Korona günlerinde evde olsak da meşguliyetler bitmiyor öyle değil mi :) Zamanı yönetmek çoğumuz için olduğu gibi benim için de büyük sorun. Sınavlar ertelenmiş olsa da hepsi iki ay içine sığdırıldığı için yine hiç ara vermeden ders çalışmaya devam ediyorum bunun dışında da kafa dağıtmak için film dizi izliyorum ve bolca bunaldığım zamanlarda arkadaşlarla ve yeğenimle görüntülü konuşup vakit geçiriyoruz. Baran yürüteçle yürümeye başladı ve olduğu yerde zıplamayı seviyor onun şebeklikleri neşe kaynağım. Görüntülü konuşmaya da baya alıştı siber teyze olarak onunla uzaktan da olsa vakit geçirmek çok iyi geliyor. En sevdiği oyuncağı şuan bir bilgisayar kablosu bana da telefonun içinden kabloyu vermeye çalışıyordu en son kıyamam :) Bu aralar Leeminhoo'nun yeni dizisini ve the world of the married dizisini merakla izliyorum bölümleri beklemek çok zor heyecandan duramıyorum :) bunun dışında mom, good witch dizilerini ve bleach ve charlotte animelerini izliyorum. Blog gezmeye haftada bir vakit ayırmaya çalışıyorum ama bütün yazılarınıza yetişemiyorum hepsini okumak istiyorum ama yetişebildiğim kadar :)
Bu mim de dikkatimi çekiyordu ama katılıp devam etmek şuan için zor olduğundan katılmamıştım. Ama beşinci bölüme katılayım dedim. Belki sonra bir tane daha yaparım :) Bu mimi
Ezgi başlatmış konular da hep ilgi çekici oluyor ama her gün yazmak benim için çok zor belki sonra başka zamanlarda konulardan seçer mimi tamamlamaya çalışırım :) Beşinci günün konusu:
5. En son ne zaman kayboldun? Hikayesini anlatsana.
Ben harita okumada iyiyimdir ama bazen şaşkınlıktan kaybolduğum oluyor. Genelde yola değil de ağaçlara bakarak ilerlediğim için başıma değişik şeyler gelir. Bir defasında kaldırımdaki ağacın olduğu boşluğa düşmek üzereyken ağaca elimi dayayıp kendimi kurtarabilmiştim. Bir defasında da kaldırımdan düşüyordum. Bir defasında nereden dönüyorduk hatırlamıyorum ama kampüsün içindeki yurda dönerken beklediğimiz otobüs bir türlü gelmeyince başka otobüse binelim dedik. Arkadaşım o otobüsün yakınlarda bir yerden geçtiğinden emindi. Telefonda otobüs seferlerini durakları gösteren uygulamamız vardı ama bir türlü düzgün çalışmamıştı. Neyse otobüse binerken şoföre de sorduk. Bizi onayladı ama ben yine de güvenememiştim. Otobüse binmeyi hiç sevmem mümkünse yaya giderim çoğu yere. Otobüs gittikçe gitti, yolcular bir bir azaldı. Allahım bir tane tanıdık bir çevre göremiyorum pencereden. O sıralar da otobüste yalnız yolculuk etmeye korktuğumuz bir dönemdi korkunç olaylar yüzünden. Arkadaşımın "Buradan dönmesi gerekiyordu acaba ileriden mi dönecek?" demesiyle kaybolduğumuzu anladım. Otobüsten inelim dememe rağmen o biraz daha inat etti hala yakınlarda bir yere gideceğimize inanıyordu. Bizden başka da kimse kalmamıştı. Sakin kalmamın tek sebebi hala gündüz vakti olması ve telefonumdan acil durum mesajı gönderebilirim düşüncesiydi. Otobüslere binerken plakasını falan mesaj atıyorduk bizi bekleyen kişilere. Sonra otobüs yavaşladı ve durdu. Şoför içeride bizi fark edince önce bir şaşırdı sonra "Burası son durak siz neden inmediniz daha önce?" diye sordu. Seferi bitmiş adamın dinlenecek mi yer mi değiştirecek ne olacak bilmiyorum ama aracın kontağını kapatacaktı yani kaldık öyle. Nereye gidecektiniz diye sordu sonra yanlış binmişsiniz dedi. Ona sorduğumuzu yanlış anlamış meğerse başka bir yere gidiyoruz sanmış en başında. Bize binebileceğimiz otobüsleri gösterdi de sonra yurda dönmeyi başardık.
