On-on beş kişilik bir grupla birlikte kocaman bir adada bilimsel araştırmalar yapılan bir tesisteyiz. Burası 10 ya da 15 katlı piramit benzeri yapısı olan ve içinde 27 büyük laboratuvar, 3500 görevliyi barındıracak sayıda daire, araştırmalarda kullanılmak üzere suni ışıklandırmayla geliştirilmiş bir ormanımsı alan, deneklerin gözlemlendiği sayamadığım kadar çok gözlem ve habitat odaları, böyle bir yerde ruh sağlığını korumak adına sinema ve spor salonları, mükemmel işleyen bir siber kütüphane sistemi, iki gözlem kulesi, Olağanüstü Maddeleri Sınıflandırma ve İnceleme bölümü, Simbiyoz Canlılar ve Gen Aktarımı ile Yeni Türler programı, ve ve daha ne olduklarını anlayamadığım pek çok şeyle dolu olan büyük bir yer. Bu ters piramidin sadece en üst katı ve gözlem kuleleri yer üstünde.
Burada ne işimiz olduğunu hiç bilmiyorum, ayrıca grubumdaki diğer kişileri de tanımıyorum. Bize rehberlik eden Jenn adında bir kadındı ve anlaşılan pek mühim şeylerin olduğu bu yerde sıradan birisi değildi. Bize tesisi tanıtırken fark ettim ki etrafta bizden başka kimsecikler yok, üstelik ışıklar sinir bozucu bir şekilde gidip geliyor ve bazı yerler zifiri karanlık. Birkaç kişi de benim gibi tedirgin olup çevreye daha dikkatli bakmaya ve Jenn'i süzmeye başlıyor. Ondan hoşlanmadığımıza karar veriyoruz içten içe. Bizi loş ışıkla aydınlanmış geniş bir bekleme salonuna getiriyor ve bir süre beklememizi isteyip yanımızdan ayrılıyor. Birkaçımız rahat görünen kanepelere geçip beklemeye başlarken benim de içinde bulunduğum diğer grup çevreyi incelemeye ve mümkün olan her şeyi kurcalamaya başlıyor.
Bilgisayarlar açık ama gerektiği gibi çalışmıyorlar, telefonlar sessiz, kendi cep telefonlarımız da sinyal bulamıyor. Köşede bir yerde büyükçe bir saksıda daha önce hiç görmediğim çiçekli bir bitki dikkatimi çekiyor, koklamak ve daha yakından bakmak istiyorum. Ama yaklaştığım zaman bitki hareketleniyor, çiçek bükük boynunu yavaşça düzeltiyor, dikenli bir ağızımsı yapı ortaya çıkıyor, hemen uzaklaşıyorum. Yiyecek ve içecek otomatları çalışmıyor. Salona bağlı iki ofisin kapıları açılmıyor ve birinin pencerelerinden içeriye bakınca içgüdülerimiz karanlıkta dolaşan bir şeyler olduğunu söylüyor. Ofislerden uzak duruyoruz. Salonun bir duvarı tamamen camdan yapılma, dışarıda koyu bir gece var. Bahçedeki büyük havuz hareketsiz. Ağaçlar hareketsiz. Ama yine de bize gözlerimizi çevirdiğimiz anda harekete geçen bir şeyler varmış gibi geliyor.
Bir süre sonra Jenn geri gelip bize onu takip etmemizi söylüyor. 7. seviyeden olağanüstü maddelerin incelendiği laboratuvarda görmemiz gereken bir şey varmış. Yer altına, 4. kata iniyoruz. Manzara daha da karanlık bir hal alıyor. Her anlamda karanlık. Bu katta duvarlar yakın bir zamanda tahrip edilmiş, sanki Wolverine öfkeden kendi kaybedip sinirini duvarları çizerek çıkarmış. Bazı yerlerde çıkan bir yangının izleri var ve kokusu da hala duruyor. Ve bazı bölgelerde hiç ışık olmadığı için el fenerlerini kapatmadan ilerliyoruz. Neden hala Jenn'i takip ediyoruz anlamıyorum. Kimse de çıkıp buraya ne olmuş diye sormuyor, sanki burada olan anormallikler normalmiş gibi. Belki de her katın kendine göre bir konsepti vardır diye düşünüyor olabilirler. Peki ben niye bu hiç tanımadığım insanların arasında böylesine saçma sapan bir yerdeyim? Hafızamı mı kaybettim nedir..
