16 Şubat 2020 Pazar

Kaktüs Ruhu

flower,

Okurken Dinle: Balmorhea Remembrance

Beni hatırladığında eğer yorgunsan papatya çayı iç.
.
Ellerimin saçlarında şefkatle dolaştığını hayal et.
.
Kuşların,
.
Yağmurun
.
Ve rüzgarın sesinde duy sesimi.
.
Beni hatırladığında
.
keder çökmüşse yüreğine eğer
.
Gökyüzüne bak
.
ve derin bir nefes al.
.
Bir zamanlar aynı maviye baktığımı düşle.
.
Gözlerimiz buluşsun bir bulutta.
.
Beni hatırladığında nefessiz kalmışsan
.
En sevdiğim şarkıyı dinle
.
Ruhun senkronize olsun ezgiyle.
.
Notalarda bul kalp atışlarımı.
.
Beni hatırlarsan eğer
.
gülümse.
.
Bir vedadan uzak
.
Merhaba der gibi.
.
Komik bir fıkraya güler gibi
.
Güzel bir düşten uyanır gibi gülümse.
.
Bil ki
.
senin gülümsemende
.
Yaşamaya devam ediyor olacak
.
Bu hırpalanmış
.
Minik
.
Kaktüs ruhu
.
.
  Beni hatırla...
.
.
.

S


Not: Kuralsız şiir denemelerim devam ediyor kiki :D Belki bu şekilde yazılmış olmasından herkes hoşlanmaz ama aralardaki noktalar okurken duraklama yapmanızı istedğim yerler. Her cümleyi nasıl ne hızda okunmasını düşündüysem öyle yazım. Bunu neden açıkladığımı da bilmiyorum neyse öyle işte :D

13 Şubat 2020 Perşembe

Anlat Bakalım - Masal'ın Masalı Final

Yirmi Birinci Bölüm: Sessizgemi: Yüreğindeki Işık


Anka Kuşu
  Merhamet Perisi onların gelişini çoktan haber almıştı. Ayrık Bölgenin Habercileri sadece kuzeni İzu'ya değil onun izni dahilinde Merhamet Perisine de haberler getirirdi. Aslında yolculukları boyunca onları izlemiş ve şans perilerini her zorlukta defalarca yardıma çağırmıştı. Uzakta olsa bile onları hiç yalnız bırakmamıştı. Bütün bu yaşananlara kardeşi Gazap Cadısı'nın sebep olduğunu bilmek onu derinden etkilemişti. Kardeşinin ruhunu ele geçiren kötülükle başka bir zamanda savaşması gerekecek ve onu bundan mutlaka kurtaracaktı. Ama şimdi Masal'a yardım etmeliydi.
Onları evinin bahçesinde karşıladı. Tüm yardımları ve cesareti için Anka Kuşu'na teşekkür etti. Aslında o da bir periydi ve sadece saf ve temiz yürekli insanların imdadına yetişirdi. Yabancıya bakıp onun yaşamı boyunca simya yeteneklerini geliştirerek arayıp durduğu felsefe taşından vazgeçerek Masal'ı kurtarmak için elinden geleni yapmasından dolayı tıpkı unutulmuş zamanlardaki elf beylerinin yüreklerine sahip olduğunu söyledi. "Kaderin iplikleri ne şekilde bağlıdır bilinmez. Aradığın şey
çoktan sana bahşedilmiş fakat yüreğinde onu henüz bulmamışsın." derken gülümsedi. Ardından bakışlarını Masal'a çevirdi ve "İris çiçekleriyle yapacağım sihir kara büyünün etkisini yok edip her şeyi düzeltebilecek mi gidip öğrenelim" dedi. Ve ardından "Fakat yüreğindeki cesareti bir müddet daha korumalısın küçüğüm çünkü bu öyle kolay bir sihir değil." diye uyardı.

  Masal endişeliydi. İris çiçekleriyle yapılan sihrin kolay olmayacağını duymadan önce bile öyle olacağını tahmin ediyordu. Bu sihir her şeyi düzeltebilecek miydi? Yeniden kendi bedenine kavuşup evine dönebilecek miydi? Evini, kardeşlerini, annesini çok özlemişti. Annesinin ona sarılıp saçlarını okşamasını ve her şey geçti demesini istiyordu. Bazen en kötü zamanda bile hiçbir şey geçmeyecek gibi olduğunda bile onun böyle söylemesi en güçlü sihir gibi gelirdi. Abilerini bir daha hiç sinirlendirmeyecek, yataklarına kurbağa saklamayacaktı. Ama kasabada onunla uğraşıp duran çocukların ormandaki oyun kalelerine kokarca kokusuyla doldurulmuş toplar fırlatmayacağı konusunda söz veremiyordu. Normalde sessiz sakin kendi kendine oynayan uslu bir çocuk olsa da damarına basılınca ele avuca sığmazdı.

