
Çok hareketli, çapkın, neşeli, yaramaz bir şey. Minnacık bedeninde gözleri mücevher gibi, parlak zeka dolu bakışları... Böyle bir şeyi kuş işte iki tane kanadı ve tüyleri var diyip nasıl geçebilir insan... İlk günler onunla uyudum onunla uyandım. Kafesine sarılarak uyuyordum beni sevsin bana alışsın diye. Hem uyanıkken de yanımdan hiç ayırmıyordum. Ders çalışırken sesli çalışıp ona okuma yapıyordum. Sesimi seviyordu. Şarkı söylememe, ninni söylememe bayılırdı.
"Çakıl.. Çakıııl!" diye diye hiç bıkmadan aynı tonda tekrar ede ede ona adını öğrettim. İsmini söylediğimde tüneğinin üzerinde pıtı pıtı koşarak olduğum tarafa gelip tellere zıplayıp beni öpmeye çalışırdı. Israrlı tekrarlarımdan sonra kendisi de konuşmayı öğrendi. Bir defa konuşmanın yolunu anlayınca diğer kelimeleri öğrenmesi daha kolay oldu. "Çakıııl, Aşkıım, Canım, Bebeğim, Çalıkuşu, Çarşı karşı, Çarşı kuşu, Okasa, Aayy!, Gel buraya, Bak!, Cici bebeğiiim, Aç kapıyı, Hahahaa!, Oy oy oyy!, I love you, Aaaa!" gibi bir sürü kelime ve nida öğrenmişti. Bunları da canı nasıl isterse uzatarak veya melodik şekilde söylüyordu. Hatta bazen sessizliğin içinde bir anda bağırır gibi sesini yükselterek "Aşkıım!" diye beni çağırmayı öğrenmişti. Öyle çağırdığında benden hemen cevap geleceğini biliyordu. Öğrenip unuttukları da oldu ve bunların yanında bir de poşet sesini taklit ediyordu. Bu en sevdiği seslerdendi çünkü ona göre tüm poşetlerde yem vardı, lezzetli bir sesti onun için. Poşeti duyduğu anda o da başlardı. Hapşırmamızı ve öksürmemizi de taklit eder biz öksürünce tekrar ederdi. Ve bir de benim gülmemi taklit ediyordu, ben güldükçe o gülüyordu o güldükçe ben gülüyordum. "Hııı?" diye soru sorar gibi nidalar yapardı. Özellikle uykusu olduğunda kafasını geriye çevirip tüylerinin arasına gömdüğünde kendi kendine söylenirdi ama ben ninni söylersem susup dalıncaya kadar beni dinlerdi. Kuşlar uyurken güvende olma duygusundan dolayı sevdiklerini dinlemek istermiş.
Gözlerimi kapattığımda gözlerini kapatırdı, çok kez bu şekilde onu kandırıp uyuttuğum olmuştu. Dudaklarımı öpücük atar gibi yaptığımda o da gagasını aynı şekilde oynatır ve öpücük sesi yapardı. Kafamı hafif sallayıp dans etmemi severdi. Hemen kendisi de dans ederdi kafasını sağa sola aşağı yukarı sallarken heyecana kapılıp hızla daire çizmeye başlardı. Piyano ve gitar sesine bayılırdı. Hemen neşelenirdi müzik dinlerken. Kalabalık ve yüksek seslerden hoşlanmazdı. İçine su konunca kuş sesi çıkartan toprak kuş şekilli düdükler vardır onların sesini taklit ederdi. Dans etmek en sevdiği şeydi. Bir de öpmek. Lakabı Spaydi idi çünkü tepesi aşağı örümcek adam gibi durup öyle öpüşürdü. Annemin köpeği Nazlı ile birbirlerini kıskanırlardı en çok sevilmek için yarışırlardı. Doğranan bir salatalığın kokusunu salondan bile alır, heyecanlanırdı. Heyecanlanınca göz bebekleri küçülür etrafındaki beyaz halka belirginleşir ve daha da heyecanlanırsa kanat çırpardı. İstediği bir şey olduğu zaman kafesin tavanından ters sallanır ve kanat çırpardı. Sofraya oturduğumuzda onun hakkını vermezsek salatalık için kafesteki yemliği bile yerinden söker, tepesi aşağı devirir, isyan ederdi. İstediği her şeyi anlatmasını bilirdi. Önceleri uçmayı çok severdi ama son yıllarda kafesten çıkmaktan hoşlanmıyordu. Kırmızı renkten nefret ederdi, beyazı çok severdi. Gagasını burnuma dayayarak öyle durmaktan hoşlanırdı. Ayaklarına dokunulmasından en başından beri nefret ederdi bu yüzden elimize asla alamazdık. Ama o isterse omzumuza gelir dururdu. Yanlışlıkla elimize gelse sanki biz tutmuşuz gibi bize sinirlenirdi. Ama parmağımla güreşmekten hoşlanırdı.
Kapıyı pencereyi aynı anda hiç açmazdım rüzgarda kalmasın diye. Geceleri ışık kapalı otururdum uykusunu alsın diye. Tv veya laptop sesini çok açmazdım rahatsız olmasın diye. Zaten rahatsız olunca sinirlenirdi söylenirdi bıcır bıcır bir şeyler mırıldanır homurdanırdı. Küçük prensimdi benim. Ders çalışırken sessiz olmam gerekse bile onun için piyano sesi açardım ya da tvde bir şeyler açıp kısık sesle dinlemesini sağlardım. Radyo 45lik dinlerdik beraber. Teoman ve Şebnem Ferah'ın seslerine bayılırdı. Pop müzik de severdi. Hayatımın her alanında yeri vardı. Annemlerin evine gelirken ardımda bırakmaz yanımda getirirdim. Mutfağa yemek yapmaya giderken benimle gelirdi. Yediğim her meyveden önce ona verirdim...
