Yaşama çabası içinde ve çevremizdeki insanlar ile uyumlu olma çabasıyla iç dünyamızın sesini kısıp karanlıkta bırakabiliyoruz. Böyle olmasına izin vermemek lazım. Ailemize, arkadaşlarımıza nasıl özen gösteriyorsak onları dinliyorsak kendimizi de dinlemeliyiz. Her zaman birisine ne istediğini sorarız, nasıl hissettiğini sorarız, iyi olması için güzel şeyler yaparız sevdiklerimize. İşte bunu kendimiz için de yapmalıyız. Bazen durup gerçekten ne düşünüyorum, ne istiyorum, ne hissediyorum diye sormalıyız.
Şuan şarkı söylemek istiyorsan söyle. Yolda yürürken söyle mesela. Kime ne? Ya da parklarda çimenlerde koşmak istiyorsan koş. Pamuk şekeri yüzüne yapıştıra yapıştıra ye. Kime ne yani.. Bir yere gitmek istiyorsan git. İstemediğin bir yere de gitme. Görmek istemediğin kişileri görme. Görmek istediklerini erteleme bekleme. Seni incitip duran şeyleri ve kişileri hayatından çıkart ama kin gütme. Unut gitsin. Zaten unutulmak bence bu dünyada en acı verici şey. Kendine bir çocuk gibi davran. Bak bakalım şimdi ne yapmak istiyorsun sor kendine. İç sesimiz hep çocuktur aslında hiç büyümez ama biz onu duymayı bırakırız unuturuz. Unutmamalı korumalı onu.
Bir tütsü yakıp güzel bir müzik açıp güzel bir hikaye okuyacağım ben de şimdi. Beni bekleyen onca işi gücü ödevi ve diğer şeyleri bir süre düşünmeden. Sonra belki de bir ara sahile gitmeli. Ne zamandır deniz kabuğu aramadım. Denizin tuzlu kokusunu sessizce yudumlarken biraz manzarayı izlemek biraz kitap okumak güzel olur. Son zamanlarda insanları kafama takmamayı da öğrendim. Böyle hayat daha kolaymış gerçekten de. Bana ne deyip geçmek umursamamak insanı gerçekten gençleştirebiliyor. Sizi yıpratan insanlara ve olaylara karşı bunu deneyin. Sabrınızın sonuna geldiğinizde gerçekten hissizleşiyorsunuz ama benim gibi bu son noktayı beklemeyin kendinize daha iyi davranın. Hayat naneli şekerlerle dolu blog. Biz vampirler de neyse ki domates seviyoruz.
Yazarım yine papatya çayım soğumasın.
S..