Herkese selamlar blog komşularım ve henüz bloga taşınmamış okur arkadaşlarım :) Henüz diyorum çünkü blog yazmanın ilk adımı bir blog keşfedip okumaya başlamaktır. Pandemi başladığından beri zaman zaman aktif zaman zaman da kayıplarda olmama muhtemelen siz alıştınız ama ben alışamadım. Kafam rahat olmadığında blog okuyamıyorum ve okuyamazken yazmak da bana sorumluluk hissettirdiğinden bloğu açıp bakamadım bile. Yine kaybolduğum bir sürecin ardından kalk kendine gel kızım diyerek kendimi bu sayfaya attım ve nereye kaybolduğumu birazcık açıklamak ve yazmaya yeniden başlamak için bir şeylerden bahsetmek istedim.
Elbette boş boş oturup hayal dünyama dalmamıştım. Biliyorsunuz ki ciddi bir yangın felaketiyle sarılmış haldeyken ülkemizde olanlardan etkilenmemek mümkün değildi. Bu hafta dünya ve ülkem haberlerini takip etmeyi birazcık kendime yasaklamak zorunda kaldım fakat arada sırada hala yangınlar olduğuna dair ve başka kötü haberlerin paylaşımlarına denk geliyorum ve ülkenin bu hali beni gittikçe daha çok endişelendiriyor. Hele bir de sel olayı ve olayın görüntüleri ciddi anlamda sarsılmama neden oldu. Ailem Manavgat'ta ben Antalya'dayım ve birkaç arkadaşım da küle dönen köylerde yaşıyor. Bu sebeple ve olayları birebir yaşayan insanların ve doğanın halini düşündükçe psikolojik olarak epey yıpranmıştım.
Tam bu kabus artık bitiyor dediğim sırada ev arkadaşım covid delta varyantına yakalandı. İki yıldır kendimi ve çevremi virüsten olabildiğince korumak için elimden geleni yaptım. En ufak bir dikkatsizlik şakaya gelmiyor. Şüphelendiğimiz anda arkadaşımı hemen teste gönderdim ve birbirimizden uzak durarak izole olup test sonucunu bekledik. İkimiz de birer doz aşı yaptırmıştık. Aşı olmasak daha kötü geçerdi bu süreç. Ben hafif atlattım ki bunda hem aşı olmamın hem de kullandığım vitaminlerin etkisi olmalı. Boğaz ağrısı, eklem ağrısı, baş dönmesi, aşırı uyku isteği gibi grip benzeri şikayetler dışında bir şeyim olmadı. Arkadaşım biraz ağır atlatıyor ve bunun sebebinin de yoğun çalışması ve dengeli beslenmediği için bağışıklığının düşmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Öksürük ve nefes darlığı insanı gerçekten korkutan bir şey. Geçen gün nefes alamıyorum diye panik atak geçirdi ve ambulans çağırdım neyse ki şimdi daha iyi. Çocukken akciğerlerimi kaburgam deldiği için ameliyat geçirmiştim ve yaklaşık beş altı sene boyunca ciddi akciğer sorunları yaşamıştım. Yani bunun ne kadar korkunç hissettireceğini tahmin edebiliyorum. Çocukken beni kurtaran şey dengeli beslenmek, pekmez ve nefes egzersizleriydi. Bunları arkadaşıma da anlatıyorum uygulasın diye. Sırt üstü yatarken nefes almak akciğerlerde enfeksiyon tarzı şeyler olduğunda zorlaşır. Ben çocukken nefes alamadığım zamanlarda özellikle kış vaktinde griple de ağırlaştığında oturarak uyuduğum geceleri bilirim. Böyle bir enfeksiyon problemi yaşadığınızda hatta kronik nefes darlığı yaratan bir rahatsızlığınız varsa yan veya yüzüstü yatarsanız daha rahat edersiniz yeri gelmişken aklınızda olması için söyleyeyim.
İşte böyle bir iki haftayı atlatırken bir yandan da ders çalışmaya odaklanmaya çalıştım. Şu cümleyi kurmak eylemin kendisi kadar zor oldu. Ah neyse. Bu gün de yavaş da olsa bloğa dönmenin iyi geleceğine karar verdim. Ve buradayım. Şimdi önce bcp yazılarını okuyup gelen yorumları yanıtlamalıyım. Sonra aranızdan hikayelerini merak ettiklerime uğramak istiyorum zaman içerisinde. Okumayı istediğim o kadar çok yazı birikti ki umarım hepsine yetişebilirim. Blog dünyası ve blog komşularım iyi ki var. Burası insana huzur veriyor.
