Güzellik diye çevrilmiş aslında. İnsan olmak isteyen bir Gumiho yani tilki ruhu bu arzusundan dolayı buza hapsedilerek cezalandırılmıştır. Film onun buzdan kurtuluşuyla başlıyor. Ölümsüz ve şeytani bir ruh olan Gumiho kurtuluşunun ardından insan olmak için elinden geleni yapmaya devam eder. Anlaşmalar yaparak insanlarla yer değiştirebilmektedir ve bunun için deri değişimi yaparlar. (Bu sahneler oldukça sanatsal ve etkileyiciydi) Erkeklerin kalplerini arzular ve onları yer. Aslında bunun sebebi bir erkek kendi arzusu ile kalbini ona sunarsa gerçekten bir insana dönüşebilecek olmasıdır. Tek arzusu insan olup rüzgarı hissedebilmek, çiçeklerin kokusunu duyabilmek ve yediği şeylerin tadını alabilmektir. 

Yolculuğu sırasında krallığını kaybetmek üzere olan bir prensesle karşılaşır. Prensesin yüzünde çocukken ona saldıran bir ayı yüzünden derin yaralar vardır ve bunu hep saklayarak yaşamıştır. Ayrıca onu bu saldırıdan kurtarmış olan generale aşıktır ama gururundan ve konumundan dolayı belli edemez. Ayrıca yüzünün durumundan da utanmaktadır. Onun aksine Gumiho cezbedici güzelliktedir. Gumiho ile aralarında anlaşıp arada bir yer değiştirirler ve olaylar daha karmaşık bir hal alır. Prenses sevdiği adamı Gumiho'nun çalacağından endişe etmektedir bu sırada da krallığa saldıran düşman askerleri de prensesin peşindedir ve liderleri onunla evlenmek ister. Herkesin mutlu olabilmesi ve bu savaştan korunmanın bir yolu var mıdır? Gumiho insan olabilecek mi ve prenses sevdiği adama kavuşacak mı? Tüm sorularla birlikte final harikaydı ve görüntüler ödüllere layık derecede güzeldi. Yani bu film konusunu bir kenara koysak bile görsel bir şölen gibi muhteşem bir tablonun içinde dans eder gibiydi. Yani o efektler o dans eder gibi süzülen hareketler beni çok etkiledi. Bir de müzikler tabi :)

Love in Time

Hong Kong 
9 Bölüm

Öncelikle sanırım bu dizinin devamı da var ama henüz bulamadım bakmadım yani. İzlerken başta klişe gelse de çok komik ve tatlı bir diziydi. Pek gerilim aksiyon olmadan hiç karanlık taraflara çekilmeden günlük lise hayatı gibi ilerleyen bir vampir dizisi. Roy adındaki vampirimiz 200 yaşında bir liseli. Klasik Edward Cullen ama ondan da biraz farklı elbette :) Çinli Bella'mız bir karate ustası olma yolunda ilerleyen bir liseli. İkisi okulda tanışıyorlar ve önce birbirlerinden nefret etseler de bu nefretten bir aşk doğuyor. Yan karakterlerimizden birisi bir Gumiho. Ama bu kez kötü rolde değil tatlı saf ve deli bir aşık kadın. 200 yıldır aşık olduğu adamı arayıp durmuş o da Roy'un abisi elbette. Bir de kötü vampir çocuk var olmazsa olmaz zaten. O da bir görünüp bir kayboluyor ve hepinizi mahvedeceğim mesajları veriyor fakat bu sırada bizimkiler pikniğe, restorana, lulaparka, güneş tutulmasını izlemeye gitmekten geri kalmıyor. Hani bunlar vampir olmasa bildiğiniz liseli genç saf aşık insanlar işte :) Bazı göndermeler filan komikti, Alaca Karanlık serisindeki bazı sahneleri epey komediye vuran yerler vardı ve bölüm sayısı az olduğundan hemencecik de bitti :) Sadece sonunu biraz eksik bulmuştum ben ama kafa dağıtmak ve biraz eğlenmek için güzel dizi :)

Mübarek Toprak

The Good Earth

Pearl S. Buck

Cem Yayınevi
Çeviri: Nihal Yeğinobalı
389s.

