|
Cumhuriyet Meydanı: 36.8865013,30.7035313 Aşağıda Kaleiçi evleri, Liman ve Yivli Minare, daha ileride Saat Kulesi. 07.09.19 |
Tatlış Ebrar geçenlerde Oscar adayı filmleri izleme etkinliği başlattı. Hep beraber filmleri izleyip tahmin etmeye çalışalım kimin kazanacağını dedi. Hatta geçen yıl da varmış bu etkinlik ama ben ilk kez katılıyorum. Geçen yıl herhalde finaller ve tezle uğraşıyordum nerede olduğumu bile hatırlamıyorum hahah :D Geçen yılki kazananı deepsi doğru tahmin etmiş. Bakalım bu yıl tahminlerimiz tutacak mı çünkü bu yıl gerçekten iddialı bir çok film var. Ben pek anlamıyorum teknik olarak oscar nasıl seçiliyor jüri filan nasıl karar veriyor bilmem hiç o yüzden en sevdiğim ve aaa bu film hak ediyor diye düşündüğüm filmi seçeceğim. Bu günlerde her gün bir film seçip izliyoruz deepsi ile ve şaşırdık kaldık bunca iyi film arasında nasıl karar vereceğiz diye. Şimdiye dek en iyi filmler listesinde ilerledik son bir film kaldı o listede bakmadığımız.
Daha hiç filmlere bakmadan önce Joker'i görünce benim gözlerimden kalpler falan fırladı tabii. Başka bir şeyi kolay beğenmem diyordum. Joker benim en sevdiğim karanlık karakter sanırım. Filmde Joker'i oynayan oyuncu da karakterini fazlasıyla iyi canlandırmıştı ve kahraman filmlerinde alışık olduğumuz türde bir aksiyon olmasa da Joker'in nasıl delirdiğini nasıl Joker'e dönüştüğünü izlemek heyecanlı ve güzeldi. Zaten bu daha çok bir joker filmi değil de jokerin maskesinin ardındaki insanı anlatan bir filmdi. Mutsuzluğun ve trajedinin bir insanın ruhunda nelere sebep olduğunu gördük. Toplumun onu nasıl yavaş yavaş Joker'e dönüştürdüğünü gördük. Görüntüler ve sinematik denen şey de bence çok iyiydi.
Marriage Story önceden izlediğimiz bir filmdi oscara aday olduğunu bilmiyordum ben o zaman izlerken. Güzel filmdi ama sonundan hoşlanmadım farklı beklemiştim. Bir de ne bileyim film güzel ama diğer filmlerin yanında biraz sönük kaldı. Sıradan bir film olabilir yani bu türde filmlerin arasında güzel bir film ama oscar için sıradan.
Parasite gerçekten farklı ve ilginç bir kurguya sahip. Yönetmenin Snowpiercer isminde de bir filmi var. Yönetmenin tarzını biraz anladım gibi. Bu konuda uzman değilim ama bence adam rahatsız edici şeyleri kullanmayı seviyor. Böcekler gibi ya da toplumsal kargaşa, açlık yüzünden insanların delirip akla gelmeyecek şeyleri yapmaya başlaması gibi şeyler. Snowpiercer filminde de açlıkla baş edebilmek için insanlara böceklerden yapılmış barlar yediriliyordu ve onlara bu söylenmiyordu. Parasite'in ilk sahnesinde de bir böcek görünce tamam dedim bu adamın imzası böyle galiba. Bazı sanatçıların hep kullandığı detaylar vardır onların imzası gibi. Öyle düşündüm ama ben sadece sıradan bi izleyiciyim tamamen uyduruyorum. Miyazaki'ye ait şeyleri de bilirsiniz görünce ah evet bu Miyazaki'ye göre bir şey dersiniz bu yönetmenin de kendi tarzı var işte. Dur ne diyordum, böcekler falan diyordum işte bunları işlemeyi seviyor. Hiç gerilim olmadan ilerleyen bir sahnede aniden şok edici bir şey olabiliyor. Aslında bu hayatta gerçekte de böyledir yani hayatın sıradanlığına alışırız ve kötü bir şey olmasını beklemeyiz ama bir anda her şey altüst olabilir hem de hiç bir belirti olmaksızın. Sanırım yönetmen bunları yansıtmaya çalışıyor bazı sahnelerde. Tarzını sevdim yani. Film de iddialı. Ama tabii diğerlerine göre karar vermek zorundayız. Hepsi iyi ayolcum. En iyi film seçilmezse yönetmen bir ödül alabilir bence bu filmle.
