12 Aralık 2019 Perşembe

Anlat Bakalım-Mim

öykü, kitap, book, story

  Selam canım blog. Son zamanlarda 90'lar, çocukluk, eskiler, ah mazi konulu çokça yazı okuduktan sonra benim de aklıma küçükken dayımla oynadığımız bir oyun geldi.
  Eskiden evlerimizde uzun süreli elektrik kesintileri olurdu. Bilirsiniz altyapı yetersizliğinden vesaire akşamları güneş yerini aya bıraktıktan sonra bazı geceler tüm mahalle karanlıkta kalıverir, evlerde birer ikişer mumlar hatta gaz lambaları tatlı, sarı, titrek ve loş bir ışık saçmaya başlardı. Yetişkinler çay çekirdek ikilisiyle geniş balkonlarda dedikodu ve muhabbete dalarken biz çocukluğun verdiği enerji ve muziplikle işin eğlencesinde olurduk. Dayımla aramızda sadece yedi yaş olduğu için onunla abi kardeş gibi büyüdük dayı olmasına rağmen o da henüz çocuktu ve bizim haylazlığımızdan geri kalır yanı yoktu. Neyse işte elektrik kesildiği zaman en büyük eğlencemiz anneannemin geniş balkonunda toplanıp tertemiz görünen gökyüzünün altında karanlıklardan fırlayıp üzerimize geleceğinden korktuğumuz cadı hikayelerini anlatmaktı. Korkardık ama bu oyunu pek severdik. Oyunu dayım başlatırdı. Bir hikaye uyduruverir ve birkaç cümle anlattıktan sonra sıradaki kişiyi seçip anlatmaya onun devam etmesini isterdi. Seçilen kişi biraz uydurup anlatır sonra sıradakini seçerdi. Ben de şimdi bunu bir mime dönüştürmeye karar verdim :) Şimdi bir hikayeye başlayacağım. İlk başta fantastik ögeler de içerirse daha eğlenceli olacağını düşündüm, sonrasını ise yeni anlatıcılar belirler. Hikayenin nereye gideceğini, sonlanıp sonlanmayacağını bilemiyorum ve neler olacağını merak ediyorum. Umarım bu oyunu siz de seversiniz :)

Akela, Masal, story, girl, dog
Ortak öykümüzün bu ponçik kapak resmini de Akela çizdi :)

  Bölüm 1 Bahçada Yeşil Çınar... 

  Güneş o gün hiç olmadığı kadar parlaktı. Yeni eriyen karlarla buz gibi bir serinliği vadi boyunca taşıyan birçok minik derenin şırıl şırıl akan sesi neşeyle uçan mavi, pembe ve mor renkli kuşların ötüşüne karışıyordu. Yemyeşil çimenler rüzgarla dans ederken üzerlerindeki sabah çiği içlerinde hapsettikleri ışıkla parıldıyordu. Derelerden biri kasabanın içinden kıvrıla kıvrıla geçip gidiyordu. Burası küçük bir yerdi ve büyük şehirden fersahlarca uzaktaydı. Çatısı kiremitli, en yükseği üç katlı olan taş ve ahşabın şekil verdiği evler kışın soğuğundan birbirini korur gibi sıkışık yerleşmiş olsa da her birinin kendine özel bir alanı, yüksek bir bahçe duvarı ve çeşit çeşit meyve ağaçlarından birer bahçesi vardı. Kasabanın önünde uzanan vadi tarım için kullanılıyor,
köy, town, city, house
geride sırtını yasladığı dağın içinde çeşit çeşit mağaralar tahıl deposu olarak değerlendiriliyordu. İlerideki büyük gölden ekmeğini çıkaran balıkçılarıyla, her sabah çin çin demir seslerini uyanma vakti geldi der gibi yankılatan demircileriyle, kalaycıları ve av mevsiminin gelmesiyle işleri yolunda giden kasaplar ile fırıncısı ve değirmeniyle her türden zanaat ile uğraşan insanıyla kendi kendine yeten bu minik kasaba işte yeni bir güne daha uyanmıştı.

  Kasabanın merkezinde agora denen genişçe bir alan vardı. Buranın etrafında çeşit çeşit dükkanlar sıralanmıştı. Meydanın tam ortasında ulu bir çınar ağacı duruyordu. Ağacın etrafına geniş bir çardak dairesel şekilde yerleştirilmiş ve ağaç da bunun ortasından uzayıp gitmişti. Agorada alışverişe çıkanlar öğlen sıcağında bu çınarın altındaki çardakta soluklanır ve hemen yakında bulunan çay ocağından gelen çaylar ile serinlerdi. Kasabadaki tüm dedikodu bu ağacın altında döner, düğünler bu ağacın altında yapılır, kıtlık veya yağmur gibi büyük olaylar için toplu dualar bu ağacın altında düzenlenirdi. İnsanlar burada akşamları toplanır ve sohbet ederlerdi. Herhalde yakınlardaki bu çay ocağı da bu işten en çok memnun olan dükkandı. Bu çınar kasabanın kalbiydi. Üzerinde asılı birçok fener geceleri karnaval havası yaratan yerel ezgilerle beraber hoş bir görüntü oluşturuyor, alçak dallarında bağlı olan dilek kurdeleleri ise insanların umutlarını sırtlanıyordu. Dileği kabul olan kişi kurdelesini geri alıp dualarla yakarken çevredekiler bunu alkışla kutlardı. Kasabada pek fazla yeni insan görmek mümkün olmuyordu. Yeni gelen birisi bütün dikkati hemen üzerine çekerdi. Dedikodusu da çınaraltında yapılır tanışması da burada gerçekleşirdi. Şimdi de yıllardır ilk defa bir yabancının dedikodusu tüm kasabayı sarmak üzereydi.

  "Ne için geldiğini söylememiş kimseye ama hekim olabilirmiş diyorlar. Kasabın boş duran evini kiralamış. Eşyalarının içinde garip garip nesneler, bıçaklar, rengarenk tozlar varmış."

  "Belki de simyacıdır. Toprağı taşı altına çevirivermeye başlarsa şaşmam doğrusu."

  "Dağda yasaklı olan bölgeden geldiğini görmüşler. Oraya gidenin bir daha döndüğü görülmemiş. Efsunlu olmasın sakın?"

  "Gözleri de mavi hani bakışlarında bir tuhaflık var zaten."

  "Efsunlu olsa yanında hançer taşımaya gerek görmezdi."

  "Belki de bir şifacı ya da şamandır. Üstelik çok fazla kitabı varmış. Onca kitabı bir alim okur ancak."

  Ağacın az ötesinde kozalak toplayıp oyun oynayan diğer çocuklara karışmadan kendi kendine vakit geçiren küçük kız çalıların üzerindeki salyangozları toplarken bu ilginç şeyleri konuşan insanları izliyordu. Bu yeni alim şamanı merak etmişti. Kuşlarla konuşabilmesini sağlayan bir büyü öğrenebilir mi diye ona sormak istedi. Dağlarda gidilmesi yasak olan yerden gelmesi de onu daha ilginç ve inanılmaz biri haline getiriyordu. Çalıların arasında saklanan bir kaplumbağa bulunca konuşmaları bir anda unutup minik yeşil canlıyı diğer çocuklar görmeden oradan aldı ve karmaşık taş sokaklarda koşa koşa ilerlemeye başladı. Kaplumbağayı kendi evinin bahçesinde büyütmek çok heyecanlı olacaktı. Ama o da ne! Çocuklar onu fark etmiş peşinden koşuyordu. Eve varmadan yolunu da kestiler. Dar sokaklarda bir kovalama ve koşuşturma curcunası başladı. Koşarken nereye gittiğine de dikkat etmiyordu. Ve böylece kendini bir anda evlerin ardında, dağlara yakın bir noktada uzun otların ve kargalarla dolu ağaçların arasında buldu. Burada kargalardan ve onu arayan çocukların bağırışından başka ses yoktu. Kasabanın bu tarafına gelmekten hiç hoşlanmazdı. Ulu dağların ıssız görüntüsü onu korkuturdu. Fakat çocuklardan saklanmak için bir süre bir çalının altına gizlenmeye karar verdi.

  Bölüm Sonu :)

  Ben bu bölümde bir dünya yaratıp temel oluşturmaya çalıştım. Şimdi devam etmesi görevini deepsiye veriyor ve ondan da bu şekilde bölüm sonunda yeni anlatıcıyı seçmesini bekliyorum :)
  Not: Bu hikaye anlatıcı nasıl isterse öyle devam edecek yani isteyen fantastik şeyler kullansın isteyen daha realist bir bölüm yazsın, isteyen zaman makinesi bile yaratabilir hikayede, hepsi rüya bile olabilir, hatta rüya olduğu da rüya bile olabilir, uzun kısa olması da anlatıcıya bağlı :) 
tree, wish
  Oynayın bakalım :D

  Güncellemeler:

  İkinci Bölüm: Deepsii anlattı: Masal

  Küçük kız, Masal, her zaman doğanın içinde kaybolur giderdi zaten. Evden çıkar ve gün boyunca ağaçlar arasında dolaşır, göl kenarına gider, dağın yamaçlarına giderdi. İnsanlardan çok hayvanlarla, doğa ile arkadaşlık yapardı. En yakın arkadaşı ise kendi gibi minik köpeği Köpük idi.

  Kasabanın kenarındaki bir evde yaşarlardı. Annesi ve iki ağabeyi ile. Babasını daha çok küçükken kaybetmişti, hatırlamıyordu. Annesi evi geçindirirdi. Agorada sebze, meyve, kurabiyeler, kekler, el işlerini sattığı bir tezgahı vardı. Ağabeyleri de sabahtan akşama dek kasabada arkadaşları ile eğlenirlerdi.

  Masal, ağaçlar arasında, tarlalarda ne bulsa eve getirirdi hemen. Kozalak, salyangoz, kaplumbağa değil sadece, göl kenarından yengeçler, akrepler, kerevitler toplardı. Evin bahçesinde havuz yapmıştı onlar için. Kedileri, köpekleri beslerdi. Kirpi bulmuştu. Sakin, yumuşak huylu olduğu için hayvanlarla çabuk anlaşırdı. Onlarla konuşur, beslerdi. Kurbağaları da getirmişti.


  Dağ kasabasında yaşadıkları için şanslıydı yörenin insanları. Zeytin ağaçları, dağın yamaçlarında üzüm bağları bereket getirmişti. Türlü türlü çiçekler. Dağ kasabası olduğu için biraz da yüksekteydiler. Aşağıda biraz uzakta deniz gözüküyordu. Masal, deniz kenarına indiğinde sahilde ayağı kırık bir martı bulmuştu. Martıyı eve getirmiş, kasabadaki veterinere götürmüşlerdi. Annesi ona bakmasını istemediği için ayağı sarılı martıyı yine deniz kenarına götürmüş ve bir kayanın üzerine bırakmışlardı. O gece uyuyamadı Masal. Ertesi sabah yine gitti sahile ve martıyı aynı yerde buldu. Kayanın üzerinde duruyordu ve titriyordu. Masal da onu eve götürdü. Annesi de bu kez karşı çıkmadı. Martı evlerinde yaşıyordu artık.

kız, girl, child, meadow, night

  Şimdi kaplumbağa ile ağaçların arkasında saklanmış bekliyordu. Kargaların sesleri ile çocuklarınki birbirine karışmaktaydı.

  İkinci Bölümün Sonu...


  Üçüncü Bölüm: Manxcat /Kuyruksuz Kedi anlattı: Yabancı

  Masal saklandığı çalıların arasında elindeki kaplumbağaya sıkıca sarılmış çocukların onu görmeden geçip gitmesini beklerken uzaktan kasabaya yeni taşınan yabancının o tarafa doğru geldiğini gördü. Bu arada çocuklar koşturarak ve yaşlarına özgü dikkatsizlikleri, uçarılıkları ile onu görmeden geçip gittiler gerçekten. Ama Masal'ın içinden bir ses çalıların arasında kalmasını, hatta daha derinlere saklanmasını söylüyordu. Sessizce olduğu yerde bekledi.
foreigner, forest, alchemy, night, ghost

  Yabancı dalgın dalgın, kendiyle konuşur gibi fısıltılarla geçti çalıların yanından. Dağ yolunu takip ederek uzaklaşmaya başladı. Masal içini dolduran merak duygusuna karşı koyamayarak yabancıyı takip etmeye karar verdi. Bir süre sonra kasabanın tahıl ambarı olarak kullandığı mağaralara vardılar. Yabancı orada durup birkaç dakika etrafa bakınsa da yola devam etti. Masal onu takip etmekle kasabaya geri dönmek arasında kaldı. Buradan öteye hiç gitmemişti ve eve geç kalırsa annesinin endişeleneceğini biliyordu. Yabancıdan korkmuyordu, iç güdülerine güvenip yola koyuldu. Uzunca bir yürüyüşten sonra dağın tam yamacında olan bir mağaraya vardı yabancı. Mağaranın girişi sarp bir kayalığın ucundaydı. Yabancı adımlarını ölçüp biçerek mağaraya girdi. Masal bir süre olduğu yerde bekledi ama mağaranın içinden dışarıya taşan renkli bir sis bulutu görünce dayanamayıp mağaraya yaklaştı.

  Üçüncü Bölümün Sonu..