  Merhamet Perisinin yönlendirmesiyle dışarıdan küçücük görünen evin içinde pek çok koridordan, pek çok kapıdan geçtiler ve sonra bir iç bahçeye ulaştılar. Bahçe sütunlarla çevrelenmişti ve tam ortada dairesel sütunlu bir alan bulunuyordu. Bahçenin üzeri açık olduğu için gökyüzünü görebiliyorlardı. Hiç bulut olmayan gecede ay gümüş gibi parlıyor ve yıldızlar her zamankinden biraz daha çoğalmış gibi görünüyordu. Dairesel alanın merkezine doğru ilerlediler ve orada yüksek bir kaidenin üzerinde duran minik bir kuş havuzuna benzeyen nesnenin etrafında durdular. İçinde çok berrak ve ayın ışığıyla dolu gibi parlayan bir su vardı. Aslında bir an bakıldığında bu şey su yerine bazen bir sise veya sadece ışığa da dönüşüyordu. Fakat en çok sıvı halde kalmayı tercih eden büyülü bir şey olmalıydı. Merhamet Perisi Masal'dan aldığı masmavi çiçeklerin yapraklarını özenle kopartıp birer birer bu büyülü suyun içine atarken hiçbirinin anlayamadığı kelimeler fısıldadı. Her bir yaprak
suya düşerken masmavi parlamalar ve kıvılcımlar saçıldı. Son yaprak da suya karışırken öyle parlak bir ışık saçtı ki onun dışında diğer her şey karanlıkta kaldı. Tüm ışıklar söndü. Yıldızlar kayboldu. Ve hatta şimdi ay bile yerinde değildi. Masal minik havuzun olduğu yerden tereddütle bir adım geriye gittiğinde simsiyah bir karanlığın içinde kaldı. Neredeyse kendi ellerini bile göremeyecek durumdaydı. Geceden daha koyu bu zifiri boşluğun içinde Merhamet Perisinin yankılanan sesini duydu. "Korkma." diyordu peri, "Gerçeğe, iyiliğe ve merhamete olan inancınla umudunu kaybetmeden yürü Masal. Bu sadece bir sınav ve yüreğinin sesini duyduğun sürece kazanacaksın..."

  Sonra ses birden kesildi. Artık tamamen tek başınaydı. Ama daha nereye gitmesi, hangi yöne doğru ilerlemesi gerektiğini bile soramamıştı. Merhamet Perisinin, Yabancının ve Köpük'ün en son durduklarını tahmin ettiği boşluğa doğru ürkekçe bir adım attı. Bir an için büyük bir boşluğa yuvarlanmaktan korktuysa da zemin sert ve sağlam bir şekilde ayağının altında ileriye doğru uzanmaya devam ediyordu. Sonra bir adım daha attı. Derken hemen ardından başka bir adım ve sonunda koşmaya başladı. Korkusunun yerini merak ve heyecan aldığında her adımında ayaklarının altından bildiği bütün renklerden bile daha çok çeşitlilikte renkli ışıklar parladığını, ayakları yere değdiği her an kıvılcımların karanlıkta yanıp söndüklerini fark etti. Bir süre böyle devam ettikten sonra bir ses duydu. Tam olarak karşısından, çok da uzak olmayan bir yerden gelen bu ses Köpük'ün
sesiydi. O da Masal'ı arıyordu. Yola devam ettikçe ses daha da yaklaştı. Ses yaklaştıkça etrafında ışığın arttığını fark ediyor ve bir şeyler görmeye başlıyordu. Sonunda nerede olduğuna dair bir şeyler görebilmişti. Sık ağaçlardan oluşan bir ormanda koşup duruyordu. Ayaklarına sürünen taze çimenleri hissetti. Ağaçların rüzgarla hışırdayan yapraklarını artık duyabiliyordu. Sanki boşluktan oluşan bir boyutu yırtıp bildiği dünyaya yavaşça geri dönüyor gibiydi.