Bu kitabı yıllar önce orta okula giderken okumuştum ama konusu uygun olunca paylaşmak istedim. Yirminci yüzyılın başında Çin'in kırsal kesiminde bir rençber olan Wang Lung'un başından geçen olayları okuyoruz romanda. Artık evlenmesi gerektiğine karar verdiğinde bir konakta köle olan O-Lan isimli güçlü karakterli bir kızla evlilik yapmasıyla başlıyor hikaye. O-lan yüzünde çiçek hastalığından kalma küçük bir iz olmasına rağmen aslında güzel ve çok güçlü, taşı sıksa suyunu çıkartan, ekmeğini alın teriyle kazanan ve yoklukla mücadele etmesini bilen bir kız. Kitap o zamanın sosyal yapısını da gözler önüne seriyor ve kadınların yeterince bir konuma sahip olmadığını görebiliyoruz. Wang Lung ailesinin hikaye boyunca hiçlikten toprak sahipliğine yükselişleri ve bu sırada yaşanan, açlık, yoksulluk, felaketler, kıtlık zamanları, hastalıklar, doğumlar, ölümler, zenginliğin getirdiği rehavet ve aldatıcı şeylere düşkünlükler, huzurlu huzursuz geçen günler, aile üyeleri ve çevredeki insanlarla ilişkiler ve zorluklarla mücadele vererek geçen tüm bir yaşamını içeren bir hikaye bu. Ayrıca kişilerin sosyolojik konumları, değişen statüler ve başlarına gelen her olay karşısında yaşanan psikolojik durumlar da iyi aktarılmış.

Kitap dili çok sade ve akıcı ayrıca her şeyi o kadar yalın anlatmış ki dramatize edilmeyen bir ölüm karşısında bile insanın boğazına bir şeyler takılıyor. Kitabın ilk yarısında akıllıca adımlar atan Wang Lung'a sonrasında çok kızdım. Wang Lung'un hayatında verdiği en iyi karar O-Lan'ı eş seçmesiydi bence. Fakat adamın asıl aşkı toprak. Ne zaman kendini huzursuz ve kötü hissetse toprağına sarılır tarlasıyla ilgilenir. Hiç yorulmadan toprağı işler ve o da ona karşılığını verir. O-lan ise eşine derinden bağlı, onu mutlu etmek evini korkumak ve yönetmek için elinden geleni yapan ama bir türlü yüzü gülmeyen bir kadın ve kocasının başarılarının ardındaki gizli yürek o aslıda. Kitap boyunca aynı zamanda Çin kültüründen çarpıcı şeyler öğreniyoruz ve kadına bakış açılarını görüyoruz. Aslında bu kitabın kahramanı Wang Lung gibi gösterilse de asıl kahraman O-lan. 

Kitap yazara Pulitzer ödülünü kazandırmış ayrıca bir öğretmen olan yazar Amerika'da Nobel Edebiyat Ödülü alan ilk kadın yazarmış. Çin kültürüne hakimiyeti de orada yaşadığı yıllara dayanıyormuş.

Sanırım şuanda bu kitabı bulmak zor ama sahaflarda ve kütüphanelerde bulabilirsiniz diye düşünüyorum mutlaka okumalısınız. Ayrıca 1000 kitap uygulamasında yapılan alıntılara da bakarsanız ne etkileyici bir yaşam hikayesi olduğunu görebilirsiniz. Ben çok uzatmamak için alıntı koymayacağım bu kez.

BLAME!

Mangaka: Tsutomu Nihei

1998 - 2003
10 Cilt

2003 yılında 6 bölüm artı bir Ova'dan oluşan anime serisi de çekilmiş olan BLAME! kimileri tarafından karanlık, postapokaliptik, cyberpunk ve megalofobik olarak tanımlanan muhteşem bir bilim kurgu ve müthiş bir hayal gücü ürünü. Gökyüzü, yeryüzü, deniz ve hiçbir yönün olmadığı ve Megastructure adı verilen sonsuz yapılardan oluşan bir gezegende geçiyor konu. Aslında bu yapı nüfus artışından dolayı insanların yaşaması amacıyla inşa edilmeye başlamış ve sonunda iş çığrından çıkarak dünyayı bir kabuk bir küre gibi kaplayana dek büyümüş fakat yeterli olmayınca üzerine başka katlar eklenmeye devam etmiş ve rivayet odur ki Ay'a kadar ulaşmış ve onu da içine almış. En sonunda da tüm uygarlığın enerji ihtiyacı için bir Dyson küresi inşa etmişler.