Herkese BCP Temmuz takviminden selamlar olsun benim yüreği yangın yeri dostlarım. Ne zaman Temmuz Ağustos aylarına gelsek hep roma portresi dersi geliyor aklıma. İlgimi çekmeyen isimleri ve yüzleri daima unutan bir insanım. Sadece önem verdiğim şeyleri hatırlarım o yüzden roma yontusu ve roma portresi başımın belasıydı. Roma imparatorları yetmiyor gibi eşleri, çocukları ve komutanları da yetmemiş ayrıca halkın asilzadelerden esinlendiği portrelere de hızlı bir dalış gerçekleştirmiştik. Şimdilerde yüksek lisans sınavına hazırlanırken bu derse çalışmam gerektiği düşüncesi bile karnımı ağrıtıyor. Neyse ne diyordum.. Temmuz.. Yani Eski Türkçede Tammuz çok sıcak anlamına geliyor ayrıca Babil ve Asurlarda Tammuz adında bir tanrı vardır Sümerlerde de Dummuz çobanlık tanrısı olarak geçer. Latincede ise bu ayın adı Julius yani "Julius Caesar'ın ayı" anlamına geliyor. Ayrıca Roma'da takvim Mart ayında başladığı için 5. ay oluyordu. Roma'nın ilk İmparatoru olan Gaius Julius Caesar Octavianus yani Caesar Augustus onuruna Ağustos adı verilen ay da 6. ay oluyordu.
Bu kısa etimolojik girişten sonra gelelim bu ayın temasına ve benim seçtiğim film ve dizilere :) Bu ayın teması Hindistan'dı. Ben de iki dizi, iki film izledim ve yorumladım umarım seversiniz.
Super 30
2019 / Hindistan
Tür: Biyografı, Dram
Yönetmen ve Senarist: Vikas Bahl
154dk
Anand Kumar matematiğe yeteneği olan bir öğrencidir. Sevdiği kızla buluştuğunda bile aklından sorular çözmeye devam eden, kütüphanelerden çıkmayan bir öğrencidir. Hatta üniversitelilere açık olan ama kendisinin girmesinin yasak olduğu kütüphaneye bile girmeye çalışır. Bir gün yine oradan kovulurken çalışanlardan biri ona bu yeteneğini geliştirmek için Cambridge Üniversitesin'e başvurmasını söyler ve bunu yaptığında kabul edilir. Fakat yola çıkacak kadar bile maddi gücü yoktur. Daha önce ona kazandığı bir yarışma sonucunda eğitimi konusunda destek olacağını söyleyen varlıklı bir adamı ziyaret eder. Fakat adamın sadece "namım yürüsün adım duyulsun" düşüncesiyle zor durumdaki pek çok insana sözler verip yarı yolda bıraktığı gerçeğiyle yüzleşir. Maddi güç bulamadığı için okula gidemediği gibi bir gün rahatsızlanan babasını da imkansızlıktan hastaneye yetiştiremeyip kaybeder. Uzun bir süre depresyonda kalır. Bir süre sonra onun yeteneğinin farkında olan bir iş adamı tarafından iş teklifi alır. Bu sayede öğretmenliğe ilk adımını atar ve yavaş yavaş halk ve medya tarafından tanınmaya başlar.
Öğretmenliğe adım attığı bu yıllarda başta artık para kazanmanın ve rahat yaşamanın mutluluğuna kapılır ve başka bir şey düşünmez. Fakat zaman içinde yozlaşmış eğitim sisteminin durumunu tekrar hatırlar, eğitimcilerin işi ticarete dökmüş olduğu gerçeğiyle tekrar yüzleşir ve fakir öğrencilerin durumunu yeniden hatırlar. Hayatını etkileyecek bir karar alır ve bundan sonra fakir öğrencilere hiçbir ücret almadan ders vermeye başlar. Onlar için kendi birikimi ve kendi elleriyle bir sınıf inşa eder. Çok uzak yerlerden bile adını duyan maddi yetersizlikler ve aile baskısı altında olan çocuklar kaçıp ona gelir. 30 zeka küpü öğrenci Hint Teknolojileri Enstitüsüne girmek için sınava hazırlanacaktır. Anand çocuklara eğitim verdiği gibi kalacak yer de sağlar ve yemekleri de annesi yapar. Böylece zor ama umut dolu bir yolculuk başlar. Elbette kıskananlar da vardır.
