Sayfalar
▼
19 Ocak 2019 Cumartesi
Odin Bölüm 2
Bazı zamanlar şöyle bir durup ben ne yapıyorum, bütün bu çabanın bütün bu mücadelenin ne anlamı var diye düşündüğüm olur. Bir gün bana verilen zamanın sonuna geleceksem ve o anda olduğum veya olmaya çalıştığım kişi olmamın artık bir anlamı kalmayacak, bir anda tüm mevcudiyetim ve sonsuz zamanın içindeki anlık varlığım silinip gidecekse, sevdiğim insanların kalbinde zamanla bir hayalete dönüşeceksem ve chronos'un hafızalardan silme oyunu beni bulacaksa... diye düşünce akışım kısa süreli buhrana kapıldığında kendimi toprak bir yolun kenarında soğuk bir kayanın üzerinde oturur halde hayal ederim. Güneş o kadar solmuştur ki bu korkunç hayalde bütün mavilikler bütün yeşiller ve görülmesi insana canlılık veren tüm renkler griye dönüşür de üzerine bir de yağmur başlar. Ben soğuk kayanın üzerinde donuk bakışlarla kendim tarafından bile terk edilmiş halde öylece durmaya devam ederim. Şimdiyse gerçekten de bu noktaya nasıl geldiğimi anlamamış bir şekilde soğuk bir kayanın üzerinde korku içinde dururken başımdan aşağıya gökler yağıyordu fakat etrafımda toprak bir yol yerine beni yutmak için canhıraş uğraşan bir nehir akıyordu.
Sanırım her şey gizemli antikacının bizi gizemli bir edayla uğurlayarak dinlenmemiz için adresini verdiği otele gelmemizle başladı. Hayır hayır.. Belki de daha öncesiydi.. Daha o uçurumlu yolda ilerlerken uyku ve yorgunluk beni sarıp sarmaladığında ve gözlerimi garip düşlere teslim ettiğimde aracımızın etrafında uçuşan kader perileri yapacağını yapmıştı. Kendi yolumuzdan sapıp bu tuhaf yere gelmeye karar verdiğimiz anda olacak olan her şey olmaya başlamıştı bile. Antikacının önünde aracın içinde gözlerimi tekrar açtığım andan itibaren hissettiğim o tedirginliğe aldırmadığım için tam bir budalaydım. Çünkü hisleri okumak, doğanın titreşimlerini duymak bize çok önceden öğretilmişti. Bunları göz önüne almadan hareket etmek yaptığımız işin doğasına aykırı ve tehlikeliydi. Uzun süredir dinlenmeden yola devam etmek arkadaşlarımı ve beni köreltmiş olmalıydı.
Güneş batmadan önce otele vardığımızda arabanın camlarını kapatıp dışarıya çıkmadan bir süre genişçe bir arazinin ortasında tek başına karşımda duran bu tuhaf yapıya bakıp burada olmak istemiyorum diye düşünmüştüm. Mari ve Kei çoktan otelin kapısına ulaşmıştı. İçeride yaşam olduğuna dair tek bir işaret bile göremiyordum. İnsan gözü simetriye alışmıştır. Bunun aksini yansıtan şeylerin insana güzel hissettirdiği nadirdir. Doğada değilse bile insan icadı tüm şeylerde bir simetri bir düzen ararız. Doğada bile simetri yoğunluktadır ve bu takıntımız bununla ilgili olabilir. Bir şeye baktığımız zaman kafamız karışmasın isteriz. Aşırı simetri takıntısı olan bir insan değildim ama şimdi bu yapıya bakmak beni rahatsız ediyordu. Ya da hissettiğim duyguyu ben simetri olayına bağlamıştım ama belki de oradan uzaklaşmamı söyleyen daha önce bahsettiğim öğretilerin bilinçaltımda yarattığı alarmlardı.
Yapı iki katlı ve çok da büyük olmayan bir şeydi. Uzun dikdörtgen bir formu vardı ve iki ucunda birisi yarım daire diğeri kare şeklinde yükselen iki kule bulunuyordu. Bina ile bağlantıları birinci katla aralarında duran kısa bir köprüydü. Anladığım kadarıyla dışarıdan başka bir girişe sahip değillerdi. Kulelerden yarım daire olanın çatısı binanın çatısıyla eşit yükseklikteydi. Diğeri ise yarım kat daha yüksekteydi. Beni rahatsız ettiğini düşündüğüm şey ise bu değildi. Uzun ve tirizli pencerelerin hiçbiri olması gerektiği gibi düz durmuyordu. Bazısı sağa bazısı sola bariz şekilde yatmış, binanın sağ tarafı yukarı doğru genişlemiş görünürken diğer tarafı daralmış, çatının bir tarafı sanki şişmiş bir balon gibi kavis almışken bir tarafı içe doğru çökmüş görünüyordu. Hatta bazı pencereler baş aşağı dururken birkaç balkonun da tepetaklak duruyor olması bunun ne tür bir sanat anlayışı olduğunu düşünmeme neden olmuştu. Bunu tarif ederken ve düşünürken bile zihnim acı çekiyordu. Kim bilir içerisi nasıldı...