Karakterimiz Killy kirlenmemiş genetik koda sahip insanı aramaktadır. Çünkü değişime uğramamış bir şey kalmamış bu dünyada sürekli devam eden inşaatı ve insanları öldüren güvenlik sistemini durdurmanın tek yolu bu. Çünkü sistemi sadece saf kan bir insan kullanabilir. İnsanlardan geriye sadece insansı, bozulmuş canlılar kalmış ve geçmişlerine dair bir bellekleri yok. Bu sırada sonsuz yapı da genişlemeye devam etmekte. Onu genişleten ve geliştiren inşaatçılar diye bilinen robotlar var. Katlar her yöne ve karmakarışık labirentler gibi büyümekte. Her kat gökyüzü gibi bir yükseklikten sonra geliyor ve bir sonraki kata çıkan merdivenleri tırmanmak on gün gibi bir süre alıyor. Yapılar yok edilemez bir maddeden inşa ediliyor ve bunu yok edebilen tek silah yerçekimi lazeri denen bir şey. Her kat kilometrelerce yüksek, karmaşık ve matıksız binalardan oluşuyor. Her katın zemini yine aynı malzemeden yapılan dayanıklı bir zemin ama aynı zamanda kendinden bir önceki kat için güneş ışığı, gökyüzü işlevi görüyor. Katlar arasında dolaşmak zor ve tehlikeli.

Bu yapılar birliği varlığının başlangıcında bir otorite tarafından yönetiliyordu fakat inşaatçıların kontrolsüz davranışlarıyla yapı da üçüncü kattan sonra kontrolden çıkmış ve otorite gücünü kaybetmiş. Artık her şey başıboş anlamsız ve rastgele. Yapı içinde güvenliği sağlayan ve bozulmuş insanların müdahalesine karşı tetikte olan varlıklar da var ve bunlar da kontrolden çıkmış durumda. Başlangıçta sadece bozulmuş olan insanlara karşı savaşmaları gerekirken artık tüm insanlara karşı savaşıyorlar. Killy bu sonsuz ve karmaşık yapıda yönünü bulmaya çalışırken onun gibi bozulmamış genin peşinde olan silikon yaratıklarla karşılaşıp mücadele ediyor. Mangaka bu seriden önce  NOiSE adında bir ön seri yazmış ve BLAME!'ın temellerini atmış. Ama onu henüz okumadım ben. 

Güvenliğin, iletişimin, robotların sisteminin ve insanların genlerinin bozulması da aslında bir suç örgütünün sisteme sızması sonunda olmuş. Her şeyi bozan ve modifiye eden bir mikroorganizma yaratmışlar. İnsanlara daha uzun ve kaliteli hayat diye sundukları silikon bazlı bedenler felaketlerin başlangıcı olmuş. İşte bu da üçüncü kat zamanına denk geliyormuş. Güvenlik sistemi de başta bu genetiği değişen insanlar ile normal insanları ayırt edebilirken sonraları sistemdeki bir açık yüzünden tüm insanlara saldırması sağlanmış. İşte Killy bu kaotik gelecekte yolculuk etmekte.

Konu daha da uzun aslında genetiği bozulmuş insanların yaşaması için güvenli alanlar inşa edilmiş, normal insanların yaşaması için de başka alanlar inşa edilmiş ama muhtemelen ikisi de başarılı olamamış ve güvenlik sistemi tıpkı vücutta kendi kendine saldıran bağışıklık sistemi gibi önüne çıkan her canlıyı kıyımdan geçirmiş ve bu koca dünyada yaşayan pek fazla kimse bulmak zor hale gelmiş. Bu anlattıklarım sadece bir özet ama okumaya karar verirseniz daha fazlasını öğrenir, daha iyi anlar ve hayran kalırsınız. Bu arada Killy de ilk jenerasyon güvenlik gücünden aslında ama onun kafası bozulmadan kalmış ve sadece görevi için yaşamakta.

Şunu da belirtmeden geçemem çizimler muhteşem. Akıl alır gibi değil yani. O detaylı mimari çizimleri görmeniz lazım bir mimarın elinden çıkmış gibi en minik detayına kadar nakış gibi işlenmiş bir eser. Ben her sayfayı durup bir süre inceleyerek okudum. Ayrıca şuan konuyu hatırlamak için yaptığım arama sayesinde bir netflix fragmanı olduğunu gördüm yönetmeni de Hiroyuki Seshita'ymış yani Gozilla'nın yönetmeni ve bu müthiş bir haber kesinlikle izlenecek listesine alınmalı.

