31 Ekim 2013 Perşembe

Hayallerinle Gel


  Hayallerinle gel okuyucu :)

  Bu güzel mim için sevgili Deep ve Şeyma çinguya teşekkür ediyorum öncelikle. Mimin konusu hayaller :) Herhalde hayal kurmayı sevmeyenlerin sayısı pek fazla değildir. Evet, sevmeyenler de var, bana çok ilginç geliyor doğrusu. Oysa hayaller yaşamın başka bir penceresidir ve gerçek dünya hayallerle beslenir, gelişir, güzelleşir.. Hem şuan çevremizde bulunan her şey bir zamanlar birilerinin hayaliydi, kimse hayal etmemiş olsaydı en basitinden bir radyomuz, bir bilgisayarımız bile olmayabilirdi.. Uçaklar icat edilmemiş uzay istasyonu diye bir şey hiç duyulmamış olurdu..

  Gerçekimsi, olabilecek hayaller de kurarım her insan gibi ama ben fantastik hayalleri daha bi seviyorum. Adı üstünde hayal bu yani neden insan en azından orada kendi dünyasını yönetmesin ki?




  Hayaller hakkında düşününce aklıma Avatar filmi geldi. Ne güzel bir dünya Navi'lerin Pandora'sı. Çevre ve canlılar o kadar güzel o kadar büyüleyici ki film gerçek olsa keşke diyor insan. Çok iyi kurgulanmış, ayrıntılara çok önem verilmiş ve belli ki inanılmaz bir hayal gücü ile işlenmiş. Pandora'yı öyle çok sevdim ki oyununu birkaç kez baştan oynadım, görevleri yerine getirmekten çok çevrede dolaşmakla ilgilendim tabii, her ayrıntıyı dikkatlice incelemişimdir. Aslında vaktim olsa pcye yükleyip yeniden oynayabilirim :) 

  Pandoradaki gibi doğaüstü güçlere sahip olmak ne ilginç olurdu. Mesela şarkı söyleyerek ve inanarak hastaları iyileştirebilseydik, doğada var olan enerjiyi hissedip yönlendirebilseydik harika olmaz mıydı? 

  Neyse mime dönelim :)



  Seslerin renklerini görebildiğin, duyguların kokusunu alabildiğin bir dünya düşün. Ama bu özellikleri sadece istediğin zaman ortaya çıkarıyorsun yoksa her şey çok karmaşık olurdu :P Mesela şarkılardaki tınıların renklerini görmek, mutluluğun çikolata gibi kokusunu duymak ne güzel olurdu :) 

  Yeni bir gezegen keşfedilmiş mesela ve insanlar teleportla oraya gitmeyi başarmışlar, ben de ilk giden kolonideymişim, özel güçlerim ortaya çıkmış o gezegende, düşünce gücüyle nesneleri hareket ettirmek ya da suyu, havayı kontrol etmek gibi ^^ Güçlerimi insanlar yine her şeyi mahvetmesin daha iyi bir dünya kurulsun diye kullanıyormuşum. 

  Yıldızlar bir gün ölürler ya hani, kendi içlerine çöküp patlarlar, sönerler falan.. Aslında öyle değilmiş o, yani öyleymiş ama başka şeyler varmış işin içinde. Bir insan doğduğu zaman bir yıldızın ruhu onu koruyan periye dönüşürmüş. Yaa işte öylee :)

  Bir de mesela virüslere ve bakterilere göre insanlar ve dünya ne kadar da büyük değil mi? Bizim de kendimizi onlar gibi minicik hissedeceğimiz dünyalar ve canlılar varmışmış. Olabilirmiş miş :)

  Bir de her şeyin benzeri ve çoğulu var bu evrende, mesela gezegenlerin dizilişi atom modeline benzer, sonra gezegen sistemleri de galaksi merkezi etrafında döner, galaksiler de başka şeylerin etrafında döner, o halde uzayın da bir şeylerin etrafında döndüğünü ve başka uzaylar olduğunu da hayal edebiliriz.