  Dördüncü Bölüm: Ebrar anlattı: Felsefe Taşı

  Masal mağaraya doğru adımlarını atarken yabancının kendi kendine konuşur gibi sesi geliyordu: “Dünyanın derinliklerini ziyaret et gizli taşı bulacaksın… Toprağı ateşten ayıracaksın… Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek, yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak...”        Pembe ve kırmızı renkli sis bulutundan içeriyi görmeye çalışırken bu cümlelerin ne gibi bir anlamı olduğunu düşünüyordu Masal. Mağaranın içerisinden zencefil, ısırgan otu, safran gibi çeşitli
alchemy, foreigner,alchemist
bitkilerin karışımından oluşan mis gibi bir baharat kokusu yükselmekteydi. Bir ara Masal bir kazanın içerisinde bir şeyler karıştıran bir kadın görür gibi oldu. Bu sırada aniden yabancının gelip kendisini mağaranın dışına götürmesiyle neye uğradığını şaşırdı. Mağaranın içi artık görünmez olduğunda yabancı, Masal’a bakarak konuşmaya başlamıştı. “Burada ne işin var küçük kız, ailen nerede?” Masal elinde kaplumbağasıyla başına gelenleri anlattı hızlı bir şekilde, evinde beslediği kedi köpekten, martıdan bahsetti ama biraz korkmuştu. Yabancı onu daha fazla ürkütmemek için kibar bir ses tonuyla konuşuyordu. “Onun seni görmemesi lazım, bu çok tehlikeli olur. O yüzden hemen seni buraya getirdim.” dedi. “Peki sen onun yanında ne yapıyorsun, yoksa sen de mi tehlikelisin?” diye sordu Masal. Yabancı gülümsedi. “Hadi gel seni evine götüreyim, ailen merak etmiştir hem hayvanlarınla da tanışırım.” 


magic, witch,
dreamcatcher, dream, alchemy, magic  Masal kendini bildi bileli hayvanların peşinde koştuğundan her ne kadar uzaklaşmış olsa da dönüş yolunu avcunun içi gibi biliyordu. “Gerek yok, ben kendim giderim” demişti yabancıya ama bir taraftan mağarada olanları çok merak ediyordu. “O büyü yapan bir cadı mı? “ diye sordu. Yabancı Masal’ın mağaradan tarafa baktığını görünce onu biran önce oradan uzaklaştırmak istedi. Bu sayede Masal’ın evine doğru yola koyuldular. Yol boyunca kuşların cıvıltılarını dinleyerek ve sohbet ederek geldiler. Yabancı, Masal’ın tüm sorularını cevaplamıştı neredeyse. “O söylediğin toprakla ilgili tuhaf şeyler de neyin nesiydi?” diye sormuştu Masal. Çınaraltında kasabalılar tarafından dedikodusu yapılan gizemli yabancı böylece Masal’a tüm hikayesini anlatmıştı: “Simyacılara göre dört ana element vardır: Toprak, hava, ateş, su.  Bir de elixir denen felsefe taşı vardır. Ölümsüzlüğü yakalamak için simyacılar bu felsefe taşını ararlar. Ben de bir simyacıyım ve rüyamda bu taşı bu kasabada bulacağımı gördüm. Onun için buraya taşındım. Taş dediğim aslında sembolik bir şey. Benim yapmak istediğim daha çok şifalandırıcı bir iksir. Rüyamda da o kadının dağlarda yaşayan bir cadı olduğunu ve onun işine yarayan bir büyü kitabını kendisine vermeme karşılık benim iksirime yardım edeceğini gördüm.” Masal yabancının anlattığı bu hikayeden çok etkilenmişti ve kuşlarla konuşmasını sağlayacak bir büyü öğrenmek için büyü kitabını görmek istedi. Yabancı büyü kitabını çoktan cadıya verdiğini söylediğinde Masal ertesi gün cadıyı ziyaret etmek için bir plan yaptı.

  Dördüncü Bölümün Sonu... 

  Beşinci Bölüm: Ebemkuşağı anlattı: Kendini Aramak


Cave, mağara,
  Yanına biraz yol azığı alan Masal bir an önce yola koyuldu. Vakit az ama yapılacak iş çoktu. Önce cadıyı görüp iksiri için yardım alabilirdi. Mağaraya doğru yöneldi. Sarp kayaların ardından zar zor vardığı mağarada başına gelecek şeyleri çok merak ediyordu. Kuşlarla konuşmayı çok istiyordu. Bunu sağlayacak kitap cadının elinde olmalıydı. Kalbi heyecandan küt küt atarken mağaranın girişindeki kayalığın ardından içeriyi gözlemliyordu. Kazanın başına geçen cadıyı gördü uzaktan. İki dirhem civanperçemi, bir tutam zencefil, bir kaç tane karanfil ve bir iki tane tarçın katıp karıştırıyordu. Cadının yanına gitmek istiyor ama cesaret edemiyordu. Sonra nereye kadar korkacağım diyerek cesaretlendirdi kendi kendini.  Mağaradan içeri girip cadının yanına kadar gitti. Onu fark eden cadı burada ne arıyorsun diye sordu. Kendimi kaybettim onu arıyorum diye cevapladı Masal. Kendini bulmak istiyorsan yanlış yerdesin. Bulmak istediğin şey kendi içinde saklı dedi cadı. Masal bu cevaba çok şaşırdı. Yoksa sen bilge cadı mısın diye sordu. Cadı tiz sesiyle bir kahkaha atıp kazanının başına geçti. İki kurbağa bacağı, üç sinek kanadı, bir tutam çörek otu diye diye kazanı karıştırmaya başladı. Masal bir yandan cadıyı izlerken bir yandan da etrafı seyrediyordu. O sırada kara kaplı bir defter gördü. Merakla defteri açtı. Defterin orta sayfalarının birinde aradığı şeyi gördü. Tam okumaya başlamıştı ki uzun parmaklı bir el arkadan omzuna dokundu...


spells, magic, witch, büyü, cadı
  Beşinci Bölümün Sonu..

  Altıncı Bölüm: Fatoş anlattı: Mor Yaratık ve Eski Zaman Sihirleri (kuantum zaman dolaşıklığı böyle bir şey mi :D

  Masal, arkasına döndüğünde kocaman gözlü tıpkı bir insan gibi kolları ve bacakları olan ama vücudu mora boyalı tuhaf bir yaratık gördü, sen de kimsin, bırak beni bu kitap lazım bana hem de tam rengarenk kuşlarla konuşma sihrini bulduğum anda geldin dedi. mor yaratık; korkma küçük kız benim tanımadın mı? masal bu sesi tanımıştı, köydeki simyacıydı konuşan. ama neden bu kılıktasın? diye sordu. bilmediğin işlerle uğraşmamalısın dedi mor yaratık, kara kitabın yan sayfasını işaret ederek. masal yan sayfaya bakınca eski zaman sihirlerini gördü ve o zamanlardan bir yaratığın tekrar bu zamana geçmiş olduğunu anladı. mor yaratık; bu büyünün gerçekleşebilmesi için küçük bir kızın bu sayfayı açması yeterliydi dedi. peki ama sesin neden köydeki yabancıya benziyor senin diye sordu masal. işte o zaman tüm bildiklerini anlatmaya başladı yaratık. bu kitabın yazarı aynı zamanda felsefe taşının da sahibi, bu taşa sahip olmak demek yaşayan ve ölü tüm canlıların gücüne sahip olmak demektir, benim tekrar dünyaya gelmem için yabancının ruhuna ihtiyacım vardı istersen bak yabancıya, uyuyor şimdilik bu köşede der ve masal gözlerini o tarafa çevirir...

magic, witch, büyü, cadı
  Altıncı Bölümün Sonu..

  Yedinci Bölüm: Nehir tanrısı Kaystros Tyrha anlattı: Cadının Öfkesi

  Mor yaratığın gösterdiği bölge karanlıktı, bir şey göremedi Masal. Hafiften bir ürperti yayılmaya başladı bedenine.

  Kayanın içine oyulmuş yirmi metrelik dar bir tünel mağaranın dışarıyla olan bağlantısını sağlıyordu. Cadının bulunduğu geniş mağarayı Masal'ın görmesine izin vermeyen Yabancı, dün henüz tünelin içindeyken kolundan tutup onu dışarı çıkarmıştı. Sağa sola serpiştirilmiş onlarca mumun loş ışığı altında etrafına şaşkın gözlerle baktı Masal. Cadının çalışma atölyesi olarak kullandığı mağarada bir büyücü için gerekebilecek her şey vardı. Bir köşede eski bir masa ve arkalığı çatlamış ahşap sandalye, yan raflara dizilmiş renkli iksir kavanozları, sihir sopaları, şamdanlar, cadı süpürgesi, oymalı bir asa, bir kaç tane siyah cadı şapkası, yüksek bir askının kollarında tünemiş, kıpırdamaksızın iri gözleriyle etrafı gözetleyen bir baykuş, yukarıdan aşağı doğru sarkan örümcek ağları arasında durmadan yer değiştiren kocaman kara bir örümcek, korlaşmış odun ateşi üzerindeki üçgen sehpaya oturtulmuş isli bir kazan...

  Transa geçmiş halde ağzından anlamsız kelimeler dökülen cadı, kazanı karıştırmaya devam ediyor, yanındakilere hiç aldırmıyordu. Merakını yenemeyip büyük bir cesaretle girdiği mağarada sadece cadıyı görmeyi hayal eden Masal, mor yaratığın uzun parmaklarını omzunda hissettiği andan itibaren yasaklı bölgeye geldiğine çoktan pişman olmuştu. Korku bütün bedenini sarmıştı. Titreyen eliyle masanın üzerindeki çift mumlu şamdanı alıp mor yaratığın işaret ettiği köşeye doğru yaklaştı. 

  Mum ışığı, mağara duvarına sırtını dayamış halde oturan cesedi aydınlatınca bunun Simyacı'ya ait olduğundan emin oldu Masal. Mor yaratığın sözleri aklına geldi. Hemen dönüp masanın üzerindeki kara kitabın kapağını kapatmasıyla birlikte mor yaratık korkunç sesler çıkarıp bağırmaya başladı. "Yapmaaa". Kısa süre sonra mağara duvarlarında yankılanan sesler uzaklaşmış, mor yaratık gözden kaybolmuştı. Mor yaratığın gidişiyle birlikte yerdeki simyacının cansız bedeni hareketlenmeye başladı. Hemen ayağa kalkıp eliyle üzerinde biriken tozları silkeledi.  


Spells

  "Burasının senin için tehlikeli bir yer olduğunu söylemiştim küçük kız ama sen beni dinlemedin." dedi yabancı. Masal, simyacının yaşama dönmesine çok sevinmişti. Mahçup, ürkek ve titrek bir sesle konuşmaya çalıştı. "Ama, ama kuşlarla konuşabilme sihrini istiyorum ben." 

  Mor yaratığın kaybolmasıyla kendine gelen cadı öfkeyle kara kazanı karıştırmayı bırakıp korkunç bir çığlık atarken baykuş kanatlarını çırptı. "Bana buraya kendini aramaya geldiğini söylemiştin. Beni kandırdın küçük kız, şimdi bana yalan söylemenin bedelini fena ödeyeceksin." 

  Simyacı sesini çıkarmaksızın olan biteni izlerken küçük kızı cadının elinden kurtarabilmenin yollarını düşünüyor, aklına bir çözüm gelmiyordu. Masal, az önce ağzından kaçırdığı mağaraya geliş sebebinden sonra cadının kendisine nasıl bir ceza vereceğini tahmin etmişti. Eğer aklına gelen olur da başına gelirse ailesine bu durumu nasıl izah edeceğini düşünüyordu. Masanın yanına gelen cadının kara kitabın kapağını açmasıyla birlikte pembe mavi renklerin karıştığı sis bulutları yükseldi. Mumların bütün ışıkları birden sönüp tekrar yandı. Simyacı Masal'a baktı, gördüğüne inanamadı. 

  Yedinci Bölümün Sonu..

  Sekizinci Bölüm: Sevdiğim Günlük anlattı: Köpük'ün Planı

  Simyacı Masal'ın bu halini görünce gözlerine inanamadı önce, hemen kendi vücudunu kontrol etti . Çok şükür ki normaldi. Cadının yeri göğü inleten kahkahasıyla kendine gelip sessizce "Masal" diyebildi sadece. Beyni ona oyun oynuyor sanmıştı ama Masal karşısında duruyordu işte. Cadı onu bir köpeğe dönüştürmüştü.


   Masal şaşkınlıkla korkuyla ya da tam olarak ne olduğunu bilmediği bir duyguyla dört ayağının üzerindeydi şimdi. Tahmin ettiği şey gerçekleşmiş miydi yoksa. "Ne yaptın bana?" diyebildi mırıldanırcasına.

   Cadı, herkesin içini ürperten o bet sesiyle küçük kıza döndü. "Hayvanlarla konuşmak istemen beni çok etkiledi küçük kız. Ya da minik köpek mi demeliyim? Hadi şimdi git konuş onlarla ve bir daha benim mağarama girmeye kalkma sakın, yoksa bu sefer seni minik bir kaplumbağaya dönüştürürüm" derken uzun siyah tırnaklarını Masal' ın gözlerine sokarcasına  yaklaştırdı. Bir kez daha kahkahası yankılandı mağaranın örümcek ağlarıyla dolu duvarlarında.

   "Hayır hayır ne olur beni eski halime çevir. Anneme abilerime nasıl açıklarım yoksa. Ben sadece minik dostlarımla konuşabilmek istemiştim'' dedi ve ağlamaya başladı Masal. Hıçkırıkları duyuluyordu artık baykuş seslerine nazaran. Aynı köpeği Köpük gibi görünüyor olmalıydı.
   Cadı çoktan arkasını dönmüş kazanını karıştırıyordu ki Masal'ın sesini duyduğunda ona doğru döndü. Masal, cadının gözlerinden çıkan alevlerle tüylerindeki sıcaklığı hissetti ve aynı anda kendini mağaranın dışında buldu. Bir süre mağaraya baktı ama kimse gelmemişti arkasından. Simyacı bile...

   Ağlamaktan kıpkırmızı gözleriyle dışarıyı izledi önce. Her şey ne kadar büyüktü şimdi. Etrafındaki otlar çiçekler onun boyundaydı. Peki şimdi ne yapacaktı, ailesine bunu nasıl açıklayacaktı. Ağlaması biraz geçince, otların üzerine uzanıp kafasını patilerinin arasına aldı, tam düşünmeye başlamıştı ki bir ses duydu.

  Biri, "Masal nerdesiin Masaal" diye ona sesleniyordu. Ama annesi veya abileri, hatta hiç kimse onun burada olduğunu bilmiyordu ki, kimdi bu şimdi. Kafasını kaldırdığı anda uzaktaki bağıranın kim olduğunu gördü. Şaşkınlıkla sevinç arası açıldı gözleri. Köpük'tü bu, evet ta kendisi. Masal hemen "Köpük burdayım ben" diye bağırdı.

   Köpük bu sesi tanıyordu, Masal'ın sesiydi. Sesin geldiği yöne döndüğünde gözlerine inanamadı. Masal değildi ki o, gördüğü bir köpekti. Hemen koşarak gitti yanına.

    Masal Köpük'ün yanına gelmesini beklerken artık hayvanlarla gerçekten konuşabildiğini anlamıştı. Ama o hiç bu şekilde olsun istememişti ki.

Köpük'ün sesiyle kendine geldi. "Bu gerçekten sen misin Masal? O cadı mı yaptı sana bunu? Sana gitmemen için yalvarmıştım, cadının yanına gitmemen için bahçede benimle oynaman için çok havlamıştım."

   "Evet Köpük, sana anlattığım o cadı beni bu hale getirdi. Ne yapacağımı bilmiyorum hiç bilmiyorum. Ben sadece senin beni anladığın gibi seni anlamayı istemiştim." dedi Masal ve yine minik gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.