Küçükken de çok kaybolurdum. İlkokula erken yaşta başlamıştım sınıf arkadaşlarım benden bir veya iki yaş büyüktü. Büyük bir hevesle başlamıştım okula inat ederek. Çünkü o zamanlar 7 yaşında alınıyordu çocuklar ben daha 5 yaşındaydım. Alanya yeşilköy diye bir yerdeydik. O zamanlarda da ağaçlar çiçekler böcekler aklımı alırdı saf saf dolaşırdım etrafta. Okula giderken muz bahçelerinin içinden kestirmeden gitmeyi adet edinmiştim. Bir gün bahçelerin içinde kayboldum. Aslında küçük bir bahçeydi ama ben de küçüğüm ne yapayım :D Köşeden bir amca çıktı geldi bahçenin sahibi. "Gel bakayım buraya küçük kız" dedi bana. Ben bir korktum ama yavaşça yaklaştım arada mesafe bırakarak. "Seni her gün burada görüyorum, hiç bir ağaca zarar vermedin, hiç bir muza dokunmadın. Aferim sana!" dedi. Ben hala kızıyor mu iyi bir şey mi diyor diye düşünüyordum. Elinde de yeşil bir iki tane muz vardı. "Bak, al bunu sana hediyem olsun" dedi. "Yeşil olduğuna bakma. Annen dolaba koysun hemen sararır yersin" dedi. Benim de dedektif gibi bir aklım vardı o zamandan. Öğretmenimiz de yabancılardan bir şey almayın diye öğretmişti. Muzun kabuklarının içine zehir koymuş olabilir mi diye endişelendim. Teşekkür ederim ama alamam dedim amcaya. Öğretmenimiz öyle söyledi dedim bir de saf saf :) Sonra uzaklaştım hemen oradan bir daha da geçmedim oradan normal yoldan gittim okula. Ay hala hatırlarım o amcayı kıyamam şimdi nasıldır acaba. Jandarma lojmanı ile okul arasında bir yerdi belki bir gün tekrar giderim meraktan.
Bir defasında okulda teneffüsteydik hala birinci sınıftaydım. Arkadaşlarımla saklambaç oynuyorduk. En iyi saklanma yeri de okulun bahçesini dolaşan alçak taş örme duvarın arkasıydı. Taşların gediklerine basarak duvarın üzerine tırmanır sonra arkaya inerdik. Arka taraf çalı çırpı ot doluydu. Orada saklanırken yerde çakıl taşları bulmuştum. Onlardan toplamayı severdim. Her gün bir torba taş ve dal parçası toplardım. Ama annem bana çaktırmadan her gün atardı onları. Neyse taşları görünce güzel olanlarını seçmeye daldım. Oyun oynadığımı unuttum. Taşlardan birkaç tane seçip cebime attım. Sonra okulda olduğumu hatırladım. Oyun oynadığımı hatırladım. Niye kimse beni bulmaya gelmedi diye de üzüldüm. Benimle oynamayı bıraktılar mı beni istemiyorlar mı diye üzüldüm. Zaman kavramım da iyi değildi ne kadar süredir orada durdum bilmiyordum. Duvarın diğer tarafına tekrar geçip bir baktım bahçede kimse yok. Herkes gitmiş. O kadar korktum ve paniğe kapıldım ki. Okuldan içeriye girdim. Koridorlarda dolaştım. Sınıfımı bulamadım. Orta sınıflardan birine girdim yanlışlıkla. Öğretmen ve herkes bana baktı kaldı. Fen dersiydi. Fenin ne olduğunu bile bilmiyordum ama sonra öğrendim. Bitkilerle ilgili bir ders görüyorlardı. Öğretmen kayıp mı oldun diye sordu. Herhalde yüz ifademden çok rahat anlaşılıyordu. Kafamı sallayınca tamam içeri gel abilerinin yanı boş bak oraya otur ders bitince onlar sınıfını bulurlar dedi. Gittim fen dersi dinledim onlarla :D
Dur bunu da anlatayım bunu çok net hatırlamıyorum çünkü daha küçüktüm. 4 yaşında olmalıyım çünkü babamın bir önceki görev yerindeydik silopide. Orada terör olayları çok fazlaydı ve babam askerdi o nedenle tehlikenin içindeydik. Lojmanda kalıyorduk. Oyun oynamak için bir park bile yoktu. Evde olmaktan sıkılırdım. Bir gün dışarı gitmek için ağlamıştım kırmızı bağcıklı ayakkabılarımı giyip süslenip dantelli çorabımı da ayakkabımın üzerine kıvırmıştım. Çok istemiştim dışarıda gezmeyi ama annem çok kötü kızmıştı bana. Ben ağlamaya devam edince de beni kapının dışına koyup hadi git gidebiliyorsan demişti. Beni korkutmak için. Kapıdan beni gözetliyormuş gidecek miyim diye. Zemin kattaydık ama birkaç basamak vardı dışarıya çıkana kadar. Karşı dairenin kapısıyla bakıştım bir süre. Orada oturanlar arkadaşımızdı bazen onlara gider benden bir yaş küçük kızlarıyla oyun oynardım ama oraya da gitmek istemedim. Sonra dış kapıya kadar gittim. Basamakların