İş gereği çok fazla seyahat ediyordu. Bazen yola çıktığında nereye gittiğini ortağının aldığı biletlere baktığında öğrenmiş olurdu. Nereye gittikleriyle de nasıl gittikleriyle de pek ilgilenmezdi. Dışarıda olmak yerine evde vakit geçirmeyi tercih ederdi. Rahatça film izlemek için köşede duran o rahat koltuk ve tüm kitaplarını sığdırabildiği devasa kitaplıkta duran sayısız kitap ile onları okurken atıştırmak için gizli bir dolapta zulaladığı çikolatalar huzurlu bir gün için fazlasıyla yeterdi. Yeterince güneş alan pencereden içeri giren kuş cıvıltıları ve aşağıdaki kafeden gelen iyi seçilmiş müzik sesleri de cabası. Bu kez bilete bile bakmamıştı. Mardin, Urfa gibi bir yerlerdeydi. Kameranın bulunduğu çantanın ağırlığı gittikçe artıyormuş gibiydi. Havada fön makinesi esiyor gibi bir sıcaklık vardı. Fakat nem oranı az olduğu için terleyerek erimek yerine bir fırının içinde kavruluyor gibi hissettiriyordu. Kafasının içinde navigasyon varmış da yolu kendiliğinden buluyormuş gibi önden hızlıca ilerleyen arkadaşına biraz yavaşlaması için seslendi. Kız ona dönüp bakmadan "Bir an önce oraya varmazsak akşamki festivale yetişemeyiz." diye cevapladı. Aldığı cevap üzerine içinden alkışlı bir protesto kopardı. Festival eğlenmek için güzel olacaktı fakat şuan istediği tek şey biraz nefes alıp dinlenmekti. Ortağı aynı zamanda çocukluk arkadaşıydı. Bu nedenle kafasına koyduğu şeyi yapmadan durmayacağını biliyordu. İtiraz etmek veya ağlayıp sızlanmak onu durdurmaz daha da hızlı yürümesine ve daha çok jedi damarlarının tutmasına neden olurdu. Çaresiz yürümeye devam etti.
Yine saçma bir haberin peşinde olduklarından emindi. Ama kameranın önünde olan kendisi olmayacağı için mutluydu. Böylece bu çöl sıcağında birilerinin garipsemesini umursamadan şemsiyeli şapkalardan takabiliyor ve alerjisi yüzünden rimel sürme işkencesine katlanması gerekmiyordu. Seori kamera önünde olmaya daha uygundu. Bitmeyen bir enerjisi ve cildinde hiç sönmeyen bir ışık vardı. Seori'nin taşıdığı küçük el kamerasını alıp biraz çevreyi çekmeye karar verdi. İlginç birkaç görüntü daha sonra işlerine yarayabilirdi. Dar sokaklarda ilerlerken bir yandan da kamerayla çekim yapıyordu şimdi. Evler Urfa'ya özgü iklim etkisinde inşa edilmişti. Kalkerden kalın duvarlar, tonoz örtülü toprak damlar, güneşi gölgeleyen yüksek duvarlı uzun sokaklar... Bütün evler sokaktan yalıtılmış durumdaydı ve duvarları birbirini takip ettiğinden şehir bir labirenti andırıyordu. İçeriyi görmek imkansızdı. Fakat bazı geniş sokaklara bakan daha yeni bir dönemde karışık bir mimariyle inşa edilmiş ve bahçesi görülebilen büyük konaklar da vardı. Uzun bir süre labirentte ilerlediler. Seori gerçekten yolu biliyor muydu yoksa rastgele mi ilerliyordu bu tam bir muammaydı. Lenu çekim yapmaktan sıkılmış ve artık yolun bitmeyeceğinden endişe etmeye başlamıştı. Saatler ilerlerken etraf önce kalabalıklaşmış, güneşin açısı daraldıkça da tenhalaşmıştı. Havanın kararması an meselesiydi. Arada bir sur duvarı izlenimi vermeye başlayan duvarların içinde sıra sıra küçük yuvarlak pencereleri ve yine küçük kapıları olan ufak dükkanlara rastlıyorlardı. Fakat içerisi epey karanlık olduğundan bunların ne dükkanı olduğunu ancak dışarıya kadar taşan eşyalardan anlayabiliyorlardı. Çoğunun tabelası yoktu. Bazısı halı, bazısı hediyelik nesneler satıyordu. Kimisi de yemek yenecek veya bir şeyler içecek ufak mekanlardı. Bir ara her renkten baharatın olduğu bir aktarın önünde oyalandılar. Baharatların tadı ve kokusu hep ilgilerini çekiyordu. Ayrıca çeşit çeşit çayları da severlerdi. Eve götürmek için yine değişik çaylar bulmuşlardı.
