Kızlarla bunu anlamaya çalışıyorduk. Burada ne olmuş olabilirdi böyle? Sonra bu odanın kime ait olduğunu hatırladık. Ev sahibi! Burada ne yapmıştı? Ben panikle halıyı düzeltip ayağa kalkarken kızlar sessizleşti ve kapıdan adamın bize baktığını gördüm. Yine aynı donuk gözler ve asık suratla hiç değişmemişti. "Eviniz çok nostaljik, duvarlardaki geyik boynuzları ayrı bir hava katmış herhalde siz avlıyorsunuz. Gerçekten muhteşem." diyerek dikkat dağıtmaya çalışan birkaç cümle daha saçmaladım. Adam yine tepki vermeden gitti. Açık kalan kapının ardındaki boşluğa bakakalmıştım. Tehlike içgüdüsünün yarattığı titreme ensemden sırtıma doğru karıncalanıyordu. Kızlar da oldukları yerde donup kalmıştı. Lülü hızlı adımlarla ilerleyip kapıyı kapattı. Bir an için şiddetle geri açılacağını ve saldırıya uğrayacağımızı sanmıştık. Fakat iki üç dakika geçtiği halde öyle bir şey olmadı. Burada kalmamız hiç güvenli görünmüyordu artık. Telefonlarımızdan grubun geri kalanına ulaşmaya çalıştık ama şebeke çekmiyordu. Dışarıya çıkıp şüphe çekmek de istemiyorduk. Peki ne yapacaktık?
Odanın sahip olduğu tek pencere platforma bakıyordu. Işığı çoktan kapatmıştık. Kapının önüne yatağı çekip bir set oluşturmuş ve ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyorduk. Ben pencerenin kenarında perdeyi açmadan sessizce dışarıyı gözetliyordum. Dışarıdan görülmediğimden emindim. Kaldığımız yer girişteki merdivenlere en yakın yerdi. Bu nedenle geç saatlere kadar bir sağa bir sola pek çok kez adamın camın önünden geçişini izledim. Bir defasında onu izlediğimden habersiz bir dakika boyunca pencereye baktı. Diğer seferlerde ise sanki bizim odanın önünden geçerken kasten yavaşlıyor gibiydi. Ne konuştuğumuzu duymaya çalışıyor veya uyuyup uyumadığımızı anlamak istiyordu sanki. Davranışları kadar elinde taşıdığı orak da endişelenmemiz için başlı başına yeterdi. Tamam, adam besinlerini kendi ekip biçiyor olabilirdi ama gecenin ikisinde orakla dolaşmak pek akla yatkın değildi.
Onu en son görmemizin üzerinden yaklaşık bir saat geçtikten sonra harekete geçmeye karar verdik. Planımız grubun geri kalanı için hızlıca diğer iki odaya ulaşmak ve araç gereç depolandığını gördüğümüz küçük kulübeyi karıştırıp benzin olup olmadığına baktıktan sonra buradan ayrılmaktı. Oda ücretlerini çoktan vermiştik bu nedenle benzini aldığımız için suçlu hissetmemiz gerekmiyordu. Mely, ya benzin yoksa o zaman ne kadar devam edebiliriz diye sordu. Son yedekleri kullanmıştık ve o da bizi fazla uzağa götürecek kadar kalmamıştı. Yine de burada kalmaktansa yolun geri kalanında bir arada kalıp yürüyerek devam edebileceğimizi söyledim. Otobüsle ilerlemekten daha kolay bile olabilirdi. Bir dere bulur ve onu takip ederdik. Sonunda bizi ya denize ya da bir yerleşim yerine ulaştırırdı.
Perdeyi usulca aralayıp sonra da ses çıkartmamasını umarak pencereyi açtım. Kızlar ardımda şüpheyle dışarıya bakıyordu. Öyle korkuyordum ki her an vazgeçebilirdim fakat evvelden beri yanımda korkan başka birisi olduğu zaman onu koruma içgüdüsüyle saçma bir cesarete sahip olurdum. Ruh halimi dışa yansıtmadan kızlara beni takip etmelerini işaret ettim. Böyle durumlarda kimse geride kalmamalıydı. Dışarıda gece böceklerinin sesleri düzenli bir ritm tutturmuştu. Çevreyi aydınlatan tek şey bazen bir bulutun ardına saklanan yeni aydı. Nefesimi kontrol altında tutmaya çalışıp pencereye tırmandım. Ayaklarımı sınırdan dışarıya uzatırsam geri dönemeyeceğim düşüncesi bir an için duraklamama neden olsa da sonunda ayakkabılarım elimde olduğu halde platforma adım attım. Üşüdüğümü hissettim fakat bu salt hava durumundan kaynaklı değildi. Kanım damarlarımın içinde yavaşça buz tutuyor gibiydi. Karanlığın içinde göz gezdirdim. Bütün pencereler mümkün olduğundan daha az bir ışık yansıtarak bu soğuk atmosfere katkıda bulunuyordu. Bütün perdeler kapalıydı fakat içeriden dışarının görünmesinin daha kolay olduğunun farkındaydım. Hızlı hareket etmek zorundaydık. Bir çırpıda ve sessizce platformun öbür ucuna ilerledik. Grubun geri kalanı yan yana olan iki odadaydı. Işıkları kapalıydı. Uykularının çok derin olmamasını umdum.
