Sayfalar

31 Mart 2021 Çarşamba

Kelime Oyunu 18

Herkese selamlaar :) Kelime oyunu devam ediyor bu hafta kimseden kelime önerisi gelmeyince görevi devraldım ve beş kelime seçip ilk hikayeyi yazdım. Yazının sonunda kelimeleri belirteceğim umarım seversiniz :)

Güneşi hatırlıyorum. Gün ışığının süzülüşünü ve havadaki tozları aydınlatırken kollarımda bıraktığı sıcaklığı anımsıyorum. Tepelerin eteklerindeki çinko kaplı çatıların her birisi de çirkin beton öbeklerinin arasında mücevher gibi parlıyordu. Ağaçlar ve tüm bitkiler parıl parıl birer taç gibi giyinmişti altın sarısı ışığı. Kuşlar az sonra havanın kararacağının bilinciyle oradan oraya telaşlı kanat çırpıyor ve aşağıda evlerine dönmeden önce biraz daha oyun oynamaya çalışan çocukların üzerinden hızla uçup gidiyordu. O anı aklıma kaydetmek istemiştim. Sebebi yoktu. Bir daha benzerini bulamayacağımı mı sezinlemiştim, kim bilir.. Ve işte şimdi birdenbire o anı düşünüyordum. Zaten içinde bulunduğumuz durumda insanın böyle anları hatırlamamak için çabalaması gerekirdi.

O sırada zamanın bir an için durup nefes aldığını hissetmiştim. Zaman nefes alıyordu. Varlığını kimsenin bilmediği tuhaf bir yaratık gibi etrafımızda dönüyor, kıpırdıyor ve bizimle beraber nefes alıyordu. Ve ben de güneşin zerreleri atmosferi aşıp tenime çarpar ve etrafa saçılırken öylece durup etrafı izliyordum. O anı kaydediyordum. Hiçbir şey düşünmeden durduğum ve sadece bir an için dinlenmiş hissettiğim saçma ve küçücük bir andı. Başka bir zamanda başka bir yerde fakat benzer bir gün batımına denk gelirsem eğer o zamanki ben ve şimdiki ben ile kafamda bir karşılaştırma yapabilir miydim, merak etmiştim. Hislerim düşüncelerim algılarım aynı olacak mıydı gün batımı aynı olsa bile? Güneşin zerrelerini görebilecek miydim yine tenimden saçılırken? Bunu merak etmiştim. İnsanın aklı bazen farklı çalışmaya başlayabiliyor ve bir çocuğun aklı her zaman mümkün olandan biraz daha tuhaf çalışabilir. Herhalde öyle bir andı..

Ve artık bunların cevabını bulabilmek için çok uzun bir yol var önümde. Her şey yolunda giderse.. Bu soğuk metal yığını bizi güvenle varış noktasına kadar taşıyabilirse.. Yeni bir dünyada, yeni bir günde, yeni bir güneşe kavuşacağız. İşte o zaman bu karanlık boşluktan kurtulup bu anıyı karşılaştırabilecek bir gün batımı yakalayabileceğim. Umarım.. Fakat birkaç dakikadır yanıp sönen kırmızı ışıklar ve bu sirenler bir şeylerin yolunda gitmediğini bariz bir şekilde belirtiyor. Ben sadece bir yolcuyum bu yüzden söylendiği gibi beklemekten başka yapabileceğim hiçbir şey yok ve içimde gerçekten çok kötü hisler var. Sanırım bu, bu günlüğe son yazışım ve bu yüzden kalbim şuan çok kırıldı Lavi..


Not: Eski bir anı yazımın girişini çok beğendiğim için bunu bilim kurguya çevirdim :D Uzay yolculuğunun sonu nasıl bitti bilmiyorum umarım iyi bitmiştir ve umarım seversiniz bu garip hikayeyi :D

Bu hafta kelimeleri ben veriyorum işte seçimlerim: Güneş, Soğuk, Zaman, His, Yaratık

S..

