Herkese selamlar umarım hepiniz iyisinizdir. Hayat bazen o kadar karmaşık ve zorlayıcı olabiliyor ki ne kendi planlarımıza ne de yapmamız gerekenlere uymak konusunda başarılı olabiliyoruz. Yaşamım birçok insanınkinden daha karmaşık ve zor değil ama kendine göre epey zor ve yıpratıcı bir süreçten geçiyor tıpkı daha önce atlattıklarım kadar karmaşık belirsiz ve çıldırtıcı olsa da bir o kadar da hiçbirine benzemeyecek kadar farklı. Zaten hayat da böyle bir şey bir dönem her şey istediğimiz gibi giderken bir dönem zorlanırız. İyi bir şeyin ardından kötü ve onun ardından yine iyi bir şey gelir. İşte bu günlerim böyle geçiyor. Hepsini atlattıktan sonra size güzel haberler verebileceğim günleri bekliyorum. Umarım o günlere ulaşırım. Bu süreçte blog okumaya bir türlü gelemiyorum. Sadece bir veya bir buçuk ay kadar daha dişimi sıkmalıyım sonra sonuç iyi de olsa kötü de olsa ne olduğunu bilerek rahatlayacağım. Ve bloğa içim rahat rahat geleceğim. Yazılarınıza bir süre daha yetişemeyeceğim kırılmayın. Bu arada biraz rahatlamak için böyle minik yazılar yazabilirim diye düşünüyorum. En azından sadece bu hafta minik kaçamaklar yapıp yazacağım sonra belki bir buçuk ay kadar bloğa gelemeyeceğim. Böyle yazdıklarımı okuyunca başımda kötü bir olay varmış gibi yazdığımı fark ettim ama korkmayın öyle bir şey değil. Sınav ve gelecek kaygısı hepsi bu. Şimdi geçenlerde söz verdiğim minik hikayemi azıcık devam ettirmek istiyorum umarım seversiniz. Ve lütfen içinizden minik bir dilek dileyin benim için karmaşadan kurtulmam adına. Teşekkür ederim hepinize.
Kelimeler bu hafta canım deepsiden gelmiş;
- Peri, Mağara, Tuz, Kayık, Söz
Bu hikaye tatlı bal cadısı Nina'nın hikayesi;
"Bu kızın her dolunayda bilinçsizce etrafta dolaştığı yetmiyormuş gibi şimdi de ruhsuz bir şekilde dolaşıp başımıza iş açacak. Umarım yine kedileri delirtip üzerimize salmaz Gerard, yoksa fenalaşıp bayılacağım artık."
"Biraz abartıyorsun Matilda, tatlı perim. Bayılamayacak kadar ölü olduğunun farkında mısın? Şu zavallı kıza biraz acı da gidip konuş ve rahatlat. Hayalet olmanın ilk günü kadar zor bir gün yoktur bilirsin."
"Hayalet olduğumu yüzüme vurup durma artık Gerard, kalbimi kırıyorsun. Aslında kayıkçı ile tanışmak ve mağarasından geçmek bence daha zordu. Ayrıca ben ne konuşacağım bu cadıyla ne tür sözler sarf edeceğim? Ağlamaya karşı alerjim var benim, içim ürperiyor. Tuz yutmuş gibi oluyorum..."
"İyi madem, biraz uzakta ürper de ben ve Lui kızla konuşalım ve vampirleri ve ruh emicileri bölgeye çekmeden önce ağlamayı kesmesi için dua edelim..."
Gerard ve Matilda iki yaşlı ve huysuz hayalet çiftti. Ne zaman ve nasıl hayalete dönüştüklerini bilemeseler de bu evin eskiden onlara ait olduğu birkaç yüz yıldan beri burada yaşıyorlardı. Tabi buna ne kadar yaşamak denirse. Aslında yaşamak ve ölü olmak konusunda hep alay edip birbirleriyle uğraştıkları için çoğu zaman hayalet oluklarını da unuturlardı. Son bir yüz yıldır yanlarına Lui, Kato ve Pera da katılmıştı. Onlar da evin bir zamankı yeni sahipleriydi. Artık eski elbette. Ve komşularla da zaman zaman bir araya gelirlerdi. Şimdi komşu hayaletler de buradaydı ama kendi aralarında karman çorman bağırarak dedi kodu yaparlarken hiçbiri diğerinin ne dediğini pek anlamaz durumdaydı. Öyle boş boş hayalet muhabbeti ediyorlardı.
Bütün bunlar Nina'nın aklını iyice karıştırmış ve korkudan aklını kaçıracak noktaya gelmişti. Az önce kendi kendine ayağa kalkıp evden dışarı çıkan bedeninin arkasından bakakalmıştı. Bunu nasıl düzelteceğini bilmiyordu. Aslında bunun düzeltilebilir bir şey olup olmadığını bile bilmiyordu. Yaptığı iksiri geri almanın bir yolu olup olmadığını bulması gerekiyordu.