   Köpük başını yana eğip merhametle baktı Masal'a. Doğduğundan beri tek arkadaşıydı bu küçük kız. Üzüldüğünü görmeye hiç dayanamazdı. Onu ne kadar çok sevdiğini düşünürken aklına bir plan geldi.

   "Dur ağlama Masal nolur" dedi ve patisiyle bir yandan onun başını okşarken bir yandan da planını anlatmaya başladı. 

  Sekizinci Bölümün Sonu...

  Dokuzuncu Bölüm: Farklı Diyarlar anlattı: Merhamet Cadısı

  “Seni bu hale getiren Gazap Cadısı. Benim diğer hayvanlardan öğrendiğim kadarıyla bir de Merhamet Cadısı var. İkisi ikiz kardeşmiş. Ama sonradan bambaşka kişiliklere sahip olmuşlar. anne ve babaları ayrılınca ikisi ayrı düşmüş. Gazap cadısı babası ve halasıyla birlikte yaşamış. Halası da kötülüğüyle nam salan biriymiş. Doğal olarak gazap cadısını şimdiki kötü haline getirmiş. Uzun yıllar ayrı kalınca ikisi de zıt kişiliklerde olunca düşman olmuşlar birbirlerine.
Foto: @followmeaway 


  Merhamet cadısı da annesiyle kalmış ve annesinin masumluğu, merhameti ona da geçmiş. Annesi onu hep iyiliğe yöneltmiş. Gazap cadısı insanlardan saklanıp mağarada yaşarken merhamet cadısı nehrin yanındaki küçük bir evde kalıyormuş. İnsanlara yardım etmeyi sever, çocuklarla, hayvanlarla ilgilenirmiş hep. Ben bunu efsane sanmıştım ama gazap cadısının gerçek olduğunu görünce merhamet cadısı da gerçektir diye düşünüyorum. Şimdi tek yapmamız gereken Merhamet Cadısını bulmak.”
  “Köpük, umarım haklısındır. Bir an önce insan olmak istiyorum. Ne olur aileme kavuşmama yardım et. O merhametli cadıyı nasıl bulacağız?”

  “Bana bunu sokak köpeği anlatmıştı. Önce onu bulalım. Agoradaki çınarın altında uyukluyordur muhtemelen.”

  Masal ve Köpük sokak köpeğini bulmaya gittiler. Köpek gerçekten de çınarın altında uyuyordu. Köpük, sokak köpeğini dürterek uyandırdı.

  “ne güzel uyuyordum dostum. Neden kaldırdın beni? Tek keyfim uyumak zaten onu da böldün.”

  “ üzgünüm ama arkadaşıma yardım etmen gerek. Senin anlattığın gazap cadısı Masal’ı köpeğe dönüştürdü. Merhamet cadısını nerden bulacağız?”

  “merhamet cadısını kolay bulamazsın. Ancak o isterse onu görebilirsiniz. Evinin etrafında koruyucu duvar var. Herkes giremez içeri.”

  “ ne yapmamız gerek? Lütfen yardım et bize.”

  “tamam sizi nehre götüreceğim ama ondan sonrasını kendiniz yapmalısınız.”

  Masal, Köpük ve sokak köpeği birlikte kasabadan uzaklaşıp nehre gittiler.

  “bak dostum ben de bunun efsane olduğunu sanıyordum ama madem gerçekmiş o zaman merhamet cadısını da bulabilirsiniz demek bu. Ama nasıl bulacağınızı bilmiyorum. Gün batımına kadar burada bekleyin. Merhamet cadısı her gün, gün batımında evinden çıkıp bu arazide dolaşır ve şifalı bitkiler toplarmış. Saçları kıvırcık ve beyazmış. Uzun boylu ve gencecik bir kadınmış. Elinde sepeti ve beyaz elbisesiyle buralarda gezermiş. Onu bekleyin. Ben şimdi gidiyorum."

  “peki ama derdimizi nasıl anlayacak ki?”

  “Merhamet cadısı tüm hayvanların dilinden anlar merak etme.”

  Masal ve Köpük güneş batana kadar orada beklemişler. Sonra ağaçların altındaki Cherokee gülünün yanına gidip onları toplamaya başlayan beyaz kıvırcık saçlı bir kadın görmüşler. Kadının yanına gitmişler. Masal başlamış konuşmaya.

  “Merhaba efendim. Bana yardım edin lütfen. Gazap cadısı beni köpeğe dönüştürdü. Yeniden insan olmak ve ailemin yanına gitmek istiyorum. Tek istediğim hayvanların dilinden anlamaktı ama cadı beni köpek yaptı.”

  Beyaz saçlı kadın onlara dönmüş. Olağanüstü güzellikte bir kadınmış. Safir renginde gözleriyle Masal ve Köpük’e bakmış.

Çiçek, Flower, Gül, Rose, Cherokee


  “Merhaba çocuklar. Ah bu kardeşim hiç akıllanmayacak mı? Neyse hadi gelin seni tekrar eski haline dönüştürelim. Bak bu topladığım Cherokee gülleri umudun her zaman olduğunu anlatır. Çocukları annelerine kavuşturmak için kullanılan iksire bunu katarım. Tam da onların açtığı zamanda geldin yanıma. Hadi evime gidelim. “

  Masal, Köpük ve Merhamet Cadısı eve doğru yürümüşler. Ev ufakmış ama içine girdiklerinde kocaman bir kaleye dönüşmüş. Masal ve Köpük etraflarına hayranlık ve şaşkınlıkla bakmışlar.

  Merhamet cadısı kocaman kazanının başına geçmiş. Güllerden parçalar atmış. Karıştırmış ve etrafı masmavi bir sis kaplamış. Masal gözlerini açıp yan taraftaki aynaya doğru bakmış ve.. 

Foto: @followmeaway

  Dokuzuncu Bölümün Sonu...

  Onuncu Bölüm: Akela anlattı: İris


House, Forest, Dark, Haunted


  "Merhamet cadısı kocaman kazanının başına geçmiş. Güllerden parçalar atmış. Karıştırmış ve etrafı masmavi bir sis kaplamış. Masal gözlerini açıp yan taraftaki aynaya doğru bakmış ve.. "

  Gördüklerine inanamamıştı. Yine eski haline dönmüştü insan olarak.. Ama bir farkla. Artık küçük bir erkek çocuğuydu. Kahverengi saçları, kahverengi gözleri ile tatlı mı tatlı bir erkek çocuğu.. 

  "Ama.. Ama bu nasıl olur?" dedi. "Ben eski halime dönmeliydim. Masal olmalıydım tekrar. Ben evime nasıl döneceğim, aileme ne söyleyeceğim şimdi" diyerek ağlamaya başladı. Yanında ona şaşkın gözlerle bakan Köpük ve merhamet cadısı da kalakaldılar oldukları yerde. Merhamet cadısına dönen Masal; korkmuş ve ümit eden gözlerle sordu.. "Peki.. Ne olacak şimdi? Bir şey yapamaz mısın, lütfen.. ?" 

İris, Çiçek, Flower, Blue, Mavi,   "Çok üzgünüm küçüğüm ama ablamın yaptığı büyü tahminimden daha güçlü çıktı. Bu büyüyü bozmak için korkarım ki dağların arkasındaki Cennetin gözü kasabasına gitmek zorundasınız. Ve oradan İris çiçeklerini toplayıp bana getirmelisiniz. Bu büyüyü anca böyle bozabiliriz. Ama çok dikkatli olun. Çünkü İris çiçeği çok özel bir çiçektir, ormanın en kuytu yerlerinde bulunabilir. Ve kasabanın koruyucularına da sakın gözükmeyin. Eminim ablam çiçeğe ulaşamamanız için her şeyi planlamıştır."

  Korkudan daha fazla ağlamaya başlayan Masal olduğu yere çöktü birden. Yanına gelen Köpük ise üzgündü ama şimdi üzülmek için uygun bir zaman değildi. Bu durumu düzeltmek için güçlü olma zamanıydı. 

  "Masal" dedi. "Bana bak lütfen. Ağlama ve toparlan. Bu durumu çözeceğiz beraber. Şimdi ayağa kalkmalısın ve hava kararmadan yola koyulmalıyız. Burada daha fazla zaman harcayamayız"

  Haklıydı Köpük. Şimdi dik durmalı ve güçlü olmalıydı. Korkuyordu. Hemde çok. Kim korkmazdı ki. Ama yıkılmamalıydı. Bir yolunu mutlaka bulacaktı ve yine iyilik kazanacaktı. Her şey eskisi gibi olacak herkes yaptığının kendine geri döndüğünü görecekti. Ayağa kalktı, gözlerini sildi. Belki de her şeyin bir sebebi, her yolculuğun bir nedeni vardı. O arada yanlarına gelen Merhamet cadısı: 

  "Size bir kaç parça yiyecek ve biraz su hazırladım. Yolda ihtiyacınız olabilir. Ve Masal.. Çantanın içerisinde bir taş var. Lacivert taşı. O taş ile çok zor durumda kaldığında benimle iletişim kurabilirsin. Lütfen çok dikkatli ol tatlım." dedi. 


  Şimdi daha iyi ve huzurlu hisseden Masal Merhamet cadısına teşekkür etti, son bir kez gülümsedi. Köpük ile birlikte yola koyulmak için kapıyı açtı ve..

  Onuncu Bölümün Sonu...

  On Birinci Bölüm: Berlin Berlin anlattı: Gökyüzünün ve Yeryüzünün Sesleri, Şifanın Lütfu için Gerekenler:

Tombstone,  Köpük ile birlikte yola koyulmak için kapıyı açtı ve gökyüzü ile yeryüzünü birleştiren şimşekli bir hava ile karşılaştı. Dışarı çıkıp bir adım attıktan sonra, kulaklarını sağır edecek kadar kuvvetli bir gök gürültüsü, yeri göğü inletti. Masal küçüklüğünden beri, şimşek ve gök gürültüsünden çok korkardı. Yine çok korktu, ancak korkudan bir kenara saklanacak vakti olmadığını düşündü. Bu şekilde kalmak, onun için en korkunç şeydi zaten. "Hadi köpük, başarabiliriz" diyerek hem kendini, hem de Köpük'ü cesaretlendirmeye çalıştı ve ormana doğru yol almaya başladılar. Nereden başlamaları gerektiğini ikisi de bilmiyordu. Bu İris Çiçeği, uçsuz bucaksız ormanın neresindeydi acaba? Merhamet cadısının söylediğine göre, ormanın derinliklerinde olmalıydı. Çok yürümeleri gerekiyordu. Koşar adımlarla ormanın derinliklerine doğru ilerlediler. Köpük bir yandan, Masal bir yandan her tarafı incelediler. Ancak İris Çiçeği'ne rastlayamadılar. Her geçen dakika, Masal daha da çok ümitsizliğe kapılmaya başladı. Ya bulamazlarsa? Ailesinin karşısına böyle nasıl çıkacaktı? Derin bir "Offf" çektikten sonra, ileride bir mezar taşı gördü. Oraya doğru yaklaştığında gözlerine inanamadı. Mezarın etrafı masmavi İris çiçekleriyle doluydu. Heyecanla, hemen çiçeklerden birini kopartmak için elini uzattığında, derinlerden bir ses duydu.

  "Bu çiçek ölüm çiçeğidir, bilmez misin? Sadece bir şartla koparabilirsin." diyen sese karşılık; titreyen bir sesle, "Hangi şartla?" diye sordu.

  On Birinci Bölümün Sonu...

  On İkinci Bölüm: Siyah Su Zambakları Aden anlattı: Ayrık Bölgelerin Habercileri ve Gizemli Ses..(bölüme isim bulamadım önerisi olan?)


  Ses bir kadına aitti. Ancak Masal çevresinde sesin sahibini aramasına rağmen kimseyi göremedi. Derinlerden gelen ses Masal'a cevap verdi. "Demek gözyaşlarımla büyüttüğüm çiçeklerimden bir tanesini alıp gitmek istiyorsun. Bunu yapabilmek için bana bir şey vermen gerekiyor.  Ne yazık ki sahip olduğum değerli bir şeyi yitirdim. Onu istiyorum senden."


  Masal bir yandan kadını dinlerken bir yandan da etrafına bakıyordu. Mezar taşının arkasına baktı, o sırada ormanın içinden bir çıtırtı duydu, o tarafa döndü, dikkatlice dinledi ancak ortalık sessizdi. Bir yaprak hışırtısı bile duyulmuyordu. Masal mezara döndüğü anda karşısında mezardaki çiçeklerin maviliğinde buz gibi bir çift mavi göz gördü. Masal kış ayazı yemiş gibi ürperdi, bir adım geri attı.  Uzun siyah, dalgalı saçları olan beyaz tenli bir kadındı karşısındaki. Kadın doğruldu ve kibirlice başını kaldırıp Masal'a tepeden baktı. "Habercilerimden birisini kaybettim. Gökkuşakları bir geçittir onlar için. Ayrık bölgelere açılır bu geçitler ve bana oradan haber getirirler. Deniz kıyısının yanındaki kasabada bir gökkuşağı çıktığı haberini almıştım. Habercilerimden bir tanesini göndermiştim oraya, haftalar geçti ve dönmedi hala. Habercim insanların olmadığı yerde tilki kılığında, insanların bulunduğu şehir ve kasabalarda kuş kılığında yol alır. Ne yazık ki saçlarımdan yaptığım ökse otunu koklamazlarsa kimliklerini unuturlar ve kılığına girdikleri hayvan gibi yaşarlar. Habercim de bu zamana dek kimliğini unutmuş olmalı.  Tekrar evine getirirsen sana çiçeklerimden bir tanesini veririm." Kadın gür saçlarının arasından bir ökse otu demeti çıkardı. "Evinin yolunu kaybetmiş bir tilki veya kuşa bunu koklat belki benim habercimdir." dedi kadın ve Masal ve Köpük'ün birbirine baktığı anda ortadan kayboldu.


