Kış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2012 Cumartesi

~ Düşünseli ~


Nostalji, Martı, Adalar,


  Fark ettim de bu gün dünya pek bir nostaljik kokuyor. Dün yağmur dansı yaptım, sahi söylüyorum ya yaptım gerçekten. Dün hiç bir işaret olmamasına rağmen bu gün gökyüzü bembeyaz. Kabarık bulutlar yağmur dansımı duyup toplaşıp gelmişler bir gecede. Ama yağmur için hala çok erken. Bu bulut kolonisi bu gün kamp kurar buraya ama yarın yola devam edip dağılırlar muhtemelen.

  O değil de dediğim gibi bu gün pek bir nostaljik kokuyor hava. Uyanınca gökyüzünü kapalı, güneşi küskün görünce kışın ortasında okula gitmemek için uyanmak istemediğimiz günler geldi aklıma. Gri günler, okula varıncaya kadar hala uyuklamak, sobada demlenen çay kokusu, odun ateşinin çıtırtısı, fırtınalı yağmurlu elektriğin kesildiği ürkütücü geceler, karanlıkta korku hikayesi uydurmacalar, kışın vazgeçilmezi Tirşik, çam kokusu..

  Burada iki mevsim var yalnızca. Bu yüzden özlediğimiz kış bir süre sonra çekilmez oluyor, özlediğimiz yaz bir süre sonra adamı canından bezdiriyor. Burada kış yok, ilkbahar yok.. Kışın yerine, sonbahar ile kışın arasında ne olduğu bilinmeyen bir mevsim yaşıyoruz. Sonra ilkbahar yüzünü gösteriyor ama çok sürmüyor belki bir ay tam anlamıyla ilkbaharı yaşıyoruz, daha tadını çıkaramadan güneş kavuruyor, yaz başlıyor.. Sonbaharın olması gereken zamanda bile yaz devam ediyor, sonra yine kış olması gereken sonbahardan bozma o mevsime ulaşıyoruz. Buranın mevsimleri pek bi dengesiz yani.

  Derler ki, bir on ya da on beş yıl içerisinde buralar iyice çöl iklimine dönecekmiş. Ülkenin kuzeyi ise yağmur ormanlarıyla kaplanacakmış. Oralarda seller, bir anda başlayan yağmurlar, yani tam anlamıyla yağmur ormanlarının iklimi olurken, buralar kuraklıkla baş edecekmiş. Ne kadar doğru bilmiyorum. Ama mantıklı olduğunu düşünüyorum.

  Doğa acı çekiyor, çoğumuz hissetmiyor, duymuyor ve görmüyoruz bunu.. Uzun zamandır aktif olmayan volkanlardan sesler geliyor, fay hatları artık çok dengesiz. Dünya kalp krizinin eşiğinde. Nabzı olması gerektiği gibi atmıyor, kan basıncındaki artış zihnine vuruyor, beyni zonkluyor. Ve biz, tüm insanlar, onu itip kakmaya devam ediyoruz. Daha ne kadar dayanacak?

  Felaket tellallığı gibi bir niyetim yok. Sadece bildiklerimi yazıyorum. Ani iklim değişikliği bekleniyor. Ne zaman olacağını tahmin etmek zor fakat bilim insanları olacağına kesin gözüyle bakıyor. Bu yeni bir şey değil, tarih tekerrürlere gebe. Geçmişte ani iklim değişiklikleri yaşandı ve pek çok gelişmiş uygarlık uyum sağlayamayıp yok oldu. Şimdi bilim insanları endişe içinde..

  Pek çok işaret var.. Dünyanın atmosfer bileşimini insanoğlu hızla değiştiriyor, fosil yakıtlarla. Ozon tabakasını bilmeyen yok. Kutuplarda yok olan buz dağları var. İklimlerde uzun dönemli görülen bir ısınma var. Ulaşılmaz, buzlarla kaplı dünyalarında yenilmez, ulu ve eşsiz dağların zirvelerinde artık meralar kurulabiliyor. Okyanus akıntı sistemleri tehlikede, bu da iklimleri doğrudan tehdit ediyor.

  Bütün bunları düzeltmek hala elimizde. Yaptığımız her şey bir şekilde doğayı etkiliyor. Mantıklı kararlar almalıyız. İsrafı önlemeli ve gereksiz tüketim yapmamalıyız. Özellikle çevre kirliliğini durdurmalıyız. En başta kendimizi düzeltmeli sonra diğerlerini uyarmalıyız. Zaten herkes kendine çeki düzen verse, herkes doğayı koruyacak şekilde yaşasa, herkes elindeki çöpü denize ya da yola atmak yerine çöp tenekelerini kullansa ve benzeri şeylerde duyarlı davransa, kimsenin kimseyi uyarması gerekmez. Zaten sorun da zamanla ortadan kalkar veya hafifler böylece.

  Yıllardır söylüyorlar: "Evlerinizde gereksiz ışık açık bırakmayın. Elektronik eşyaları kumandadan kapatmak yetmez, gidin iki adım yürüyün ve düğmesinden kapatın. Güneş enerjisini kullanın. Ormanlarda, piknik alanlarında çöp bırakmayın. Ağaç dikin, bu en önemli şey. Plastik poşetleri mümkün olduğunca az kullanın. İki adımlık yola arabayla gitmeyin.." Hep söylüyorlar, söylemeye devam ediyorlar.. Çöpleri türlerine göre atmalıyız bir de ama ülkemizde böyle bir uygulama varsa bile her şehirde uygulanmıyor nedense. Gerçi öyle bir uygulamanın olduğundan da emin değilim ya neyse.

  Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeliyiz. Biz bunu talep etmezsek kimse hizmete geçmez benden söylemesi. Ev yaptıran kişilere ya da ev sahiplerine sesleniyorum; gidin güneş panelleri taktırın çatıya, bunu yapmak çok mu zor? Ben ev yaptırırsam bir gün, güneş paneli olmazsa olmazlardan. Herkes yapsa bunu, ülkede enerji sorunu olmaz. Düşünün kışın bile güneş enerjisini depolayabiliyor o kadar verimli bir şey, neden kullanmayalım? Bir şeyi yapmak için önünüze getirilmesini beklemeyin, onlar hizmete geçsin diye bekleyip zaman kaybetmeyin, bazı şeyleri talep etmek gerekir. Harekete geçin, tasarruf edebilecek pek çok yöntem var. Ve şiddetle söylüyorum şu güneş panellerinin farkına varın artık..!

  Artık sussam iyi olacak, çünkü sanırım sinirlenmeye başladım. Yalnızca biraz daha duyarlı olmak zorundayız, hiç zor bir şey değil. Gözlerimiz var, bakıyoruz ama görmüyoruz. Kulaklarımız var, dinliyoruz ama duymuyoruz. Aklımız var ama ne işe yaradığını çözmüş değiliz. Hayatın bir anlamı var, yaşıyoruz ama anlamıyoruz. Sadece biraz farkındalığımızın artması gerek, biraz düşünmek gerek..


~Sessizgemi~

19 Mayıs 2012 Cumartesi

~ Korku Filmi Gibi ~

Oldukça güzel görünüyor fakat orada olmak istemem!



 Bugün saat sabahın 5'inde kedim YooRin'in üzerime zıplaması ve odada deli gibi koşturmasıyla uyandım. N'oluyo yaa.. dememe fırsat kalmadan pencereye tıkır tıkır çarpan yağmurun sesini işitmem ve de bunun ne olduğunu idrak etmem sadece 6 saniye sürmüştür.. Üstelik ne yağmur! Resmen kışın ortasında zannettim kendimi. Öyle bir fırtına var ki o anki durumu tam anlamıyla aktarmam mümkün değil.  Şimşekler çaktıkça oda aydınlanıyor, uzayan veya kısalan gölgeler bir şeyler saklarcasına sırıtıyor ve pencereye çarpan yağmur ardında ürkütücü fısıltılar bırakıyordu..


  Eskiden beri kış günleri uykular bana haram olmuştur. Yağmuru normalde çok sevmeme rağmen geceleri patlak veren fırtınalar, odayı aydınlatan yıldırımlar ve uğultulu rüzgarlar her zaman kabusum olmaya devam etmiştir. Yağmura olan sevgim gece başka, gündüz başkadır tıpkı Fiona gibi :) Yağmur ve fırtına bitene kadar ne başıma kadar çektiğim örtüyü bir santim aralayabilir ne de kıpırdayabilirdim. Yağmur hafifleyene ya da gün ışığı odayı aydınlatana kadar rahat edemezdim.


Bu da çok güzel ama yine de..




  Her neyse, işte bu sabah YooRin tarafından uyandırılınca böyle bir ortamda tekrar uyuyamadım, tabii bir de fırtınadan korkan kedimi sakinleştirmekle uğraştım. Neyse ki hava hafiften aydınlıktı da mevsimlerin şaşırması sonucunda uyuyor numarası yapmak zorunda kalmadım, oturdum yağmuru izledim. 


  Manyak şey ön patilerini cama dayıyor iki dakika yağmuru izliyor, şimşek çakınca da odada koşturmaya başlıyordu :) mobilyaların tepelerine çıkıyor, sığabileceği her şeyin altına giriyor, etrafta dört dönüyordu. Bunu yaparken de kendini oradan oraya fırlatmaktan hiç çekinmiyordu. Bebeklerine bir şey olacak diye korkup azarlayınca da gidip mamasını yedi ve bir şey olmamış gibi bir köşeye çekilip uyudu hain yaramaz..


   İşin tuhafı... neredeyse yaz geldi, bu fırtınanın bulutsuz bir gecenin sabahında ne işi var... Bu yağmurların Mart ve Nisan'da yağıp bitmesi gerekmiyor muydu? Belki de yanlış biliyorumdur Mayıs'ta da yağması gerekiyordur. Fakat yine de düşünmeden edemedim. Dünyayı mahvettik ve buna devam ediyoruz. İnsan bedeni ve dünya birbirinden çok da farklı değil. Bedenimiz de dünya da her zaman kendini yenilemeye ve tedavi etmeye programlanmış. Öyle bir düzeni var ki doğanın, kimse dokunmasa kendi kendini düzelterek sakince varlığını sürdürebilir. Lakin biz dünyanın kendini tamir etmesine izin vermediğimiz gibi onu mahvetmeye devam ediyoruz. Düşünün, bir adamın yaralarına tuz serperseniz ne olur? Yaralarının iyileşmesine yetecek gücü bulamaz, acı çeker, saldırganlaşır... Ve bu duruma devam edersek... işte o zaman adam gözlerini sonsuza dek kapatır..


  Bedenlerimizde bir hasar oluştuğunda tedavi etmenin yollarını bulabiliyoruz fakat kocaman gezegeni geri dönüşü olmayan uçurumlara itmeye devam edersek korkarım onu oradan çıkarmanın yolunu bulmamız mümkün görünmüyor... 


  Ağlama sahip olduğumuz tek gezen Dünya, en azından yalnız ölmeyeceksin!


~Sessizgemi~