  Sonra ileride bir kız çocuğunun ona doğru koştuğunu görünce şaşkınlıktan ayakları birbirine dolandı ve yüzüstü yere kapaklandı. Bu da neydi böyle? Ne yapacağını bilemez halde bir iki saniye çimenlerin kokusunu içine çekerek düşünmeye çalıştı. İlk kez gördüğü kendi yaşlarındaki o küçük kız Masal'ı nereden tanıyordu da adıyla seslenerek koşup gelmeye devam ediyordu ki? Bu da bir çeşit yanıltıcı sihir falan olabilir mi diye düşünerek ayağa kalkmaya çalışırken bembeyaz saçlı bu kız çocuğu ona çoktan yetişmiş ve boynuna atılıp sarılmıştı bile. Masal onun bir hayalet olmasından korktu. Az sonra ruhunu yemeye çalışacağından neredeyse emindi. Ama beyaz saçlı kahverengi gözlü bu tuhaf kız ona "Sonunda seni buldum. Kayboldun diye çok korkmuştum ama muhteşem koku alma yeteneğim sayesinde yine seni bulmayı başardım." dedi. Masalın gözleri kocaman açılıp derin bir tek solukla "Köpük?" diye beklediğinden daha yüksek bir sesle sordu. Bu sahiden de tuhaf bir şekilde Köpük'tü. Bu nasıl olabilirdi? "Bu nasıl olabilir?" diye de sordu. Köpük bir çeşit ruhsal boyutta oldukları için ruhlarının asıl formuyla göründüklerini söyledi. Bu oldukça akıl alır bir şeydi öyle değil mi ah evet evet çok mantıklıydı. Masal artık çok fazla düşünmeye gücü kalmadığını hissediyordu.

  Köpük "Buradan artık gitmemiz gerek çünkü bu boyutta fazlalığız ve bizim yüzümüzden oluşan çatlaklar kapanmaya başladığında bu bizim için iyi olmaz." dedi. Görünüşe bakılırsa o gitmeleri gereken yönü muhteşem burnu sayesinde çoktan bulmuştu. Masalı elinden tuttu ve peşinden sürükleyerek koşmaya başladı. Öyle hızlı ilerliyorlardı ki Masal nereye gittiklerini bile anlamıyordu. Bir an için geriye dönüp baktığında Köpük'ün söylemek istediği şeyi daha iyi anladı. Geride bıraktıkları her yer parçalara ayrılıyor dağılıyor ve karanlıkta kalıyordu. Bu arada büyük bir uğultu çevrelerini sarıyordu. Bulundukları boyut yok oluyordu. Köpük'ün "İşte geldik, burası olmalı!"
demesiyle bakışlarını tekrar ilerledikleri yöne çevirdi ve üzerinden ışıklar ve sihirli, renkli kıvılcımlar saçan büyük bir ağaca doğru ilerlediklerini gördü. Saçtığı tüm o rengarenk kıvılcımlar ağacın ruhunun izi olmalıydı. Köpük etraflarındaki karanlık hızla artarken onu tüm gücüyle sürükleyerek ulu çınar ağacının gövdesindeki derin bir kovuğun içine çekti. Masal gözlerini sımsıkı kapatmıştı çünkü artık etrafında görecek bir şey kalmamış olacağından endişeleniyordu.

  Bir süre Köpük ve Masal birbirlerine sarılarak öylece beklediler. Bir canavarın midesinden gelen homurtulara benzeyen fırtınanın sesi önce şiddetlenmiş uzun bir sürenin ardından da bir anda kesilmişti. Ama Masal seslerin kesildiğini hemen anlayamamıştı. Bunu fark ettiğinde ne kadar süre geçtiğini bilemedi. Gözlerini hala açmamıştı. Sonra Köpük'ün kollarının arasından kaybolduğunu fark etti. Bu onu daha da korkutmuştu. Ne pahasına olursa olsun Köpük'ü kaybetmek istemiyor, onu her neredeyse tekrar bulmak ve onu görmek istiyordu. Bu nedenle sonunda sanki tutkalla birbirine tutturulmuş gibi bir kuvvetle açılmamakta inat eden göz kapaklarını usulca araladı. Işık can yakıcıydı. Bu ilk hareketle birlikte bütün vücudunun karıncalandığını hissetti. Gözlerinden başlayarak tüm bedenini bir sıcaklık kapladı. Konuşmak istediğinde ilkin dudaklarına gerekli emri veremedi ve doğru
kelimeleri bulamadı. Ama hemen sonra "Köpük?" diye seslenmeyi başardı. Sanki yıllardır süren derin bir uykudan uyanır gibiydi. Zihninin bedeninin tüm hücrelerine ulaşması birkaç saniyeden daha kısa sürse de ona yıllar gibi geldi. Kendine gelip baktığı görüntüleri zihninde yorumlamayı başardığında ve ışığın şiddetine alışabildiğinde dikkatini çeken ilk şey yemyeşil yaprakların güneşle dans edişleri oldu. Hala bir ağacın altındaydı. Yerinden doğrulmayı başardığında içinde bulunduğu kovuktan dışarıya çıktı ve bir kez daha şaşkınlık içinde kaldı. Kasabanın merkezindeki agorada ulu çınar ağacının altındaydı.

