Not: Serçe'yi kız kardeşim (Merleng deriz kendisine) geçen yıl yazıp yarışmaya yollamıştı. "Bu Kitap Bizim" projesindeki birçok hikayenin arasında yayınlanmaya hak kazanmıştı. Çok sevdiğim için hikayeyi buraya ekledim. Ve bunları not düşmek istedim. / Sessizgemi
Serçe
Annemin
iyi geceler dileklerinin ardından, yorganın altına girip çabucak uykuya
dalmıştım. Fakat bütün geceyi, taş atarak öldürdüğüm minik serçenin vicdan
azabıyla geçirdim. Sık sık korkarak uyandığım rüyalarda, birçok hayvan
vicdanımı sorguluyor ve peşimi bırakmayacaklarını söylüyorlardı. Zaman sanki
yoğun bir sıvının içinden geçiyormuş gibi, gece bitmek bilmemişti ve kendimi
çok kötü hissediyordum; bunlar yetmezmiş gibi, yarın gireceğim deneme sınavı
gözlerimde çığ gibi büyüyordu. Neyse ki gün doğumuna iki saat kala ağırlaşan
gözkapaklarım derin bir uykuya dalmamı sağlamıştı…
Sabah
erkenden bulutların arasından süzülen güneşin solgun ışınları ve kuş sesleri
arasında uyandım. Gözlerimi henüz açmamıştım. O kadar çok uykum vardı ki,
bıraksalar bütün gün yataktan çıkmazdım; ancak, okula gitmem gerekiyordu ve bu
nedenle annem beni uyandırmaya gelene kadar sadece birkaç dakika daha
dinlenebilirdim. Bu durum, geçirdiğim berbat gecenin üstüne canımı öyle bir
sıktı ki; yorganı kafama çekip ağlamak istedim. Aynı zamanda üşüdüğümü de fark
etmiştim. Yorgunluktan sanki kenetlenmiş olan gözkapaklarımı halen açmamıştım
ve el yordamıyla yorganımı arıyordum. Fakat ne başımın altındaki yastık vardı
ortada ne de sıcacık yorganım.