29 Mart 2021 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 84



Hepinize selamlar benim tatlı, nahif (bakın ilk kez doğru kullandım bu kelimeyi Momentos sayesinde😉 ama hala naif diyesim geliyor 😂) neşeli blog komşularım :) Bu hafta sohbet konusu benden geliyor. Biraz neşelenelim, biraz hayal kuralım. Çıkalım günlük yaşamın sert ve disiplinli kabuğundan ve yüzümüzü güneşe, bulutlara, mavi gökyüzüne çevirelim. Çevirelim ki ışık gözlerimizden içeri kalbimize dolsun ve tüm huzursuz düşüncelerden, stresten arınalım.. Durun ne diyeceğimi tam toparlayamadım da meditasyon yapar gibi konuştum azcık ama iyi geldi di mii :) Bu arada aklıma gelmişken sorayım meditasyon filan yapar mısınız stresli olduğunuzda veya bir işe başlamadan önce odaklanmak için? Ve yapıyorsanız ne tür meditasyonlarınız var? Bu soru da dahil olsun sohbete yazmak zorundasınız artık hahah :D Aslında durup düşününce bu da sohbet konusu olabilirmiş :D Hazırsanız bu haftanın asıl konusuna geçelim :)

  • Şuan, hemen şimdi bir hayal kursanız bu nasıl bir şey olurdu? Hadi bize bir hayal dünyası, bir ütopya yaratın :)

Hayaller yaşamın başka bir penceresidir ve gerçek dünya hayallerle beslenir, gelişir, güzelleşir. Hem şuan çevremizde bulunan her şey bir zamanlar birilerinin hayaliydi, kimse hayal etmemiş olsaydı en basitinden bir radyomuz, bir bilgisayarımız bile olmayabilirdi.. Uçaklar icat edilmemiş uzay istasyonu diye bir şey hiç duyulmamış olurdu. Hayal kurarken böyle gerçeğe dönüşebilecek şeyler de hayal edebiliriz veya fantastik ve uçarı hayaller de kurabiliriz bu tamamen size kalmış bir şey. İnsanın gerçek dünyadan biraz uzaklaşıp en azından kendi hayal dünyasını yönetebilmesi inanılmaz bir özgürlük ve özellik :)

Ben çok severim hayal kurmayı da çocuksu düşünmeyi de hiç büyümemeyi ve hep neşeli olmayı da o yüzden hayallerim hep uçuk kaçık ve fantastik olur :) Günlük yaşamda yeterince ciddiyiz ve çevremizde çok fazla stres kaynağı olabiliyor o yüzden iyi ki hayal diye bi şey var yani. Canım sıkkın olduğunda bile hayal kurarak uyurum ve uyandığımda iyileşmiş olurum ben :) Siz de günlük hayatta kendinizi biraz dinlendirmek için hayal kurar mısınız?

Örneğin bir dünya düşünün. Seslerin renklerini görebildiğiniz, duyguların kokusunu alabildiğiniz bir dünya. Ama bu özellikleri sadece istediğiniz zaman ortaya çıkarıyorsunuz yoksa her şey çok karmaşık olurdu 😝 Mesela şarkılardaki tınıların renklerini görmek.. Yolda yürüyorsunuz köşede birisi gitar çalıyor ve teller titreşirken renkli parıltılar auralar saçıyor etrafına. Mutluluğun çikolata gibi kokusunu duymak mesela ne güzel olurdu. Huzur da vanilya gibi kokabilirdi o zaman veya neşe portakal veya limon çiçeği gibi kokardı :) 

Yıldızlar bir gün ölürler ya hani, kendi içlerine çöküp patlarlar, sönerler falan.. Aslında öyle değilmiş o. Yani öyleymiş ama başka şeyler varmış işin içindee. Bir insan doğduğu zaman bir yıldızın ruhu büyük bir şok dalgasıyla patlayııp o yeni doğan insanı koruyan periye dönüşürmüüş. Yaa işte öylee :)

