Dışarı çıktım ve koridorda adımlarımın yankısını ürpertiyle işitirken onun kapattığı kapıya ulaştım. Soğuk kapı koluna dokunduğum anda beynim ikiye bölünmüş gibiydi. Davranışımın sonucunu idrak etmeye çalışırken geri çekilmeyi düşündüm ama aynı zamanda elim kendiliğinden hareket etti ve kapıyı açmış oldum. Etrafta onu göremiyordum fakat varlığını algılayabiliyordum. İçeriye adım attığımda onu odanın diğer köşesinde yerdeki bir yığın kağıdı incelerken buldum. Ne yapıyor diye kendi kendime sorup bir cevap aradım. Beni fark ettiğinde bakışlarından orada olmamdan huzursuz olduğunu ve benden hoşlanmadığını sezebiliyordum. Önemli bir işle uğraşırken sessizliği bozup dikkat dağıtacak bir haşere gibiydim onun için.
Bir süre sadece birbirimize bakıp sırada ne olacağını düşündük. Ben onun beni yemek isteyip istemediğini veya onunla ne yaptığı hakkında iletişim kurabilme ihtimalini düşünürken, o ona saldırmayı mı kaçmayı mı seçeceğimi ya da burada ne aradığımı merak ediyordu.
Sonra ani ve beklenmedik bir şekilde "Size ne oldu böyle profesör?" diye soruverdim. "Herkese ne oldu? Hiçbir şey anlamıyor ve korkuyorum." Sıra sıra dişlerini göstererek derin bir nefes alıp verdi. Bunu yaparken ciğerlerinin kuvvetinden odadaki havayı vakumluyordu sanki. Beni anladığı belliydi. Cevap veremiyor galiba diye düşünürken yerdeki yığını göz ucuyla kontrol etti ve "Seni göreli uzun bir zaman oldu. Neredeydin de değişmeden kalabildin?" diye sordu. Nasıl konuştuğunu anlayamıyordum ama bunu sorgulayamayacak kadar rahatlamıştım. Beni anlayıp cevap verebiliyordu.
Hatırladığım son şey şehirde herkesin hastalandığı ve insanların denize doğru kaçtıklarıydı. Ben de bir tekneye atlayıp kendimi kurtarmıştım. Hastalık bir patlamadan sonra ortaya çıkmıştı ve kaçabildikten sonra açlığa ve susuzluğa biraz olsun dayanacak kadar erzağım olduğu için şanslıydım. Dört haftayı deniz üstünde geçirmiştim. Artık bir şeyler yapmam gerek diye düşündüğümdeyse karaya geri dönmüştüm. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Güneş dönüşmüş yaratıkların saklanmasını sağlarken gece hepsi ava çıkıyor, hayatta olan insanları ve kendilerinden olmayan diğer yaratıkları avlıyorlardı. Şehirde en iyi bildiğim ve güvenli olacağına saçma bir şekilde inandığım tek yer fakülteydi ve buraya varmam da hayli uzun sürmüştü.
"Çok şey değişti. Çok şey kaybettik." dedi. Yerdeki darmadağın kağıtları işaret edip anlatmaya devam etti "Dünyanın ekosistemi çökmek üzereyken bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Yüksek radyasyona, ısıya ve basınca dayanıp hayatta kalan ne kadar da ilkel ve küçücük canlıların var olduğunu bilmek insana çılgınca şeyler düşündürüyordu. Bu yetenekler neden bizde yoktu? Bu yüzden sayısız deney yaptık ve en sonunda bir şeyler elde etmeyi başardık."
Neler söylüyordu böyle aklım almıyordu. Anlatmaya devam etmesi için onu dinlediğimi ifade eder şekilde mırıldandım.
"İnsan dnası ile bu canlıların genlerini sorunsuzca kaynaştırıp sağlıklı embriyolar üretmeyi başardığımızda hissettiklerimiz inanılmazdı. Sonra bunu yaşayan halihazırda yetişkin bireyler üzerinde de denemek istedik. Ama beklenmedik bir değişken yüzünden her denek aynı sonucu vermiyordu. Bazıları başarılı olurken bazıları ya genlerle uyum sağlayamayıp hastalanıyor ya da tamamen başka bir şeye dönüşüyordu. Sonra yavaşça gelişen embriyo deneklerimizde de aslında sorunlar olduğunu fark ettik. Embriyolar gelişimlerini tamamlamak üzereyken ikinci bir aşamadan geçiyordu. Etrafları bir pupayla kaplanıyor ve metamorfoz geçiriyorlardı. Sonra insan olmak yerine yeni birer canlı oluyorlardı. Embriyoların doğumlarını tamamlamasına hiç izin vermedik ve kanıtları da yok ettik fakat yetişkin bir denek gözetim altındayken kurtulmayı başardı. Sonra da ısırdığı herkese enfeksiyonunu bulaştırdı. İlk ısırdığı bendim. İşler kontrolden çıkmadan kendime antikor enjekte ettim ve aklımı korumayı başardım. Bedenimin değişimiyse çok sancılıydı. Sonuçta bir başıma kaldım ve burada yaptıklarımızı düzeltecek bir tedavi arıyorum.."
Ne diyeceğimi ve ne düşüneceğimi bilemiyordum. Hepsi sanki bir korku filmi gibiydi. Bana boncuk gibi parlak simsiyah gözleriyle baktı ve birdenbire "Belki de cevaplar sendedir. Çalışmak ve doğru sonuca ulaşmak için bozulmamış insan genlerine ihtiyacım var. Bunu çözebiliriz!" diye heyecanla üzerime doğru gelirken birazdan kalbim patlayacakmış gibi korku duyuyordum. Üzerimde deney yapacaktı. Peki bana ne olacaktı? Sırtımdaki çantadan yavru kedinin profesörden hoşlanmayan sesini işitiyordum. Onun bize yaklaşıyor olması onu da ürkütüyordu. Bize ne olacaktı? Her şeyi gerçekten de düzeltebilir miydik? Bu adamın zekasına hala güvenebilir miydik?
Bir kabus dizisi bölüm 3...
~Son~
S..
Zevkle okuyorum hikayeni. Kalemin cok iyi. Yorum bırakmadim ne zamandir ama okuyorum yazilarini merakla devamını bekliyorum :)
YanıtlaSilHey seni görmek ne güzel :) Teşekkür ederim mutlu oldum :) Rüyaydı bu yazı aslında ve burada uyandım. Devamını biraz düşünmem gerek :D
SilGüzel bir yazı olmuş.Kaleminize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim beğendiğinize sevindim :)
Silanneeee olmasın byle şeyler. distopya olmuş buuu. felaket sonrasıııı. ah bu bilimadamlarıııı ah ah :)
YanıtlaSilböööö korktun muuu :D
Sil