16 Mayıs 2020 Cumartesi

Ay Işığında Toz Tanesi

Okurken dinleyiniz :)

  Başını okşayan el ondan uzaklaşırken gözlerini açmadı. Adımların sesinden onun hareketlerini tahmin edebiliyordu. Sağ eliyle yorgunluk çöken gözlerini ovuşturduğunu, üzerindeki örtüyü düzeltirken sol ayağına ağırlık verdiğini, derin bir nefes alırken gözlerini sımsıkı kapatıp açarak yüzünde yorgunluktan mı kederden mi olduğunu anlayamadığı o donuk ifadeyi bir an için bozduğunu görür gibiydi. Ayakta durmuş onun kapalı gözlerini kontrol etmişti. Sonra yumuşak adımlarla önce pencereye gidip kilidi kontrol etmiş ardından tekrar yanı başına gelerek komodinde duran kandili eline alıp usulca kapıya ilerlemişti. Kapının aralık kalmasından korktuğunu bildiği için ses çıkartmadan tamamen kapatarak sonunda dışarıya çıkıp uzaklaşmıştı. Bekledi. Çevrede hiç hareket kalmadığından emin oluncaya dek ama uyuyakalmamaya dikkat ederek bekledi. Heyecandan kalbi bir kuş gibi pıt pıt çırpınıyordu. Sonunda zamanı geldiğine emin olduğunda harekete geçti.

  Karanlıktan her zaman için korkardı fakat buna rağmen soluğunu tutarak yattığı yerden kıpırdamadan gözlerini açtı. Bir iki saniye için karanlığa gözlerini alıştırarak tavanı seyretti. Dikdörtgen şekilli bu odanın tavanında tam on dört köşe vardı. Bunu biliyordu çünkü tüm oyunlardan ve insanlardan sıkıldığı bir öğleden sonra hüngür hüngür ağlayarak kaçıp sığındığı odasında ağlamaktan yoruluncaya kadar yerlerde yuvarlanmış sonra da can sıkıntısıyla ayaklarını yatağın kenarına dayayarak yattığı yerde hayalinde tavanda adımlar atan bir kedi olduğunu kurgularken köşeleri saymıştı. Bazen bir şeyleri durduk yere sayardı. Ayak parmaklarını sayardı mesela on tane olduklarından emin olmak için. Sahiden on tane mi olmalıydılar diye düşünüp tekrar sayardı ama o zaman daha çok küçüktü ve saymayı yeni öğrenmişti artık bunu tekrar etmiyordu. Adımlarını sayardı ikisiyle de eşit adım atmak için. Ellerini yıkarken iki avucunu da eşit sayıda yıkamaya çalışırdı. Merdivenden inerken iki ayağıyla da eşit sayıda basamağı geçmeye çalışırdı. Bir basamak fazla geliyorsa onu atlardı. Sayılarla bir problemi vardı.

  Tavana baktı. Ay ışığı tülün ardından loş bir şekilde içeriye süzülüyordu. Tavandan sarkan kuş maketlerinin gölgeleri uzayan bir açıyla tavana düşüyordu. Bu biraz ürkütücüydü. Tavanı fosforlu boya yardımıyla yıldızlarla donatmışlardı. Bazı yıldızlar birisi oraya tükürmüş gibi görünüyordu fakat yine de çok güzel ve özeldi çünkü bu gökyüzü onundu. Düşüncelere dalarsa pek çok gecede olduğu gibi uyuyakalacağını biliyordu bu yüzden üzerindeki örtüyü tutup sola doğru bir çırpıda açtı. Hemen ardından doğrulup oturdu. Yataktan aşağı ayaklarını sarkıtırken madalya hak eden bir cesaret gösterdiğini hissediyordu çünkü yatağının altında her zaman pusuda bekleyen bir canavar olduğundan emindi. Bu nedenle uyurken her zaman örtüyü tepesine kadar çeker ve sadece nefes alacak bir açıklık bırakırdı. Deve kuşu misali canavarı görmezse o da onun farkına varmayacak gibi hissederdi. Sırtı bu düşünceyle ürpererek ayağa kalkarken birisi onu yakalayacakmış hissiyle hemen yataktan bir iki adım öteye kaçtı. Tüldeki kuş ve çiçek motiflerinin gölgeleri ay ışığıyla yerde dikdörtgen şekilde oluşan ışık havuzuna düşmüştü. Gölgelerden korksa bile bu yalnızca ona görünen sihirli bir havuz olduğu için hoşuna gidiyordu. Buna bakarken farkında olmadan havuzunda yüzen kuşları saydı. Kendine dolanıp işini zorlaştırmaması için uzun kıvırcık saçlarını bir kurdele ile toplayıp atkuyruğu yaptı. Odanın içinde yürürken ışık havuzuna basmamaya çalıştı. Neme lazım ıslanabilirdi. Kelebek kollu geceliğinin kıvrılan kollarını düzeltti bunu ona annesi dikmişti. Ses çıkartmamak için yalın ayak olmaya karar verdi. Ay ışığı teninin mermer gibi beyaz görünmesine neden oluyordu bu nedenle böyle sessizce etrafta dolaştığını gören birisi onu belki de bir hayalet sanabilirdi. Bunu düşünüp muzipçe gülümsedi.