En iyi öğretmenini kaybeden müdür velilerin baskısıyla çeşitli planlar kurarak Anand'a savaş açar. Durum öyle kötüleşir ki adamı öldürmeyi bile düşünürler. İşte bu sahnelerde ağladığımı itiraf etmeliyim. Kendi çıkarları uğruna insanların ne kadar kötüleşebildiğini gözler önüne seren bir film. Zengin çocuklarla farklı şartlarda aynı sınava girip aynı okula gitme stresi yokluğun dibindeki bu 30 genci duygusal olarak yıpratırken öğretmenlerinin onlar için verdiği mücadele de her birine devam edecek gücü veren tek şeydi. Sayısız tehditler, düzenbazlıklar, suikastler arasında bu çocuklar sadece ders çalışmak istiyordu. Peki ne mi oldu? İzleyin derim :)
İşte bu sadece matematik dehası Anand'ın hikayesi değil. Toplumun zengin fakir arasındaki uçurumunu ve yaşadığı trajik zorluklarla adaletsizliği gözler önüne seren bir film. Ayrıca Anand Kumar için Discovery Channel'da çekilmiş bir belgesel de varmış. Kurduğu "Super 30" programı Her yıl 30 öğrenci seçip yetiştirmeye devam etmiş..
Sonsuzluk Teorisi
2015 / İngiltere
Tür: Biyografi, Dram
Yönetmen ve Senarist: Matt Brown
108dk
Matematiğe doğuştan gelen bir yeteneği olan ve daha önce hiç öğrenmediği formülleri bile doğal düşünce ürünleri halinde çözerek herkesi şok içinde bırakan Srinivasa Aiyangar Ramanujan, çalışmalarını Cambridge Üniversitesi'ne gönderir. Tek istediği bulduğu formülleri kayıt altına aldırmak ve ölse bile yok olmamasını sağlamaktır. Okula kabul edilmesinin ardından sömürge altındaki ülkesinden ayrılıp İngiltere'ye gider ve o dönemin şartları altında bir de yabancı düşmanlığıyla baş etmek zorunda kalır. Onu okula davet eden akademisyen Godfrey Hardy sert ve disiplinli olmasına rağmen içten içe Ramanujan'a hayranlık ve sempati beslemekte fakat akademik dile alışık olmayan genci buna hazırlarken de aşırı zorlayıcı bir tutum sergilemektedir. Ona göre bu sert duruşu aslında Ramanujan'ın akademi dünyasına kabulü için gerekli gelişimi göstermesi açısından önemli ve gereklidir.
Elbette Ramanujan iyi bir eğitimden geçmemiş olduğu için akademik yazım konusunda başta çok bocalar. Bulduğu formülleri kanıtlaması gerektiğini ve sebebini başta anlamaz. Bu fikirler bana geliyor işte hepsi aklımdan geliyor kaydedelim bunları diye inatlaşırken profesör de ona buluşlarını ancak kanıtlarsa kabul edileceğini anlatmaya uğraşır. Süreç böyle devam ederken bir de savaş zamanı gelip çatar. Savaş zamanında sanırım okullar kapalı olduğu için Ramanujan bir yandan zaten et tüketmediği için düzgün beslenemediğinden sinsi bir hastalık yakasına yapışır. Okula geri dönebildiğinde profesörden durumunu saklayarak sadece formüllerini kanıtlamaya odaklanır. Gel gelelim bu hastalık gün geçtikçe tesirini artırır ve profesör de sonunda durumu fark eder. Peki durum böyleyken kanıtlaması gereken formüller ve akademik macerası nasıl mı sonuçlandı? İzleyin bakalım :)
Küçük bir alıntı: "Burada (Ramanujan'ın hastaneye kaldırılışı zamanında) efsanevi 1729 hikâyesi yaşanır. Bu numara Hardy'nin kendisini ziyarete gelirken bindiği taksinin numarasıdır ve Ramanujan taksinin numarasına bakıp, 'çok ilginç' demiş. Büyük matematikçi Hardy, Ramanujan'ın neden söz ettiğini anlamamış ve ne demek diye çıkışmış. Aklını rakamlardan başka şeylerle meşgul etmeyen Ramanujan, 1729'un iki farklı biçimde iki sayının küplerinin toplamı olan en küçük sayı olduğu söylemiş:
1729=12^{3}+1^{3}=10^{3}+9^(3)
Her şeyden sonra Ramanujan ölmeden önce bir eşitliği bulmuş ama ispatlamaya ömrü yetmemiş ve matematikçiler arasında şöyle bir inanç vardır. "Ramanujan söylediyse doğrudur"
1976 yılında hayatının son yılında yazdığı kayıp bir defter bulundu bu defterin keşfi beethovenın 10. senfonisinin keşfiyle kıyaslanmaktadır. 1 asır sonra bu formüller kara deliklerin davranışlarını anlamak için kullanılıyor."