  O sırada Köpük heyecanla kımıldamaya başladı. "Masal! Eve getirdiğin martı ilk günlerde ökse otundan bahsediyordu. Ben ne demek istediğini anlamamıştım ama peri kızının habercisi senin eve getirdiğin martı olmalı. Sen burada bekle. Ben ökse otunu alıp eve hızlıca koşayım." Masal'ın başıyla onaylamasından sonra demeti ağzına alıp hızla eve koşmaya başladı Köpük. Masal tek başına ormanda kalmıştı ve gökyüzünden geçen her kuşun evindeki martı olduğunu sanıyordu. Biraz uzun bir zaman geçti. Martı'dan önce çığlığı duyuldu. Sonra mezarın üzerinde bir iki tur döndü. Hızla mezara doğru uçup toprağın altına girdi. Masal bir şey olmasını bekledi ancak olmadı. Artık çiçeğini alabilir miydi? Ürkerek mezara yaklaştı iris çiçeğini kopardı ve Merhamet perisine çiçeği götüreceği için sevinçle koşmaya başladı. Ancak Masal ne kadar koşsa da ormanın içinden çıkamadı. Bir zaman sonra sürekli aynı ağacın yanından geçtiğini fark etti. Birileri ormandan çıkmasını istemiyordu ve bu orman büyülü olabilir miydi, diye düşündü. Merhamet perisinin uyarılarını hatırladı. Biraz durup etrafı dinlediğindeyse bir takım hışırtılar ve fısıltılar duydu. Ağacın altına çöktü. Dizlerini karnına çekip etrafına korku dolu gözlerle baktı. Ağaçların ve çalıların arkasından kötü bakışlı adamlar çıktı ve Masal'ın etrafında bir çember oluşturdular. Bir tanesi çıkıp Masal'a seslendi.  "Kasabamıza izinsiz girmeye cüret eden sen de kimsin? Ve sen kimsin ki ormanımızın perisini rahatsız ediyorsun?"

  On İkinci Bölümün Sonu...

  On Üçüncü Bölüm: Hayata Dair anlattı: Ermiş Dede

  Aman Tanrım!!
  Bunlarda kim, nerden çıktı bu adamlar şimdi diye düşünürken tir tir titremeye başlamıştı Masal.. Öyle korkmuştu ki ; çöktüğü o ağacın altında küçüldükçe küçülüyor ,o küçüldükçe ağacın rüzgarın sesi ile birleşen uğultusu kulaklarında yankılanıyor ve bırakın konuşmayı, sesini bile çıkarmaya korkuyordu adeta..

  "Hayır ! hayır ! " dedi titreyerek ,"ben kimseyi rahatsız etmiyordum ,lütfen inanın bana.."
Theodore, Rousseau, Fontainebleau, Forest,
Fontainebleau Ormanı'ndaki Köylü: Theodore Rousseau


  Kötü bakışlı adamların içinde en genç olan kahkahalar atmaya başladı birden ve gür sesiyle 
  "Sen kimsin de sana inanacağız seni küçük yaramaz ! Hepimiz gördük işte ,ormanımızın perisini rahatsız ediyorsun. Üstelik ondan izinsiz iris çiçeğini de koparmışsın. Bunun cezasını çok fena ödeyeceksin !

  Masal birden bu genç adamı tanıdığını fark edip heyecanlandı. Evet evet  ,daha önce görmüştü onu ama o kadar heyecanlıydı ki bir türlü hatırlayamıyor, kim olduğunu çıkartamıyordu.. Genç adam ona doğru yaklaşan adımlarla bağırıp çağırırken ,geriye doğru attığı adımlarla bastığı çalıların çıtırtısı içini ürpertiyor ,gözbebekleri yavaş yavaş büyürken kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor ve şimdi olduğu yere  bayılacakmış gibi
hissediyordu ki ,birden bağırdı Masal !

  "Heyyy ! Beni hatırlamadınız mı ? Hani geçen haftalarda bizim kasabamıza gelmiş, büyük ağabeyimle beraber bize misafir olmuştunuz. Hani annem kendi pişirdiği çöreklerden ikram etmişti size ve beennn… Benn size erik suyunu getirirken düşmüş , dizlerimi parçalamıştım hani " diye heyecanla kim olduğunu ,kimseye bir zarar vermeyeceğini anlatmaya çalışıyordu..

  "Geçen haftalarda mı ? Hımm evet o kasabaya geldim ,dediklerin de doğru tamam ama bir dakikaaa..Hayır! Yalan söylüyorsun! Arkadaşımın düşen kardeşi, bir kız çocuğuydu.. Yoksa sen orada da gizli bir şeyler karıştırıyor ,bizi mi gözetliyordun? Çabuk gel buraya !"
dedi genç adam ve onunla birlikte diğer adamlarda bağırmaya , ellerindeki odun sopalarını sağa sola savurarak Masal'ın üzerine yürümeye başladılar..

  "Hayır ! "diye bağırdı yeniden Masal .."Yemin ederim yalan söylemiyorum, bak işte dizlerimdeki yaralarım bile hala iyileşmedi.. Ben o kız çocuğuyum ve adım Masal "

  Genç adam arkadaşının kardeşinin ismini hatırlamaya çalıştı, adı geçmiş miydi o gün emin olamadı aslında ama yere düşüp ,erik suyunu döken kızına annesinin,
  "Ahhh Masal! Dikkatli ol demedim mi ben sana .Ben götürecektim işte  dinlemedin  beni ve yine düştün gördün mü ,niye bir kez olsun sözümü dinlemiyorsun ki ?" diye söylendiğini hatırladı birden.

  "Bir dakika evet hatırlıyorum adı Masal'dı küçük kızın. Hala sana inanmıyorum ama nasıl bir hikaye anlatacaksın çok merak ediyorum ve sadece beş dakikan var, hemen ne söyleyeceksen söyle yoksa bunun cezasını fena ödeyeceğini söylemiştim sana !" 

  Heyecanla anlatmaya başladı Masal ..Kasabaya gelen yabancıyı ,onu takip ederek gittiği mağarada Gazap Cadısı yüzünden bir köpeğe dönüştüğünü ,sonra Merhamet perisi sayesinde insana ama bu kez bir erkek çocuğuna dönüştüğünü ve eski haline dönebilmesi için o iris çiçeğini kendisine ulaştırması gerektiğini anlattı nefes nefese..

  Tam o sırada çalıların arasından duyulan ayak sesleri ve hemen arkasından "Çocuğu rahat bırakın !"  diye gür bir ses yükseldi ormanın derinliklerinden.. Bütün adamlar ve Masal hep birlikte ,sesin geldiği yöne şaşkınlıkla çevirdiler başlarını..

  Gelen kasabanın Ermiş Dede' siydi.. Kasabada herkes ona saygı duyar ve sözünden asla dışarı çıkmazdı..

  "Onu duymadınız mı ? Kimseye zarar vermeye niyeti yok, zaten küçük bir çocuk o! Utanmıyor musunuz bu küçük çocuğu korkutmaya ,dağılın çabuk! Haydi herkes işinin başına ! " diye bağırdı Ermiş Dede.. Başlarını önlerine eğerek tek tek dağılmaya başladı adamlar..

  Korkudan saatlerdir titremekte olan Masal , ayakta zor duruyordu neredeyse ve Ermiş Dede'nin ona yaklaştığını görünce ağlamaya başladı birden..

  "Yemin ederim efendim ,yemin ederim yalan söylemiyorum"  derken hıçkırıklarını tutamıyordu adeta....

  "Anladım çocuğum " dedi Ermiş Dede birden yumuşayan ama hala çok gür olan o sesiyle.. 

  "Korkma artık ..Merhamet Perisi' ni de , kardeşi olan o kötü Gazap Cadısı' nı da iyi tanırım ben. Sana yardım edeceğim merak etme  ancak neredeyse artık  hava kararmak üzere ve hava kararıncaya kadar kopardığın iris çiçeğini sahibine ulaştıramazsan ; o çiçekle birlikte bir kertenkeleye dönüşür ve bir daha asla bu haline dönemezsin. Ve senin bu kadar kısa sürede bu ormandan çıkman mümkün değil çocuğum. Bu yüzden sabaha kadar iris çiçeğini arkadaşlarının yanında bırakalım ve ben seni bu gece evimde misafir edeyim .
Hem biraz dinlenir ,bir şeyler yiyerek sıcak sütünü içersin;  hem de ben sana  şu çok merak ettiğin ve bütün bu işlerin başına açılmasına sebep olan kuşlarla konuşma merakı yüzünden yolu buraya düşen başka çocukların hikayelerini anlatırım olmaz mı ?"

  Ermiş Dede ile kasabanın yolunu tutan Masal ; bir taraftan ona yardım edecek birini 
bulduğu için seviniyor ancak bir taraftan da gece evine dönemeyeceği için ailesine 
ne cevap vereceğini düşünüyor ve sabaha kadar köpeği Köpük'ün de 
onun yanına gelmesi için dua ediyordu...

  On Üçüncü Bölümün Sonu...

  On Dördüncü Bölüm: Deepsi anlattı: Annem Anneemm - Bölüme isim ararken Candan Erçetin şarkısı geldi aklıma :D

  Annesi Masal’ı ve Köpüğü iyice merak etmeye başlamıştı. Masal, gün boyunca doğada Köpük ile gezerdi, buna alışıktı annesi ama hiç bu kadar uzun süre yok olmamıştı. Hava kararmadan eve dönerdi hep. Annesi, kasabalılara da sordu. Masal, nereye gitmiş olabilir diye.

  Ah kızım, neredesin sen diye dertleniyordu. Bir kere de seher vakti evden çıkmıştı. Sis vardı yakındaki tepelerde. Sonra nehir kenarına inmişti Masal, annesine, nehirde kurbağalar var diye anlatmıştı. Sis vardı, griydi hava, biraz soğuktu ama çok güzeldi, demişti.

  Annesi, Masal’ı düşünürken bir yandan da gülümsüyordu. Yine nereye kayboldu acaba? Üzülürken bir yandan da Masal’ın yaptıklarını hatırlıyordu. Süt ile yoğurt yapmaya çalışmıştı. Yapamayınca su ile denemişti. Mutfakta yoğurt olacak diye bekliyordu. Sonra annesi yoğurt kabını sarmayı öğretmişti ona.
Kiraz, Çiçek, Ağaç, Tree

  Nehir kenarına gidince kendini balık sanıyordu Masal. Yağmur yağdığında yağmurdan adam yapacağım diyordu. Kardan adam olursa yağmurdan da olur. Kuru meyve kokteyli yapardı. Sonra annesine verir, bakmadan tadına bakıp tahmin et derdi.

  Annesi de Masal gibi Köpüğü çok severdi. Köpük önceleri kimseyi kendisine dokundurtmazdı. Kimseye alışmamıştı. Sadece Masal dokunabilirdi ona. Köpükle oyun oynardı o, bir bebekle oynar gibi. Köpük, Masal’ın elini kemirmeye çalışırdı hep. Isırmazdı. Onun bildiği tek oyun buydu. Masal, ona bir şeyleri attığında getirmeyi de öğretmişti. Ama getirmeyi unutursa, bir daha bulamıyordu.

  Rüya görürdü Köpük. Masal onsuz bir yere giderse onun arkasından ağlardı. Gelince ona biraz oyun oynatır, yorardı, Köpük de onun yanında uyuyakalırdı. Masal’ın kuşu, Köpük’ü kıskanırdı hep. Masal, Köpüğe dokununca. Köpük uyuyunca kuş susardı. Köpük ile oynarsa bağırırdı. Uyurken bazen de ağlardı Köpük. Rüya gördüğünü düşünürdü onun, Masal. Kuşu da komikti ama. Masal hapşırınca o da hapşırma taklidi yapardı.


  Köpük, bir hata yaptığı zaman bunu anlardı. Utanırdı. Bir köşeye çekilirdi. Sadece çağırınca gelirdi. Bir kere Masal’ın eteğini çekiştirdiğinde Masal kızıp hayır deyince Köpük oraya yatmış kalmıştı. Yanına gelmemişti Masal’ın. Küsmüştü biraz yani.


  Annesi, Masal ve Köpük’ü düşünürken onlarla ilgili hatıraları geldi aklına, işte bu şekilde. Düşündükçe özlüyordu kızını ve Köpüğü. Artık onları aramaya başlamak lazım diye geçirdi içinden. Kasabalılarla birlikte aramaya mı çıksak acaba, diyerek, bir şeyler yapmak lazım dedi, Masal’ın ağabeylerine.

  On Dördüncü Sölümün Sonu...

  On Beşinci Bölüm: Ebemkuşağı anlattı: Kaybolanın Peşinde Umut ve Endişe

  Sonra kendine gelip hemen etrafa haber saldı. Duyanlar birer birer geldi. Yer paylaşımı yapılıp aramaya başladılar. Annesi de gidebileceğini düşündüğü yerleri aklından geçiriyordu. Belki yine
kurbağaları sayıyordur diye düşünüp  nehir kenarına bir bakalım dedi. Çalıların arkasına gizlenmiş gibiydi nehir. Onları aşıp yanına vardığında suyun içine baktı sanki Masal oradan çıkacak gibi.  Ama suyun yüzeyinde gördüğü yalnızca kendi yüzüydü.

  Yerden bir taş alıp fırlattı dereye bütün umutsuzluğunu fırlatıp atar gibi. Geriye döndü. Çalılara doğru yürürken bir şey gözüne takıldı. Masal'ın kırmızı puanlı saç bandı bir çalının ucuna takılmış sallanıyordu. Eğilip eline aldı. Sonra istemsizce kokladı. Masal gibi kokmuyordu. Onun değildir. Dünyada kırmızı puanlı saç bandından sadece Masal'ın yoktur herhalde diye düşündü. Bir yandan da ya onunsa diye aklından geçirmedi değil.

  On Beşinci Bölümün Sonu...

  On Altıncı Bölüm: Fatoş anlattı: Deniz ve Mehtap Sordular Seni.. Neredesin?

  Annesi Masal’ı arayadursun köpük artık hemen hemen iyileşen martıya koklatmak için getirdiği ökse otu ile eve varmıştı bile. Martı köpüğü görünce çok sevindi, hem artık özgürce uçmak istiyordu. "Masal nerede?" diye sordu. Köpük Masal’ın şu an dizginleyemediği merakı yüzünden erkek çocuğu olduğunu başta olmak üzere merhamet cadısının tekrar eski haline dönmesi için bulmasını istediği iris çiçeğine, çiçeğin sahibi esrarengiz sesin habercisini bulmaları için verdiği ökse otuna kadar başlarından geçen her şeyi bir bir anlattı martıya. Martı derin bir oh çekti. Köpük doğru adrese
boy, story, masal, window, toy, purple
geldiğini anlamıştı. Martı "Orman perisi İzu ile karşılaştınız demek... İzu hepimizin annesi. Tüm ormanı sevgi ile besleyen, bizleri bir arada tutan da o. Hemen gidelim, çok geç olmadan..." 


  Köpük ve martı hızla ormana doğru yol alırken Masal ise Ermiş Dede ile birlikteydi. "Annem çok merak etmiştir beni dede... Hem köpük de gelmedi... Üstelik eski halime bile dönmüş değilim..." diye yakınırken birden aklına yabancı simyacı geldi. En son mağarada bırakmıştı onu. Kendini bulması için ona verdiği sözü hatırladı ve kapı sesiyle irkildi...