  Usulca kapıya yaklaştı. Kulağını tahtaya dayayıp dışarıyı dinledi. Sonra kapıyı yavaşça açtı ama bunu yaparken aynı zamanda oluşan aralıktan dışarıyı gözetledi. Böylece eğer biri varsa fark edilmeden durabilecekti. Ama kimse yoktu. Hiç canavar da yoktu. Gölgeler de sadece gölge gibi görünüyordu. Böylece dışarıya adım attı. Koridoru hızlıca geçerek basamaklara vardı. Aşağıda kimse var mı diye baktı ama salon tamamen ıssız görünüyordu. Üçüncü basamağın ses çıkarttığını biliyordu. Bu yüzden onun üzerinden dikkatlice atlayıp inmeye devam etti. Birisi onu yalın ayak gezerken görse gece dolaşmış olmasından daha çok azar işitirdi. Ama yalın ayak yere basmak hoşuna gidiyordu. Zeminlerin çeşitli dokusunu tabanında hissederek dolaşmak güzeldi. En çok kuma basmayı severdi. Ve de çimenlere. Evin içindeyse ahşaba basmayı severdi. Maddelerin bir çeşit ruhu olduğunu düşünür ve enerjilerini hissettiğini sanırdı. Mesela toprağa bastığında kendini topraktan enerji alan bir peri gibi hissederdi. Tek sorun bu enerjiyi kullanmayı nasıl başaracağını bilememesiydi. Ne zaman ellerinden ışık küreleri fırlatmaya başlayacağını merak ediyordu. Alt kata ulaşınca büyük salondan hızlıca geçti. Orada asılı duran tablolardan hoşlanmazdı. Pek çok göz onu seyrediyor gibiydi. Kapıdan çıkmadan önce geriye dönüp merdivenlerin tepesine ve oradaki koridoru görebildiği kadar göz attı. Onun altında salonun karşı tarafında bir koridorun mağara gibi karanlık ağzı duruyordu. O taraftan mutfağa, çalışma odasına ve garaja ulaşılıyordu. Çalışma odasından her zamanki gibi gecenin kadife dokusunu titreştiren kağıt kalem ve arada bir öksürük sesleri geliyordu. Acele edip asılıp kaldığı kapı kolunu çekti ve hemen dışarıya kayarak ardından kapattı.

  Gecenin bu saatinde gökyüzü daha bir yakın oluyordu. Yıldızlar daha parlak ve gece çiçeklerinin kokusu her yanı sarmış oluyordu. Özlenilen birinin saçlarının kokusuna benziyordu. Burası etrafı duvarla çevrili bir bahçeydi. Karşıya doğru uzanan bir yol oluşturan taşlar geceye tezat şekilde sıcacıktı. Tüm gün güneşin enerjisini depolamışlardı. İşte bu bir sihir diye düşündü. Ayak tabanıyla yüzeyi pürüzlü taşı iyice kavrayıp ısıyı hissetti. Sanki güneşin enerjisini bu şekilde kendine toplaması mümkün gibi görünüyordu. Hislere bir tat uyduracak olsa buna limon derdi. Ama biraz da kadife bir vanilya aroması olabilirdi. Taşların güvenli sıcaklığıyla beraber gecenin içinde ilerledi. Serinlik yüzüne çarptıkça yanaklarının heyecan ve merak biraz da uyku mahmurluğuyla alev almış olduğunu hissediyordu. İlerde bir kapıya ulaştı. Kapının iki yanında duvara tutturulan saksılardan hanımeli sarkıyordu. Biraz bakımsız kalmışlardı. Eskisi kadar güzel olmaları mümkün olacak mı diye merak etti. Sonra kapıyı usulca açıp içeriye girdi. Oval bir odadaydı. Yüksek tavan sert olmayan bir açıyla kubbeye dönüşüyor ve en ortasında yuvarlak bir pencere bulunuyordu. Odanın çevresini sütunlar arasında yüksek dikdörtgen tirizli pencereler sarıyordu. Sağ tarafa doğru ilerledi ve biraz yürüdükten sonra bir pencerenin önünde durdu. Dışarıda binanın hemen bitişiğinden itibaren yüksekçe bir uçurum ve onun da atında çırpınan bir deniz vardı. Ufkun sınırı yoktu. Gecenin siyah mavi derinliğinde ne kadar öteyi görebildiğini anlamak zordu çünkü denizi sis kaplamıştı. Soğuk camdan elini çekti ve geride kalan parmak izlerini saydı. Bir çift sağ el izi yavaşça solup gitti.