  Ellerinden destek alıp kovuğun biraz yukarısına tırmandı ve çardağa ulaştı. Ellerinde yün örgüleriyle sohbet eden bir iki teyze "Uyhh bu ne kıız!" diye çığlığı basıverdi. Kovuk çardağın biraz altında kaldığı için onların görüş alanı dışındaydı ve bu nedenle küçük kızın orada olduğunu yanlarına tırmanıncaya dek hiç fark etmemişlerdi. "Kız sen Masal değil misin? Kız napıp durun sen burdaa!", "Yüreğim çinçik gibi yerinden fırlayıverdi korkudan vallahi!", "Aboov kız annen per perişan her yerlerde seni aradı ya dünden berli!", "Kız zilli Nazife gidip herkese haber sal aramayı bıraksınlar saftirik Masal kendini eyice ateş böcüğü sanıp çınarın bağrında uyumuş kalmış yaa!", "Hele hele bak sen şu haylazın işine.." diye her biri bir yandan bir şeyler söylemeye başladı.



  Masal olanlara anlam veremedi. Köpük bembeyaz şirin köpek haliyle koştura koştura kulakları da  kendisiyle beraber zıplaya zıplaya meydanın karşısından ona doğru geliyordu. Bir an için uzaklardan Yabancı'nın ona doğru baktığını fark etti. Siyahlar içindeki kıyafetiyle hemen dikkat çekiyordu ve bir eliyle atının yularını tutarken Masal kısa bir anlığına yana sarkıttığı diğer elinde kıpkırmızı parıldayan yürek kadar büyük bir taşın durduğunu gördüğünü sandı. Bu onun hep aradığı felsefe taşı olabilir miydi? Masal ona sevinçle seslenecekken Yabancı onu hiç tanımıyormuş gibi atına bindi ve ardına bakmadan uzaklaşmaya başladı. Küçük kız onun peşinden gitmek istedi. Neler olduğunu merak ediyordu. Ama teyzeler onu yakalamış bir türlü bırakmıyor, Köpük heyecanla etraflarında dönüyor ve onun bulunduğu haberini almış olan annesi adını seslenerek ona doğru koşup geliyordu. Sonunda annesine sarılırken olanları düşünmeye çalıştı ama hiçbir şeyi aklı almıyordu. Her şey sahiden bir rüya mıydı yoksa gerçek miydi? Bunu bilemedi. Eve doğru giderlerken Köpük'ün bir an için ona seslendiğini duyduğunu sandı ama bundan da emin olamadı. Her şey gerçekse hayvanları duyma yeteneğini kaybediyor veya çok az kullanabiliyor olabilirdi ama hiçbir şeyden tam olarak emin olamıyordu. Şuan için tek istediği eve gitmekti ve ailesine kavuştuğu için çok mutlu ve rahatlamış hissediyordu. Fakat olanları düşünmeden de edemiyordu. Irmağın oraya kadar koşup gitse Merhamet Perisini evinin bahçesinde bulup bulamayacağını, Orman Perisi İzu'ya gidip teşekkür edip edemeyeceğini merak ediyordu. Sonra bir de Yabancı vardı. O nereye gidiyordu? Daha doğru düzgün ona karşı olan merağını giderememişti. Felsefe taşını sahiden bulmuş muydu ve bulduysa onu ne yapacaktı bunları sormak istiyordu. Eve giderken dönüp dönüp ardına baktı ama annesi sımsıkı elini tutmuşken ayrılmak olanaksızdı. Yüreğinde vedalaşamamanın verdiği bir burukluk vardı.