  Dünya dışı canlıların da iyisi kötüsü varmış bir de. İnsanlar gibi. Ama iki taraf da dünyadan ve bizden uzak duruyormuş çünkü uzay kanunlarına göre biz henüz gelişmemiş genç bir canlı türüymüşüz, onların dünyasını anlamayacağımız için felaketlere yol açabilirmişiz, gelişmemizi bekliyorlarmış.

   Tauri diye bi gezegen varmış, T-Tauri yıldızlarından almış adını. Orada yetişen ağaçları neyle sularsan meyvesi o oluyormuş. Mesela bir fidana ilk can suyu olarak puding verirsen ağaç büyüyünce puding üretiyormuş :) Su üretmiyormuş ama denemişler olmamış. Meyve suyu, kahve, çikolata.. hatta şekerpare ve baklava bile oluyormuş ağacın yapraklarından. 

  İnsanların ruhları farklı özelliklere sahiptir. Mesela benim ruhum ay ve güneş göklerde aynı anda göründüğünde onların ışıklarıyla yapılmış. O yüzden enerjisi yüksekmiş. Bu dünyaya gelmeden önce iyi bir okçuymuş kötülüklere karşı savaşırmış. Şifacıymış aynı zamanda ve doğanın sesini duyabilirmiş. İnsanların ruh özellikleri şimdiki yaşamlarına da etki ediyormuş ayrıca.

  


  
  Bir cihaz icat edilmiş, elektrotlarla dolu olan bir çeşit manyetik rezonans makinesine benziyormuş. İnsanlar bu cihazı kullanıp sanal bir dünyaya geçiş yapıyorlarmış. Cihazın içinde uyurken zihinleri o sanal dünyada uyanıyormuş yani. Aslında bu ileri teknoloji bir oyun platformuymuş. İnsanlar o platforma geçiş yapıp oyun oynuyorlarmış. Ama bu bağımlılık yapmış ve herkes tekrar uyanmayı unutmuş o dünyada sıkışıp kalmışlar, bedenleri cihazdan ayrılsa bile zihinleriyle tamamen sanal dünyaya bağlı kalıyorlarmış. Cihaz yasaklanmış ve orada kaybolan insanları kurtarmanın bir yolunu aramaya başlamışlar. Ama kaybolanlar yalnızca kendi çabalarıyla kurtulabilirmiş başka hiç kimse onlara yardım edemezmiş. Kaybolanlar içinde bulundukları evreni gerçek sanmaya başlayıp her şeyi unutmuş. Zihinlerinin yanılsaması ve platformun gerçekliği sayesinde onlar için yıllar geçmiş büyümüş ve yaşlanmışlar. Sadece bazen sanal dünyada uyuduklarında gördükleri rüyalar sayesinde gerçekleri hatırlar gibi oluyorlarmış. Gerçekten hatırlamayı başaranlar da nihayet gerçekten uyanıp o dünyadan kurtuluyormuş ve cihazda geçen 60 yılın dünyada 1 aya denk geldiğini görüyormuş.

  Bir defter varmış, altın yapraklı ağaçların gümüş gövdelerinden yapılmış kalın bir defter. Ona yazılan ve çizilen her şey gerçek oluyormuş bu yüzden çok dikkatli olmak lazımmış. Defteri kullanabilmek herkesin sahip olabileceği şey değilmiş. Sadece yüreğinde hiçbir kötülük taşımayanlar eğer saklandığı yeri bulabilirlerse yalnızca tek bir sefer kullanabiliyormuş. Bir gün defterden ve onun gücünden haberi olmayan birisi kristal ormanlarında dolaşırken onu bulmuş ve güzel göründüğü için yanına almış. Bu kişi bir mangakaymış. Bir gün çizim yaptığı kağıtları bulamamış ve aklındaki doğaüstü karakteri çizmek için gümüş defteri kullanmış. Tek seferlik hak bittiği için defter yok olurken onun yerinde çizilen karakter canlanmış. Neyse ki kötü bir karakter değilmiş de feci şeyler olmamış. Ama olabilirdi de.

