15 Ocak 2021 Cuma

KELİME OYUNU 7

 


Bu haftanın kelimelerini sevgili Mükemmelis seçti :)

  • Kırmızı Elma, Şemsiye, Gömlek, Ayna, Fotoğraf

Gelecek haftanın kelimeleri sevgili Andromeda'da :)

...

  Tripodun üzerine fotoğraf makinemi dikkatle yerleştirip açıyı kontrol ettim. Görüntü için ayarlamalar tamam gibiydi. Doğru ışığı yakalamak için gün batımını beklemiştim. İkinci çekimleri de gün doğarken yapacaktım. Şansıma gökyüzü ışığın sertliğini kıracak ince ve komik bulutlarla doluydu ama açık olan minik kısımlarda batan güneşin etkisiyle mor, pembe ve mavinin değişik tonlarına dönüştüğünü görebiliyordum. Birkaç metre ileride bir nymphaion kalıntısının ortasındaki havuzun içinde yetişen kırmızı, beyaz ve mavi renkli çiçeklerin ve yemyeşil otların arasında sükun içinde duran Aphrodite Arles, sanki ona bakmadığım sıralarda beni gözetliyormuş hissine kapılmama neden oluyordu. Bir efsaneye göre onlara bakmadığınız sırada bazı heykeller canlanabilir ve peşinize düşebilirdi. Uyuduğunuz anı kollayıp sizi bir kabusa sürükleyebilirlerdi. "Bu düşünce hakkında sizin fikriniz nedir leydim, taçlı dağ lalelerinin ve güllerin kraliçesi?" diye seslendim. Bir cevap gelebilirmiş gibi bir an duraksadım. Çevrede rüzgardan ve kuşlardan başka ses ve benden başka da kimse yoktu.

  Az önce diğeriyle değiştirdiğim lensi çantaya kaldırdım. Biraz sıcak olduğu için kalın yün gömleğimi çıkartıp belime bağlarken içime tişört giymeyi akıl ettiğime sevindim. Kahvemden bir yudum içip matarayı tekrar kapatarak otların arasına bıraktım. Rüzgar beraberinde yüksek dağların o bilindik taze otlardan ve çiçeklerden oluşmuş kokusunu taşıyordu. Etrafta kelebekler, sazlık sinekleri, arılar ve yusufçuklar uçuşuyordu. Arkadaşımın aşağıya ne zaman döneceğimi sormak için aramasıyla birkaç dakika işime ara verip ona açıklamalar yaptım ve hava durumuna göre yağmur yağacağını öğrendim. Yanıma şemsiye almam gerekirdi. Yağmur başladığında dağ geçidinden inmiş olmazsam bir yere sığınmam gerekecekti. Çünkü o yol yağışla beraber su kaydırağına dönüşür ve aşağıya uçmam kaçınılmaz olurdu. Bir anda içimden geçip giden ürperti havanın hafif serinlemesi mi, içtiğim kahvenin sertliği mi yoksa tanrıçanın beni izlediğine dair hislerim yüzünden miydi emin olmadım. Ama bu bölge hakkında anlatılan efsanelerin beni biraz ürküttüğünü inkar edemezdim. Akşam saatlerinde hele dağ lalelerinin çiçek açtığı bu mevsimde tanrıçanın ağıdının duyulduğunu ve gece boyunca etrafta dolaştığını söylerlerdi. Bu söylentileri anımsayınca kuş seslerinin arasında uzaklarda bir yerlerden sanki bir kadının fısıltılarını işitir gibi oldum. Yüksekliğin yarattığı basınç aklımla oynuyor olmalıydı. Buraya ilk geldiğimde manzaranın büyüsüyle içime dolan sevinç yerini solan günün etkisiyle bir tedirginliğe bırakıyordu. İşimi bitirip konuk evine bir an önce dönsem iyi olacaktı. Yağmur olmazsa sabah çekimleri için geri gelirken yanıma bekçi köpeği Köpük'ü almaya karar verdim. 