  Böylece düşünüp yürürken Köpük'ün bir anda havlayarak koşup çalıların arasında kaybolmasıyla kendine geldi. Bir şey olmuştu ve Köpük'ün muhteşem burnuna güvenmesi gerekliydi. Annesinin elinden kurtulup Köpük'ün peşinden koştu. Bahçelerin, tek tük dizilmiş evlerin arasından geçerek
nihayet biraz yüksekçe bir tepeye ulaştılar ve kasabadan uzaklaşan toprak yolun boş arazilerin arasında giderek iplik gibi incelip kaybolduğunu gördüler. Ve işte tam da az ileride yolun ortasında bir atlı hareketsiz durmuş onlara doğru bakıyordu. Simsiyah kıyafetinin kapüşonunu başına geçirmiş halde Yabancı uzaklığa rağmen yüzünde belli olan gülümsemesiyle zarifçe başını eğerek küçük dostlarını selamladı. Atını hareket ettirip gitmeden önce bir elini havaya kaldırdı ve avcundaki taş güneşin altında alev alev parıldadı. Sahiden de onu bulmuştu. Masal sevinçle yerinde zıplayıp ellerini kollarını savurarak ona mutluluğunu belli etmeye çalıştı. Köpük de küçük kızın etrafında dönüp duruyordu. Masal biliyordu ki bu hikaye şimdilik son bulsa da Yabancı ile bir gün tekrar karşılaşacaklardı. 

Son...
Hikayenin Tamamı İçin Tıklayın
Not: Bu güzel ortak hikayemizi başından sonuna dek takip eden ve bizi destekleyen herkese gönülden teşekkür ederiz. Ayrıca her bölümü büyük bir heyecanla anlatan ve hep beraber Masal'a, Köpük'e ve diğer bütün karakterlere hayat veren bütün yazar arkadaşlarımın yüreğine sağlık demek istiyorum. Beraber bu hikaye oyununu oynamak çok güzel ve çok eğlenceliydi. Bu dizinin sonuna geldik, Masal ve Köpük hepinizi o tepede ağaçların altında selamlıyor, başka hikayelerde yine bir araya gelmek üzere :)

7 Şubat 2020 Cuma

Oscar Adaylarını İzliyoruz

horror, korku, mask, cadı, witch, maske
Kaleiçi
07.09.19
  Bir süredir hep beraber Oscar adaylarını izliyoruz. Etkinliği Ebrar başlatmıştı. Biz de Deepsi ile hadi katılalım dedik ve her gün bir film belirleyerek ertelemeden izlemeye çalıştık. Etkinliği takip edenler ve izleyenler ile düşüncelerimiz neredeyse aynı gibi.

  Filmlerin büyük bir kısmını izledik fakat netten kaldırıldığı için yetişemediğimiz ve bulamadıklarımız oldu. Birkaç tane daha izleyebileceğimiz film var ama şimdiye dek bazı seçimler yaptık bile :)

  Bu yıl filmler oldukça iddialı. Önceki yıllarda takip etmemiş olsam da bolca film izleyen biri olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebilirim ki jüri olsaydım bu filmlerin arasından seçim yapmak çok stresli ve zor olurdu.

  Adaylarım bakalım nelermiş ;)

  En İyi Film:
  Bu listeden filmleri izlerken her izlediğim bir öncekini aştı. Sürekli fikrim değişti. Seçim yapmak zordu. Özellikle Jojo, Ford, Joker ve 1917 arasında kaldım. Bu listede İrishman ve Hollywood filmlerini sevemedim. Bu iki film çok fazla uzundu ve deepsinin yorumuna katılıyorum kısa filmlerin birleşimi gibiydi. Nostalji severim ama bu filmler bir yıl kadar uzundu benim için. Bu iki film diğer dallarda da adaylıklara sahip zaten onlardan kazandıkları olacaktır büyük ihtimalle ama en iyi değiller benim için. Daha önceki yazımda Marriage Story Little Women ve diğer filmler hakkında uzun uzun yorumlar yapmıştım tekrar etmeyeyim. Düşüncelerim deep ile neredeyse aynı aslında.

