Gecenin karanlığında bir yıldız parladı yüzüme. Ardından bir kelebek uçtu ışınlarının arasından ve avuçlarıma kondu ansızın. Kelebek güneş oldu, yükseldi en güzel günde ve küçük bir çocuk gülümsedi güneşin denize karıştığı dalgalara masumca. Dalgalara karışan gülücükleri martılar yüklendi yüreklerine. Taşıdılar en uzaklara kadar. Sonra bir çınar ağacının etrafında dolaşırken rüzgâra emanet ettiler yüreklerindekini. Rüzgâr gülücükleri yanına alıp, kendi özgürlüğünde koşturmacasına devam etti bir süre.
Sonra bir gece vakti sıcak bir evin penceresinden içeri süzülüp odaları dolaştı tek tek. Tabii sallanan sandalyesinde dışarıyı izleyen yaşlı kadına ‘merhaba’ demeden gidemezdi. Tam merhaba diyecekken martılardan aldığı emaneti düşürdü birdenbire. Yaşlı kadınsa tüm benliğiyle duydu küçük çocuğun gülücüklerini ve anılar sardı tüm odayı. Zihninin sararmış köşelerinde unutulmuş, güzel anılardı bunlar...
Derken yaşlı kadın gülümsedi geçmişine karşı. Geçmişiyse; gecenin karanlığında, hatırlayamadığı bir yerlerden süzülen ışıkların içinde, avcunda bir kelebekle kendisine gülümsüyordu belli belirsiz…
Sessizgemi
Stephen King okuyomuş gibi hissettim :)
YanıtlaSil:) Kyoko seni buralarda görmek güzel :) Stephen King demişken Öyle Bir Western Ki yi okumalısın ;)
SilBoh
YanıtlaSil