tepesinde durdum. Basamaklardan inersem evden çok uzaklaşmış sayılırdım kilometrelerce gibi o yüzden inemedim. Sarı bir toprak alabildiğine ıssızlık hiçbir şey yok. Dağlar ileride ağaçsız taş parçası gibi yükseliyor. Sağa baktım kimse yok sola baktım kimse yok. Rüzgar da olmadığından hiç ses yoktu. Tehlike hissedince ensenizde sıcak bir duygu hissedersiniz ya onu yoğun şekilde yaşayıp eve geri koştum arkamdan bir şey beni takip ediyor gibi hissettim. Gittim kapıya vuruyorum annem açmıyor ay nasıl işkence etmiş bana resmen orada. Git almıyorum seni eve diyor bana. Ben nolur içeri al anne diye ağlıyorum. Bunun kaybolma anısıyla alakası yok ama aklıma gelince araya sıkıştırdım Sonra beni içeriye aldı bir daha üzme beni inat etme tamam mı dedi bir de ağlıyorum diye kızdıkça daha çok ağlayasım geliyordu "susamıyoorum annee" diye ağlıyordum bu sefer "özür dileeriiim bir daha gitmeyeceeğiim" diyordum sürekli :) Neyse yine orada bir gün pazara gittik annemle babam pazar alışverişi yaparlarken yanlarında bir o yana bir bu yana dolaşıyorum. Sadece bir an için kaybolduğumu hatırlıyorum. Yorulunca da yere çömelmiş yerdeki taşlara bakıyordum bir ara. Parça parça hatırlıyorum. Çoğunu da anlatılandan biliyorum. Annemler kaybolduğumu anlayınca panikle her yeri aramışlar beni bulamamışlar. Her yere bakmışlar ortalığı ayağa kaldırmışlar. Bulamayınca jandarmayı harekete geçirmişler. O zamanlarda çocuk kaçırma olayları vardı. Babam da mesleğinden dolayı her türlü tehdidi alıyordu. Nasıl korkmuşlar. Sonra beni bir meyve tezgahının altında uyurken bulmuşlar. Oraya nasıl girdim de uyudum hiçbirimiz bilmiyoruz. Annem beni birisinin kaçırıp sonra jandarmadan korkup oraya bıraktığına inanıyor hala.
Bir defasında da yine 4 veya 5 yaşında olmalıyım anneannemlere tatile gitmiştik Andırın'a. Orada kimse kapı kilitlemez herkes birbirini tanır ve herkesin bahçesi vardır herkes birbirine çaya filan gider. Akşam yemeğinden önce komşuların bahçelerinde dolaşmaya giderdim. Kaplumbağa arkadaşım vardı. Bir de kurbağa arkadaşım vardı. Kurbağayla konuşur ona bir şeyler anlatırdım. Bir gün ona demiştim ki "Yakında tatil bitecek ama ben yine geleceğim seni tanımam için beni gördüğünde 4 kez filan vırakla sen olduğunu anlayayım." Beni anladığına inanıyordum. Ona evden ekmek parçaları götürürdüm. Hava yağmurlu olduğunda üşümesin diye üzerine yaprak bırakırdım. Hiç kıpırdamazdı ben varken ve hep aynı bölgede bulurdum onu. Bir gün kurbağamla konuştuktan sonra hava kararmak üzere olmasına rağmen komşunun bahçesinde dolaşmaya devam ettim. O bahçeyle anneannemin bahçesini alçak pirketten bir duvar ayırıyor. Onlar aynı zamanda akrabamız o yüzden hiç çekinmiyordum. Duvardan uzağa gitmemiştim hiç ama daha ilerisini merak ettim. Aslında çok küçük bir bahçeydi ama ben de küçük olunca orman gibi gelmişti bana. Uzun uzun incir ağaçları vardı başka ağaçlar da vardı. Yerlerde hep çıtır yapraklar olurdu onlara basmayı severdim. Su birikintilerinin havuz gibi oluşu hoşuma giderdi suyu izlerdim içlerinde balık yetiştirmeyi hayal ederdim. Onlara baka baka dolaşırken bahçenin ne tarafından geldiğimi karıştırdım. Sağa gidecekken sola gidip bahçenin diğer tarafından yola çıktım. Halbuki evlere göre baksam yolumu bulurdum ama çocukluk işte. Allahım daha önce orada yol olduğunu bile bilmiyordum. Geri dönmeye çalışırken mahallenin aşağısına kadar gitmişim. Oradan üst tarafa dönünce her gün taze süt aldığımız bir evi tanıyınca hala aynı şehirdeyim allahım diye sevindim. Yukarıya doğru yürümeye devam edince de sonunda evi buldum.
Düşünsem daha bir sürü anı bulurum böyle :) Ama yormadan uzatmadan burada son vereyim. Yazarken çok eğlendim güzel vakit geçirdim okurken sıkılmazsınız inşallah. Şimdi ders çalışmaya döneceğim sonra bir ara sizi okumaya geleceğim. Dikkat edin kendinize. Ve sevdiklerinize vakit ayırın ihmal etmeyin. Kırmayın. Gücendirmeyin. Sevginizi belli edin her fırsatta.
S..