Lenu en sonunda isyan etmeye başlayacakken bir kapının önünde durdular. Kapıda kır saçlı yetmiş yaşlarında bir adam vardi ve içeriye giriş için 25 lira alıyordu. Seori sonunda belirtilen adresi bulmuştu. Lenu ise haberin ne olduğunu hala bilmiyordu. Etraftaki tabelalardan anladığı kadarıyla içeride bir çeşit lunapark vardı. Genellikle çocuklar ve gençlerin geldiği bir yerdi. Çarpışan arabalar, çeşit çeşit atış poligonları, hız trenleri gibi şeylerin yanı sıra gölge oyunları gösteren yerler ve korku tüneli de vardı. Ödemeyi yapıp kapıdan geçtiler ve merdivenle bir kat yukarı çıktılar. Tabelada görünen onca şey umarım bir binanın içinde küçücük maketlerden ibaret değildir diye düşündü. Onca yolu geldikten sonra hız trenine binmek veya atış poligonunda birkaç balon patlatmak iyi olacaktı. Fakat o da neydi? Az daha kalp krizi geçirecekti. Bir kat çıktıktan sonra yine bir üst kata çıkmalarını işaret eden biri vardı ve bu aşağıdakiyle aynı adamdı. Yukarı çıkmaya devam etmeleri için de tekrar 25 lira vermeleri gerekiyordu. Adamın herhalde ikizi var diye düşünüp sakinleşmeyi başardılar ve ödemeyi yaptıktan sonra merdivenden çıkarken Lenu "Çok zekisiniz," dedi "Girişte 50 tl deseydiniz insanlar gelmezdi böyle iki defaya bölünce geri de dönemiyorlar. Cidden çok zekice!" diye alayla tamamladı. Adam onu dinlemiyor, boş boş ileriye bakıp kıpırdamıyordu. Bu arda merdivenler, duvarlar, her yer bembeyazdı. O kadar beyaz ki basamakları görmek zordu. Neyse böylece bir kat daha çıktılar. Her kata gelince merdivenin basında ahşap parmaklıklardan yarım bir kapı oluyordu.