  Kalbi merak ve heyecanla çarparken gözlerini tavandaki cama çevirdi. Oradan süzülen ay ışığı bir sütun gibi aşağı iniyor ve odadaki tek nesne olan siyah arpı bir hare ile kuşatıyordu. Kalbi çarpıyordu. Çünkü bu odaya gelmesi yasaktı. Arpa dokunması yasaktı. Kalbi çarpıyordu çünkü sihri yeniden bulabileceğinden hiçbir zaman emin olamaz ve bunu bir gün tamamen kaybedebilirdi. Derin bir nefes alıp merkeze doğru ilerledi. Dışarıdaki taşların sıcaklığına nazaran şimdi odanın zeminini kaplayan mermer buz gibi soğuktu. İçi ürperiyordu. Oda sadece ay ışığının gümüş mavi rengi ile aydınlanıyordu. Bazı pencerelerin tirizli dikdörtgen gölgeleri odanın merkezine doğru uzanıyordu. Diğerleriyse onlara yetişmeye çalışır gibiydi. Ay henüz en yüksek konumuna gelmemiş olmalıydı. Arpın yanında çok gösterişsiz olan ve bir minderi bile olmayan ahşap tabureye oturdu. Her adımını titizlikle bir merasim havasında atıyordu. Nefes alırken bile dikkatliydi. Arpın tellerine dokunduğunda sihri bulabilecek mi diye endişeli ve meraklıydı. İlk dokunuşu yapmadan önce tedirginlikle bir an için bekledi. Tellerden birine titreşime neden olmamaya dikkat ederek usulca dokundu ve parmağını kaydırarak ilk notayı çağırdı. Tek bir tını odanın içinde yankılandı. Odanın biçimi sesi en iyi biçimde iletecek durumdaydı. Ses tüm duvarı dolaştı pencerelerde titreşti ve tavanda toplanarak tekrar aşağı indi. Bir sihir gibi. Etrafında soğuk bir rüzgar hissetti. Saç telleri kıpırdaşıp sonra tekrar hareketsiz kaldı. Kalbi çarpıyordu. Derin bir nefes alıp diğer eliyle ikinci notayı çaldı. Ses yine tüm odayı dolaşıp bir yağmur gibi üzerine indi. Bu sesin bir tadı olsaydı nane gibi olacağını düşündü. Ve o sırada üçüncü tel kendi kendine hareket etmişti. İşte başlıyor diye düşündü. Bu gece de sihri yakalamıştı.

  Birkaç notayı daha çaldı. Teller birbiri ardına hareket ediyordu ve bunların sadece yarısı kendi eseriydi. Gözlerini kapatmıştı. O ortaya çıkana kadar sabırlı olabilmek için gözleri kapalı beklemek istiyordu. Çalmaya devam etti. Her nota yağmur gibi inerken sanki göğüs kafesine çarpıyordu. Bir insanın kalbi ne kadar hızlı atabilir diye merak etti. Yüreğinin içinde bir şelale çağıldıyordu. Sular kayalara çarpa çarpa damarlarında dolaşıyor, buz gibi bir serinlik parmaklarından bileklerine kadar onu sararken güneşten çalınan bir parça sıcaklık kulaklarını yakıyordu. Odanın zemini bile buz gibi bir suyla doluydu adeta. Gözleri kapalıydı fakat bunu ayak bileklerinde hissedebiliyordu. Japon balıkları. Suda japon balıkları dans ediyordu. Dağların doruklarından inen rüzgar yüzünü okşayıp saçlarını karıştırıyordu. Dağ çileği kokusu her yanı sarıyordu. Küçükken çilek ve böğürtlen toplayabildiği gizli yerler bilirdi. Üstü başı kırmızı ve mora boyalı halde eve döndüğünde hep azar işitir ama bundan vazgeçmezdi. Topladığı böğürtlenleri yeterince temiz olduklarına ikna olmadan yiyemez ve genellikle kuşlara verirdi. Ah kuşlar. Mavi bir denizin içinde minik birer nokta olabildiklerinde ne kadar daha yükselebilirlerdi merak ediyordu. Bir kuş olabilseydi kesinlikle bir deniz kuşu olurdu. Denizin tuzu kanatlarının üzerinden yuvarlanırken uzağa, olabildiğince uzağa ve yükseğe uçar ve bulutlarda saklı olduğundan emin olduğu pamuk şekerlerden toplardı.

