Sayfalar

16 Ekim 2018 Salı

Teraryum

Bu 6. sınıftayken yaptığım ucubik resimlerimden,
Neden böyle bir şey çizdiğimi ben de bilmiyorum :)

  Sabahın erken vakitlerinde günün bize armağanı neşeli kuş sesleri ve ruhumuzu ısıtan gün ışığıydı. Gezi için kiraladığımız otobüsün üst camlarından içeri taze dağ havası süzülürken grubumuz hararetle dedikodu yapanların, sıkıntıdan şarkı söyleyenlerin ve açlıktan koltukları kemirmek isteyenlerin karışmış sesleriyle yola devam ediyordu. Gözlerimin önünden kayıp giden manzaraya bakarken yeni bir şiir düşünüyordum. Fakat açlık beni de çoktan ele geçirmişti. Şekerim veya tansiyonum bir iki saat önce bir yerlerde düşmüş olmalıydı. Bir vampir için bu çok tehlikeli bir durumdu. Sonunda arkadaşlarımı yememek için büyük çaba göstermeliydim. Bu nedenle düşüncelerimin ardını yakalayamıyor bir şeye odaklanamıyordum. Dün öğle vakitlerinde yanlış bir yola girip kaybolmuş ve tuhaf bir şekilde düşen ağaçlar yüzünden kapanan yoldan geriye de dönememiştik. İleride bir yerlere varır ve doğru yolu buluruz düşüncesiyle devam etmiştik. Ve dün ikindi vakti yanımızdaki yiyecekler bitmiş, suyumuz da azalmıştı. Lülü bana son paket çubuk krakerinden ikram etti. Ondan da pek fazla kalmamıştı fakat yarım saat daha vampir dişlerimi gizlememe yardımı olacaktı.

  Yolda ilerledikçe orman örtüsü sıklaştı, ağaçlar uzadı ve yol daha da sarsıntılı olmaya başladı. Bir noktadan sonra devam edebileceğimiz bir rota bulmakta zorlanacağımızı düşündüm. Üstelik şimdi hava epey de kararmıştı. Saatler çok hızlı ilerliyor bizse enerjimizin son kıvılcımlarını tüketiyorduk. Otobüs gittikçe sessizleşmiş herkes oturduğu yere yığılmış ve bu durumdan bıkmış görünüyordu. Birileri artık yardım istemeliyiz diye söylendi. Başka birileri de bunu onayladı. Bazıları da bir yerde durup ormandan yiyecek bir şeyler toplayabiliriz diyor diğerleri ise bir ayı tarafından yenmek veya zehirli bir bitki yüzünden ölmek istemiyordu. Sonucunda kısa bir bağırışma ve tartışma yaşandığı sırada ormanın ortasında bir korkuluk üzerinde duran tabelaya rastladık. Tabela sağa doğru ilerlersek Teraryum adında bir otele varacağımızı gösteriyordu. Eh bu iyi bir şeydi. Fakat mesafe konusunda bilgilendirici bir şey olmaması da korkutucuydu. Ne kadar sağdaydı bu Teraryum? Başka çare de yoktu sağa doğru bir dönüş yapıp yola koyulduk.

Yaklaşık bir saat boyunca başka hiçbir tabelaya benzer bir şeyle karşılaşmadık. Tek bulduğumuz yine bir sürü ağaç ve bolca yosundu. Sonra bu kez de sola dönmemizi söyleyen korkuluklu bir tabela daha bulduk. Korkuluk beni hep korkuturdu. Palyaçolar gibi. Tuhaf bir gülümsemesi vardı. Kollarındaysa bir sürü karga tünemişti. Normalde onların kaçması gerekmiyor muydu? Bu kez de yine bir saat daha ilerledik ve en sonunda küçük bir yapıyla karşılaştık. Ahşap desteklerle yerden bir kat yükseltilmiş bir platformun üzerinde yine tümüyle ağaçlardan inşa edilmiş küçük ev karanlık, kasvetli, yosun kaplı ve ıssız görünüyordu. Tek bir penceresinden sarı bir ışık karanlığa doğru taşıyordu. Aracımızın gürültüsü içeridekileri harekete geçirmiş olmalıydı. Biz otobüsten inerken platformun tepesinden açılıp kapanan bir kapının sesini işittik. Sonra merdivenlerin başında yaşını anlayamadığım asık yüzlü bir adam belirdi. Yüzündeki derin çizgiler epey yaşlı olduğunu söylese de hareketleri ve duruşu daha genç olabileceğini gösteriyordu.