  Makinenin başına geçip titreme olmaması için otomatik çekimi ayarladım ve görüntüyü son kez kontrol ettim. Bu sırada bir şey dikkatimi çekti. Heykelin bir elinde tanrıçanın atribülerinden olan bir ayna vardı ve normalde aynaya bakıyor olması gerekiyordu. Yoksa öyle değil miydi? Şuan onunla göz gözeydik. Yoksa baştan beri hiç aynaya bakmıyor muydu? Kafam karışmıştı. "Kendine gel!" diye fısıldadım kendi kendime. Efsaneler insanı heyecanlandıran hikayelerden başka bir şey değildi. Böyle bir şeyle kafamın karıştığına inanamıyordum. Tabi ki aynaya bakmıyor olmalıydı. Sinirlerim gerildiği için boşlukta korkunç bir hal alan bir kahkaha kopardım. Makineden geriye çekilip heykele çıplak gözle bir daha baktığımda kahkaham yarıda kesilirken şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Tanrıça elindeki minik aynaya bakıyordu. Buraya geldiğimde dağ böğürtlenleri yemiştim. Zehirlenmiş olmalıyım diye düşündüm. Tek başına bir dağın zirvesinde halüsinasyon görmek olduğundan daha tehlikeli olabilirdi. Ben bunları düşünürken "çıtırt" diye bir sesle yerimden sıçradım. Otomatik çekim görevini yapmıştı. Onu başlattığımı hatırlamıyordum. Daha doğru düzgün düşünemeden makine bir kez daha çekim yaptı sonra bir kez daha... Korkudan elimi ağzıma kapatıp ses çıkartamadım. Makineyi başlatmış mıydım? Hayır.. Başlattığımı gerçekten de hatırlamıyordum...

  Fotoğraf makinesi sonunda durduğunda cesaretimi toplayıp çekilen görüntülere bakmak istedim. Bu sırada sürekli heykele göz atıp duruyordum. Yerinden hiç kıpırdamıyordu. "Delirdin sen! Elbette kıpırdamaz.." diye söylendim. Çekilen fotoğrafları açtım. Baktığım şey karşısında beynimden aşağı sırtıma doğru ılık bir his yayıldı. Tanrıçanın diğer elindeki minik mermer elma yakut gibi kıpkırmızı bir elma olarak karşımda duruyordu. Bunun bir gün ışığı yansıması olup olmadığından emin olmak için bakışlarımı heykele çevirdim. Sinirlerim aşırı yıpranmış hissediyordum. Heykel bana bakıyordu. Kendimde kıpırdayacak ne enerji ne de cesaret bulabildim. Bir süre delirdiğimden emin bir şekilde öylece durdum. Zaman bir jöle gibi etrafımdan akıyordu. Hymettos mermerinden yontulmuş bu zarif heykel halen kıpırdamadığı halde elma aniden avuçlarından yere düşmeye karar verdiğinde korkuyla geriye doğru bir adım attım. Hava gittikçe kararıyor ve basınç artıyordu. Başım dönüyor ve görüşüm bulanıklaşıyordu. Bu sırada dengemi kaybetmemek için sol kolumu savururken tripoda çarpıp onu devirdim. Tanrıça bu sesi işitmiş gibi yana doğru eğimli duran başını düzeltirken üzerinde durduğu kaideden yere indi ve bana doğru yürümeye başladı. Bu sırada göklerde bir fırtına kopuyor, rüzgar çevreden sürüklediği otlarla beraber etrafımda dönüyor ve bulutlar birbirine yıldırımlarla kükrüyordu.


Son 

:)

S..

37 yorum:

  1. Yok yok zehirlenmiş bu garibim.
    Yoksa heykel oynar mı yerinden canım...
    🙃🙃
    Çok heyecanlıydı.
    :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyuşuk Hayalperest :)
      Her şey olabiliiir hahaha :D
      Beğendiğine çok sevindiim :D

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Kahve Zamanı, çok teşekkür ederiim mutlu olduum :)

      Sil
  3. Hikayeni okumaya başladığımda fotoğrafçılıkla ilgili yeni öğrendiğim(bir kitapta geçiyordu) bir konu olan 'altın saat' ile ilgili bir şeyler görünce aklıma hemen okuduğum kitap geldi. Ama aşağı indikçe gerilim arttı. Bloğu unuttum. Kitap okuyorum sandım. Ta ki, finali görene kadar. :) Benim gibi gerilim seven birine bu yapılır mı? Meraktan ölcem şimdi. :(
    Kalemin çok kuvvetli. Çok iyiydi. Benden söylemesi. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okurix, fotoğraf çekmeyi seviyorum bu yüzden eskiden birkaç şey araştırmıştım yazarken onlar aklıma gelince kullandım böyle :D hikayenin seni böyle içine çekebilmesine sevindiim böyle yorumlar alınca gerçekten mutlu oluyorum ve daha da hevesleniyorum yeni bir şeyler yazmak için :) hahah sonunu biraz açık bırakmak istedim herkes istediği şeyi kurabilsin kafasında diye bana kalsa fantastik olaylarla devam ederdi :D ama şimdiki haliyle karakter belki de gerçekten zehirlenmiş ve hayal görüyor olabilir :)çok çok teşekkür ederiim :)