  Düşüncelerine ara verebildiğinde zamanının geldiğini anlamıştı. Çalmayı bırakmadan hatta ayağa kalkıp daha coşkulu şekilde çalarak gözlerini açtı. Bu sırada derin bir soluk alıp verdi. Kirpiklerinde birer çiğ damlası ay ışığıyla parıldıyordu. Kendi çalmadığı notaları oluşturan ellere baktı. Büyük bir ustalıkla hareket ediyordu. Onun da teni bir hayalet gibi bembeyazdı. Bu ironiye gülümsedi. Arpın diğer tarafında ona eşlik eden kişi her zamanki gibi ay alçalmaya başladığında yavaşça yok olacaktı. Çok fazla vakitleri yoktu. Ama bu kez konuşabilmeyi umuyordu. Bir daha bunu gerçekleştirme şansı olmayabilirdi. İlk seferinde şaşkınlıkla çalmayı bıraktığında o bir anda yok olmuştu. İkincide sihri çok geç yakalamıştı ve çalmaya devam ettiği halde onu burada tutamamıştı. Sonraki seferlerde de o çalmaya devam edip cevap vermemişti. Yine öyle olmasını istemiyordu. Sesini duymak istiyordu. Bunu tüm kalbiyle istiyordu. Notalar titreşirken elleri neredeyse birbirine değecek gibi oluyordu. Ona dokunmak sahiden mümkün müydü bilemiyordu. Ya dokunduğu anda yok olursa diye endişeleniyordu. Onu sürekli kaybetmekten yorulmuştu. Kalbini hüzün kapladı. Gözleri dolu dolu olduğundan ışık gözyaşlarında parlamalar yapıp görüşünü bozuyordu. Zaman ilerledikçe cesareti kırılgan bir dal parçası gibi çıtırdamaya başladı. Sonunda ilk defa vazgeçmeyi düşündü. Ona bu kadar ulaşabilmiş olmak bile mucizeydi. Ayın sihri ona kaç seferdir doğru düzgün veda etme şansı veriyordu ve bu görülmüş şey değildi. Bununla bile mutlu olmalıydı. Bir an için merak etti. Onunla ışığa karışıp o da gidemez miydi diye. Diğer taraf nasıldı merak ediyor ama bir yandan da korkuyordu. Ona en azından bunu soramaz mıydı...

  Pencerelerden giren ışığın yer değiştirdiğini fark etti. Ay alçalıyordu. Hem de öyle hızlı ki zamanın etrafından akıp gittiğini hissedebiliyordu. Bu hissi en son beş altı yaşlarında minderlerden kale yapıp güneşin bağrında öğle şekerlemesi yaparken duyumsadığını hatırlıyordu. Güneş ışığının zerrelerini görebildiğini sanırdı fakat tek gördüğü aslında havadaki toz taneleriydi. Kendisini bir toz tanesi kadar hissederdi kimi zaman. Dünya da bir toz tanesiydi ve bir sincabın yemek üzere olduğu bir çileğin üzerinde olmadığını iddia edemezdi. Üstelik sincapların çilek yediğinden bile emin değildi. Yine düşünce treninin ardına sarılmış gidiyordu. Kendini yaralamadan aşağı atlasa iyi olacaktı ama bu hızla böğürtlen çalılarına düşmek elbette canını yakacaktı. Düşüncelerin peşini bırakırken kulaklarında arp sesinin ahengini yeniden buldu. Fakat bunların arasında tuhaf ve yabancı bir şey de vardı. İlk başta buna anlam veremedi. Bir çikolatanın kırılma sesi miydi, yoksa bir çığ mı düşüyordu? Tınısı baharatlı güçlü bir kahve gibiydi. Sanki bir çok şelale çağıldıyor, gökler gürültüyle sarsılıyor kuvvetli bir yağmur başlıyordu. Sonra. Sonra bulutlar dağılıyor ve güneş açıyordu. Yağmur sonrası berrak taze havada serin bir meltem kuş seslerini beraberinde taşıyordu. Kuş seslerinden melodik bir şarkı. Şarkı söylüyordu. Onun şaşkınlığını gördüğünde gülümseyerek şarkısına devam etti. Bu daha önce hiç duymadığı bir dilde hiç bilmediği bir şarkıydı. Ama perilere ait bir ninni olduğuna yemin edebilirdi. Gözyaşları japon balıklarının üzerine aktı. Ay batmak üzereyken ve o yine giderken "Merhaba!" diyordu. Bu pek de bir vedaya benzemiyor diye düşündü. Sihir tükenirken artık gülümsüyordu.

  Son

  Not: Şimdi beraber bir deney yapalım. Size birkaç soru soracağım ve yukarıya dönüp bakmadan aklınıza ilk gelen cevapları söyleyeceksiniz :) Böylece hikaye hepimizin zihninde nasıl bir şeye dönüşmüş ve zihnimiz nelere dikkat ediyor görmüş olacağız. Bir oyun gibi olsun istedim :) Sorular tamamen eğlenmek amaçlı ve diğer soruya geçmeden sırasıyla cevaplarsanız daha eğlenceli olur sanırım :) Yorumları hemen yayınlamayacağım birbirinizden etkilenmeyin diye ve ekranı aşağı yukarı kaydırıp durmamak için cevaplarınızı önce bir kağıda veya ekranda bir not defterine yazabilirsiniz :) Süreniz başlamıştır, herkese pekiyi not vereceğim, korkmayın kiki :D


  Soru bir: En başta üzerini örten sizce kim veya neydi?