Bir de mesela virüslere ve bakterilere göre insanlar ve dünya ne kadar da büyük değil mi? Bizim de kendimizi onlar gibi minicik hissedeceğimiz dünyalar ve canlılar varmışmış. Olabilirmiş miş :) Ay ben bunu geçenlerde bir ciddili düşündüm sonra depresyona girdim virüsten farkımız yok diye. O kadar önemsiz ve ufacığız ki virüslerin çalışma prensibi gibi ya biz de sadece biyolojik robotlarsak ve bizim de ruhumuz yoksa diye kafayı yedim iki üç gün :) Şaka bir yana da cidden o kadar büyütüyoruz ki insan türünü gözümüzde.. Bunca acı, hırs, keder.. Bunca fesatlık, hainlik, çekememezlik.. O kadar saçma ki.. Anlamıyorum bazen insanları. Keşke biraz daha hayatı anlamaya çalışarak ve neşeyi, huzuru koruyarak sakin ve zararsız olabilse tüm insanlar.

Neyse devam edelim :)

Tauri diye bir gezegen varmış, T-Tauri yıldızlarından almış adını. Orada yetişen ağaçları neyle sularsan meyvesi o oluyormuş. Mesela bir fidana ilk can suyu olarak puding verirsen ağaç büyüyünce puding üretiyormuş :) Su üretmiyormuş ama denemişler olmamış. Meyve suyu, kahve, çikolata.. Hatta şekerpare ve baklava bile oluyormuş ağacın yapraklarından :D

Bir cihaz icat edilmiş. Elektrotlarla dolu olan bir çeşit manyetik rezonans makinesine benziyormuş. İnsanlar bu cihazı kullanıp sanal bir dünyaya geçiş yapıyorlarmış. Cihazın içinde uyurken zihinleri o sanal dünyada uyanıyormuş yani. Aslında bu ileri teknoloji bir oyun platformuymuş. İnsanlar o platforma geçiş yapıp oyun oynuyorlarmış. Ama bu bağımlılık yapmış ve herkes tekrar uyanmayı unutmuş, o dünyada sıkışıp kalmışlar. Bedenleri cihazdan ayrılsa bile zihinleriyle tamamen sanal dünyaya bağlı kalıyorlarmış. Cihaz yasaklanmış ve orada kaybolan insanları kurtarmanın bir yolunu aramaya başlamışlar. Ama kaybolanlar yalnızca kendi çabalarıyla kurtulabilirmiş başka hiç kimse onlara yardım edemezmiş. Kaybolanlar içinde bulundukları evreni gerçek sanmaya başlayıp her şeyi unutmuş. Zihinlerinin yanılsaması ve platformun gerçekliği sayesinde onlar için yıllar geçmiş büyümüş ve yaşlanmışlar. Sadece bazen sanal dünyada uyuduklarında gördükleri rüyalar sayesinde gerçekleri hatırlar gibi oluyorlarmış. Gerçekten hatırlamayı başaranlar da nihayet gerçekten uyanıp o dünyadan kurtuluyormuş ve cihazda geçen 60 yılın dünyada 1 aya denk geldiğini görüyormuş.

Bir defter varmış. Altın yapraklı ağaçların gümüş gövdelerinden yapılmış kalın bir defter. Ona yazılan ve çizilen her şey gerçek oluyormuş bu yüzden çok dikkatli olmak lazımmış. Defteri kullanabilmek herkesin sahip olabileceği şey değilmiş. Sadece yüreğinde hiçbir kötülük taşımayanlar eğer saklandığı yeri bulabilirlerse yalnızca tek bir sefer kullanabiliyormuş. Bir gün defterden ve onun gücünden haberi olmayan birisi kristal ormanlarında dolaşırken onu bulmuş ve güzel göründüğü için yanına almış. Bu kişi bir mangakaymış. Bir gün çizim yaptığı kağıtları bulamamış ve aklındaki doğaüstü karakteri çizmek için gümüş defteri kullanmış. Tek seferlik hak bittiği için defter yok olurken onun yerinde çizilen karakter canlanmış. Neyse ki kötü bir karakter değilmiş de feci şeyler olmamış. Ama olabilirdi de :)