Typewriter
2019 / Hindistan
Tür: Gerilim, Korku
Yönetmen ve Senarist: Sujoy Ghosh
1 Sezon 5 Bölüm (Bölümler ortalama 52 dk)
Goa'da üç çocuk, eski bir villada hayalet aramayı planlar. Villanın geçmişi karanlıktır ve hakkında anlatılanlar ürkütücüdür. Çocukların kendi aralarında kurduğu hayalet avı kulübüne inançları tamdır ve mutlaka bir gün bir hayalet bulup yakalamaları gerektiğine inanmaktadırlar. Ellerinde bir hayaletin nerelerde olabileceğini, nasıl ortaya çıkabileceğini, nasıl yakalanacağını ve yok edileceğini anlatan popüler bir kitap vardır. Yetişkinler bunların hiçbirine inanmaz ve çocuklara da akıllı uslu durmaları için hep kızarlar. Ancak yeni bir ailenin taşınmasıyla, villanın gizemli geçmişi tüyler ürpertici biçimde canlanır. Ve Hayaletlerin ortaya çıkması için en uygun gece de yaklaşmaktadır. Ortaya çıkan hayalet sinsi ve kana susamış bir varlıktır. Peki ama o meşhum gece yaklaşırken onu durdurmayı nasıl başaracaklar veya onu durdurmanın gerçek bir yolu var mıdır?
Dizimiz mini minnacık yeni nesil Hint dizilerinden. Dans yok. Aslında Hint kültürüne dair çok fazla detay da yok. Hatta içinde Hintliler oynuyor olmasa bana baya baya bir Amerikan veya Avrupa korku ve perili ev filmlerini anımsattı diyebilirim. Netflix için yapılınca biraz kendilerinden kopmuşlar sanki. Fakat konusu çok ilginçti. Hatta oturup yazmayı sevdiğim türde bir hikayesi var ve ben olsam ben de sonunu öyle yazardım :)
Taj Mahal 1989
2020 / Hindistan
Tür: Dram, Romantik, Komedi
1 Sezon 7 Bölüm (Bölümler ortalama 36dk)
Hindistan deyince asla çabucak biten bir dizi veya filme alışık değiliz fakat bu dizi mini minnacık şirin bir dizi. Dizide uzun uzun danslar olmadığını baştan söylemeliyim. Bununla birlikte kültürü ve yaşayışı oldukça iyi ve de eğlenceli aktarmış. Yemekler, sokak yaşantısı, aile yaşantısı, okul, arkadaşlık her şey var bu dizide. Dizi 1989 senesinde geçiyor. Bir üniversitede başta birbirleriyle hiç alakası olmayan birçok profesör, öğrenci ve onların aileleri arasında gelişen olaylar en sonunda hepsini bir araya getiriyor. Bölüm sayısı az olmasına rağmen birçok farklı hikayeyi içinde barındırarak ilerliyor. Uzun uzun bir melodram yerine bu kısacık dizide gerçek Hindistan sokaklarını ve yaşayışını görüyoruz. Tabi aşk olmadan olmaz :)
Herkese merhabalar canım blog ailesi. Bu hafta sohbetlerin konusu benden olsun dedim. Aslında şuan içinde bulunduğumuz felaketler sebebiyle moralim aşırı bozuk. Daha önceki yorumlarınıza henüz yanıt veremedim ve sizi ziyaret edemedim affedin. Medya büyük oranda sessiz kalsa da burada korkunç şeyler devam ediyor ve sadece sosyal medyadan güncel haberleri alabiliyoruz. Kaç gündür düzgün uyumadım ve yemek yemek içimden gelmiyor olan biteni gördükçe. Bu konularda da konuşalım isterdim ama belki bunu haftaya filan sizlerden biri yazar. Benim şuan normal bir şeylerden konuşmaya ihtiyacım var ve o konuya gücüm yok.