  Soru iki: Kızın geceliği ne renkti?




  Soru üç: Üzerini örten üzgün müydü yorgun muydu ve neden sizce?




  Soru dört: Çalışma odasındaki kimdi?




  Soru beş: Salondaki tablolarda kimler olabilir?




  Soru altı: Evde kaç kişi yaşıyor?




  Soru yedi: Olaylar sizce saat kaç aralığında gerçekleşiyor?




  Soru sekiz: Bu hikaye sizce soyut mu gerçek mi fantastik mi psikolojik mi nedir yani?




  Soru dokuz: Penceredeki ikinci sağ el izi kime aitti?




  Soru on: Arp çalarken gelen kim veya neydi?


  Not iki: Bu hikayeyi zihnimde oluşuveren tek bir kare görüntüden çıkarttım. Herhalde bir rüyaydı ama ne olduğunu anlamadım boş bir odada bir arp görmüştüm. Tümünü bunun üzerine yazdım :) Umarım çok uzun gelmez ve seversiniz çünkü yazarken kendimi biraz kaptırdım. Bazı detayları bilerek açık etmedim çünkü herkesin farklı hayal etmesini istedim. Düşüncelerinizi dökün bakalım yorumlarda konuşalım :)


  Bonus Soru: Bu hikayenin psikolojik bir durumu, gerçeği, soyut bir şeyleri, bir ruyayı, fantastik bir olayı veyahut aklınıza gelen başka bir şeyi anlattığını size düşündüren detaylar nelerdir? Ve genel olarak söylemek istediğiniz başka bir şey varsa belirtin lütfen :)

  S..

26 yorum:

  1. Tavana bakıp hayaller kurmak...
    Aynı ben...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sibel, hayal kurmak ne güzel etkinlik değil mii :)

      Sil
  2. keyifle okudum gizemli geldi bana yani bir perili ev gibi. ama soruları görünce sonda, okuyunca, hiçbirine cevap veremedim ki, ilk soru, annesi diye düşünmüştüm okurken, ondan sonraki beş soruyu hiç bilemedim, onsan sonraki soru herhalde gece 12 ila dört arası olmalı :) öykü fantastik herhalde, gelen de hayalet olmalı. yani okuduktan sonra bu kadar aklımda kalanlar. ama soruları öyküde soruların yerini bularak yine okuycaksak o başka tabii. renk filan olabilir tabii :)ama diğer sorular zor yani. aile mezarlığı bile olabilir bu. öyle mezarlar varmış ya, yeraltında büyük odalar filan yani. belki anlatan da ölü yani :) ah arp çaldıktan sonra geldi dedin ya, o gelen fantastik bişi olmalı, peri cadı hayalet filan yani :) arp sesini duyunca geliyolar :) aman çalma diyorlar, ruhlarımız işkence çekiyo burdaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsii :D Soruların cevapları öyküde yoktu o nedenle soruları sorarken yukarı dönüp bakmayın sakın dedim ama cevapların yukarıda olmadığını da belirtmedim sorarken çünkü her ipucu cevapları etkileyebilir diye düşündüm :) aile mezarlığı ne değişik bir fikir yaa bayıldım buna :D anlatan da hayalet diyosun yanii the others gibii :D arp sesinden işkence hahaha allahım :D bak herkes ne kadar değişikli hayal etmiş çok sevdim bu oyunu ben :D

      Sil
  3. Hocam mazeretim var. Yarım yarım, anne baksana sesleri ve telefonu almak isteyen minik eller yüzünden anca okuyabildim.
    Rüya olabilir. Çok ayrıntı var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyuşuk Hayalperest, ne kadar yoğun olduğunu tahmin ediyorum okuduğun için çok mutlu oldum teşekkür ederim :) sana ve minnoşlara yüz puan verdiiim hem de yıldızlı pekiyi :D demek rüya olduğunu düşündüün bu da güzel fikiir :)

      Sil
  4. reading soruları gibii hihihi :) üzerini örten hımmm annesi veya ananesi veya onların hayaletleriiii :) gecelik beyaz olabileer :) yorgun ve üzgün çünkü hayalet olmaktan bıkmış :) çalışma odasındaki babasının hayaleti :) tablolar ailenin geçmişteki hayaletleri :) kendisi anne baba bir de o var, müzisyen hayaleti belki o :) gece sanmıştım ama galiba gündüzmüş yaa :) ama ay alçalıyo, yani sabaha karşı gibi sankii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsiii hahaha sen sevdin bu öyküyüüü :) reading gibi olmuş dimi kikii :D hayalet avcısı seniii herkesi hayalet yaptın :D beyaz düşündün demek ben de retro bi şeyler hayal etmiştim yazarken :) anne veya anneanne diyosun ben de ya anne veya belki baba düşünmüştüm :D çünkü iki üç fikir vardı sonu için aklımda benim de :) çalışma odasındakini de mi hayalet yaptın hahah :D gelen varlığı da bir müzisyen ruhu diye mi düşündün oooo :) hayır hayır gecee gündüzü nerden çıkarttın ay yükseliyor ve alçalıyor yaaa :D en sona bir yorumda kendi cevaplarımı yazayım ben de :D