Bittiii :D İtiraf edeyim eskiden de kurduğum düşlerden kopya çektim ben azcık örnek toplama amaçlı, size kolaylık olsun diye yani, her şeyi kullanabilirsiniz işte yaa :) Hadi bakalım sizler neler hayal edeceksiniz, nasıl bir dünya kurgulayacaksınız merak ediyorum :) Bu hafta sohbetlerimizi kamp ateşi etrafında hayal kurarak gerçekleştiriyoruz :)

S..

12 Mart 2021 Cuma

KELİME OYUNU 15

    Herkese selamlar canım blog ailesi umarım iyisinizdir. Birkaç seferdir katılamadığım oyuna bu hafta dönüş yapmak istedim üstelik eski kelimeler hep ilgimi çektiği ve zorlu bir etap olacağı için de heyecanlıyım :) Bu haftanın kelimelerini sevgili Kedi Mırıltısı sevgili Momentos arkadaşımızın bloğunda paylaştığı kelimelerden seçti. Gelecek haftanın kelimelerini ise sevgili Duygu Emanet arkadaşımız verecek. Etkinliği yeni duyanlar katılmak isterlerse Deepsi'den detayları öğrenebilirler. Ama basitçe söylemek gerekirse her hafta belirlenen kelimelerden istediğimiz türde ve uzunlukta bir şeyler yazıyoruz. Etkinliğin süresi her hafta Çarşamba gününe kadar devam ediyor.

  • İşte bu haftanın kelimeleri:
  • Pestenkerani: İpe sapa gelmez, değersiz, önemsiz
  • Diğerkâm: Diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma
  • Rabıta: Bağlayan şey, bağ
  • Muğlâk: Anlaşılması zor, anlaşılmaz, çapraşık, karışık
  • Kavi: Dayanıklı, güçlü, sağlam, zorlu.
  • Metin içerisinde kullandığım başka kelimeler:
         ● Badiye: Çöl    Ruhsar: Yüz, çehre   Münferid: Tek başına   Sebat: Kararını sürdürme 
         ●Dar-ül ikab: Cehennem, çok azap çekilen yer

🍁🍁🍁


🍁🍁🍁

Ah şu badiyeden farksız, perişan ve pestenkerani gönlümün güneşi, yıldızı, inci tanesi.. 
Şifadan yoksun gözüm yaşı ile yazarım sana bu mektubu.
Ey benim iki gözümün çiçeği, canımın canı, gözleri ahu, peri ruhsarım..
Hayli zamandır bakışlarındaki o iki hayat pınarından uzakta sersefil bu diyarlarda münferid olalı sinemde gün be gün canımı kemiren derin bir yara büyümekte..
İçinde bulunduğum ızdırabın zerresinden bile habersiz oluşun azabıma azap katsa da ne denli diğerkam bir kalbin olduğunu bildiğim içün seni de bu ıstıraba dahil etmeme kararımda sebat içindeyim.
Bir gün bu mektup eline geçtiğinde bil ki bu cümleler sana buruk bir vedanamedir benim limon çiçeğim.
Çektiğim acıları, kafamda dönüp duran muğlak düşüncelerin fenalığını, yüreğimi kavuran bu ateşleri ve korkuyu yalnız senin hatıran ile hafifletiyor, yalnız senin düşlerin ile içinde bulunduğum bu dar-ül ikabdan kısa bir an için bile olsa ayrılabiliyorum.
Sana olan rabıtam o denli kavi ki içimdeki elem bu diyarlardan gidip de dönmemek düşüncesinden değil yüreğimden yüreğine uzanan bu ipek ipliğin kopup gecelere karıştıktan sonra bir daha seni göremeyecek olma korkusundandır.
Ah benim gecelerime ayla günlerime gün olan yarim..
Korkarım pek fazla vakit kalmadı artık benim için.
Affet beni, senden bu değerli günleri esirgediğim ve uzak tuttuğum için.
Fakat benim yüzümden perişan, biçare olup yüreğinin bir serçe misali çırpınıp durmasına dayanamazdım.
Sana gözyaşı dökme diyemem. Ağlayacaksın elbet.
Lakin burada benimle her gün azar azar tükenmendense bir müddet yas tutman ikimiz için de daha hayırlı olacaktır.
Affet beni canımın canı..
Senden tek arzum yüzünü hep göklere çevir ve ikimize yetecek kadar çok yaşa bu hayatı.
İkimize yetecek denli gülümse her zaman..
İkimize yetecek kadar çiçek kokla..
Sevdiğin her şeyi bir kez de benim için sev bir kez de benim için yap kısacası.
Yasın fazla uzun olmasın sakın lakin gönlünün bir köşesinden de hiç silme beni.
Bil ki seninle var olmaya devam edebileceğim o vakit. 
Elveda iki gözümün çiçeği..
...