On Altıncı Bölümün Sonu...

On Yedinci Bölüm: Ebrar anlattı: Simyacı, Merhamet Cadısı ve Diğerleri

  Simyacı üzerindeki şoku atlatır atlatmaz ayağa kalktı, ağrıdan biraz zorlandı vücudu kaskatı olmuştu. Ne olmuştu ona? Ama şuan daha önemlisi bir köpeğe dönüşen Masal'dı, kendini daha sonra düşünürdü. Sendeleyerek mağaranın çıkışına doğru yürümesiyle Cadı'nın öfkeli sesini duyması bir oldu.
  "Nereye gittiğini sanıyorsun? Seninle işimiz bitmedi!" Simyacı arkasını döndü:
  "Masal'a ne yaptın sen?"
  Cadı bir kahkaha attı.
  " Ona yaptığım büyü biraz zor bozulur, hahaha."
  Simyacı çok sinirlenmişti ama büyünün nasıl bozulacağını öğrenmek istiyordu.
  "Ne demek istiyorsun? Büyünün bozulması için ne lazım?"
  "Bu biraz tehlikeli olacak küçük kız için... Bir dakika, senin küçük cadı benim kardeşimin yanına gidiyor anlaşılan." derken bir taraftan kazanı karıştırıyordu Gazap Cadısı. Simyacı Masal'a yetişmek için mağaradan çıkmak istedi. Onun çıkışa yöneldiğini fark eden Cadı:
  "Hiçbir yere gidemezsin! Burada senin iksirin için uğraşıyorum."
  "Sana istediğini ,büyü kitabını, verdim. Daha ne istiyorsun?" dedi Simyacı.
  "O küçük cadıya yardım edemezsin."
  Simyacı, bir an düşündü. Bir Cadı'ya bir mağaranın çıkışına baktı.
  "Nedenmiş, ayrıca unuttun galiba cadı olan sensin"
  "Nehir kenarındaki evi çoğu bilmez." diye ağzından kaçırdı Cadı.
  "Masal için tehlikeli... Senin kardeşin... Nehir kenarındaki ev... Kardeşin nehir kenarındaki evde mi kalıyor?"
  "Hay aksi!" Cadı'nın tek söylediği bu oldu.

  Bu iksir Simyacı için çok önemliydi buraya bunun için gelmişti, yine de Masal'a yardım etmeliydi. Ne halin varsa gör demişti çıkmadan Cadı'ya, muhtemelen iksiri tamamlamadan bırakacaktı Cadı ya da daha kötüsü yaptığını da bozacaktı ama umrunda değildi. Masal'ın eski haline dönmesi için ne gerekiyorsa yapması gerektiğini derinden hissediyordu. Bu düşüncelerle Köpek Masal'ı aradı orada burada. En sonunda oraya gittiğine inanıp, nehrin kenarındaki eve gitmeye karar verdi.

  Agora'daki kasabalılara nehir kenarında yaşayan birini tanıyıp tanımadıklarını sordu. Gerçekten Cadı'nın dediği gibi kimse bilmiyordu. En sonunda Çınar Ağacına dilek kurdelesi bağlayan bir genç, simyacının sorusuna kulak misafiri olmuştu. 'Sen efsanedeki şu merhamet cadısının kaldığı yerden bahsediyor olmalısın' demişti. Simyacı bu şekilde gencin tarif ettiği yere doğru yola koyuldu. Uzun bir süre yürüdükten sonra nehri görür gibi oldu. Hatta sadece nehri değil, nehrin kenarındaki evi de gördü. Sevincinden bağırmak üzereydi. Hızla eve doğru gitti. Eve varmasına az kalmıştı ki daha fazla ilerleyemiyordu, bir adım dahi atamıyordu. Sanki görünmez bir şey ona engel oluyordu. Şaşıp kalmıştı.

  "Evin etrafında koruyucu duvar var, davet edilmeyen giremez" diyen güzel bir ses duydu arkasından. Arkasına dönüp sesin sahibine bakan Simyacı aniden donup kaldı. Hayatında hiç bu kadar güzel bir kadın görmemişti. Dalgalı, uzun, beyazımsı gri saçlarının çevrelediği beyaz tenli güzel yüzdeki bir çift safir göz ona bakıyordu dumanlı bir şekilde. Boyu neredeyse kendi uzun
boyuyla aynıydı, güzel fiziğine yakışan beyaz bir elbise giymişti. Elinde bir sepet vardı, sepetin içindeki çeşitli bitkilerin kokusu kendisini sarmalamıştı sanki. Bu kesinlikle mağaradaki cadının kardeşi olamazdı.

  " Kimsiniz?" diye sordu.
  Peri güldü "Bu soruyu benim size sormam gerekir, evime kadar gelmişsiniz" dedi.
Simyacı üzerindeki şoku atlatıp, "Ben... ben... Burada mı yaşıyorsunuz? Cadı bana burada yaşayan kişinin kardeşi olduğunu söylemişti..." "Acaba başka bir nehir mi yanlış mı geldim" diye ekledi kendi kendine konuşur gibi.

  "Cadı mı? Ah evet, benim kardeşim. Hala mağarada mı yaşıyor?" dedi Merhamet Perisi eve doğru giderken. Simyacı onun arkasından gelmek istedi ama koruyucu duvar yine engel oldu. Merhamet cadısı tek kaşını kaldırarak "Hala kim olduğunu, neden geldiğini söylemedin. Bu durumda seni içeri davet edemem."

  "Anlıyorum" dedi simyacı, neden orada olduğunu en başından anlatmaya başladı. O anlatırken merhamet perisi onu içeri davet etti. Ev, küçük ama sıcacık tatlı bir evdi. İçeride bir sürü süs eşyası bulunuyordu. Bunlardan çoğu cadılara özgü şeylerde koruyucu görev üstleniyordu, bazıları da güzel kokular saçıyordu etrafa. Peri, Simyacı’ya güzel bir bitki çayı ikram etti. Daha sonra Masal'ın başka bir köpekle yanına uğradığını, onun düzelmesi için Cherokee güllerinden iksir yaptığını ama işe yaramadığını Masal'ın bu sefer bir erkek çocuğuna dönüştüğünü anlattı. Büyünün bozulması için İris çiçeğinin gerektiğini, Masal'ın bu nedenle Ormanın derinliklerinde İris çiçeği aramaya gittiğini söyledi.

  Simyacı’ya yol yeniden gözükmüştü. Merhamet Perisiyle vedalaşıp evden çıktı. Bu sırada uzakta birkaç kişi görünüyordu. Merakla onların yanına doğru gitti. Yaklaşınca onların Masal’ın annesi ve ağabeyleri olduğunu fark etti. Masal’ı ilk gördüğünde onu mağaradan uzaklaştırmaya çalışırken evine bırakmıştı, Masal’ın ailesi kendisini çok güzel ağırlamıştı o zaman. Şimdi elinde kırmızı bir saç bandı tutuyordu Masal’ın annesi. Simyacı, Masal’ın nerede olduğunu bildiğini söyledi. Ağabeyleri nereden bildiğini sordu ama bunun için vakit yoktu. Bir an önce Masal’ı bulmalıydılar. Bunun üzerine birlikte yola koyuldular.

house, japanese, bamboo  Ormanın derinliklerine geldiklerinde, Masal’ın annesi “Köpük!” diye bağırdı. Az ileride Köpük havladı yanında evlerinde baktıkları Martı da vardı. “Ne işiniz var sizin burada?” diye söylendi Masal’ın annesi. Böylelikle Simyacı, Masal’ın annesi ve ağabeyleri, Köpük ve Martı yola devam ettiler. Bir süre sonra İris çiçeğinin olduğu mezarın oraya vardılar. Masal yoktu, herkes Simyacı’ya bakıyordu. Köpük de en son onu burada bırakmıştı. Martı için de artık yolun sonuydu. Orman Perisi İzu’ya gitmek üzere gözden kayboldu. Simyacı ne yapacağını bilemedi. Tam o sırada kasabanın koruyucuları etraflarını çevirdi.

  “Ne arıyorsunuz burada?” dedi kasabanın koruyucuları hep bir ağızdan.
  Masal’ın büyük ağabeyi kasabanın koruyucularının arasındaki arkadaşını tanıdı.
  “Küçük kardeşim Masal’ı arıyoruz, onu gördün mü birader?” dedi ona bakarak.
  “Onu görmedim ama o olduğunu iddia eden bir erkek çocuk gördüm” dedi genç. Simyacı’nın gözleri parladı. Masal’ın erkeğe dönüştüğünü ailesine bir türlü söyleyememişti, şimdi ne yapacaktı? Köpük ardı ardına havladı.
“Nereye gitti o erkek çocuk?” diye sordu Simyacı.
“Ermiş Dede geldi, götürdü onu”
“Ermiş Dede nerede?”

  Bunun üzerine hep birlikte gencin tarif ettiği Ermiş Dede’nin evine doğru yola koyuldular. Masal'ın ailesinin aklı karışmıştı ama bir umut, o çocuk belki Masal'ın nerede olduğunu biliyordur diye düşündüler. Ermiş Dede'nin evine yaklaşınca Simyacı'nın aklına İris çiçeği geldi. "Hii! Masal acaba İris çiçeğini alabildi mi? Keşke hazır oradayken ben de alsaydım ne olur ne olmaz diye. Gerçi merhamet perisine götürmedikten sonra ne anlamı var" diye  homurdandı. Bunun üzerine Masal'ın büyük ağabeyi Simyacı'ya 'eğer bir işler karıştırıyorsan' diye başlayan tehditler savurdu. Simyacı bu tehditleri hiç umursamadı tek düşündüğü, onların Masal'ı erkek olarak görünce ne yapacaklarıydı.
Ebrar'ın hazırladığı karakter ilişkileri
ve bu kısma kadar olan hikaye ağacı :)

  "Burası olmalı" diyen annesinin sesiyle kendine geldi, Köpük'de yine ardı arkası kesilmeyen havlamalarına başlamıştı. Evet Ermiş Dede'nin evine gelmişlerdi! Bir an hepsi birbirine baktı sonra kapıyı tıklattılar.

  Masal kapı sesiyle irkildi. 

  On Yedinci Bölümün Sonu...

  On Sekizinci Bölüm: Kaystros Tyrha anlattı: Masalın Yalanı

  Endişeyle Ermiş Dede'ye dönerek "Geldiler işte!" diyerek fısıldadı Masal. Ermiş Dede işaret parmağını dudağına götürüp sesini çıkartmamasını işaret etti. "Sen benim dediklerimi yap ve sakın heyecanlanma." dedi sessizce.
Tok sesiyle kapıya doğru seslendi. "Kim o kapımı vuran?"

  Masal'ın büyük ağabeyi cevap verdi. "Küçük kardeşimi arıyoruz, bize yardımınız dokunabilir belki." 

  Ermiş Dede kapıyı açtığında karşısında Masal'ın annesini, ağabeylerini, simyacıyı ve kasabadan bir kaç köylüyü gördü, hepsi merak içinde kendisine bakıyorlardı. "Buyurun içeri girin." dedi. Kasabadan yardıma gelen köylüler Ermiş Dede'nin Masal'ı kaçırmış olabileceği ihtimalini düşünüp evin çevresini araştırmak için dışarıda kalmak istediler.    

  Masal, annesi ile ağabeylerinin kendisini aramaya çıkacaklarını tahmin etmişti. Köpük'ün bir an önce iyi haberlerle yanına dönmesini bekliyordu. Ondan haber almadan Orman Perisi İzu'nun yanına gidemezdi. Karşılarında kendisini bir oğlan çocuğu olarak gördükleri vakit başından geçenleri nasıl anlatabilirdi ailesine Masal. Kolay kolay kimseye inandıramazdı başından geçenleri. Anlatmasa ağabeyleri haksız yere Ermiş Dede'ye yüklenip onu incitebilirlerdi. Masal bunları düşünüp çaresizlik içinde ağlamaya başlayınca Ermiş Dede ona plânını açıklamıştı. "Aslında gerçek adının Ökkeş olduğunu, ormanda ailenle piknik yaparken kaybolduğunu, yolunu ararken sana benzeyen Masal isminde bir kız çocuğu ile karşılaştığını, ondan ayrıldıktan sonra önünü kesen kasaba korucularından korktuğun için gerçek adını değil, Masal'ın adını verdiğini ve daha sonra seni korucuların elinden alıp  evime getirdiğimi söyleyeceğiz." dedikten sonra emin olmak için bir de "Anlaşıldı mı?" diye sormuştu Masal'a. Masal yaşlı gözlerle başını sallamış, yalan söylemeyi sevmediği halde çaresiz kabul etmişti Ermiş Dede'nin önerisini.

mother, anne,   Önce Masal'ın annesi, daha sonra ağabeyleri eve girdiler. Son olarak Simyacı kapıdan geçerken Köpük de sessizce içeri süzüldü. Salonun bir köşesine sinmiş Masal'ı gören annesi neşeyle onun yanına yaklaşırken önüne kedi fırlamış araba gibi durdu aniden. "Aman tanrım, bu bizim kızımız değil, bir oğlan çocuğu. Ne kadar da çok benziyor Masal'a" Ağabeyleri de şok olmuşlardı. Gerçeği Merhamet Cadısından öğrenen Simyacı, Masal'ın ailesinin karşılaştığı bu duruma vereceği tepkileri endişe içinde izliyordu. Ermiş Dede, "Kızınıza benzettiniz sanırım bizim ufaklığı." dedi Masal'ın annesine. Bu arada köpük Masal'ın yanına sokulup işlerin yolunda olduğunu müjdeledi.