      Sil
  5. fantastik galiba yaaa :) iz ise o gelen kişi, müzisyen hayaleti herhaldee :) arp çalıyolar birlikte onunla iştee :) bakalımlım bambaşka bişiler çıkacak tabeee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsuuiii :D müzisyen hayal ettiysen öyle olabilir neden olmasın :D fantastik düşünüyosun sen de benim gibi gizem seviyosuuun :)

      Sil
  6. Çok heyecanlı.🤗 Başlıyorum.

    1. Babaannesi ola bilir. Nedense yavaş hareket eden ayaklarını sürüyen yaşlı biri canlandı gözümde.

    2.Bence beyaz. Hani bir görse hayalete benzetir diyor ya

    3.Yorgun gözleri falan vardı hikayede sanki. Ama bence hem de üzgündü. Annesi vefat etmiş torununun bakımını üstlenmiş, dolayısıyla günün yorgunluğu ve bu durumun üzüntüsü var üzerinde.🤷‍♀️

    4. Babası bence. Ve bir şeyler yazıyor. Belki de şarkı besteliyor.

    5. Ailenin diğer dünyaya göç etmiş üyelerinin.

    6. Üç ( Kız, baba, babaanne)

    7. Gece 12 - 2 aralığında diye düşünüyorum.

    8. Psikolojik.( kızın sayılara takılması, korkuları obsesif kompulsif bozukluğu olduğunu gösterir. Bu da kızın illizion görmesinin sebebi.)

    9. Kızın vefat etmiş annesine.

    10. O arp kızın annesine aittir. Annesi ise vefat etmiştir. O yüzden odaya girmesi yasak. Fakat kız gizlice gece odaya girer, annesinin arpını çalarken onu tekrar gördüyünü hayal eder.

    Bonus cevap:) Sanırım detayları yukarıdaki cevapların yanına yazdım ben. Çok çok güzel bir hikaye idi. Kaleminize kalbinize sağlık. Geceyi, nesneleri tasviriniz beni çok etkiledi. Bu işi çok güzel beceriyorsunuz bence. Sabırsızlıkla yanıtınızı bekleyeceyim. Sevgiler.


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umman Aslan, yorumları biraz bekletmem gerekiyordu şimdi yayınladım hepsini bir anda kopya çekmesinler diyee :D ben de çok heyecanlandım gelen her yorumda ve yazarken dee :)
      Ağır hareket eden yaşlıca biri diye düşündün demek eveet olabilir tabii belki babannesiyle yaşıyordu :)
      Geceliğini beyaz düşündün demek ben de retro bir şeyler hayal etmiştim :)
      Bak çok güzel bir detay yakalamışsın yorgun gözlerde :) ben aslında yazarken herkes kendisi hayal etsin diye belli şeyleri özgür bıraktım ama elbette yazarken kendim de hayal ediyordum ve ben de gözlerdeki yorgunluğu ve o üzgün gibi olan tavırları bir kişinin ölümüne bağlı olabilir diye düşünmüştüm :)
      Çalışma odasındaki babası diyorsun evet olabilir şarkı bestelediğini düşünmüşsün bu hiç aklıma gelmemişti ama konuya çok uygun çok sevdim bunu :)
      Tablolar geçmişe birer pencere değil mi aile üyeleri olabilir evet :)
      Demek hikayenin psikolojik olduğuna karar verdin bu da bir seçenek ve söylediğin detaylar bunu destekler yönde :)
      Gelen varlığın annesinin hayaleti olduğu benim de düşündüklerim arasındaydı :)
      Çok çok teşekkür ederim hem sonuna kadar sıkılmadan okuduğun hem de cevapların için çok mutlu oldum bu düşüncelerine :) Ben herkesin neler hayal edeceğini görmek istemiştim ve güzel bir oyun gibi olsun istedim aramızda :) Katıldığın için çok mutlu oldum :) Sevgiler çokça <3