Sonunda yalnız kalmaktan tedirgin olup dışarı çıktım ve kızlar kapıyı çalarken onlara ulaştım. Geniş çift kanatlı ahşap kapının iki tarafındaki lambalar alacakaranlıkta sarı ışıklarını saçmaya başlamıştı. Gökyüzü bir tarafta soluk bir maviden laciverte doğru değişiyor diğer tarafta iyice kararıp yıldızları süsleniyordu. Bir süre kapıya değişik ritimlerle ve gittikçe değişen duygularla vurup cevap bekledik. İçeride yaşam belirtisi olmadığını daha önce söylemiştim. Tam da bunu kızlara da söyleyip buradan gitmek gerek diyecektim ki kapı ürpertici bir gıcırtıyla yavaş yavaş kayıp açılmaya başladı. Ardına kadar açılması o kadar uzun sürdü ki çıkardığı ses yüzünden ruhum titrerken saatler geçmiş gibi hissettim. İçeride ilk başta kimse yok gibiydi. Kapıyı bize açanın kim veya ne olduğunu anlayabilmek için biraz merak biraz korkuyla ve içeriye çok da yaklaşmak istemeden bakmaya çalıştığımızda kapının diğer kanadının ardına saklanmış olan karanlıklar içindeki şekil aniden aydınlığa çıkıverdi ve üçümüz de birer çığlık kopardık. O ise bizden hiç etkilenmiş görünmüyordu. Bize bakışları evine zorla girmeye çalışan birileri veya bahçesinde gezinmesini istemediği bir komşu kedisiymişiz gibiydi. Karşılaştığımız rahatsız edici tavır kızların dinlenmek için olan isteklerini ve kararlılıklarını değiştirmemişti. Mari buranın otel olup olmadığını sorup eğer öyleyse bir gece kalacağımızı söyleyerek cevap bekledi. Yaşlı kadın susmaya devam ederken sağ tarafımızda yapraksız duran bir ağaca tünemiş ve uzun süredir bizi izleyen bir karga ile göz göze geldiğimi iddia edebilirim. Karga bir anda sessizliği bozup öfkeli olduğunu düşündüğüm bir bağırışla gagasını durduğu dala bir kez vurup bizi korkuturken kadın da ilk defa gerçekten var olduğunu belirtir şekilde kıpırdandı ve o bembeyaz yuvarlak yüzünün ortasındaki iki küçük siyah noktayı usulca çevirip kargaya baktı. Sonra da yine sadece gözlerini kıpırdatarak bize bakıp neşeden yoksun bir "Hoş geldiniz..." diyebildi. Ardından zoraki gülümsemeler ve gerginliğimizi gizleme çabalarıyla onun peşinden içeriye doğru ilerledik...
Düşünüyorum da o anda bile bir şeyleri fark etmek için hala zamanımız vardı. Üstelik yeterince hissi delile de sahiptik. Fakat biz yaz ortasında üşümüş, yorgunluktan aklımız bulanmış ve sadece biraz dinlenmenin peşinde, perişan halde ve açken dikkatli olmaktan epey uzak düşmüştük....
Devam edecek...
S
Sitenizi yeni fark ettim ve hemen takibe aldım, benim siteye de beklerim, geniş kitleler oluşturmak daima güzeldir...Selam ve Dua ile...
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim sevgiler :)
SilDevamını sabırsızlıkla bekliyorum... 😊❤
YanıtlaSilİrem Can
SilTeşekkür ederim ben de merak ediyorum açıkçası bakalım neler olacak 😊❤
Çok güzel olmuş Devamını merak ediyorum :)
YanıtlaSilinciden notlar
Silteşekkür ederiiim ay ben de merak ediyoruum :D
ayyyyy o ne kiiii yaratık muuuu insan muuuuu ayyyyy nolcak kiiiii merak merak merak :) bu öyküde betimlemeler ortamı anlatman müthişti beeee :)
YanıtlaSilmeraklı kedi deepsuii hahaaa :D ayyyy korktun muuu :D yaratık olabiler belki uzaylıdır hattaaa :D betimlemeleri çok seviyorum ben okurken de yazarken de ayyy sevindim ki sevmeneee :)
Sil