    Mektubu okumayı bitirdiğinde yüreği bir kuş gibi çırpınıyor, bedeninden tüm can çekilircesine hissederken şakaklarından beynine doğru bir sıcaklık yayılıyordu. Bu soğuk, cansız fakat bir ömür ağırlığındaki kağıt parçasını tutmaya devam ederken kolları iki yanına hareket mukavemetini kaybetmiş gibi düştü. Gözleri batmakta olan güneşe kilitlenip bir süre ayakta öylece kalırken dudakları mühürlenmiş gibi kilitlenmiş, boğazı içeriden bir yaratık onu kemiriyormuş gibi parçalanırcasına bir acıyla düğümlenmişti. İçinde onu yiyip bitiren tarif edilemez bir acı varken dışarıdan gelen ne bir sesi işitiyor ne de rüzgarı hissediyordu şimdi. Uzun zamandır bihaber olmasından dolayı sonunda bir mektup geldiği için heyecanla her zaman buluştukları söğüt ağacının altına gelmişti okumak için. Mektup üç haftalık bir yolculuk sonunda ona ulaşmıştı. Heyecanla açıp okumadan önce kat ettiği onca yolu düşlemişti. Sonunda kavuşacaklarının haberini almayı beklerken okudukları karşısında yeryüzünün bütün elemi yüreğine çökmüştü. Mektubu ona ulaşması için gönderen kişi ikinci bir sayfa ekleyip neler olduğunu açıklamıştı fakat artık bunun bir önemi yoktu. Artık hiçbir şeyi bilmenin, duymanın, görmenin bir anlamı yoktu. Bir daha nefes alamayacakmış gibi hissediyordu. Artık o yoktu. Bu son düşünceyle zelzele olmuş gibi yer ayağının altından kaydı ve bir karanlığın içine düştü. Şimdi gökyüzünü bir daha nasıl bulacaktı..

    Son..

Not: Aahh yazmaya başladığımda böyle bir şey beklemiyordum. Daha önce de demişimdir mutlu aşk hikayesi yazmayı pek başaramıyorum tatlı romantik olmuyor hüzünlü ya da trajik oluyorlar :D Sanırım hep fantastik, macera veya gizem falan yazdığım romantik şeyler pek denemediğim için böyle oluyor :) Trajik bir şeye dönüştü bu da. Aslında şimdi düşündüm de heyecanla kavuşma zamanının geldiğini yazan bir mektup da olabilirdi niye böyle oldu bu hıı? Sonunu elimden geldiğince derli toplu yazmaya çalıştım umarım başarabilmişimdir :) Heey karamsar olmayın bu arada, ahu gözlü maşuk mektubu aldı ama belki de diğer tarafta mucizevi şeyler yaşanmıştır ve mektup boşuna gönderilmiştir hatta belki yollara düşmüş geliyordur sevdalı yari :) Neden olmasın Yeşilçam filmlerinde hep oluyor bu ;)