  Oy oy ne yazdım yaa :) Mim amacına ulaştı mı bilmiyorum açıkçası, çok farklı yazmayı planlıyordum, tek bir hayal tasarlayacaktım ama böyle oldu nasıl olduysa :) 

  Herkes yapmış sanırım bu mimi o yüzden kime göndereyim bilmiyorum. Dileyen herkes yapabilir :)

  Sevgiyle kalın :)
  
  S..
  

23 Ekim 2013 Çarşamba

İşte Öyle Bir Şey :)


  Selamlar kavanozdan blogun gün ışıkları :) Tatil dönüşü herkes tatile ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve tabii ne çabuk bittiğine hayret ediyoruz hep birlikte evet evet.. Umarım iyi bir bayram geçirmişsinizdir :) Bu aşağıdaki fotoğraf benim bayramda çektiğim amatörce denemelerimden biri, pek iyi bir fotoğraf olmadı araçlar olmayaydı iyiydi :) Tatil bahane deniz şahane bilog ^.^! Fotoğrafı çekmeden birkaç dakika önce deniz öyle güzel bir maviydi ki anlatamam..



BBM hediyelerinin fotosunu çekmeyi başardım bu arada :)


  Aaa bi de malum bumerang ödülleri başlamış katılmayı düşünmüyordum ama mail üstüne mail, efendim ondan sonra bumerangdan katılmazsan olmaz illa bekleriz ısrarları üzerine e hadi katılayım bari dedim :) Hangi kategoride katılacağıma karar veremeyince de e en tarz olsun o halde diyerek bu işe de bulaşmış oldum :) Blog tasarımından da öyle pek anladığım yok, genelde hızlı açılsın sayfalar, donmasın ve karman çorman olmayan bir tasarım olsun diye uğraşıyorum, bir de kodlarla çok oynayamıyorum ama işte maksat eğlence olsun ^^ Oylama işinde ücretsiz olsa da sms tipi oylama olması hoşuma gitmedi, yani bir enter tuşuna basmaya alışmış internet kullanıcısı olarak kim üşenmez ki sms ile uğraşmaya? Neyse işte adet yerini bulsun diyerek ben de sms oylamasına katılıp destekleyebileceğiniz linkimi veriyorum :)


Bumerang Ödülleri Oy Ver!

  S..

10 Ekim 2013 Perşembe

İşte Öyle Bir Gün


  Hani şöyle insanın kafasını dinlediği, sakinleştiği günlerden biriydi. Tanıdığı herkes daha sezon açılmadan ya ülke dışına tatile ya da arkadaşlarıyla kampa gitmiş, o ise büyükannesinden kalma bu eve bir süreliğine yerleşip zaman geçirmeyi tercih etmişti. Zihninin arka fonunda yazı anımsatan sakin bir piyano solosu vardı. Masanın üzerine vuran güneşe uzanıp miskinleşen gri kedi gibi o da başını kollarına dayayıp gözlerini kapadı. Dışarıdan kuş sesleri geliyordu. Yakınlarda bir yerden geçen nehrin şırıltısı ve havaya karışan tazeliği huzur vericiydi. Pencerenin önünde oyalanarak içecek nektar arayan bir arı kedinin dikkatini çektiyse de onu kımıldatmaya yetecek kadar ilginç değildi. Rüzgar ince tülleri oynatıyor, yukarı doğru sürgülenip açılmış ahşap pencereden içeriye bazen minik bir yaprak süzülüyor bazen de turunç kokuları taşıyordu.