Bu hafta için pandemi boyunca kişisel gelişim veya eğitim adına uyguladığımız şeylerden bahsedelim istedim. Kişisel gelişim adına ve eğitim için bu süreçte bir şeyler yaptığınız oldu mu, yaptıysanız neler yaptınız ve gelecekte bu türden planlarınız düşünceleriniz varsa bizimle paylaşabilir misiniz? Böylece hepimiz birbirimizden faydalı bilgiler ve uygulamalar öğrenebiliriz. Örneğin online seminerler, eğitimler olabileceği gibi kişisel arınma için meditasyon teknikleri vs olabilir.
Kişisel arınma ve zihnimi dinlendirmek için zaman zaman müzik dinler şarkı söylerim bazen bunu kaydettiğim de olur. Veya hiçbir şey yapmadan hayal kurarak uykuya dalarım. Aslında dizi izlerken uyuyakalmak dışında her zaman uyumakta zorlandığım için hayal kurarak uyurum. Başka bir yaşamım olursa tiyatrocu, sinema oyuncusu veya şarkıcı olmak isterim doğrusu. Bazen de hikaye yazarım bu da beni dinlendiren zihnimi eğlenceli düşüncelerle meşgul eden bir şey. Yazacağım o küçük evreni ve karakteri düşünmek ve onlarla türlü oyunlar oynamak en sevdiğim eğlencelerdendir. Bunlar dışında bazen telefon veya bilgisayar oyunu da oynarım. Eskiden daha çok oyun oynardım şimdi zamanım olmuyor. Bu saydıklarım zihnimi eğlendiren ve dünyanın sorunlarından uzaklaşmamı sağlayan etkinlikler. Tamamen dingin bir ruh hali için ise bitki çayı içer, kişisel bakım yapar ve çizim yaparım ki ne zamandır çizim yapamadım. Plates ve uyduruk birkaç hareketle spor yapmak da dengeli bir ruh hali için yaptıklarım arasındadır. Bir de kedim Leo ile oynamak da bana huzur veriyor. Biliyorsunuz muhabbet kuşum Çakıl'ı kaybettikten sonra bir daha hayvan besleyemem sanmıştım fakat Leo bana çok iyi geldi. Çakıl'ın sesini hala hatırlıyorum ve en koktuğum şeylerden biri sevdiklerimin sesini ve yüzünü unutmaktır. Her ne kadar fotoğraflar ve videolar artık yaygın olsa da çok eskiden videolar yaygın değildi örneğin ve bunlar da yok olabilen şeyler. Yine konuyu dağıttım. Tamam geçelim.
Eğitim adına uğraştığım bazı şeyler bu yazıyı yazma fikrinin oluşmasını sağlayan asıl şeydi aslında. Çok önemli şeyler yaptığımı iddia edemem ama bu süreçte beni meşgul edip ders çalışma alışkanlığımı diri tutmamı sağladığı için önemsedim. Üstelik yeni şeyler öğrenmek açısından da faydalı oldu. Anadolu Üniversitesinin AKADEMA platformunda ücretsiz bir şekilde uzman kişilerin sunduğu çeşitli eğitsel programlar var ve gaza gelip geçen sefer ücretsiz olanlardan hoşuma giden bütün derslere kaydoldum. Tabi hepsine yetişemediğim için sınavlarını ve ödevlerini yapamadığımdan elendim fakat iki dersi başarıyla tamamladım. Çoğu ders sembolik bir katılım belgesi verirken bazı elektronik sertifika programları da yer almakta ve sertifikalı olanlar ücretli. Dil öğreniminden, sanat konularına ve pazarlamacılıktan muhasebe, girişimcilik, eğitim ve yönetim alanlarında ders içerikleri barındırıyor. Geçen sefer tamamladığım derslerden birisi "Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı Geliştirme" Bu aslında öğretmen ve öğretmen adaylarına yönelik bir dersti fakat ilerde ingilizce öğretmeni olmayı düşündüğüm için ilgimi çekmişti. Diğeri de "Engellilerin Farklılıkları ve Başarıları ile Farkındalık" dersiydi. Bu derste de hocamız whatsapp grubu oluşturarak bizi ders dışında da aktif tuttu ve çok güzel bir süreç geçirdik. Yeni farkındalıklar edinip güzel insanlar tanıdık. Hatta Ağaç ev sohbetleri 87de farkındalık üzerine bir konu önermiştim bu ders içeriğinden esinlenerek. Gelecekte bu programdan yeni dersler almayı da planlıyorum.