Aaa ne çok konuşmuşum ama sanırım bir veya birkaç şey daha önereceğim :)

Ya da düşündüm de yoruldum. Size başka bir gün başka şeyler anlatırım. Hatta bunun gibi bir yazı daha yazıp başka manga ve animelerden de bahsedesim geldi. Örneğin Last Exile, Ergo Proxy, Attack on Titan, D-Grayman, My Girlfriend is a Gumiho, Fate Stay Night ve serisi, Final Fantasy serisi... Ben bahsetmeyi unutursam da siz bakın bunlara da :) Şimdi sizi bir fragman ve bir film müziği ile baş başa bırakayım :)




10 Şubat 2021 Çarşamba

Kelime Oyunu 11

Bu haftanın kelimeleri sevgili Ebemkuşağı'ndan geldi :)

  • Ihlamur, Yolcu, Çocuk, Sayfa, Yağmur
Kitap Şekeri

Ihlamur ağacının gövdesine yaslanmış halde cebinden çıkarttığı gazeteye sarılmış üç beş şekeri saydı çocuk. Bunları elma, nane, çilek ve limon biraz da çam veya erik reçinesi ve başka malzemeler kullanarak evde yapıyorlardı. Eskiden kalma bir tarifti. Tadı pek mükemmel değildi ama ekşi aromanın içinde meyvenin gerçek tadının ortaya çıkışı her defasında ağzını sulandırırdı. Bugün yanında yirmi tane getirmişti. Hepsini gazete kağıdından yaptığı koninin içine koymuştu. Saymayı bitirdikten sonra paketin ağzını tekrar büzüp beklemeye devam etti. Rüzgar tatlı tatlı eserken bin bir çeşit otun ve çiçeğin kokusunu da beraberinde taşıyordu. Sazların ve otların arasından şamatacı böceklerin sesi göklere yükseliyor bunlara bir de kuş sesleri karışıyordu. Sırtını verdiği ağaç aşağıdaki yolu gören ve pek de yüksek olmayan bir tepenin üzerindeydi. Yolun gerisinde de tarlalar uzanıyordu. Sol tarafta uzakta ve biraz daha aşağıda ovanın ardında deniz ince bir çizgi halindeydi. Köy ise arkasında kalmıştı. Havanın bebek mavisi rengine bakınca dün gece yağmur yağdığını kimse söyleyemezdi. Tek kanıtı sazların arasında yer yer birikinti halinde suların kalmış olmasıydı. Karşıdaki tarlanın içinde de su birikintileri altın parçaları gibi parlıyordu.

Yolun sağ tarafından yaklaşmakta olan sırt çantalı ve bisikletli genci görünce doğruldu ve kocaman sırıttı. Sözleştikleri gibi tam zamanında geleceğini biliyordu. Gencin yaklaşmasını bekleyemeden tepeden heyecanla inerken son adımda sıçrayarak yolun ortasına atladı ve dengesini sağlayıp yolcuya doğru koşturdu. Gencin yanında bir tek sırt çantası ve boynuna asılmış bir fotoğraf makinesi ayrıca bir de bazı eşyalarına kolay ulaşmak için irice bir bel çantası vardı. Bisikletinde de yine başka bir çanta bağlanmıştı ve içinde muhtemelen uyku tulumu veya çadır bulunan rulo yapılmış bir şey de üzerinde sabitlenmişti. Çocuğun koşarken düşmesinden korksa da o da heyecanlanmıştı. Birbirlerinin sırtını tıpışlayarak sarılıp selamlaşmanın ardından nasıl olduklarını sordular. "Güneş gibiyim bugün parıldadığımı görmüyor musun?" diye cevapladı çocuk. "Bu sefer nereye gidiyorsun, bir adaya mı yoksa dağların tepesine mi?" diye sormayı da ihmal etmedi. Genç delikanlı bir süredir bu birkaç çanta ve bisikletiyle canı nereye isterse seyahat ederek yaşıyordu. Birkaç aydır da yolunu özellikle buradan geçirerek civar bölgelerde dolaşmıştı. Buradan ilk kez geçişinde ağaçta baygın ve ters sallanırken bulduğu bu ufaklığı kurtarmış ve o da karşılığında ev yapımı şekerlerden vermişti. Bir kuşu kediden kurtardığı sırada elinin altında iyice gerildikten sonra yanlışlıkla serbest bıraktığı bir dal fırlayıp başına çarpınca bayılmış, bu sırada ayağı dala takılı kalmıştı. Onca yükseklikten yere düşmediği için şanslıydı. Genç yolcu şekerlerin karşılığında ona kitap hediye etmişti. Burada bir kitaba ulaşmak son derece zor olduğundan çocuğun hazine bulmuş kadar sevinç ve minnetle dolduğunu görünce onun da içini bir neşe sarmıştı. Sonra ne zaman buradan geçerse şekerler karşılığında ona kitap vermeye devam etmişti.