Gerard ve Matilda tartışırken Lui diğer bir köşedeki komşuların hararetli sohbetinin arasından sıyrılıp Nina'nın yanına geldi. Kızın omzuna dokundu ve dikkatini çekti. İkisi de hayalet olduğu için omzuna dokunabiliyordu. Nina kendisine dokunan hayaleti fark edince başka bir çığlık daha koparttı. Fakat Lui parmaklarını şıklatıp şaşırtıcı derecede bir anda Nina'nın sesini yok etti. Lui yaşadığı zaman bir şamandı. Ve bir hayalete dönüştüğünde bile yeteneklerini kaybetmemişti.
"Bizden korkmana gerek yok minik cadı zira sen de şuan bizim gibi hayaletsin. Asıl korkman gereken çığlık atmaya devam edersen buraya gelecek olan ruh emiciler ve vampirlerdir. Aklını başına alsan iyi edersin. Ruh emiciler hepimizi yiyebilir vampirler de bedenini. Kafası boş boş dolaşan bir beden yeterince kötüyken ruhunun da onu terk etmiş olması iki kat kötü çünkü bir diğer dikkat etmen gereken mesele de kötü ruhlar. Onlar boş bir beden gördüklerinde ele geçirmek isterler. Şimdi çığlık atmayı ve ağlamayı kesip bedenini korumak için çalışsan iyi edersin anladın mı?"
Lui'nin uyarısı karşısında Nina şaşkınlığa uğramıştı. Hayaletleri hep hissederdi ama daha önce hiç yüz yüze gelmemişti. Kötü ruhlarla hiç karşılaşmamış, ruh emicilerin varlığından bile haberi olmamıştı. Vampirlerle bir kez karşılaşmıştı ve ne kadar ürkütücü olduklarını biliyordu. Lui'ye güvenebileceğini anlayınca kafasını aşağı yukarı salladı. Lui parmaklarını bir kez daha şıklatıp kızın sesini serbest bıraktı. Nina ağlamayı kesmişti ama içi hala kaygı doluydu. Bedenini kötü ruhlar, ruh emiciler ve vampirlerden nasıl koruyacağını ve nasıl geri alacağını bilemiyordu. Yeni hayalet arkadaşlarından bu konuda yardım istedi.
Nina onları hiç görmese bile yıllardır aynı evde yaşadıkları için minik cadıyı tanıyan hayaletler onu sevimli buluyor ve aileden görüyorlardı. Elbette sana yardım edeceğiz diyerek içini rahatlattılar. Hayaletler fiziksel dünyaya doğrudan müdahale edemeseler de yine de minik ama güçlü dokunuşlar yapabiliyorlardı. Bu yüzden Nina ile beraber dışarıya çıkıp ormana dalan bedeninin peşine düştüler. Kötü ruhların ve ruh emicilerin dikkatini dağıtacak efsunlar ve tuzaklar kurdular. Vampirleri bölgeden uzak tutması için bir kokarca sürüsüyle anlaştılar ve onlar da bütün güçleriyle ormanı kokuya boğdu. Ve böylece gereken bütün önlemleri hep beraber almayı başardılar.
Lui iksiri geri almanın bir yolu olmadığını söylemişti. Fakat etkisi geçinceye kadar bedeni sağ salim kalmayı başarırsa ruh bedene geri dönebilecekti. Nina'nın bedeni bütün gün abuk subuk komik durumlara düşerek dolaştı ve bal aradı. Uyurgezer gibi dolaştığı için kâh bir çukura düşüp debelendi, kâh ağaçlara çarptı.. Bir göle düşüp kıyıya çıkacak yeri bulana kadar yüzüp durdu fakat kıyıya ulaştığında her ne hikmetse uçmaya karar verdi. Suya düştüğü anda uçsaydı bu kadar zorlanmazdı ama işte bilinci yerinde olmadığından her şey rasgele gerçekleşiyordu. Bir uçurumun kıyısında dolaştığı sırada bütün hayaletler ve Nina mümkün olsaydı kalp krizi geçirebilirdi. Bedeni bir ileri bir geri sarsak adımlarla uçurumun başında dolaşırken Lui şaman yeteneklerini kullanıp bir boz ayıyı yardıma çağırdı. Ayı bulabildiği kadar çok bal ile gelip Nina'nın bedenini kendine doğru çekti ve sonunda bu yöntemle onu eve kadar götürmeyi başardılar. Boz ayı ailesi arılardan kaçırabildikleri kadar balı ağaç kabuklarından yardım alarak evin ortasına taşımıştı. Bu sayede Nina'nın bedeni ormana atılmaktan vazgeçmişti. Nina bunun işe yarayacağını hiç düşünmemişti. Eğer geri dönebilirse bundan sonra evde dolunayı atlatacak kadar çok bal bulunduracaktı.
İşte böyle bir kez daha bal peşinde koşan kayıp beden macerasıyla bu dolunay da atlatılmıştı. İksirin süresi yavaşça geçerken hayalet Nina kendini aşırı uykulu hissetmeye başladı. Bütün hayalet dostlarına teşekkür edip Lui'den aldığı ve onları görmesini sağlayacak bir iksir formülünü unutmamak için tekrar ederken uykuya daldı. Gözlerini yeniden açtığında oraya buraya çarpıp durduğundan acı içinde olan kendi bedenine dönmeyi başarmıştı.
Son..