Bu programın benzerlerini de buldum elbette. Henüz onları denemedim ama sırayla ücretsiz olan veya ücreti abartılı olmayanlardan sevdiklerimin hepsini bitirebilirim. Örneğin ATADEMİX Atatürk Üniversitesinin programı ve oradaki eğitimler de ücretsiz. Bazı başka üniversitelerde hem ücretli hem de çok az ücretsiz ders içerikleri olduğunu gördüm fakat detaylı araştırmadım.
Bunlar dışında evde ingilizce çalıştım. Bu konuda mükemmel değilim benim temelim bile yoktu fakat ingilizce öğretme kabiliyeti cennetlik olan bir arkadaşım neyi anlamadığımı veya nerde eksiğim olduğunu tek kelimemle bile anlayabilip resmen büyü yaptı bana. Evet arkadaşımın büyüleriyle ingilizceyi anladım :D Şaka bir yana tabi hakkını ödeyemem onun. Sonra sabahlardan akşamlara kadar ders çalışıp soru çözdüm. Hakkı Şahin ve Özer Kiraz hocaların derslerini de izledim yutuptan. Duolingo, voscreen, blarma, simpler gibi uygulamaları da kullandım. Hikaye çevirileri yapmaya çalıştım. ODTÜ yayını olan Reader at Work kitabından çeviriler yapmaya devam ediyorum. Bu şekilde çalışarak yds'den çok yüksek olmasa da 53 almayı başardım ve sınavlara girip puanımı yükselteceğim. Bu arada sınavlara çalışmak ingilizce çalışmaktan biraz farklı. Çünkü soru çözme yöntemleri denen bir şey var ve kısa bir bakışla soruyu çözmenizi sağlıyor. Sadece soru çözmeye odaklanırsanız ingilizceniz tekrar gerileyebiliyor bu yüzden de çeviri yapmak çok iyi oluyor. Bence ingilizceden türkçeye çevirmek çok kolay ama tersini yapmak biraz daha alıştırma gerektiriyor.
Son olarak kendimi tutamadım ve sınavsız ikinci üniversite hakkını kullanıp çocuk gelişimi lisans programına kaydoldum. Bu arada ingilizce öğretmenliği için yks'ye girdim sıralamam çok iyi gelmedi 40 bindeyim tercihim tutmayacak büyük ihtimalle çünkü sadece Akdeniz'i tercih edeceğim başka yere şuan gidemem. Olmazsa onu seneye daha mantıklı çalışarak tekrar deneyeceğim. Arkeolojide yüksek lisans da bahara kaldı çünkü başvuru şartlarında sekreter hatası olmuş ve hocalar bunu fark etmeden onaylamış dolayısıyla da şuan başvuru yapamıyorum ki bu geçen haftadan beri sinir krizi geçirmeme neden oluyor.
Bu arada unutmadan Koç Üniversitesinin ve SARAT Projesi'nin hayata geçirdiği Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması Online Sertifika Programını da bitirmiştim bu program da herkes için ücretsiz şekilde açılıyor zaman zaman takip edip katılabilirsiniz.
İşte böyle yukarıda bahsettiğim içerikleri daha detaylı incelemeniz için isimlerinin üzerine linklerini bırakıyorum. Sizlerin de bu şekilde paylaşacağı şeyler olursa hepimiz yeni bir şeyler öğrenmiş deneyimlemiş veya en azından fikir edinmiş oluruz diye düşünüyorum. Umarım bu haftanın konusunu seversiniz kendinize ve çevrenize dikkat edin ve koruyun arkadaşlar görüşmek üzere.