Little Women, kitabını biliyorum ama okumadım, önceki uyarlamaları da izlemedim. Konuyu biliyorum yani sadece. İzlerken kitap ve diğer uyarlamalarla kıyaslama yapmadan izleyebildim böylece. Bazen kıyaslama yaparken izlemek zor oluyor uyarlamaları. Yani tamamen yeni bir şey olarak izledim. Kostümler, çevre, atmosfer çok güzeldi. Ama izlerken başta kafam karıştı. Bir geçmiş bir gelecek arasında kayboldum odaklanamadım. Ve karakterler arasındaki ilişkilerin yeterince işlenmediği hissine kapıldım. Jo benim için filmdeki en gerçekçi karakterdi ve diğerlerini gerçek gibi hissedemedim. Zaten kitap da yazarın kendi hayatından esinlenerek yazdığı bir kitapmış yani Jo yazarın kendisi alsında. Kitapta kendisi ile kardeşleri ve diğer insanların birbiri arasındaki ilişkiler nasıl aktarılmış bilmiyorum ama filmde bunu yeterince işlememelerinden hoşlanmadım. Her şey bir anda olup bitiyor. Sevgiyi veya öfkeyi ya da kırgınlığı tam olarak hissedemedim. Sadece Jo'nun hislerini anlamak mümkün. Filmde sahneler de çok hızlıydı. Bir anda bir olay oluyor bir anda sahne değişiyor sonra başka olay derken hiçbir konuya tam odaklanamadım ve her şey çok hızlı olup bitti. Kitabın tümünü bir filme sığdırmak çok zor olmalı bunu kabul ediyorum ama bunu başaran başka filmler de var. Belki de ben filmi izlerken yeterince odaklanamadığım için böyle düşünüyorum ama bunlar kişisel görüşüm belki de herkes böyle düşünmez.
The Irishman ve hollywood filmlerini sevmedim. Keyifli değiller. Irishman Baba filmini anımsattı ama o film efsaneydi mafyatik filmleri her zaman sevmem ama o film en uzun sahnelerinde bile beni sıkmamıştı. Fakat bu film sıkıcı bana göre. Hollywood da izlerken aşırı sıkıldım. Sadece bunu söyleyebilirim. Bu iki filmin sevenleri oldukça fazla iyi mi kötü diye bir şey söyleyemem sadece ben sıkıldım :D
Ford v Ferrari filmine gelirsek aman tanrım dediim :D Yani bana kalırsa ben karar verenler arasında olsam, Joker'i zorlayan hatta Joker sevgime rağmen onu geçebilen film bu olurdu dedim izlerken. Film baştan sona hiç sıkmadı. Dikkat edersek bu yılki oscar adayı filmlerin çoğusu gerçek olayları konu edinmiş ama az ama çok. Bu film de gerçek bir olayı işliyor. Atmosfer, kıyafetler, karakterler arasındaki ilişkiler, detaylar güzelce işlenmişti. Film boyunca sanki güncel bir yarışın heyecanı vardı. Küçük cocuğun filmin başında oynadığı oyuncak arabalar ve platformunu görünce bile heyecanlandım çünkü küçükken benim de vardı o arabalardan sürekli pisti kurar bozar değiştirir yarış yapardım. Eskiden de formula yarışlarını izlerdim. Filmle ister istemez hoş bir bağ kurdum yani. Ama kişisel beğenimi bir kenara atarsak bile film çok güzel işlenmişti. Adamın yarışması istenmemesine rağmen emek vermeye devam etmesi, arkadaşı ona "seni yarışta istemiyorlar.." demesinden sonra bile bunu umursamadan arabayı geliştirmeye devam etmesi ve kendisi yerine yarışacak kişiler için tavsiyeler vermeye devam etmesi beni çok etkiledi. Her şeye rağmen yarışa alındığında o heyecan ve tutku çok güzel işlenmişti. Heyecan doruktayken her şey bitmek üzereyken kazanacakken diğer oyunculara yaptığı jest müthişti. Ben gerçek hikayeyi bilmiyordum ve bu yüzden de büyük merak ve heyecanla izledim. Ve finalde şok içinde kaldım. Hiç beklemiyordum öyle bir şeyi. Yani neyse işte Joker'i geçebilecek bir film olmuş dedik.