Üçüncü kata gelince karşılarında yine aynı adamı buldular. Bu iyice garipleşmişti. Herhalde üçüz olamazlardı. Bir şey sormaya korkarak onun yönlendirmesine uydular ve bu defa bambulardan yapılma ve iki kişinin ancak sığdığı bir asansöre bindirildiler. Lenu bu kez "Oh be!" dedi "Merdivenler ne yorucu. Şunu en başa yapsalarmış keşke!" diye ekledi. Sonra yukarı çıkmaya başladılar. Asansör yükseldikçe yükseliyordu. Yükseldikçe bir de hızlanıyordu. En sonunda akrofobisi ortaya çıktığında Seori'ye "Yeter, dursunlar artık!" demeye başladı. Çok korkmuştu "Yeter, ne olur dursun artık, beni indirin bir katta!" diye bağırıyor, ağlıyordu. Kafayı yemek üzereydi. Çünkü etrafı açık olan asansöre ve bambu zemine güvenememişti. Her yer beyaz olduğundan da hiçbir yere odaklanamıyordu. Bir ara aşağıya baktı. Aman tanrımdı yani öyle bir yükseklik yok. Zemin bir nokta gibi kalmıştı aşağıda. Sonunda bayılmak üzereyken tepeye ulaştılar. Etrafında koruma bile olmayan dairesel bir alandı kulenin tepesi. Lenu yere yapışmıştı korkudan. Kolları ve bacaklarıyla zemine tutunuyordu sanki rüzgar alıp onu götürebilir gibiydi. Bir yandan kamerayı tutuyor bir yandan "İndirin beni buradan!" diye bağırıyordu. Asansöre tekrar binmeye de korkuyordu. Hatta "Helikopter çağırın alın beni buradan..." diye ağladı. Seori tam bir muhabir ciddiliğiyle duruyordu. Delirmiş miydi ne hiç korkmamış hala haber peşindeydi. "Bölgenin en yüksek binasının tepesindeyiz. Görüyorsunuz yükseklik o kadar yüksek ki kameraman arkadaşım kendinde değil şuanda..." diyordu kız. İkisi de bulundukları alanın dışına boşluğa bakıyordu. Yani Seori kameraya değil boşluğa doğru konuşuyordu. Herhalde sonunda ikisi de delirmiş olmalıydı bu yükseklikte saçma sapan haber yapacaklar diye. O kadar yüksekti ki... O kadar ki ağaçlar minicik görünüyordu etrafta, uzaklıklar bulanıklaşıyordu. Sonra da uyandım.
Yine bir rüya yazısı :)
S..
Sevgili yazar, yine geldim. Geçen sefer rüyalar üzerine konuşmuştum, not almamı önermiştin, ilk kez bu sabah yazdım ve ne tesadüf ki yine bir rüya yazısının başında iki lafın belini kırmakla meşgulüz. Yükseklik korkusunun "akrofobi" olduğunu bilmiyordum; eğer bir gün öz güven problemimi aşarsam ve bilgi yarışmalarına katılırsam, hele bir de bu konu soru olarak karşıma çıkarsa seni anacağım. İkizler ve fiyat politikası hoştu, iyi fikir. Neşeli sevgilerle :)
YanıtlaSilMutlu Anlar Koleksiyoncusu hoş geldin :)
SilYazını merak ettim okumaya geleceğim. Bu aralar en çok rüya yazıyorum ben de. Bilgi yarışmaları mı ay severiim :) Var öyle fiyat politikaları uygulayanlar ya ne kurnazlar.
Sevgiler güneşli günler :)
Sen yine gel, ama rüyayla ilgili bir şey blogda değil, defterimde var şu an için :)
Silaa tamaam :D
SilGüzel bir rüya gibiydi. Ta ki göklere çıkana kadar:)
YanıtlaSilUyuşuk Hayalperest :)
SilDeğil mi yaa yükseklik korkusu fena bir şey sırf o yüzden dalışta bile panik atak geçirmiştim gerçi o boğulma fobimden de olabilir :D Bir de balkonların kenarlarında uzun süre duramam :D
Rüyada düşmek var bir de. :)))
SilO da fena oluyor. Yükseklik korkun olmasa da.
Ay ben hep düşerim rüyamda bir yerlerden :D
SilFilmi çekilir,izleyeni de çok olur
YanıtlaSilO nasıl rüyaydı öyle :-o
Kadriye Zihni Erdem,
SilAy valla biri kısa filmini yapsa izlesek di mi :D Çok dizi film izliyorum ondan öyle oluyo rüyalarım herhalde :)
ay amaniiin nasıl indiler ki sonraa yaaa noldu yani o yükseklikteeee :)
YanıtlaSilsonraa paraşütleri varmış herhaldesi süzülerek inmişler göklerden aşağıyaa :D
Sil