  Ermiş Dede, Masal'ı yanına çağırdı. "Gel buraya korkma Ökkeş oğlum, hadi anlat ormanın derinliklerinde gördüğün küçük kızı misafirlerimize." dedi. Ağabeyleri sabırsızlıkla sıkıştırmaya başladılar Masal'ı. "Hadi anlat bize nerede gördün kardeşimizi, neler konuştunuz onunla?" Masal, yaşlı gözlerle anlatmaya başladı. "Ona evin arka taraflarındaki ormanın derinliklerinde rastladım. İkimiz de kaybolmuş, ailemizi bulmaya çalışıyorduk. Adının Masal olduğunu söyledi. Bir süre birlikte yürüdükten sonra yol ayrımına geldik. Tamam, bu yolu hatırladığımı sanıyorum dedi ve vedalaşıp ayrıldı benden. Uzun bir süre yalnız başıma yürümeye devam ettim, hava iyice kararmıştı. Daha sonra kasabanın korucuları  ellerinde tüfekleri olduğu halde yanıma gelip ormanın içinde ne işin var senin diye kızdılar bana. Çok korkmuştum. İşte tam o sırada Ermiş Dede beni alıp evine getirdi, karnımı doyurdu." dedi.
night, town, lighthouse, storm, deniz feneri, deniz, fener, sea

  Masal'ın ağabeylerini bilerek yanlış yere yönlendirdiğini anlamıştı Simyacı. Hemen ayağa kalktı, Masal'a çaktırmadan göz kırptıktan sonra ortaya konuştu. "O zaman niye vakit kaybediyoruz biz burada, çocuğun dediği yöne, evin arka tarafına doğru yola çıkıp bir an önce aramaya başlamak lâzım Masal'ı." dedi. Hepsi evden dışarı çıktılar, kapıda onları bekleyen korucularla birlikte evin arkasındaki sık ağaçların arasına dalarak gözden kayboldular. Masal'ın içini büyük bir huzursuzluk kaplamıştı annesi ve ağabeylerine hayatında ilk kez yalan söylemek zorunda kaldığı için.

köpek, dog, white, little,   Köpük, martının orman perisi tarafından verilen ökse otunu kokladığını, perinin böylelikle habercisine kavuştuğunu ve Cennet Gözü kasabasında bulunan mezarlıktaki iris çiçeklerinden istedikleri kadarını toplayıp Merhamet Perisine götürebilmek için önlerinde artık hiçbir engelin kalmadığını söyledi. Ermiş Dede, "Öyleyse bir an önce çıkın yola karanlık çökmeden." dedi Masal'a. Yanlarına birkaç parça çörek ve kurabiye verip uğurladı evinden. Köpük önde, Masal arkada, ölüm çiçeklerinin bulunduğu yere doğru yola koyuldular. Ağaçların arasında ilerlerken birden kuşların cıvıltısı kesildi,  yakınlardan gelen korkunç bir homurtu sesine ürkerek kulak kabarttılar.

  On Sekizinci Bölümün Sonu...

  On Dokuzuncu Bölüm: Hayata Dair anlattı: Lacivert Taşı ve Zümrüdü Anka

  Sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı Masal ve Köpük ama ses birden kesildi sanki.. Masal bütün bu başına gelenlerden sonra ürkmüştü tabii, artık her duyduğu ses ve hatta çıtırtı korkutuyordu onu.. 
Yavaş yavaş yürümeye devam ederlerken , Köpük biraz rahatlatmak istedi Masal'ı ve "Korkma" dedi, "Yok bir şey işte.. Üstelik burası kocaman bir orman. Bir sürü hayvan yaşıyor burada ama hepsi zararlı değildir inan bana. Bazen onlar da kendilerini korumak isterken tehlikeli gibi görünebiliyorlar aslında.. Hem bence bu taraftan gitmeliyiz, sesin geldiği tarafa değil." diyerek Masal'ı yolun tam tersine doğru yönlendirdi.

  Tam ona inanıp rahatlamak istiyordu ki Masal, tam o sırada, bu kez de bu taraftan gelmez mi aynı homurtu.. "Aman Allah'ım." dedi Masal, "İşte yine aynı ses! Sen de duydun mu? Bizi takip ediyor sanki, çok korkuyorum Köpük, buradan çıkamayacağız galiba.."

  Şaşkındı Köpük, Masal'ın etrafında hızlı hızlı dönüp duruyor ve kuyruğunu sağa sola sallıyordu telaşla.. "Hay Allah! Neler oluyor?" diye panikledi tabii birden.

  Ama sonra "Tamam tamam.." dedi "Korkma, dur bir dakika, geri dönelim, gel bu taraftan gidelim." diyerek Masal'ı çapraz yöne doğru koşturmaya başladı bu kez. İkisi de koşar adımlarla ilerlemeye çalışırken arkalarından gelen, onlarla aynı hızda koşma sesi içini ürpertti ikisinin de. Arkalarını dönmeye korkarak koşmaya devam ettiler. Çalıların arasından geçerken Masal'ın eli yüzü çizik içinde kalmış ve canı çok acımıştı zavallının ama ne yöne dönseler o taraftan gelen korkunç sesler yüzünden başka bir yolu denemeyi düşünemediler bile. Telaşlarından  arkadan gelen sesin kesildiğini tam yeni fark etmiş ve adımlarını biraz yavaşlatmaya başlamışlardı ki, hooopp diye önlerine sevimli bir sincap fırlamasın mı...

  Tedirgin olsalar da, "Sincap bu canım, korkmamıza gerek yok ki.." der gibi bakıştılar önce birbirlerine.. Sincap onlarla konuşmuyor, ısrarla Masal'ın azık çantasının etrafında dönüp duruyordu.. Ona yaklaşmaya çalışmasından çok tedirgin olmuştu Masal ve Köpük de onu korumaya çalışan tavrıyla, "Heyyy! Ne yapmaya çalışıyorsun orada konuşsana.. Rahat bırak arkadaşımı" diyordu.. 
Onların tedirgin olduğunu görünce biraz geri çekilir gibi oldu sevimli sincap ve sonra öyle bir hışımla atladı ki Masal'ın üzerine, azık çantasını düşürdü yere pat diye.. Çantanın içinde Ermiş Dede'nin verdiği yiyecekler saçılınca etrafa; o esnada çok korkmuş olsa da "Zavallı sincap, karnı mı aç acaba?" diye düşündü Masal.. Ama hayır yiyeceklere değil, çok daha uzağa fırlamış olan Lacivert taşını almak için koştuğunu görünce gözlerine inanmadılar birden.. Nasıl olup da o taşı unutmuş olabilirlerdi...
  Sevimli sincap Lacivert taşı alıp, zıplayarak geldi Masal'ın ayaklarının dibine ve o şaşkınlıkla iki eli havada bekleyen Masal'ın avuçlarına konduruverdi Lacivert taşını.. İki eliyle birden öyle sıkıca sarıldı ki Masal taşa, avuçlarının içinden önce muhteşem bir sıcaklık sonra göğe doğru yükselen masmavi bir ışık ile aydınlanıverdi her yer... Neye uğradıklarını şaşırdı ve öylece
bakakaldılar hepsi.. Göğe doğru yükselen ışığın yavaş yavaş çekilmesiyle birlikte gökyüzünden onlara doğru gelen Zümrüt-ü Anka kuşunun ihtişamı gözlerini kamaştırdı adeta..  Öyle güzel süzülüyordu ki onlara doğru gelirken, onlar daha ne olduğunu anlayamadan kanatlarını son kez çırparak yanlarına yanaştı Zümrüt-ü Anka...
  "Çabuk olun." dedi heyecanla, "Burası Gazap Cadısı'nın her tarafını kendi askerleri olan kurtlarla çevirdiği yasaklı alan, buradan çıkmanıza asla izin vermezler, hemen ayrılmalıyız buradan.. Şimdi hemen biriniz sağ, diğeriniz de sol kanadıma yerleşin çünkü sizi Merhamet Perisi'ne götüreceğim.." 
  "Neee?" dedi Masal ve Köpük, duyduklarına inanamıyorlardı gerçekten.. 

   O heyecanla ne olduğunu anlayamadan çoktan Zümrüt-ü Anka kuşunun kanatlarında göğe doğru süzülmeye başlamışlar ve artık yeniden Masal'ın bir kız çocuğuna dönüşüp, evlerine dönebileceklerini hayal etmeye başlamışlardı bile.. Ve o sırada o bölgede Merhamet Perisi'nin tek askeri olan sevimli sincap da görevini yerine getirmiş ve onları Gazap Cadısı'nın askeri kurtlardan korumayı başarmış olduğu için derin bir soluk almıştı arkalarından..

On Dokuzuncu Bölümün Sonu...

Yirminci Bölüm: Akela anlattı: Anka Kuşunun Kanadında

  Anka kuşu ile tanışan Masal ve Köpük hem bu yaşananlara inanamıyor hemde artık sona geldikleri ve her şeyi eski haline getirecekleri için daha iyi hissediyorlardı. Masal, ailesine yalan söylediği ve onları merakta bıraktığı için üzgün olsa da bu deneyimi yaşayabildiği için mutluydu. Eve döndüğünde zaten ailesine her şeyi anlatacak, onlardan özür dileyecekti.Gökyüzünden her şey ne kadar da güzel gözüküyordu. Şaşkınlık ve hayranlıkla izliyorlardı akan nehirleri, yemyeşil arazileri, yanlarından geçip gittikleri bulutları.. 


sky, blue, mavi, gökyüzü, cloud, fall, gif

  Dağları, tepeleri, yolları aştıktan bir süre sonra Anka kuşu Masal'a; "İşte.. Şu ileride gördüğünüz kasaba Cennet Gözü kasabası. Sizi oraya indireceğim. İçindeki mezarlıktan İris çiçeklerini topladıktan sonra yola devam edeceğiz. Ama dikkatli olmalı ve elini çabuk tutmalısın. Anlaştık mı?" dedi. Heyecanlanan Masal ve Köpük mutlu bir şekilde Anka kuşunu onayladılar ve ona sımsıkı tutundular. Tam inişe geçtikleri sırada hava kapandı ve şimşekler çakmaya başladı. Tam arkalarından ürkütücü, çığlığa benzer bir ses duydular. Geriye dönüp bakan Masal onlara yaklaşmakta olan kocaman bir kartal ve onun üzerindeki Gazap Cadısını gördü. 

  Korkan ve Anka kuşuna daha sıkı sarılan Masal, "Gazap Cadısı geliyor. Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. "Dikkatli olun ve sadece bana sıkıca tutunun" diyen Anka kuşu onları indirmek için bir yandan güvenli bir yer ararken bir yandan da bu durumdan nasıl kurtulacaklarını düşünüyordu. Hızını arttırdı ve adeta kedi fare kovalamacası içine girdiler. Hem kötü hava şartlarına hemde Gazap Cadısından ve kartaldan kaçmaya çalışan Anka kuşu elinden geleni yapıyor ama bir yerden sonra bunun yetmeyeceğini de biliyordu.


storm, cloud, rain, yağmur, bulut, fırtına, yıldırım,şimşek, lightning, gif

  Artık gücünün tükenmek üzere olduğunu anladığı anda sarı bir ışık belirdi havada.. Ve onları ışık kümesi içerisine aldı. Masal neler olduğunu anlamak için aşağıya baktığında Simyacıyı gördü. Oydu. Ona yardım için gelmişti. Elinde bir kaç dal İris çiçeği ile mezarlığın arasında duruyor, asası aracılığıyla onları bir ışık kümesinde korumaya alıyordu. Yavaşça aşağıya iniş yaptıklarında Masal ve Köpük hemen Simyacının yanına gitti. Şimdi Anka kuşu, Simyacı, Masal ve Köpük yan yanaydı. Bunu gören Gazap Cadısı "Buna nasıl cüret edersin? Şimdi o istediğin büyüyü alamadığın gibi canından da olacaksın" dedi. Buna karşılık Simyacı "ben vicdanımın sesini dinledim ve Masal'a yardım için geldim. Sen ne anlarsın? Bunu anlayabilmen için önce bir vicdanın olmalı. Elinden geleni ardına koyma" dedi. Ve asasını Gazap Cadısının üzerine doğrulttu. Bunu beklemeyen Gazap Cadısı bir anda ortadan kayboldu. 


forest, orman, sis, fog, foggy, gif

  Şaşıran ve korkan Masal "ona ne yaptın? Ne olacak şimdi?" diye sordu. Simyacı Masal'a dönerek "Korkma küçük dostum. Kendisini korumak için kaçtı sadece. Eminim çoktan mağarasına sığınmış yeni planlar yapıyordur. Acele edip seni merhamet perisine ulaştırmalı bu işi çözmeliyiz. O Gazap Cadısına karşı bizi koruyabilir" dedi. Ona hak veren Masal ve Köpük "yardımların için teşekkür ederim. Hayatımı kurtardın. Ve çiçekler için de.. " dedikten sonra çiçekleri alarak Anka kuşunun kanatlarındaki yerini aldı. Herkes yerlerini aldıktan sonra son bir yolculuğa çıkarak Merhamet perisinin evine doğru yol aldılar.. 

  Yirminci Bölümün Sonu...

  Yirmi Birinci Bölüm: Sessizgemi: Yüreğindeki Işık


Anka Kuşu
  Merhamet Perisi onların gelişini çoktan haber almıştı. Ayrık Bölgenin Habercileri sadece kuzeni İzu'ya değil onun izni dahilinde Merhamet Perisine de haberler getirirdi. Aslında yolculukları boyunca onları izlemiş ve şans perilerini her zorlukta defalarca yardıma çağırmıştı. Uzakta olsa bile onları hiç yalnız bırakmamıştı. Bütün bu yaşananlara kardeşi Gazap Cadısı'nın sebep olduğunu bilmek onu derinden etkilemişti. Kardeşinin ruhunu ele geçiren kötülükle başka bir zamanda savaşması gerekecek ve onu bundan mutlaka kurtaracaktı. Ama şimdi Masal'a yardım etmeliydi.
Onları evinin bahçesinde karşıladı. Tüm yardımları ve cesareti için Anka Kuşu'na teşekkür etti. Aslında o da bir periydi ve sadece saf ve temiz yürekli insanların imdadına yetişirdi. Yabancıya bakıp onun yaşamı boyunca simya yeteneklerini geliştirerek arayıp durduğu felsefe taşından vazgeçerek Masal'ı kurtarmak için elinden geleni yapmasından dolayı tıpkı unutulmuş zamanlardaki elf beylerinin yüreklerine sahip olduğunu söyledi. "Kaderin iplikleri ne şekilde bağlıdır bilinmez. Aradığın şey
çoktan sana bahşedilmiş fakat yüreğinde onu henüz bulmamışsın." derken gülümsedi. Ardından bakışlarını Masal'a çevirdi ve "İris çiçekleriyle yapacağım sihir kara büyünün etkisini yok edip her şeyi düzeltebilecek mi gidip öğrenelim" dedi. Ve ardından "Fakat yüreğindeki cesareti bir müddet daha korumalısın küçüğüm çünkü bu öyle kolay bir sihir değil." diye uyardı.