Jojo Rabbit'e gelirsek, henüz son filmi izlemedik ama Ford ve Joker ile beraber en iyilerden biri de bu film diye düşündük. Hatta yukarıda Joker ve Ford için söylediğim tüm o şeylere rağmen ben bu filmin kazanmasını isterim sanırım. Bu üçü arasında karar veremedik daha seçmek çok zor. Bir çocuğun gözünden bir savaşı görüyoruz bu filmde. Ama daha çok çocuğun hayal dünyası içerisinde kalıyoruz. Yani diğer savaş filmlerinde gördüğümüz dehşetli şeyleri bu filmde çok fazla görmüyoruz ama hissediyoruz. Masum, naif, kırılgan.. Zeki ve komik bir çocuk yaşadıklarının ağırlığına rağmen güçlü. Film de hem komik hem de hüzünlü. Çocuk ve anne arasındaki ilişki çok güçlü. Anne çok güçlü. Karakterler derinlikli işlenmiş. Annenin çocuğun dünyasını bozmadan onu korumak için yaptıkları insanın yüreğini sızlatıyor. Bazen öyle sahneler var ki aslında komik şeyler oluyor gülüyoruz ama arka plandaki hüzün ve trajedi boğazında düğümleniyor insanın. Minik çocuk Jojo öyle şirin tatlı ki mümkün olsa yanaklarını sıkar mıncırırım yani çok tatlı bi şey. Bir de arkadaşı vardı gözlüklü minnak çocuk. Kendini iyi bir şey yaptığını sanarak savaşa adamış başına bir şey gelecek diye film boyunca korktum onun için. O da çok sevimli şirin bir şeydi saf, masum ve neler olduğundan acayip habersiz sanki bir oyunun içinde gibiydi. Jojo'nun yaşadıkları ve hayal dünyasında inandıkları çelişince yaşadığı kafa karışıklı ve bunun sonucunda yaptıkları düşündükleri dramı arka planda bırakıp eğlenceli bir şekilde aktarılmış. Sanırım daha da çok konuşacağım bu gidişle ama bu kadar yeter şimdilik :)
En iyi filmler kategorisinde 1917 filmini henüz izlemedik. Bu kategoriden sonra belki diğer kategorilere de bakmayı düşünüyoruz. Özellikle animasyon olanlar oldukça çekişmeli ve heyecanlı olacaktır yine. Tüm bu söylediklerim kişisel görüşler dediğim gibi teknik olarak filmlerden pek anlamam bunu sevdim şunu sevmedim diyebilirim sadece ve oscar neye göre seçilir hiç bilmem yani. En iyi yönetmende de adayları seçmek zor ama Parasite ve Joker bu ikisinden biri olabilir gibi. İzledikçe düşüncemiz değişebilir ama bu kategoride de sadece 1917 izlemedik.
Henüz karar vermek zor ama yine de bunlardan bir bahsedeyim dedim. Siz de izleyip tahminde bulunabilirsiniz etkinliğe katılabilirsiniz, film izlemeye vaktiniz yoksa bile takipte kalın derim :)
S..