      Sil
  4. Kabus görüyormuşum demeni beklemiştim:)) bir de zamanın bir jöle gibi etrafında akma hissiyatını yaşadım okurken, çok güzel ifade etmişsin❤️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mükemmelis, bir ara tıpkı bir kabusa benzedi diye düşündüm yazarken ama farklı bitirmemin daha etkili olabileceğini düşündüm sonra :D çok çok teşekkür ederim beğenmene çok sevindiim ❤️

      Sil
    2. Eveet böyle ters köşe oldum çünkü. Bir de bana “ atribü” kelimesini kazandırdın daha önceden neden öğrenmediğime kırgınım ama olsun daha geçte öğrenebilirdim:D

      Sil
    3. Mükemmelis, hahah :D atribü arkeoloji derslerinde öğrendiğim bir terim :) genellikle tanrı ve tanrıçaların ve daha sonra da önemli kişiliklerin heykellerde vs tanınması açısından kolaylık sağlayan ve onlarla özdeşleşmiş belirteçler için kullanılıyor. Mesela Aphrodite atribüleri ayna, elma, istiridye kabuğu, gül, taçlı dağ gelinciği, beyaz güvercin, mersin ağacı vs, athena için ise miğfer, kalkan, mızrak, medusa başı, aigis ve baykuş olarak sıralanır :)

      Sil
    4. Ya harikasınn🎈 sürekli yeni şeyler öğrenmeye meraklıyım, bu katkının bana aynı zamanda mutluluk verişini ne yapacağızz🌸

      Sil
    5. Mükemmelis, kocaman bir gülümseme oluştu yüzümde yorumunla :) yeni şeyler öğrenmeye ben de çok meraklıyım çok mutlu oldum yorumunla neşelendim valla sen de hep gülümse insallah :) 🌸🎈

      Sil
    6. Mutluluk ne kadar da yakın değil mii:)) inşallah hep birlikte🌸🌸🌸

      Sil
    7. Mükemmelis, kesinlikle öylee :)) 🌸🌸🌸

      Sil
  5. Efsanelerin ardındakiler gerçek mi değil mi diye beni de bir anlığına ürkütür. :')
    Çok güzel bir hikaye kaleme almışsın. Okurken çok keyif aldım, hikayen gözlerimde canlandı. ^-^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birpembesever, efsaneleri ve efsane uydurmayı seviyorum ama beni de ürkütür bazen :D
      Çok sevindim böyle düşünmene teşekkür ederiim :)

      Sil
  6. ooo çok iyiydi yaaa çok da heyecanlı, evet bencesi afrodit canlandı, fotoğrafçıya elma verdi, masal gibi hayal gibi azcık da espriliydi. atribü de attribute den geliyor olmalı. ne güzeeeeldiiiiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deepsiiuuu :) Atribü eveet bazı kişilere özel nesneleri vs ifade etmek için kullanıyoruz. Üzüm bağlarının Dionysos'u, tavus kuşunun Hera'yı, kuğunun Leda'nın yanındaki Zeus'u temsil etmesi gibi :) Bir heykelin yanında kuğu varsa onun Leda olduğunu düşünebiliriz veya buğday demetleri onun Demeter olduğunu düşündürebilir :) Mesela Atina sikkelerinin arkasında Athena'yı temsil eden baykuş figürü vardır :) Di mii bence de heykel canlandıı ama amacı ne bilemedim şimdi belki elma ikram edecektir belki de onu antik yunan tarihine götürebilir :D

      Sil
  7. Gece gece çok iyi geldi. Zevkle okudum :)

    YanıtlaSil
  8. Harika bir hikâye. Kaleminize sağlık.
    Gerilim çok iyiydi. Sonunu bir yere bağlamadan kesmek güzel olmuş. Bırakın okuyucu tamamlasın kalan kısmı. Her şeyi yazar yapacak değil ya! 🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Edip, ben hep sonunu ucu açık bırakmayı seviyorum yazarken çünkü her şey olabilir yani ben de seçemiyorum ki nasıl bitse diye aklıma bin tane fikir geliyor birini yazsam diğerlerine yazık olur :D böyle daha güzeel :)çok teşekkür ederim beğenmene sevindiim :)

      Sil
  9. Bu, kelime oyunları geleneğini yürütenler kim?

    https://mustafauzbek.blogspot.com/

    Olası bir tarafı varsa ben de denemek istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa Özbek, kelime oyununu deeptone arkadaşımız yönetiyor ve isteyen herkes katılabiliyor :) tek yapman gereken bu hafta için belirlenen kelimeleri kullanarak istediğin bir şey yazmak. içinde belirlenen beş kelime geçen bir şiir, makale, hikaye, anı yani istediğin her tür olabilir. yazdıktan sonra da deeptone yani sadevederin.blogspot.com adresindeki arkadaşımıza bildirebilirsin ve diğer yazanları da onun yazısının altından bulup okuyabilirsin :)