  Gökyüzü henüz kararmıştı. Koyu mavi bir ışık göğü süslemeye çalışırken ağaçların altı gölgeyle kaplıydı. Yabani kuşlar gecenin içinde kanat çırpıp dolaşırken ürkütücü ötüşleri kulaklarımızda çınlıyordu. Grubu gezi için toparlayan bendim o yüzden sorumlu da bendim. Öne doğru ilerledim ve tepedeki adama burasının Teraryum olup olmadığını veya oraya nasıl gidileceğini sordum. Bir otele benzer hiçbir yanı yoktu aslında fakat en azından bize yardım edebileceğini umuyordum. Adam cevap vermek yerine arkasını dönüp platformda ilerledi. Şaşırmıştım. Dilimizi bilmiyor muydu? Oldukça tuhaf ve nezaketsizdi. Yukarıda üç ayrı yapı olduğunu görebiliyordum. Hepsinin ortasında platform ortak bir balkon gibi duruyordu. Bu tür yerlerde yapılar vahşi yaşamdan korunmak için bu şekilde yükseltilirdi. Fakat böyle birkaç yapının aynı platform üzerinde olmasına pek rastlamamıştım. Adamın peşinden tedirgince ilerlerken tekrar seslendim. "Affedersiniz iki gündür yoldayız bize en azından ne tarafa gidebileceğimizi söyleyin ve yiyeceklerinizden satın almamıza izin verin." dedim. Ayrıca otobüs için benzin de bulmamız gerekiyordu ama bunu sonraki adım olarak düşündüm. Yine dinlemedi. En yakındaki kapıdan içeriye girip ardından kapattı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Kapıya tıklamak için ilerleyeceğim sırada tekrar açıldı ve bir kadın dışarıya çıktı.

  Kadın güler yüzlü görünüyordu. "Teraryum'a hoş geldiniz. Eşimin kabalığını bağışlayın. İnsanlarla iletişimi iyi değildir." dedi ve kaç kişi olduğumuzu, ne kadar süre kalacağımızı sordu. Çok fazla oda olmadığı için biraz balık istifi gibi olacağımızı söyledi ama yeterince yiyecek olması bizim için mükemmeldi. Karnımız doyduktan sonra herkesi güvenle odalarına yerleştirdim. Benim kalacağım odada iki yatak vardı ve beş kız yatakları birleştirip yastıkları baş kısma değil de yan tarafa koyunca rahatça sığmıştık. Bu oda ev sahiplerine aitti aslında ama yer kalmayınca bize vermişlerdi. Onlar da tek kişilik ufak bir odaya geçmişti. Sonunda enerjimiz yerine geldiği ve dinleneceğimiz için minnettardım ama bir an önce sabah olsun ve buradan gidelim istiyordum. Burada beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Hava yoğun şekilde küf kokuyordu. Duvarlar dışarıda tamamen ağaç örgüsüyken içeride sıva kaplıydı. Tavanda küf lekeleri vardı. Hayvan postları ve geyik boynuzları her yere asılmıştı. Yatakta tavanı izlerken gözlerim duvardaki bir deliğe takıldı. Onun bir kurşun deliği olduğunu düşündüm. Neden olduğunu anlamaya çalıştım. Hemen karşı duvara baktığımda kocaman bir yay çizen ve tavana yakın bir hatta sıra sıra onlarca kurşun deliği olduğunu gördüm. Yerimden kalkıp etrafa daha dikkatli bakmak istedim. Karşı duvara gidip yerdeki halıyı biraz çekerek açtım. Halının altında kurumuş geniş siyaha yakın tuhaf kahverengi lekeler vardı. Bunun kahve lekesi olmadığından emindim. İki duvarda çapraz ateş izleri vardı. Bir kişi önce tek el ateş etmiş sonra bundan kurtulan diğeri seri ateşler yağdırmış olmalıydı. Duvardaki yay hattının orta kısmında hiç iz yoktu. Demek ki kurşunlar o kısmın önünde duran bir şeye denk gelmişti. Yerdeki lekeler de ondan kalan izlerdi...

1.Bölümün Sonu

S..

6 yorum:

  1. Ooo...
    Gizemli bir yer ve gizemli kurşun izleri.
    Ama devamı varmış. . :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyuşuk Hayalperest
      eveeet :D devamı yarın geliyo bakalıım sevecek misiin :)

      Sil
  2. Çok heyecanlandım, bir çırpıda merakla okudum, ikinci bölüme geçiyorum hemen.

    YanıtlaSil
  3. annnee, normal başladı ama bişiler olacak herhaldeee, nasıl gezi bu amanin amerikan korku filmleri gibi bişiler olcak o teraryumdaaa hatta belki oyku aslında bir teraryumun içinde geçiyor da olabilir yanii. cam bir fanusun içindeymiş aslında gezi anneee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. anneee :D ay ne olacak ki acabaaa :D aaa teraryumun içinde amaniin sen benden de korkunçlu hayel ediyosuun çinguu pinguuu :D

      Sil

Öyle okuyup kaçmak olmaz sevgili okur, fikrini belirt, bir selam et, bir ses ver, çekinme :)

Not: Yorum yaparken lütfen Türkçemizi koruyalım.

^.^