"Bu kez şu denizin içindeki bir adaya gidiyorum. Ama merak etme seni ziyarete gelmeye devam edeceğim fakat bu sefer biraz uzun sürebilir." diye yanıtladı çocuğun sorusunu. "Yaklaşık iki ay sonra beni yine burada bekler misin?" diye sordu. Çocuk bunu başıyla onayladıktan sonra "Geri geldiğinde bana maceralarını da anlatır mısın?" diye soruyla karşılık verdi. Delikanlı buna söz verirken şekerler karşılığında ona beş kitap verdi. Çocuk güleç yüzündeki neşeyle sayfaları evirip çevirip hızlıca göz atarken bir tanesinin dinozor resimleri ve bilgileriyle dolu olması karşısında sevinç naraları attı. Deli kanlı geri dönünceye kadar bunların çocuğa yeterli olacağını düşünüyordu. Sonra gideceği adadaki aile evinde bulunan devasa kitaplıktan hatırı sayılır birçok kitabı ona getirmenin hayaliyle gülümsedi. Bunu ona henüz söylememişti çünkü onca kitapla geri geldiğinde yüzünün alacağı hali görmek istiyordu. Tekrar sarılıp vedalaştılar ve kitaplara sımsıkı sarılan ufaklık arkadaşı görünmeyene dek onu izledi ve evine dönerken onun yaşayabileceği maceraları hayal etti. Belki büyüdüğünde o da simbad gibi bir denizci olabilecekti.

Son..

:)

Not: Umarım bu kısa hikayeyi sevmişsinizdir. O kadar yorgun ve yarı uyur halde yazdım ki şuan bile bu cümleyi kurmakta zorlanıyorum :) Daha sonra kontrol edeceğim ama insallah acayip mantıksız ve kötü ve imla hatalarıyla dolu olmamıştır. Sizleri de okumaya geleceğim elbette görüşürüüüz :) 

3 Şubat 2021 Çarşamba

Kelime Oyunu 10

Bu haftanın kelimeleri sevgili EsTen'den geldi :) Her hafta yeni hikayeler, şiirler, makaleler ve günlükler okuduğumuz oyunumuz devam ederken katılan bütün arkadaşlarımızdan harika şeyler ortaya çıkıyor ve birbirimizi heyecanla okuyor ve yorumluyoruz :)

  • EsTen'in kelimeleri: Parmak ucu, veda, ruh, sevilmek, satır
  • Gelecek haftanın kelimeleri de yanlış bilmiyorsam Ebemkuşağı'ndan gelecek :)

Satırlar arasında saklı bir veda türküsü 
Ve bir iyi geceler öpücüğü mü bu şimdi? 
Ah gün kapanırken kim çaldı gökyüzünün maviliklerini? 
Parmak uçlarında usulca dans eden ruhun 
Güneşi yakalamış bir uçurtmanın sırtında. 
Gitme o yeşil koya ve karanlık geceye şimdi
Sırası mı bir veda etmeden, 
Söyleyecek sözler bitmeden 
Ve gözlerinden şimşekler çakmadan, 
Henüz öfkelenmeden ışığın ölümü karşısında.. 
Gidilir mi o karanlık geceye söyle şimdi vakti mi? 
Daha sevilecek çok şey varken 
Ve henüz yeterince ihtiyarlamamışken
Ruhun saçmalamalı ve dans etmeli
Durmadan ve yorulmadan. 
Günler doğdukça ve kırlarda çiçekler açtıkça 
Hala öğrenecek çok şey oldukça 
Tutkuyla ve gözlerinden ateşler saçarak 
Yaşamalı daha...
Gitme gözlerimdeki yaşlar hatrına...