Bir yandan düşünerek bir yandan gruptan geri kalmamaya çalışarak ilerliyorum. En sonunda insanların steril edilerek binanın diğer bölümüne geçtiği camlı iki kapıdan oluşan gereksiz bir yerden geçiyoruz. Sonra bir anda tamamen karanlıkta kalıyoruz. Herkesin el feneri aynı anda çalışmamaya başlıyor. Kimi açma kapama tuşunu kurcalıyor kimi avucunun içine vuruyor. Neyse ki birkaçını tekrar çalıştırmayı başarıyoruz ama o da ne, rehberimiz yok ortalıkta. Kalıyoruz öyle bir başımıza. Herkes birbirinin sırtına koluna yapışıyor korkudan, hep birlikte kaybolan rehberimizi bulmak umuduyla koridor koridor dolaşıyoruz.
Sonra yine kapkaranlık bir koridorda ilerlerken içeriden ışık süzülen bir oda buluyoruz ve yavaşça yaklaşırken, Jenn'in sinsice içeriden çıkıp koşa koşa uzaklaştığını görüyoruz. Arkasından sesleniyoruz ama umursamıyor bile. Işıklı odaya giriyoruz, açık bir bilgisayar buluyoruz, Jenn sisteme girip bir şeyleri aktif etmiş başka bir şeyleri kapatmış, komut satırına benzer bir ekranda tehlike uyarısı yanıp sönüyor. Sonra başka bir ekranda şifreli bir mesaj görüntüleniyor, bilgisayar çözmüş tabi şifreyi okuyabiliyoruz o yüzden, mesaj nato denizaltısından gelmiş, ne alakaysa, uzun zamandır gönderilmeyen bir raporun hesabını soruyorlar, eğer hala cevap alamazlarsa önceden belirlenen protokoller uygulanacakmış. Ben de mesaja cevap yazıyorum, böyle böyle şöyle şöyle tüm sorumluluk Jenn bilmem ne adındaki profesöre ait, o bir hain, kaçmaya çalışıyor lütfen yardım edin diyorum.
Sonra koridordan uğultulu bir ses yankılanıyor. Ne olduğuna bakmak için dışarı çıkıyoruz ve vee.. Tüm derisi yanık gibi ama yanmamış bir adamımsı yaratıkla karşılaşıyoruz, sırtından çıkan iki kemikli uzantıyı bize saldırmak için kullanıp rastgele savuruyor, ayrıca gözlerinin olması gereken yer de boş. Kaçıyoruz. Epeyce koşup kendimizi başka bir koridorda buluyoruz. İleride küçük bir kız çocuğu olduğunu görüp yanımıza alıp korumak istiyoruz ama ona yaklaştığımızda korkunç bir kükremeyle saldırmaya başlıyor. Yakından bakınca neye benzediğini anlatamayacağım. Yine kaçıyoruz. Eski bir tuvalete gelip kapıyı kilitliyoruz buradaki ışıklardan biri çalışıyor. Sonra geriye sadece dört kişi kaldığımızı görüyoruz. Bir şey kükreyerek ve çığlıklar atarak kapıyı zorluyor. Tavandaki bir yeri açıp yukarı tırmanıyoruz. Sürünerek ve ses çıkarmadan ilerliyoruz. Pek çok yerden geçip nasıl oluyorsa kendimizi sahilde buluyoruz. İki denizaltı gelmiş. Yardım isteyerek onlara doğru yüzüyoruz. Ama ben bir türlü yüzemiyorum. Suyun içinde bir şey bileğimden tutuyor..
Not: Bunun hepsi bir rüya o nedenle saçmalıklar ve mantıksızlıklar korunarak yazılmıştır.
:)
S..