İlk odaya ulaşınca kapıya ses çıkartmamaya çalışarak birkaç kez vurdum. İçeriden bir tepki alamıyordum. Kızlar da diğer odanın kapısına varmış aynı şeyi tekrar ediyordu. Ama oradan da bir ses yoktu. Kilitli olmamasını umarak kapı koluna asıldım. Ve kapı şaşırtıcı şekilde kolayca ardına dek kayıp açıldı. İçerisi o kadar karanlıktı ki ilk başta bir şey görmek imkansızdı. Kızlara yanıma gelmelerini işaret edip korkarak kapıdan içeri bir adım attım. Birilerine seslendim. Köşelerde birer tane olmak üzere dört yatak olduğunu hatırlıyordum. En yakındakine doğru ilerledim. Gözlerim hızla kendini karanlığa ayarlıyordu. Zifiri karanlıkta önce belirsiz şekiller görünür oldu ardından nesnelerin biçimlerini anlayacak kadar konturları belirginleşti. Siyah beyaz ve biraz da mavi bir resmin içine düşmüş gibiydim. Yatağa ulaştığımda bulmayı beklediğim şeylerle gördüğüm manzara kıyaslanamazdı. Korkunç ve vahşi bir şeylerin izlerini bulmayı bekliyordum. Fakat bulduğum şey bir hiçti. Bunun yine de korkunç olduğunu inkar edemem. Yatak boştu. Ve gece görüşüne uygun hale gelen gözlerim diğer yatakların da boş olduğunu söylüyordu. Arkadaşlarım olmaları gereken yerde değillerse neredeydi?
Hızla dışarıya çıkıp diğer odaya ulaştım ve tereddüt etmeden kapıya asıldım. O da diğeri gibi kolay ve sessizce bana yol açmıştı. Bu odada da karşılaştığım şey diğeriyle aynıydı. iki odada toplam yedi kişi şuan kayıptı. Aklımı kaçıracağımı sandım. Etrafta saldırı veya boğuşma izi yoktu. Sanki kendi rızalarıyla öylece kalkıp gitmişler gibiydi. Benden habersiz bir yerlerde ateş yakıp bir şeyler pişirip eğlenelim kafasıyla çıkıp gitmiş olmalarını diliyordum. Odalarda başka bir kapı veya geçit yoktu. Yani dışarı çıkmış olsalar kaç saattir kendi penceremden onları görmüş olmam gerekirdi. Ev sahibinin de onların olduğu tarafa hiç ilerlemediğini biliyordum. O zaman neler olmuştu? Anlamıyordum. Dışarı çıktım. Platformun kenarına ilerleyip karanlıkta gri bir teneke kutu gibi parlayan otobüse baktım. Odalarda bir şeyden korkup belki de otobüse sığınmış olabilirler diye düşünmüştüm. Ama orası da oldukça sessiz ve karanlıktı. Başka çare yoktu etrafı aramak zorundaydık. Kızlardan birine benzin için şu kulübeye bakmasını diğerine de otobüsü çalıştırmak için hazırda bulunmasını söylemek için ardımı döndüğümde resmen nutkum tutuldu ve nefes alamadım. Kızlar kaybolmuştu.
Nereye gideceğimi de ne yapacağımı da bilmiyordum. Hiç ses çıkartmadan ve hiç iz bırakmadan böyle nasıl kayboluyorlardı? Bu bir şaka mıydı? Birisi benimle eğleniyor olmalıydı ama bu hiç hoş değildi. O sırada gecenin içinde ağaçların tepelerinden aşıp gelen bir çığlık işittim. Ay yine bulutların ardına gizlendi. Kızlar korkup odaya geri dönmüş olabilir mi diye düşündüm. Peki ama şu çığlık neydi? Odaya dönüp bakmaya karar verdim. Gidebileceğim hiçbir yer yoktu ve aklıma sadece başa dönmek gelmişti. Tam oraya ilerlediğim sırada kaldığımız odanın kapısı usulca açıldı. Kıpırdaman öylece dışarıya kimin çıktığına baktım. Bu ev sahibiydi. İfadesiz yüzü ve kömür gibi küçük gözleriyle bana bakıyordu. Ardıma dönüp koşsam o da koşacaktı öyle değil mi? Geriye bir adım atarken konuşup neler olduğunu sormalı mıyım diye düşündüm. O neden bir şey söylemiyordu? Elindeki oraktan akan şey neydi? Düşüncelerimi yakalayamazken titreyen elimde şıngırdayan anahtarı fark ettim. Koşup kendimi platformdan aşağı atsa
Eveet tahmin ediin :) hıhııım bu da bir rüya yazısı işte :)
S..