  Masal endişeliydi. İris çiçekleriyle yapılan sihrin kolay olmayacağını duymadan önce bile öyle olacağını tahmin ediyordu. Bu sihir her şeyi düzeltebilecek miydi? Yeniden kendi bedenine kavuşup evine dönebilecek miydi? Evini, kardeşlerini, annesini çok özlemişti. Annesinin ona sarılıp saçlarını okşamasını ve her şey geçti demesini istiyordu. Bazen en kötü zamanda bile hiçbir şey geçmeyecek gibi olduğunda bile onun böyle söylemesi en güçlü sihir gibi gelirdi. Abilerini bir daha hiç sinirlendirmeyecek, yataklarına kurbağa saklamayacaktı. Ama kasabada onunla uğraşıp duran çocukların ormandaki oyun kalelerine kokarca kokusuyla doldurulmuş toplar fırlatmayacağı konusunda söz veremiyordu. Normalde sessiz sakin kendi kendine oynayan uslu bir çocuk olsa da damarına basılınca ele avuca sığmazdı.

  Merhamet Perisinin yönlendirmesiyle dışarıdan küçücük görünen evin içinde pek çok koridordan, pek çok kapıdan geçtiler ve sonra bir iç bahçeye ulaştılar. Bahçe sütunlarla çevrelenmişti ve tam ortada dairesel sütunlu bir alan bulunuyordu. Bahçenin üzeri açık olduğu için gökyüzünü görebiliyorlardı. Hiç bulut olmayan gecede ay gümüş gibi parlıyor ve yıldızlar her zamankinden biraz daha çoğalmış gibi görünüyordu. Dairesel alanın merkezine doğru ilerlediler ve orada yüksek bir kaidenin üzerinde duran minik bir kuş havuzuna benzeyen nesnenin etrafında durdular. İçinde çok berrak ve ayın ışığıyla dolu gibi parlayan bir su vardı. Aslında bir an bakıldığında bu şey su yerine bazen bir sise veya sadece ışığa da dönüşüyordu. Fakat en çok sıvı halde kalmayı tercih eden büyülü bir şey olmalıydı. Merhamet Perisi Masal'dan aldığı masmavi çiçeklerin yapraklarını özenle kopartıp birer birer bu büyülü suyun içine atarken hiçbirinin anlayamadığı kelimeler fısıldadı. Her bir yaprak
suya düşerken masmavi parlamalar ve kıvılcımlar saçıldı. Son yaprak da suya karışırken öyle parlak bir ışık saçtı ki onun dışında diğer her şey karanlıkta kaldı. Tüm ışıklar söndü. Yıldızlar kayboldu. Ve hatta şimdi ay bile yerinde değildi. Masal minik havuzun olduğu yerden tereddütle bir adım geriye gittiğinde simsiyah bir karanlığın içinde kaldı. Neredeyse kendi ellerini bile göremeyecek durumdaydı. Geceden daha koyu bu zifiri boşluğun içinde Merhamet Perisinin yankılanan sesini duydu. "Korkma." diyordu peri, "Gerçeğe, iyiliğe ve merhamete olan inancınla umudunu kaybetmeden yürü Masal. Bu sadece bir sınav ve yüreğinin sesini duyduğun sürece kazanacaksın..."

  Sonra ses birden kesildi. Artık tamamen tek başınaydı. Ama daha nereye gitmesi, hangi yöne doğru ilerlemesi gerektiğini bile soramamıştı. Merhamet Perisinin, Yabancının ve Köpük'ün en son durduklarını tahmin ettiği boşluğa doğru ürkekçe bir adım attı. Bir an için büyük bir boşluğa yuvarlanmaktan korktuysa da zemin sert ve sağlam bir şekilde ayağının altında ileriye doğru uzanmaya devam ediyordu. Sonra bir adım daha attı. Derken hemen ardından başka bir adım ve sonunda koşmaya başladı. Korkusunun yerini merak ve heyecan aldığında her adımında ayaklarının altından bildiği bütün renklerden bile daha çok çeşitlilikte renkli ışıklar parladığını, ayakları yere değdiği her an kıvılcımların karanlıkta yanıp söndüklerini fark etti. Bir süre böyle devam ettikten sonra bir ses duydu. Tam olarak karşısından, çok da uzak olmayan bir yerden gelen bu ses Köpük'ün
sesiydi. O da Masal'ı arıyordu. Yola devam ettikçe ses daha da yaklaştı. Ses yaklaştıkça etrafında ışığın arttığını fark ediyor ve bir şeyler görmeye başlıyordu. Sonunda nerede olduğuna dair bir şeyler görebilmişti. Sık ağaçlardan oluşan bir ormanda koşup duruyordu. Ayaklarına sürünen taze çimenleri hissetti. Ağaçların rüzgarla hışırdayan yapraklarını artık duyabiliyordu. Sanki boşluktan oluşan bir boyutu yırtıp bildiği dünyaya yavaşça geri dönüyor gibiydi.



  Sonra ileride bir kız çocuğunun ona doğru koştuğunu görünce şaşkınlıktan ayakları birbirine dolandı ve yüzüstü yere kapaklandı. Bu da neydi böyle? Ne yapacağını bilemez halde bir iki saniye çimenlerin kokusunu içine çekerek düşünmeye çalıştı. İlk kez gördüğü kendi yaşlarındaki o küçük kız Masal'ı nereden tanıyordu da adıyla seslenerek koşup gelmeye devam ediyordu ki? Bu da bir çeşit yanıltıcı sihir falan olabilir mi diye düşünerek ayağa kalkmaya çalışırken bembeyaz saçlı bu kız çocuğu ona çoktan yetişmiş ve boynuna atılıp sarılmıştı bile. Masal onun bir hayalet olmasından korktu. Az sonra ruhunu yemeye çalışacağından neredeyse emindi. Ama beyaz saçlı kahverengi gözlü bu tuhaf kız ona "Sonunda seni buldum. Kayboldun diye çok korkmuştum ama muhteşem koku alma yeteneğim sayesinde yine seni bulmayı başardım." dedi. Masalın gözleri kocaman açılıp derin bir tek solukla "Köpük?" diye beklediğinden daha yüksek bir sesle sordu. Bu sahiden de tuhaf bir şekilde Köpük'tü. Bu nasıl olabilirdi? "Bu nasıl olabilir?" diye de sordu. Köpük bir çeşit ruhsal boyutta oldukları için ruhlarının asıl formuyla göründüklerini söyledi. Bu oldukça akıl alır bir şeydi öyle değil mi ah evet evet çok mantıklıydı. Masal artık çok fazla düşünmeye gücü kalmadığını hissediyordu.

  Köpük "Buradan artık gitmemiz gerek çünkü bu boyutta fazlalığız ve bizim yüzümüzden oluşan çatlaklar kapanmaya başladığında bu bizim için iyi olmaz." dedi. Görünüşe bakılırsa o gitmeleri gereken yönü muhteşem burnu sayesinde çoktan bulmuştu. Masalı elinden tuttu ve peşinden sürükleyerek koşmaya başladı. Öyle hızlı ilerliyorlardı ki Masal nereye gittiklerini bile anlamıyordu. Bir an için geriye dönüp baktığında Köpük'ün söylemek istediği şeyi daha iyi anladı. Geride bıraktıkları her yer parçalara ayrılıyor dağılıyor ve karanlıkta kalıyordu. Bu arada büyük bir uğultu çevrelerini sarıyordu. Bulundukları boyut yok oluyordu. Köpük'ün "İşte geldik, burası olmalı!"
demesiyle bakışlarını tekrar ilerledikleri yöne çevirdi ve üzerinden ışıklar ve sihirli, renkli kıvılcımlar saçan büyük bir ağaca doğru ilerlediklerini gördü. Saçtığı tüm o rengarenk kıvılcımlar ağacın ruhunun izi olmalıydı. Köpük etraflarındaki karanlık hızla artarken onu tüm gücüyle sürükleyerek ulu çınar ağacının gövdesindeki derin bir kovuğun içine çekti. Masal gözlerini sımsıkı kapatmıştı çünkü artık etrafında görecek bir şey kalmamış olacağından endişeleniyordu.

  Bir süre Köpük ve Masal birbirlerine sarılarak öylece beklediler. Bir canavarın midesinden gelen homurtulara benzeyen fırtınanın sesi önce şiddetlenmiş uzun bir sürenin ardından da bir anda kesilmişti. Ama Masal seslerin kesildiğini hemen anlayamamıştı. Bunu fark ettiğinde ne kadar süre geçtiğini bilemedi. Gözlerini hala açmamıştı. Sonra Köpük'ün kollarının arasından kaybolduğunu fark etti. Bu onu daha da korkutmuştu. Ne pahasına olursa olsun Köpük'ü kaybetmek istemiyor, onu her neredeyse tekrar bulmak ve onu görmek istiyordu. Bu nedenle sonunda sanki tutkalla birbirine tutturulmuş gibi bir kuvvetle açılmamakta inat eden göz kapaklarını usulca araladı. Işık can yakıcıydı. Bu ilk hareketle birlikte bütün vücudunun karıncalandığını hissetti. Gözlerinden başlayarak tüm bedenini bir sıcaklık kapladı. Konuşmak istediğinde ilkin dudaklarına gerekli emri veremedi ve doğru
kelimeleri bulamadı. Ama hemen sonra "Köpük?" diye seslenmeyi başardı. Sanki yıllardır süren derin bir uykudan uyanır gibiydi. Zihninin bedeninin tüm hücrelerine ulaşması birkaç saniyeden daha kısa sürse de ona yıllar gibi geldi. Kendine gelip baktığı görüntüleri zihninde yorumlamayı başardığında ve ışığın şiddetine alışabildiğinde dikkatini çeken ilk şey yemyeşil yaprakların güneşle dans edişleri oldu. Hala bir ağacın altındaydı. Yerinden doğrulmayı başardığında içinde bulunduğu kovuktan dışarıya çıktı ve bir kez daha şaşkınlık içinde kaldı. Kasabanın merkezindeki agorada ulu çınar ağacının altındaydı.

  Ellerinden destek alıp kovuğun biraz yukarısına tırmandı ve çardağa ulaştı. Ellerinde yün örgüleriyle sohbet eden bir iki teyze "Uyhh bu ne kıız!" diye çığlığı basıverdi. Kovuk çardağın biraz altında kaldığı için onların görüş alanı dışındaydı ve bu nedenle küçük kızın orada olduğunu yanlarına tırmanıncaya dek hiç fark etmemişlerdi. "Kız sen Masal değil misin? Kız napıp durun sen burdaa!", "Yüreğim çinçik gibi yerinden fırlayıverdi korkudan vallahi!", "Aboov kız annen per perişan her yerlerde seni aradı ya dünden berli!", "Kız zilli Nazife gidip herkese haber sal aramayı bıraksınlar saftirik Masal kendini eyice ateş böcüğü sanıp çınarın bağrında uyumuş kalmış yaa!", "Hele hele bak sen şu haylazın işine.." diye her biri bir yandan bir şeyler söylemeye başladı.



  Masal olanlara anlam veremedi. Köpük bembeyaz şirin köpek haliyle koştura koştura kulakları da  kendisiyle beraber zıplaya zıplaya meydanın karşısından ona doğru geliyordu. Bir an için uzaklardan Yabancı'nın ona doğru baktığını fark etti. Siyahlar içindeki kıyafetiyle hemen dikkat çekiyordu ve bir eliyle atının yularını tutarken Masal kısa bir anlığına yana sarkıttığı diğer elinde kıpkırmızı parıldayan yürek kadar büyük bir taşın durduğunu gördüğünü sandı. Bu onun hep aradığı felsefe taşı olabilir miydi? Masal ona sevinçle seslenecekken Yabancı onu hiç tanımıyormuş gibi atına bindi ve ardına bakmadan uzaklaşmaya başladı. Küçük kız onun peşinden gitmek istedi. Neler olduğunu merak ediyordu. Ama teyzeler onu yakalamış bir türlü bırakmıyor, Köpük heyecanla etraflarında dönüyor ve onun bulunduğu haberini almış olan annesi adını seslenerek ona doğru koşup geliyordu. Sonunda annesine sarılırken olanları düşünmeye çalıştı ama hiçbir şeyi aklı almıyordu. Her şey sahiden bir rüya mıydı yoksa gerçek miydi? Bunu bilemedi. Eve doğru giderlerken Köpük'ün bir an için ona seslendiğini duyduğunu sandı ama bundan da emin olamadı. Her şey gerçekse hayvanları duyma yeteneğini kaybediyor veya çok az kullanabiliyor olabilirdi ama hiçbir şeyden tam olarak emin olamıyordu. Şuan için tek istediği eve gitmekti ve ailesine kavuştuğu için çok mutlu ve rahatlamış hissediyordu. Fakat olanları düşünmeden de edemiyordu. Irmağın oraya kadar koşup gitse Merhamet Perisini evinin bahçesinde bulup bulamayacağını, Orman Perisi İzu'ya gidip teşekkür edip edemeyeceğini merak ediyordu. Sonra bir de Yabancı vardı. O nereye gidiyordu? Daha doğru düzgün ona karşı olan merağını giderememişti. Felsefe taşını sahiden bulmuş muydu ve bulduysa onu ne yapacaktı bunları sormak istiyordu. Eve giderken dönüp dönüp ardına baktı ama annesi sımsıkı elini tutmuşken ayrılmak olanaksızdı. Yüreğinde vedalaşamamanın verdiği bir burukluk vardı.

  Böylece düşünüp yürürken Köpük'ün bir anda havlayarak koşup çalıların arasında kaybolmasıyla kendine geldi. Bir şey olmuştu ve Köpük'ün muhteşem burnuna güvenmesi gerekliydi. Annesinin elinden kurtulup Köpük'ün peşinden koştu. Bahçelerin, tek tük dizilmiş evlerin arasından geçerek
nihayet biraz yüksekçe bir tepeye ulaştılar ve kasabadan uzaklaşan toprak yolun boş arazilerin arasında giderek iplik gibi incelip kaybolduğunu gördüler. Ve işte tam da az ileride yolun ortasında bir atlı hareketsiz durmuş onlara doğru bakıyordu. Simsiyah kıyafetinin kapüşonunu başına geçirmiş halde Yabancı uzaklığa rağmen yüzünde belli olan gülümsemesiyle zarifçe başını eğerek küçük dostlarını selamladı. Atını hareket ettirip gitmeden önce bir elini havaya kaldırdı ve avcundaki taş güneşin altında alev alev parıldadı. Sahiden de onu bulmuştu. Masal sevinçle yerinde zıplayıp ellerini kollarını savurarak ona mutluluğunu belli etmeye çalıştı. Köpük de küçük kızın etrafında dönüp duruyordu. Masal biliyordu ki bu hikaye şimdilik son bulsa da Yabancı ile bir gün tekrar karşılaşacaklardı. 