Bu yıla kadar hiç ama hiç hastalanmadı. Belki ufak üşütmesi hapşırması olmuştur. Ama öyle güçlü dinç bir kuştu ki asla hastalık kabul etmezdi. Annemler onun hapşırmasını ayırt edemezdi ötüyor sanırlardı ama ben anlardım. Onu en halsiz gördüğümde sadece sessiz kalıp tüylerini kabartmış olurdu. O zaman bilirdim ki üşümüş. Hemen sıcak tutardım. Hemen kendine gelirdi. Geçen aylarda evimi sel bastığını anlatmıştım. O zaman hayatında ilk defa çok kötü hastalandı. Veterinere götürdük. Veteriner kuşlardan anlamıyordu ama antibiyotik ve vitamin verdi. İlacı kendi içirememişti çünkü Çakıl el ile tutulmaktan nefret eder kaçardı. Panik atak geçirirdi tutulmak istemediği için. İlacı benim içirmenin bir yolunu bulmam gerekiyordu. En sevdiği şey ekmek, yumurta ve salatalıktı. Onlara damlatarak ilacı kandırarak yedirdim ona. Sıcak tuttum. Üç dört gün başında bekledim. Su içmesi için uğraştım. Parmağımı suya batırıp parmağımdaki damlaları içmesini sağladım. Yem yiyemediği için yumurta haşladım. Minik minik parmağımın ucuna yumurta koyup bir anne kuş gibi yedirdim ona. İlaçtan önce kusuyordu çok kötüydü. çok çok kötüydü. Ama toparlanmayı başardı. Virüs salgınından önce annemlere gelirken yanımda getirdim keyfi çok yerindeydi. Ama bir kez daha hastalandı. Daha çok vakit geçmemişti bile. Aynı süreci yine yaşadık. Yine toparlandı.
Ama geçtiğimiz perşembe günü yani ayın 11inde bir şeyler ters gitti. Sabah çok neşeliydi. Sabahları etraf aydınlık ve perdeler açık kalmışsa gün ışığıyla neşesini bulur ve beni uyandırana kadar konuşurdu. Ben uyandıktan sonraysa o tekrar uyurdu. Dışarıdaki kuşlara laf yetiştirirdi. Yine öyleydi. Dışarıdaki kuşlarla yarışıyordu. Ben uyanınca sakinleşti ve kahvaltı hazırlığında heyecanlandı. Salatalığını verdik ona da. Kahvaltıdan sonra sessizleşti. Sonra kustuğunu duydum. Kursağındaki yemleri kusarken etrafa fırlatıyordu. Panikle hemen yanıma aldım. Birkaç gündür ruh halim zaten kötüydü. Kabuslar görüyordum alakasız şeyler hakkında. Onu öyle görünce içimdeki sıkıntı bu yüzdendi demek dedim. Bu sefer daha kötü olduğunu anlamıştım. Çünkü.. Çünkü bu kez ilk defa tüneğinden düştü. Bir kuşun tüneğinden düşmesi kötüye işarettir. Bir kuşun kafesin dibinde dolaştığını görmeniz için onun deli olması lazım bundan nefret ederler. Kafesin dibine indiğini yalnızca düşen bir meyvenin peşindeyse görebilirsiniz ya da çok korkmuşsa. Çakıl bir meyvenin peşinde olsa bile kafesin kenarına tutunur kafasını uzatabildiği kadar uzatır meyveyi öyle alırdı asla yere dokunmazdı.
Çok korkmuştum. Elimize gelmekten nefret ederdi ama başka çarem yoktu onu elime aldım. Hiç kendinde değildi. Elimde onu ısıttım. Vitamin vermeye çalıştım, su vermeye çalıştım, kustuğu için bir şeyler yesin diye uğraştım ama bu kez hiçbir şeyi kabul etmedi. Nazlı da çok endişelenmişti gelip gidip onu izliyor kontrol ediyordu. Sonradan düşündüm de sanırım felç geçiriyordu. Önce midesi mahvoldu. Sonra ayakları tutmaz oldu. Sonra elimin içinde sanki bir kalp tutuyordum. Kalbi pıtır pıtır atıyordu. Korkmasın diye ona ninni söyledim. Sakinleştirdim. Yavru bir kuşun annesini çağırması gibi iki üç kez ses çıkartabildi. Sonra kalbi durdu. Melek oldu benim minik prensim. Nazlı onun gittiğini hemen anladı. Nasıl anladı bilmiyorum ondan bir anda korkup geriye doğru sıçradı ve panikle havlamaya başladı. Çakıl'ı bir prens gibi erik ağacının altına gömdük.
Kaç gündür kendimi yeni toparlayabildim. Belki bir kuş için üzülmek çoğu kişiye anlamsız gelebilir ama o benim bebeğimdi. Kahvaltıda salatalık yerken onun artık olmadığını unutup yanlışlıkla onun için ayırıyorum veya pencereden rüzgar girdiğinde üşür diye tam düşünecekken artık olmadığı aklıma geliyor. Dışarıda kuşlar öterken cevap vermesini bekliyorum fark etmeden kafesinin olduğu yere dönüp bakıyorum.. Sesini özledim. Resimlerine bakamıyordum bugün bakabildim. Onu hep mutlu yaşatmaya çalıştım. Daima yanımda olup bana arkadaşlık etti. Bu yazıyı da onu hatırlamak ve unutmamak için yazıyorum..