  Göz kapaklarının güneşten kızıla dönmesini izledi. Biraz sonra gözlerini açtığında zihni kırmızıyı algılamayı bıraktığı için her yeri yeşil görüyordu. Bunun gözlerine zarar verip vermeyeceğini düşündüyse de kafasına takmadı, bu minik oyunu hep sevmişti. Küçükken de bahçede minderlerden bir krallık kurup güneş ışığını izlemek en büyük eğlencesiydi. Yaprakların arasından süzülen huzmelerin içinden geçen toz zerrelerini izler, kollarına çarpan ışığı incelerdi. Güneş ışığının her bir zerresini görebildiğine inanırdı. Yani öyle etrafın aydınlık olmasını görmek gibi değil de sanki akan bir suyu görür gibi, avuçlarına dökülen altın renkli ışınları gördüğüne inanırdı.

  Böyle anlarda hayatında yarım bırakmak zorunda kaldığı şeylerin eksik parçalarını bulurdu hep. Bir şiirin yarım mısrası ya da eksik bir nota gibi. Düşünmeyi bırakıp sadece dinlendiği zamanlarda birdenbire açığa çıkarlardı istemsiz. Yine böyle bir şeyi buluvermişti işte. Gülümseyerek masanın başından kalktı ve arka odalardan birinde bıraktığı defteri alıp karalamaya başladı. Sonra da çalışmak için zar zor bu yere taşıttığı piyanonun başına geçti. Solo tamamlanmıştı..

S..

9 Ekim 2013 Çarşamba

Duygulu mim


  Tatlı mı tatlı insan Deep çingu ve neşesini sevdiklerimden Sıla chan duygulu bi mim göndermişler teşekkür ederim çok çok :) Konumuz duygular. Zor sorular..

1) En çok kırıldığın, incindiğin kelime?

Sanırım kimse beni kırmamış bu güne kadar. Cidden yok öyle bir şey bulamıyorum. Ama hayatta en kırıcı bulduğum kelime/cümle her neyse "ne halin varsa gör, umurumda değilsin.." bence çok kırıcı, bu yüzden kimseye karşı söylemedim bunları, umarım söylemem de.

2) Herkesin kullandığı bir kelime olur, ama senin için bir insan olur, o özel insan o kelimeyi kullanınca "alınırsın" ne düşünüyorsun?

Şimdi açık söylemek gerekirse soru bilmece gibi pek anlamadım o yüzden cevaplardan anladığım kadarıyla devam edeceğim, sorry :) Bir halim diğer halimi tutmaz ki benim ne desem yalan olur şimdi, şakaya vurup içten içe küsebilirim, ya da kırgınlığımı belli edebilirim o anki ruh halime bakar bu. Ama görmezden gelemem kesinlikle bir süre sonra çıkartırım acısını. Gerçi ben bana o tür kelimeler kullanılmasına en baştan izin vermem ya neyse.

3) Seni en çok duygulandıran şarkı?

İkinizin cevaplarını da çok sevdim öncelikle onu söyleyeyim :) Benim seçeceğim belli bir şarkı yok aslında, ben her an duygulanmaya eğilimli bir ruha sahibim zaten. O yüzden geçtim bu soruyu :)

4) Daha önce seni bırakan birisi geldi, senden ikinci bir şans istedi, sen de verdin o şansı ama buna rağmen yine bırakıp gitti.. Şimdi yine pişman! Ne yaparsın, ne hissedersin?

o.O Şimdi önce soruya cevap vereyim sonra asıl düşüncemi söyleyeyim.  İkinci kez pişman olup gelmiş öyle mi? Elime geçen en sert cismi kafasına atarım. Başka da sözüm yok. Bir kere dengesiz falan olsa gerek ne ki bu canım bi gidiyor bi geliyor, hiç çekemem. Ayrıca iki kez bırakıp gitmişse bir daha aynı şey olmayacağına dair kendi canı üzerine yemin etse de inanmak aptallık olur. Kendi düşünceme gelirsek, ikinci bir şans hatta ilk şans hiç olmayacağına göre üçüncüsü de olmaz anlatabildim sanırım.

5) Nefret mi aşk mı?

Nefret insanın kendi kendisini çürüten, pis çirkin bir şey. Nefret olmasın hiç istemem.

6) Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?