Son...

Not: Bu güzel ortak hikayemizi başından sonuna dek takip eden ve bizi destekleyen herkese gönülden teşekkür ederiz. Ayrıca her bölümü büyük bir heyecanla anlatan ve hep beraber Masal'a, Köpük'e ve diğer bütün karakterlere hayat veren bütün yazar arkadaşlarımın yüreğine sağlık demek istiyorum. Beraber bu hikaye oyununu oynamak çok güzel ve çok eğlenceliydi. Bu dizinin sonuna geldik, Masal ve Köpük hepinizi o tepede ağaçların altında selamlıyor, başka hikayelerde yine bir araya gelmek üzere :)


Not: Öykü oyunumuz 23 Ekim 2019'da başladı. Ve 13 Şubat 2020'de sona erdi.

Anlatıcılar:
Sesszigemi (Ben yanisi)
Deepsii
Manxcat /Kuyruksuz Kedi
Ebrar
Ebemkuşağı
Fatoş
Kaystros Tyrha
Sevdiğim Günlük
Farklı Diyarlar
Akela
Berlin Berlin
Aden
Hayata Dair

S..

83 yorum:

  1. Ya ne güzel ne gizemli bir başlangıç olmuş. Her yöne çekilebilir gerçekten. Böyle mimleri okumaya bayılıyorum. Deep'i de heyecanla bekliyorum. Kaleminize sağlıık :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevdiğim Günlük,
      Böyle düşünmene sevindiim yazarken çok eğlendim ben de ve devamında neler olacak kim nasıl tercihler yapacak çok merak ediyorum :) Evet ben de onun nasıl devam edeceğini çok çok merak ve heyecanla bekliyorum :D teşekkür ederim yorumun beni mutlu ettii :)

      Sil
  2. Girişte bahsettiğiniz kısım beni de eskilere götürdü. Elektrik kesintilerinin olduğu dönemler çok eğlenceliydi. Dedemler ile altlı üstlü otururduk. Ne zaman elektrik gitse, dedem askerlik anılarını anlatırdı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gizlipencere,
      Büyüklerin kendi çocukluklarını, geçmişlerini, anılarını anlatmasını ben de çok sever merakla dinlerdim :)

      Sil
  3. Ben de yeni izleyip sevdim bu filmi :)

    YanıtlaSil
  4. Ayy bir önceki yorumumu yanlış yere yapmışım kusurabakmayın :/ bu mime ben de katılmak isterim çok severim bu tarz hikayeleri :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebrar, ben onu esprili bir yorum sandım yaa filme benzettin sandım haha :D mimin özelliği olarak bir kişiyi seçmem gerekiyordu ama itersen sen de yazabilirsin tabi neden olmasın ya da sonraki bölümlerde belki sana gönderirler bilemedim şimdi :) teşekkür ederim yorumun için :)

      Sil
    2. ahaha gizlipencere’nin fractured isimli yazısına yapacaktım yorumu buraya da mimle ilgili olan yorumumu yazacaktım iki blog da açık olunca karıştırmışım :D ama evet film gibi olmuş zaten :) simyacı olayını çok sevdim <3 deep’inki de flashback gibi olmuş. Bakalım devamını manxcat nasıl getirecek :)

      Sil
    3. Ebrar, çok eğlenceli bir karışıklık olmuş hahah :) simyacı mı artık nasıl biri bilmiyorum ve merak ediyorum :D 3. bölüm gelmiş bile sıra sende vakit bulunca yazarsın merakla bekliyoruz :)

      Sil
    4. Yazdım :)) sıramı savdım bakalım ben de artık merakla bekliyorum devamını :D

      Sil
    5. Oleey :D ay okumaya geleceğim şuan bloga bakamıyorum da yorumu görünce sevinçten geliverdim şimdii :D

      Sil
  5. Kaleminize sağlık (: ehehehe

    YanıtlaSil
  6. Okurken çok keyif aldım gerçekten. Etkinlik çok farklı ve heyecan verici. Bakalım kimler neler hayal edip yazacak? Emeğinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bonheur, seni görmek güzel, beğenmene çok sevindiim ben de çok merak ediyorum :)

      Sil
  7. Çok güzel bir başlangıç çok beğendim, devamını merakla bekleyeceğim. Elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gül Akça, beğenmenize çok sevindim bakalım arkadaşlar neler yazacak nasıl devam edecek :)

      Sil
  8. Deep'ten sonraki 3. bölümü yazıyorum. Bu gece yayınlayacağım. Ebrar'ı da mimledim şimdiden.

    YanıtlaSil
  9. Hikaye güzel bir ortamda başladı, gizemli bir öykü bizi bekliyor gibi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. mehtap, beğenmene sevindim bakalım arkadaşlar nasıl devam ettirecek ben de çok heyecanlıyım :) bu arada sen de katılmayı düşünürsen deep veya bana söyleyebilirsin :)

      Sil
  10. vav çok güzel olmuş gerçekten heyecanla okudum bakalım neler olacak tüm dostların kalemine sağlık seninde bekliyoruz 😊👏👏 sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sessizkaldım,
      beğenmene gerçekten çok sevindim :) sen de oyuna katılmak istersen söyle lütfen :) sevgiler <3

      Sil
  11. ya çok hoş bir etkinlik :) kıymetli olacak. herkesin zihninden geçenler birleşiyor ya ;))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farklı Diyarlar, böyle düşünmene sevindim :) evet evet kimse kimin ne hayal edeceğini ve ne anlatacağını bilmiyor ve her bölümü büyük bir merakla bekliyoruz :) şimdi sen de sıradaki anlatıcılardan birisin neler yazacaksın merakla bekliyorum :) hikaye nasıl ilerleyecek bakalım bakalım :)

      Sil
  12. Güncelleme de pek şeker olmuş resimlerle falan bir ayrı güzel duruyor eline sağlık :)) ^.^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebrar,
      yaa ben de bugün senle yorumlaşırken görselleri beğendin mi diye soracaktım ama unuttum sonra :D beğenmene sevindiim biraz webtoon havası essin diye düşündüm resimleri eklerken :D ^.^

      Sil
    2. ben de beğendim, eline sağlık :)

      Sil
    3. Manxcat :) yaa beğenmene sevindim ki çook :)

      Sil
  13. Çok güzel ilerliyor Tebrikler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğitim Pınarı, herkes çok güzel hayal kuruyor şaşırtıcı şeyler çıkıyor ortaya teşekkür ederim hepimiz adına :)

      Sil
  14. Emeklerinize sağlık , çok güzel olmuş açılış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küçük Hanım,
      Beğenmene sevindim teşekkürler :) Belki sen de katılmak istersin oyuna, eğer istersen söyle lütfen :)

      Sil
  15. Eee nerde yeni bölüm? Yazılmadı mı henüz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Manxcat :) Ebrar kendi bölümünü yazdığında Ebemkuşağına haber vermiş sıra onda, vakit bulduğunda yazacağını söylemiş o da, beklemedeyiz :D

      Sil
    2. Manxcat, şimdi panelde gördüm yeni bölüm az önce gelmiş meğersee :D

      Sil
    3. ancak okuyabildim. herkesin hemen hemen benzer bir ton yakalaması hem şaşırtıcı hem de çok hoş :)

      Sil
    4. Manxcat,
      Ben okuyamadım son bölümleri dahaaa evde misafir var da yorumları kontrol ettim filan şimdi, tekrar fırsat bulunca okuyacağıım :D eveet herkesin benzer bir çizgide ilerlemesi gizeme gizem katması çok hoşuma gitti benim dee herkes çok sevdi bu oyunu ne güzeel :)

      Sil
  16. Kaleminize sağlık.Hepsine göz atamadım ama okuduğun kadarıyola çok güzel yazmışsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esaretsiz Tilki, herkes adına teşekkür ederim beğenmene çok sevindim :)

      Sil
  17. Gayet güzel gidiyor, kollektif güzel, heyecanlı bir öykü çıkıyor ortaya:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaystros Tyrha, eveet ne güzel oldu böyle beraber oyun oynar gibi çok sevdim ben de bunuu :D

      Sil
  18. Deep'ten size kadar ulaştım. Bir ara biz de 22 Bloogger 1 hikâye diye çalışma yapmıştık. Bu etkinliğiniz çok hoşuma gitti. Hepinize başarılar diliyorum :) Takip edeceğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ece Evren,
      Ne iyi ettiniz hoş geldiniiz :) Yaa ne güzeel deep bahsetmişti ondaan :) Teşekkür ederim herkes adınaa isterseniz siz de katılın ne güzel oluur :)

      Sil
  19. Yanıtlar
    1. Berlin,
      Yaa beğenmene ve katılmana sevindim kii bakalım neler olacaak :D

      Sil
  20. oooooo hepsisi bir araya gelmiiiş düzenlemeciiiii :)

    YanıtlaSil
  21. yazdım ben de 9.bölümü :))
    benim blogda yazı kopyalama yasağı var ya. sana öyküyü emailden atsam olur galiba demi?

    YanıtlaSil
  22. ay yazdııııı farklı diyarlar ha haa çok güzel bişi bulmuuuuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsii yaaa merak ettiiim hemen okuyacağıım :D

      Sil
  23. bölümü yazdım ama email adresini bulamadım. atar mısın bi bana :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farklı Diyarlar,
      yorumunu şimdi gördüüm :) oleey bölümü hemen okuyacağıım çok merak ediyorum :)
      mail adresim kavanozdakibeyin07@gmail.com

      Sil
    2. beğenmene ve uzun yorumuna da çok sevindim. teşekkürler bana bu fırsatı verdiğiniz için :)

      Sil
    3. şimdi gönderdim. eklersiniz onu da :)

      Sil
    4. Farklı Diyarlar,
      yaa biz teşekkür ederiz aramıza katıldığın için yaa ne güzel yeni bir boyut kazandı hikaye çok heyecanlı :) maili gördüm ekleyeceğim teşekkür ederiim :)

      Sil
  24. Merhabalar. Sevgili My Real yazamayacağı için sıra bana geçmişti. Biraz geç de olsa yeni bölümü yayımladım. Hikaye şahane gidiyordu. Dilerim bende akışı bozmadan güzel bir şekilde devam ettirebilmişimdir. Herkesin emeğine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Akela, çok merak ediyorum neler anlattığınıı eminim yine şahane bir bölüm olmuştur, senin de emeğine sağlıık :)

      Sil
  25. acayip iyi devam ettirmiş arkadaşlar ya. bayıldım. cidden hikaye farklı yönlere gidiyor müthiş :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farkl Diyarlar,
      eveet herkes çok iyi yazıyor valla her bölüm çok heyecanlıı :)

      Sil
  26. Merhabaa. Bölümü yayınladımm :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aden,
      uçtum geldim sanaa biraz geciksem dee :) yeniden ellerine hayal gücüne sağlık bayıldık hepimiiz :)

      Sil
  27. masaaaaal köpüüük bi sakin olun yaa hep aksiyon nolcak sizin haliniiiz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsuuiii :D çok yaramaz bu minikler çook bakalım neler olacaak :D

      Sil
  28. Heyoo arkadaşlar öykümüzü güncelledim her zamanki gibi :)
    Bu arada hikaye blogda son yazımın önüne geçsin diye güncellerken linkinde değişiklik oldu yani daha önce bu yayının linkini paylaştıysanız artık çalışmaz, yenilemek isterseniz diye bilgilendireyim dedim :) vee oyuna katılmak isteyen olursaa deep veya bana söyleyebilirsiniz, yeni katılım olmazsa mevcut oyuncularımızla oynamaya devam edeceğiiz :) hepinizee sevgileer :)

    YanıtlaSil
  29. heyooooo fotiler çok uygun ve gizemliğğğğğ :) nolcak nolcak merak merak :)

    YanıtlaSil
  30. oleeeey annem anneeem ve kaybolanlaaar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ooleey deepsii :D şimdi banaaa kaybolan yıllarımı verseleeer annem anneeem :D

      Sil
  31. ayy bayıldım güncelleme çok güzel olmuş resim seçimlerin harika <3 ellerine sağlık canım teşekkürler :) yeni bölüm de gelmiş sanırım hemen oraya gideyim ya çok heyecanlı yaşasın Masaal :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebrar,
      yaa beğenmene sevindiim :) hikaye ile uyumlu olsunlar diye çok araştırdım resimleri birçoğu da masaüstü görsellerimden :D son bölümü okumadım hala bu gece okuyacağım ben dee yaşasıın :)

      Sil
  32. oooo fotiler heyecan veriyoooooo :)

    YanıtlaSil
  33. harika gidiyor hikaye ya müthiş. doğaçlama ama bu kadar iyi yazılması hayranlık veriyor. devamını merakla bekliyorummm ::))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farklı Diyarlar, eveet artık son bir bölüm kaldı haftaya yazacağım ben de bakalım nasıl olacak :) sahiden de bu kadar fazla bölümün birbirinden kopmadan ilerlemesi harika bir şey hepimizin eline sağlık okuyanların da yorumlarına elbette çünkü her yorum çok destekleyiciydi ve güzel bir etkileşim oldu hepimiz için :)

      Sil
  34. aman aman ne olaylar olmuş neler yazılmış neler yaşanmış...fotoğrafları da çok beğendim okurken daha bir keyif veriyor...herkesin eline sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aden, aman da aman neler de olmuuuş hahah :D senin de ellerine sağlık yaa ne güzel oldu böyle hep beraber hikaye anlatmak :) herkesler müthişli şeyler anlattıı :)

      Sil
  35. ya gözlerim doldu inanır mısın? ilk kez böyle bir şeyin içinde yer aldım. ne kadar teşekkür etsem az. müthişti müthiş. emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. bölümü heyecanla yazdığım gün dün gibi aklımda. okul öğrenci komisyonu toplantılar etkinlikler derken kışın bloga bakamadım ama hikaye süper ilerlemiş. bitişi de muhteşem olmuş. ellerine sağlık. iyi ki bu etkinliği başlattın ve ben de yer alabildim =)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farklı Diyarlar, yaa asıl ben teşekkür ederim hem sana hem de yer alan herkese bu etkinliğin bu kadar sevileceğini tahmin etmemiştim sahiden başlarken :) böyle düşünmene çok çok mutlu oldum kii :) yakında yine böyle etkinlikler yapacağız o zaman yine aramızda görmek isteriz seni de mutlaka :)

      Sil

Öyle okuyup kaçmak olmaz sevgili okur, fikrini belirt, bir selam et, bir ses ver, çekinme :)

Not: Yorum yaparken lütfen Türkçemizi koruyalım.

^.^