  1917 bir savaş filmi. Daha önce birçok savaş filmi izledik. Jojo da bir savaş filmi. Ama bu iki film de konuyu farklı şekillerde işlemiş. Jojo'da bir çocuğun hayal dünyasında kalarak savaşa başka bir açıdan bakıyoruz. 1917'de savaşın sertliğinin ve kötülüğünün derinlemesine işlenmiş olduğunu görüyoruz ve bu filmde benim dikkatimi hep kamera açıları çekti. Görüntü filan teknik şeylerden anlamıyorum ama kameranın genelde tek bir açıda kalması ve görüntünün ilerleyişi diğer filmlerden farklıydı. Sanki o atmosferin içinde biz de kalmışız gibi. Karakterin gördüğünü görüyor bildiğini biliyoruz onun dışında bir şey göremiyor bilemiyoruz bu da bir gizem yaratıyor. Yani bu filmde bunları sevdim. Joker bir süper kahraman filmi ve toplum tarafından dışlanan bir insanın nasıl kötüye dönüşebileceğini konu ediniyor. Yani diğer filmlere göre kimseye dokunmadığından kimseyi rahatsız etmediğinden avantajlı gibi. Zaten genel olarak joker destekleniyor gibi ya da böyle bir hava yaratılmış durumda. Joker ilk bakışta benim de favorimdi çünkü en sevdiğim kötü kahraman kendisi. Ama şimdi Jojo kazansın istiyorum. 1917 teknik açıdan sevdim ama Jojo her açıdan harika bir film olmuş bencesi. Eğer Jojo kazanmazsa Ford alsın isterim o da olmazsa 1917 ve joker tabisi.

  En İyi Yönetmen:
  Bu listede 1917 alır diye düşünüyorum. O olmazsa Parasite. O da olmazsa Joker.

  En İyi Animasyon Film:
  Klaus kazansın isterim izlerken baya eğlenmiştim. İkinci olarak Ejderhanı Nasıl Eğitirsin bu seriye bayılıyorum zaten, Üçüncü seçimim Toy Story. Missing Link ile To Lost My Body izlemedik henüz.

  En İyi Kadın Oyuncu:
  Judy ve Bombshell, izlemedim. Harriet izlerken Cynthia Erivo oyunculuğunu sevmiştim. Ama sanki Saoirse Ronan Jo rolüyle önde gibi. Onun kazanacağını düşünüyorum. Diğer filmleri izlersem belki değişir ama şuan böyle.

  En İyi Erkek Oyuncu:
  Joker'den Phoenix alır bencesi net. :D

  En İyi Özgün Senaryo:
  Knives Out çok farklı ve ilginçliydi. O kazanabilir gibi. Onun dışında Parasite olabilir diye düşünüyorum.

  En İyi Uyarlama Senaryo:
  Jojo önde gibi bence. Joker de alabilir gibi.

  En İyi Kurgu:
  Ford kurgu açısından daha iyi gibi. O olmazsa Jojo.

  En İyi Görüntü:
  1917 veya Joker.

  En İyi Orijinal Şarkı:
 Bu kategoride çok aday var şimdi hepsini dinleyerek bakacağım tek tek. Harriet oyuncusu Cynthia'nın seslendirdiği Stand Up'ı çok beğendim. Aslında bunu seçmek de zor çünkü Spirit – The Lion King de beğendim. Daily Battles – Motherless Brooklyn de çok iyi bencesi. Parasite - Bir Bardak Soju şarkısını da sevdim gitar vuruşları çok iyi duygusal bir girişten sonra eğlenceli devam ediyor. (I’m Gonna) Love Me Again – Rocketman de çok eğlenceli bunu da sevdim ama biraz fazla mı gürültülü ne bilemedim :D High Above The Water – Toni Morrison: The Pieces I Am ritim olarak hoşuma gitti sesini de sevdim. Glasgow – Wild Rose şarkıya güçlü bir giriş yapıp bunu sürdürüyor bencesi bu da çok iyi. Diğer adayları da dinledim ama bunlar kadar iyi gelmediler bana. Bunların arasından da Stand Up, Bir Bardak Soju, Wild Rose, Motherless Brooklyn, High Above The Water arasında seçim yapamadım en iyileri bencesi bunlar.

  Diğer Kategoriler hakkında pek bir fikrim yok o nedenle değerlendiremedim. Benden şimdilik bu kadar. Sizin fikriniz nedir söyleyin bakalım :)

  S..