Gider açık açık özür dilerim cidden hatalı davranmışsam, ama onun hatası yüzünden kırmışsam da konuşurum böyle böyle derim. Neyse o evreden sonra da hala kırgınsa şirinlik yaparım ne bileyim kedilerin baktığı gibi yalvaran gözlerle bakarım affetsin diye, kekler poğaçalar yaparım, yaparım işte bir şeyler :) Hatalı olmadığım halde kırılmışsa bazen beklemek daha iyi oluyor tabii, insan kırgınken mantıklı düşünemez. Ama kimseyi kırmamak için de elimden geleni yaparım, kırgınlık güzel bir şey değil hiç.

7) Nasıl ağlarsın? Bağırarak mı, içine akıtarak mı?

Sessiz ağlarım ben. İçine akıtmak nasıl bişi onu hiç bilmiyorum ama. Bazen de tutamam kendimi sesli ağlarım ama bazen, nadiren işte.

8) En korktuğun şey?

Palyaçolar, tavşanlar, altı ya da sekiz bacaklılar. Bi de karanlıkta dolaşmak, merdivenler, evde tek başıma odalar arasında dolaşamam o yüzden evcil hayvan beslemeden duramam canlarım benim onlar. Boğulmaktan da korkarım, nefes alamama düşüncesi bile çok kötü. Sonra sanırım bir nebze klostrofobim var, küçük ve kapalı yerlerde duramıyorum. Bir de kuklalar ve maskelerden korkarım, hele karanlıkta. Bir de aynalardan korkarım geceleri.

9) Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin? Kendini nasıl sakinleştirirsin/dinlendirirsin?

Müzik dinlerim yüksek ses. Eşlik ederim müziğe. Başka da yazı yazarım, genelde şiir yazarım öyle zamanlarda sanırım, ya da tek bölümlük hikayemsiler. Ya da çizgi film izlerim, genelde anime. Bir de sade ve derin diye bir başucu kitabı var onu okurum iyi gelir hemen :)

10) Bazen kızılmasından hoşlanırsın, peki en çok ne için kızılmasını seversin?

Şakacıktan kızılması hoş iyi de ben ciddiye alıyorum bazen bozuluyorum sonra dalga geçiyorlar :)

11) Şiir/müzik/öykü/deneme?

Hepsi ama en çok hatta çok çok pek çok müzik :)

12) En son ne için ağladın?

Kitap ve filmlerde ağladım en son. Çocuklar ağlayınca incinince ağlarım hemen. Bir de kendi kendime diziyi pek eleştiriyorum değiştirdikleri için ama Çalıkuşu'nun ilk bölümünde ağladım.

13) Birinde hemen etkilendiğin özellik?

İnsanların ruhu ve kalbi etkiler beni. Sakin, neşeli, tatlı dilli olması. güzel bir kalbi ve ruhu olması. İnsan olması bi de, bazı insanlar hiç insan değil mesela.

14) Dayanamadığın şey?

Bir dediği öteki dediğini tutmayan insanlar, nerede durduğunu bilmeyen yolun bir sağında bir solunda olanlar. Anlatamadım ama öyle işte. Bir de çabalayıp başarabileceği şeyler varken öylece oturup zamanla hallolur her şey diyerek her şey için geç kalıp insanı çileden çıkarmaları. Bir de karşısındakinin ne düşüneceğini nasıl hissedeceğini hiç düşünmeden en ufak hatasını ukala bir tavırla yüzüne vuranlar, nefret ederim öylelerinden, hayır adam akıllı gidip söyle ne diye azarlayıp bir de ukalalık ediyorsun ki? daha var da bu kadar yeterli sanırım :)

15) En sevdiğin duygu?

Mutluluk, sevgi, kardeşlik bağı, heyecan, huzur.. ne bileyim işte öyle :)

Duygulu bir mimin sonuna geldik böylece, sorular zordu cidden. Ben de bu mimi Çalıkuşu'na, LoverK, Alielle ve Suzy'e bir de bizi uzun zamandır yazılarından mahrum eden ama neyse ki geri dönüp sevindiren Hoi Hoi çinguya gönderiyorum :)