      Sil
  7. 1) Babası veya annesiydi.
    2) Bunu hatırlayamadım. Kırmızı mıydı ya da pembe? :/ Kelebek rengi. :D
    3) Üzgünlük ve yorgunluk arasında bir şeydi ama hayır üzgünlük değildi bence. Sadece hayatın getirmiş olduğu bir yıpranmışlık…
    4) Birinci soruya babası veya annesi dedim ama o odadan çıkan kişi ile çalışma odasındakini farklı hayal ettim. Ancak ikisini de erkek olarak hayal ettim. Belki abisi olabilir yani üzerini örten abisi, çalışma odasındaki babası.
    5) Salondaki tablolar aile büyüklerinin aile büyükleri. Hepsinin farklı özel yetenekleri var. İçlerinden birisinin tablonun dışını gözlemleyebilme yeteneği var. Kız bu kişinin hangisi olduğunu bilmiyor o yüzden hepsinden korkuyor.
    6) Hmm… Ay ışığındaki toz tanesi kızımız, annesi, babası, abisi bir de tablonun içinde yaşayanı sayarsak toplam beş kişi. :)
    7) Ayın yükselmesi ve batması aralığında ama saat olarak kaça denk geliyor ki acaba? Bu soru zormuş biraz, araştırma yapabiliyor muyuz ;) neyse uydurup bir saat aralığı yazıyorum :) 00.00-06.00
    8) İlk başta her şeyi kızın hayal gücü olarak düşündüm yani psikolojik. Ancak ailesinin kızın arpa dokunmasını yasaklaması beni biraz şüphelendirdi. En sonunda fantastik olduğuna kanaat getirdim.
    9) İkinci iz mi vardı, ben onu kızın eli sanmıştım. :D Yukarı çıkıp bakamıyorum da o zaman tahmin yürüteyim… Arpı çalan diğer el?
    10) Arp çalarken gelen sihirli bir şeydi… Başka bir dünyaya ait; yalnızca arp sesi ve ay ışığı buluşunca bu dünyaya gelebiliyor. Ancak pek de nazlı bir şey, ilk gelişlerinde kıza hiç pas vermiyor. En son gelişinde merhaba diyor. Güven kazanmaya çalışıyor belki de… Çünkü kızı kendi dünyasına götürmek istiyor. Aslında kızın bir de ablası varmış, bu büyülü şey ablasını kendisiyle beraber götürmüş eski zamanlarda ve o kızcağıza bir daha ulaşamamışlar. O yüzden ailesi küçük kızlarının arp olan odaya girmesini yasaklamış. – Biraz mantıksız oldu farkındayım ama ilk aklıma bu geldi. :D-
    Bonus soru) İlk başta psikolojik olduğunu düşündüren şey kızın hayal gücünün çok geniş olmasıydı. Tavandaki kuşlar, yatağın altındaki canavar vesaire. Daha sonra arp detayı ve özellikle arpı çalan başka birinin gelmesi fantastik olduğuna inandırdı. Ama sadece bu detaylarla sınırlı değil; salondaki tablolar, ay ışığı, kubbeli oda… Hepsi beni fantastik bir havanın içine sürükledi. O fantastik havayı hissettim yani öyle söyleyeyim. Betimlemeler çok güzeldi özellikle kızın hislerini tat olarak düşündüğü yerleri çok sevdim. Bir bitki çayı tadı aldım okurken. :) Açıkçası başta biraz uzun gelmişti ama okudukça kendimi hikayenin gidişatına kaptırdım ben de ve hiç bitmesini istemedim.
    Ve soruların cevapları dışında da bir şey söyleyeyim. Çok keyifle cevapladım soruları… Ne güzel düşünmüşsün bunu bir oyun gibi. Kalemine sağlık canım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebraaar :D
      Ben de baba veya anne olduğunu düşündüm ama sondaki kişi için üç seçenek vardı aklımda ona göre cevap değişiyor aklımda bu kısımda :)
      Cevaplar hikayede yoktu hayal ettiğin önemli olan :) demek kırmızı kelebekli bir şey hayal ettin :D kelebek rengi harikaymış :D
      ooo hayatın getirdiği bir yıpranmışlık güzel düşünmüşsün olabilir :)
      Ben de üzerini örteni anne veya baba düşündüm ama baba fikri daha ağırdı yazarken ve çalışma odasındakini demek farklı biri düşündün ben aynı olduğunu düşünmüştüm baksana ne kadar farklı hayal ediliyor okurken bu çok eğlenceli :)
      Çoğu kişi sanırım aile büyükleri var dedi tablolarda ama içlerinden birinin dışarıyı gözetliyor olmasını sadece sen düşündün çok eğlencelii :D
      Güzeel kalabalık bir aile :D
      Mevsimlere göre saatler değişir sanırım ama söylediğin aralıkta düşündüm ben de zamanı :D
      Psikolojik de olabilir dediğin gibi fantastik de ve yasağın nedeni belki kıza psikolojik olarak iyi gelmediğini düşündüklerinden de olabilir :)
      Evet ikinci bir el izi vardı ama okurken detay vermediğim için kızın dokunuşu sanılabilir detay vermeyip ortalığı karıştırıyorum :D ben de arpı çalan diğer kişi olarak düşündüm ama detay vermedim ki psikolojik de olabilir diye düşünülebilsin :D
      Onuncu cevabın benim aklımdakine çok yakıın :D yazarken bir anime gibi hayal ederek yazdım umarım bu hissi vermiştir okurken de :) gelen kişi farklı bir boyutta ve kız her an oraya geçebilir durumda diye düşündüm ben de :)
      aa arpa dokunma demelerinin ardında ablasının kaybolması trajedisi var demek ne kadar ilginç düşünmüşsün sevdim bunu :) hayıır hiç de mantıksız değil kii :) demek ki o gelen şey insanları ele geçirip kaçırıyor öyle hayal ettin sen iyi fikir :)
      Bitki çayı tadı hoşuma gitti bu :) böyle hissetmene çok sevindim çok mutlu oldum gerçekten yazarken bir anime olduğunu hayal ettim keşke olsa hatta :D belki o yatağın altındaki canavarlar da gerçektir o zaman kiki :D
      sıkılmadan okuduğuna gerçekten mutlu oldum çünkü yazarken kendimi kaptırdım ve yazmak bence sihir gibi bir şey :)
      Ben de keyifle okudum cevaplarını çok teşekkür ederim :)

