Arabanın camından dışarı bakarken birkaç günlük düzensiz uykunun getirisiyle uyuyakalmıştım. En son hatırladığım şey birbirini kovalayan ağaç görüntülerinin arasında mavi denizin ince bir çizgi halindeki siluetiydi. Gözlerim kapanırken uykunun şakaklarımdan yanaklarıma doğru karıncalanarak dolaştığını hissetmiş fakat kıpırdayıp kendime gelecek gücü bulamamıştım. Virajla dolu uçurumlu yolun tehditkarlığı bile zihnime tesir edemez durumdaydı. Havada incir sıcağı vardı. Ne diyorlardı? Eyembuhur Eyyamı bahur... Şiir gibi bu kelimeler. Pastoral şiir. Pastoral bir yaz sıcağı renkler de pastel tonlarındayken... Araba durduğunda yerimden sıçrayarak uyanmıştım. Sarsıntı çok olduğundan değil bu. Gündüz uyurken korkardım eskiden beri. Ufak bir ses bile sıçratarak uyandırırdı. Görüşümü odaklamak ve başımın dönmesini durdurmak için birkaç saniye sessizce bekledim. Sonra yine arabanın camından dışarıya baktım.
Bir kasabanın geniş bir caddesinde esrarengiz antikalar satan bir dükkanın önündeydik. Yol ilginç bir şekilde asfalt değil topraktandı. Kurumuş otlardan oluşan bir bitki yumağı rüzgarla geniş yol boyunca yuvarlanıyordu. Etrafta şimdilik başka bir araç veya insan yoktu. İleride bir binanın önünde birkaç bağlı atın durduğunu gördüm. Durdukları yerde toprağı eşeliyor ve onlar için bırakılan suyu içiyorlardı. Nereye gelmiştik ki böyle? Bunu sormak için arkamı döndüğümde araçta benden başka kimse olmadığını gördüm. Garip bir korku bir anlığına içimi sardı. Havadan yayılan tuhaf gerilim hissi panikle araçtan dışarı çıkmamı sağladı. Sonra onları dükkanın içinde antikaları incelerken gördüm. Ve tehlike çanları çalan zihnim o an sakinleşti. Bana bakıp el salladıklarında gergin yüz ifademi garip bir gülümsemeyle değiştirmeye çalıştım. Ama gülümsemekten çok elektrik çarpmış gibi göründüğümden eminim. Onlara doğru ilerlerken yine çevreye göz attım. Sarı güneş bunaltıcıydı. Binaların yüzeyinden, camlardan ve tozlu yoldan yansıyan her ışık zerresi can yakıyordu. Gözlerim sarı ve beyaz bir hare ile baş etmek zorundaydı.
Bütün cadde boyunca ilginç ve görülmeye değer tek yer bu dükkan gibi duruyordu. Esrarengiz ve daha önce görülmemiş birçok nesne dükkanın içinde tavandan bile sarkar durumdaydı. Dükkanın dışı da bundan geri kalmıyordu. Onca tuhaf şeyin içinde benim dikkatimi çekense bir gramofon oldu. Kapının hemen dışında alçak bir etajerin üzerindeydi. Bu tuhaf nesnelerin arasında garip kalacak derecede normaldi. Yanında bir yığın taş plak duruyordu. Bir tanesi ise üzerine takılı ve çalmaya hazırdı. Gidip açma tuşuna dokunurken ne yaptığımın farkında değildim. Bunu yapmak çok doğal ve olması gereken bir şey gibiydi. Müzik çalmaya başlayana kadar etrafın korkunç sessizliğini fark etmemiştim. Ne bir kuş sesi vardı ne de esen rüzgardan başka bir uğultu. Şimdi ise müzik bu sessizliğin ardından oldukça ürkütücüydü. Sanki gramofonu duyan bir canavar bir köşeden fırlayıp gelebilirmiş gibi tedirginlikle ardımdan duyabileceğim bir ses aradım ama hiçbir şey yoktu. Kendime saçmaladığım için tebrikler sunup dükkanın içindeki iki arkadaşıma seslendim. Burada yeterince oyalanmıştık ve artık gitsek iyi olacaktı.