      Sil
  10. Harika bir yazı olmuş okurken hepsi gözümde canlandı ve biraz da ürperdim. Ayrıca şarkıya da bayıldımm kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rose, oleey şarkıya ben de bayıldıım ve dikkatini çekmesine sevindiim sözleri de yazıyla çok uyumlu gelince bir jenerik gibi eklemiştim sonunaa :) çok çok teşekkür ederiim :)

      Sil
  11. Af buyurun yazınızın tamamını okuyamadım. Çünkü zemin ile yazı arasındaki uyuşmazlık gözlerimi çok yordu. Oysa heykelin ona bakmadığımız anlarda bizi gözetlemesi, ifadesi benim ilk kez duyduğum bir ifade olup beni heyecanlandırmıştı.
    Bu etkiliğe ilk kez katılıyorum.
    Sizi de bekliyorum.

    https://mustafauzbek.blogspot.com/2021/01/yagmur-sonras-duyulan-toprak-kokusu.html?showComment=1611010507260&m=1#c7430635241279026862

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa Özbek, kusura bakmayın, gözlerinizi yormuş oldum, okumaya çalışarak zahmet ettiniz, oysa ki ne heyecanlıydınız nasıl katılırım etkinliğe diye sorarken ve sizi yönlendirirken, sizi hikayemden mahrum etmiş oldum ister istemez, hiç aklıma gelmezdi açık zemin üzerine siyah harflerin okunamadığı, hayatımda ilk kez böyle bir şey duyuyorum demek olabiliyormuş, üstelik bloğumu tasarlarken görme rahatsızlığı olabilenleri göz önünde bulundurarak ayarlamıştım her şeyi, dikkat ederseniz bembeyaz saf bir zemin daha çok göz yorar aslında, yazı tipim de gayet sadedir, sizi yoran ne anlayamadım o yüzden, ne yapalım bu blogun da renkleri böyle.
      Geliyorum şimdi sizi okumaya...

      Sil
    2. Dün epey bir yorgumdum, belki de okuyamama durumu yalnız bana özgüdür. Şimdi yeniden okumak üzere paçaları sıvıyorum. Yazı okurken de paça sıvayanı ilk kez duyuyorum, Hay Allah.

      Sil
    3. Başardım, okudum ve insanının yakın deyenimlerinin aktarımını etkilediğine tam kanaat getirdim. Heykeller, arkeoloji üzerine ki, sizin tahsiliniz bunun üzerine. Fotoğraflar da ilgi alanınız. Zaman zaman yazılırınızı okumak istiyorum ama kendinizi unutturmayınız.

      Sil
    4. Mustafa Özbek, Açıkçası neden okuyamadığınızı gerçekten anlayamamıştım ve tuhaf gelmişti yorumunuz. Yorgunluktan elbette ki hiçbir şey okuyamaz insan fakat yazı ve renkler hakkında söyledikleriniz yorgunluk değil de bloğumla alakalı olunca anlam veremedim haliyle. Sonunda okuyabilmenize sevindim teşekkür ederim ikinci kez denediğiniz için. Eğer yazı tipi küçük görünüyorsa tarayıcınızda sayfayı büyüten ayarlar vardır onları deneyebilirsiniz mesela bu da gelmişti aklıma.
      Ben de sizin yazılarınızı okumak isterim elbette ben hep buralardayım sizi de takibe aldım. Sağlıklı günler dilerim

      Sil
  12. Çok güzel olmuş. Bir ara korkmadım değil. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebemkuşağı, ben de yazarken biraz korktum iki gündür de karanlıkta duramıyorum kendim ettim kendim buldum resmen :D

      Sil
  13. resmen gerilim ekrandan bana doğru aktı. Çok güzeldi. Bu Aphrodite Arles de yunan tanrıçası olsa gerek. İnsan arkeoloji okuyunca hikayelerine de bulaşıyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gecenin Düşleri, eveet Arles'da bulunduğu için bu şekilde isimlendirilmiş, sanatçı Praksiteles'in eserlerinden birisi ama elindeki ayna ve elma sonradan kraliyet restoratörü tarafından eklenmiş :)

      Sil

Öyle okuyup kaçmak olmaz sevgili okur, fikrini belirt, bir selam et, bir ses ver, çekinme :)

Not: Yorum yaparken lütfen Türkçemizi koruyalım.

^.^