      Sil
    2. Aaa anime aklıma gelmemişti bak ama anime olarakta harika olur ^.^
      Senin cevapların da ilginçmiş, evet farklı hayal güçlerii :) diğer yorumları da okudum şimdi herkes ne kadar farklı düşünmüş :) psikolojik yorumlayan da olmuş, deep’in hayalet hikayesini de sevdim :D benim cevapları mantıklı bulmana da sevindim, bana biraz mantıksız gelmişti ama fantastik yaa olabilir tabiisi :D Ne demek canım, ben çok sevdim bu oyunlu hikayeyi :) <3

      Sil
    3. Ebraar :) hayal gücü şahane bir şey iyi ki sahibiz buna :) fantastikse her şey olabilir tabii :D kalp kaalp <3 <3 <3

      Sil
  8. merhaba takipteyim ben de beklerim sayfama arzu ederseniz kucak dolusu sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babaannemintakvimciği, ben sizi uzun zamandır takip ediyorum zaten yoruma da geliyordum fakat bu aralar yoğun olduğumdan uğrayamadım yine geleceğim :)

      Sil
  9. 1)Ailesinden biri bence ama yaşlı biri. Ama annesi veya babası değil. Amcası belki de. Cinsiyetini çözemedim.
    2)Mavi-Gri
    3)Yaşamış olmanın verdiği üzüntü ve yorgunluk ama sahip oldukları için de şükrediyor. (:D)
    4)Babası bence
    5)Aile resimleri eskilere giden ataları vs.
    6)Amca,babası,hizmetçiler (:D) ve kız
    7)2-3 gece
    8)Bence fantastik kurgu ama başka bir evrende gibi. :) canavar falan olduğu için değil de
    9)Bence tek başına
    10)Bence tek başına :D
    Müzik yaptığı için mutlu hissediyor.
    Hikayeyi çok farklı anlamış da olabilirim merak ediyorum. Çok güzel olmuş sorular da. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pastel,
      Biraz yaşlı biri olduğunu düşünmüştüm ben de ve kim olduğuna tam karar veremesem de babası olabilir diye düşündüm en çok :)
      Mavi gri olabilir eveet :)
      sahip olduklarına şükretmesi gerek güzel detay :)
      ben de babası diye düşündüm :)
      Aile resmi olduğunu düşündü herkes sanırım aslında bu soruyu biraz dikkat dağıtayım kafalar karışsın diye eğlencesine sormuştum ama güzel cevaplar oldu :D
      hizmetçiler de mi var ooo :D
      2 3 gece olayın tekrar yaşandığı düşüncesinden böyle düşündün sanırım evet olabiliir :)
      fantastik düşünüyorsun sen dee :)
      tek başına mı hayal mi görüyor yanii oooo :D
      cevapların çok güzel teşekkür ederim kii :)
      fantastik hayal etmişsin ve hayal gördüğünü de düşünmüşsün aynı zamanda ve paralel bir dünya diyorsun ben de fantastik düşündüm :) bak herkes farklı farklı hayal etmiş çok eğlendim ben de hem yazarken hem cevaplarınızı okurken :)

      Sil
  10. nooolduuuu yorumlaraaaa laviiiiii :))))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsiii :D sen sevdin bu öyküyü ve oyunuuu :D nolduuu nolcaak merak meraak ponçiik :D

      Sil
  11. aaaaaaaaa :) Allahım :) ne gadan da öyküüüü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aaaaa aman da amaan ne kadan daa minnoş bir çinguuu :D gülmem ağrıdıı :D

      Sil
  12. yaaaa ne güzel cevaplar vermişler yaaaa, benimkiler uçuklu fantastikli olmuş ivit. bakalımlım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deepsiii :D di mii herkes bambaşka hayal etmiş çok eğlenceliydi cevaplar ve oyun :D hayalet avcısı seniii :D

      Sil

Öyle okuyup kaçmak olmaz sevgili okur, fikrini belirt, bir selam et, bir ses ver, çekinme :)

Not: Yorum yaparken lütfen Türkçemizi koruyalım.

^.^