Okuduğu şiir bittiğinde sessizlik içinde gözlerini birkaç saniye kapattı ve usulca başlayan müziğe odaklandı. Sonra su gibi duru sesiyle şarkıya başladı. Herkes zaten aşırı duygusallaşmışken yürek titreten bu ses ve bu şarkı birkaç kişiyi ağlatmayı başardı..


Son..

Not: Bu haftanın kelimeleri nedense çok zorlu geldi ama başardım ne dersiniz :) belki de bugün yorgun olmamdan kaynaklı bu durum. Bir de ben romantik şeyler yazmayı pek başaramıyorum sanırım. Trajik bir polisye de yazmak istemedim. Sonra bir müzik eşliğinde yazayım bakalım neler olacak diye düşündüm ve Dafne çıktı karşıma ilk defa dinledim kendisini sesi çok hoşuma gitti :) En başta yazarken U Stambolu Na Bosforu şarkısını dinliyordum onu paylaşacaktım sonra bu şarkısını dinleyince bunu paylaşmaya karar verdim siz diğer şarkılarını da dinleyin sonra, to yasemi şarkısı da çok güzel ayrıca :)

S..

1 Şubat 2021 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 76

 


Herkese selamlaar :) Sohbetlerin bu haftasında da benim misafirimsiniz umarım çaylar kekler hazırdıır :D Sizi önce geçmişe sonra bugüne getirmiştim şimdi de biraz geleceğe gidelim istiyorum. Bugün evde bahar temizliği tarzı bir şeyler olduğu için akşama kadar sizi bekletmiş oldum o yüzden hızlıca yazıp kısa bir cevap vereceğim kendim sonra sizleri okumaya geleceğim :) Kelime oyununda da okumadıklarım kaldı hepinize yetişeceğim. Vee bu kısa nottan sonra gelin bakalım bu haftanın sorusu neymiş :)

  • Pandemi bir gün bitecek ve bütün olanlardan sonra hayata dikkatli şekilde karışacağız. Belki sosyal mesafe kuralları artık hep geçerli olacak belki maske de uzakdoğu ülkelerinde olduğu gibi kalabalık alanlarda yoldaşımız olmaya devam edecek tedbir için.. Peki evlerde hapsolduğumuz bu sürecin ardından nasıl bir tatil hayaliniz var? Nereye gitmek ve ne yapmak istiyorsunuz? Gerçekçi düşünerek ve size uygun şartlar altında gerçek planlarınızdan söz edin bakalım :)
Eveet sizi bekletmek istemediğim için hızlı ve kısa bir yanıt vermek istiyorum. Benim birkaç planım var aslında. O sırada hangisi daha yapılabilir ve uygun olursa sırasıyla yapacağımı düşünüyorum. Öncelikle Sakarya'dan Adıyaman'a taşınan kız kardeşimi ziyarete gidip oradan da Göbeklitepe, Nemrut gibi yerlere geziler yapmak istiyorum ailecek. Bu birinci planım. İkinci planım havayolu ile Ankara'ya gidip orada okuyan kedi arkadaşımla bir Ankara turu yapmak ve Anıtkabir ziyareti. Aynı zamanda orada işe başlayan bir başka minnoş arkadaşımla vakit geçirmek ve oradan trenle Eskişehir'e geçerek hayatımda çok önemli bir yeri olan can dostlarımdan birini ziyaret etmek. Onun yanında belki bir iki gün kalırım. Sonra oradan da trenle İzmir'e giderek ilkokul müzik öğretmenimi ve bir arkadaşımı ziyaret etmek istiyorum. Oradan daa yine havayolu ile evime dönerim :D Üçüncü planım günübirlik veya birkaç gün süren turlara katılmak istiyorum bunun için nerelere gitmek istediğimi bilmiyorum belki İstanbul, Kıbrıs, Mısır, Yunan Adaları turları olabilir gemi yolculukları ve yurtdışı seçenekleri için bir süredir birikim yapıyorum bakalım neler olacak :) Hadi sizler de yazın bakalım gerçekten yapabileceğiniz planlayabileceğiniz pandemi sonrası tatil düşüncelerinizi, umarım eğlenir ve seversiniz bu haftanın konusunu da :)

S..