Mari yanıma geldiğinde "Biraz dinlenmek için sen uyurken ana yoldan ayrılıp bu kasabaya geldik. Bu şekilde devam edemeyiz. Hepimizin uyumaya ihtiyacı var. Satıcı yakınlarda bir otelin adresini verdi oraya bakalım." dedi. Buna itiraz edemezdim. İşimiz tehlikeliydi ve zihnimizin açık olması çok önemliydi. Kei de yanımıza gelince kızların ikisine de bu geceyi kasabada geçirmenin iyi fikir olduğunu söyledim. Sonra arabaya binip oteli bulmak üzere yola koyulduk. Oradan ayrılırken satıcı gramofonu kapatmıştı ve etraf yine ölümcül bir sessizlikle kaplanmıştı. Uzaklaşırken satıcının gözlerini kırpmadan bana bakıyor olduğu dikkatimi çekmiş ve rahatsızlık duymama sebep olmuştu. Asık yüzlü ve küçücük yuvarlak simsiyah gözlere sahip adam kıpırdamadan öylece dükkanın dışında duruyordu. Arabanın camından bakarken gittikçe uzaklaşan görüntüsü eski bir evin bodrumunda saklı, eski ve korkunç bir fotoğraf gibiydi. Onun söylediği adrese gerçekten gitmeli miyiz diye düşündüm. Öyle bir atmosferi vardı ki söylediği veya yaptığı hiçbir şey hayra alamet değil gibiydi. Kızlar saçmaladığımı düşündü. "Uykusuzluk paranoyak olmana neden oluyor Lenu!" diye anlaşmışlar gibi aynı anda söylediler. Ben de sustum. Fakat içimde bir şüphe zihnimde de yine o tanıdık tehlike titreşimleri yankılanıyor, tüm dikkatimi yeniden toparlamaya çalışıyordum. Ve nihayet, öyle veya böyle sonunda uyuyabileceğimizi düşündüğümüz otele çok kısa sürede ulaşmayı başarmıştık.
S..
Not: Bu bir rüyalar dizisi ve kurgudan oluşan hikaye serisinin ilk bölümüdür :)
Bunlar rüya mıydı yani? Güzel kurgulanmış.Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilBirkaç benzer rüyayı birleştirip yazmaya karar verdim o yüzden bu giriş bölümünde belirgin bir kurgu oluşturdum :) Bu bölümdeki rüya kısmı sadece arabadan dışarıya bakışım ve gramofondu. Aslında oldukça silinmiş bir rüyaydı ama müzik etkilemişti beni. Gerisi kurgu :) Beğenmene sevindim kii :)
SilÇok çok beğendim elinize sağlık. Devamını merakla bekleyeceğim:)
YanıtlaSilGül Akça merhaba beğenmenize sevindim :)
SilEsrarengiz bir kasaba. Hımmmm...
YanıtlaSilTam benlik. Merakla gelecek bölümü bekliyor olacağım :)
Gizemli şeyleri sen de çok seviyorsun :) Umarım devamını da seversin :)
SilHarika bir kurgu, bir an gerçek sanıyorsunuz. Gerçekliğin içinde gezinirken sonuna geldiğinizde gözlerinizi açıyorsunuz yazının akışında. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim beğenmenize sevindim :)
Silay böyle yolculuklarda genelde gerilim veya korku olur bakalııım :)
YanıtlaSilay benim nasıl şeyler yazdığımı bilirsin çingu bakalım neler olacak :D
Silgeçelim 2.bölüme ;)
YanıtlaSilyakınlarda yazmayı düşünüyorum yeni bölüm bakalım :)
Silkorkuya gizeme doğru gidiyor gibi :)
YanıtlaSilgizem korku seviyosun seen bakalım bakalıım :)
Sil