tag:blogger.com,1999:blog-18468742079681228272024-03-16T17:40:41.131+03:00Kavanozdaki Beyin~Pandorica'dan Arda Kalanlar~sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.comBlogger306125tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-20106955380178632142024-02-26T12:30:00.006+03:002024-02-26T12:30:00.148+03:00Dilek kipi<p>Çocukken ettiğim duaların çoğunu hatırlıyorum. Zaten hepsini standart bir şablona oturtmuş ve uzun süre bu şablonu takip ederek benzer dualarda bulunmuş ve ekstra isteklerimi en sona saklamıştım daima. Dualarım o kadar uzun olurdu ki uyumam bir saati bulurdu. Ordan alışkanlık kalmış olmalı artık dua etmediğim zamanlarda bile uyumak iki saatimi alabiliyor. Hayatımda var olan herkes için bir dileğim vardı ve büyük bir bölümünün gerçekleşmiş olması içimi ferahlatıyor. Kendim için en çok yalnız bir ömür sürmemeyi dilediğimi hatırlıyorum ancak kendi dileğime korkuyu çok karıştırdım muhtemelen. İnsanın başına korktuğu gelir derler. Yine de dilekleri tutan bir insan olduğuma inancım büyük olduğu için hâlâ yaşamım üzerinde gerçekleşecek olumlu değişiklikler konusunda beklentim iyi yönde. Cümlemin içindeki ihtimal yoğunluğu tedbirli oluşumun bir yansıması adeta. Çünkü eskiler fazla iyi de fazla kötü de konuşmanın etkileri üzerine tez yazacak kadar hurafelik mottoları empoze ettikleri için insanda bir ihtiyatlı olma eğilimi yaratıyor. </p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-55189381765067403022024-02-24T04:22:00.000+03:002024-02-24T04:22:31.151+03:00O da Neymişse <p>Yıllar birbiri ardına gelip geçerken ve geceler birbirini kovalarken bazen ışıksız kaldığı anlarda insan durup vay be diyor ne kadar da hızlıydı geçmiş. Sanki bütün biten dakikalarım bütün ömrüm daha az önce gibi... Oysa ne kadar da eski şimdiki zamanı ören taşlarım... Hayretleri şaşıyor durup da bir düşünenin. Bir zamanlar ayak uçlu yatarken uykuya dalmak için masallar uydurduğu kardeşleriyle bile ayrı şehirlere düşeli daha dündü belki. Belki de sarılmadan geçen günler birer asır olmuştu çoktan. Günler ve işler ipe dizilmiş mısır taneleri gibi güneşin altında yorgun rüzgarla dans ederken ertelenen özlemlere karışan konuşulmamış şeyler birikir de birikir... biriktikçe daha bir ağır olur susmak. Hayatta insanın başına pek çok şey gelir ve bunların yarısından fazlası kendi seçimi değildir yine de bunlar iyi şeyler olabildiği gibi genelde kötü şeylerdir çünkü iyi şeyler için hep daha çok çaba gerekir. Her neyse ne, insan iyisinde de kötüsünde de yalnız bir varlık olmanın gerçekliği ile yüzleşirken anlar yetişkinlerin gözlerinde gülerlerken bile gizlenen donuk göz yaşlarının sebebini. Bir delirme halinin farkındalığıyla aydınlanır zihni alev alev bir çılgınlıktır bu yaşamak sanatı. İyisiyle de kötüsüyle de birbirini kovalayan günler ve geceler içinde sessiz bir monolog gibi çık işin içinden çıkabilirsen. O da neymişse... </p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-42942738580126208742024-02-06T04:59:00.006+03:002024-02-06T14:17:41.263+03:00Blogları Canlandırma Projesi -24 / Ocak<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBEZptCuzNd6RP7zZOPAUM_oiusw93ArxdJYl9SZlbbopGYyKjnMG1GXfprcNAuisk-kFnaBOQ-8XJwbunym8Qeap42cJsh-uFN4olWWoJj-QIluHRv98ADpuOdqskND6XKu8Gk6YawlboMADPz9s2usb2FnaAkSO9j9LbWWM6bxR5Qpi0SH3TR6UznnE/s557/bcp14png.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="184" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBEZptCuzNd6RP7zZOPAUM_oiusw93ArxdJYl9SZlbbopGYyKjnMG1GXfprcNAuisk-kFnaBOQ-8XJwbunym8Qeap42cJsh-uFN4olWWoJj-QIluHRv98ADpuOdqskND6XKu8Gk6YawlboMADPz9s2usb2FnaAkSO9j9LbWWM6bxR5Qpi0SH3TR6UznnE/w223-h184/bcp14png.png" width="223" /></a></div><br /><p></p><p>BCP katılımcı sayısı azalmış olsa da bu yıl da devam ediyor ve son aylarda yine bloğa bakmakta zorlansam da ben de katılmaya devam etmeyi planlıyorum. Hayatın bizi kendi hızında sürüklemesine karşın bir şeyleri düzenli ve istikrarlı takip edebilmek kaosun içinde durup dinlenecek bir an yaratabiliyor. Tam bir yıl önce bugün ülkemizde büyük bir felaket yaşandı ve buna doğal afet diyerek geçmek adaletsiz, yetersiz ve vicdansızca geliyorken, söyleyecek bir şey bulmak imkansızken tıpkı o gün ve sonraki günlerdeki gibi uyumak mümkün değilken kendimi oyalayacak bir şey bulmak istedim ve ne zamandır yüzüne bakmadığım bloğumda aldım nefesi. Kafamı dağıtmak için en iyi yol her zaman yazmak oluyor. Bu yüzden geciken BCP yazımı yazmak istedim.</p><p>Ocak ayı teması Komedi, Mizah, Müzik olarak belirlenmiş. Bildiğiniz üzere bu temalardan birini veya birkaçını seçerek bir şeyler izleyebiliyor, okuyabiliyor, dinleyebiliyoruz ve bunları yorumlayarak birbirimizle bu etkinlik altında paylaşıyor ve birbirimizin paylaştıklarından yeni şeyler öğreniyoruz. Ben genelde bir şeyler izleyerek katılmış olsam da yanlış hatırlamıyorsam kitap yorumladığım da olmuştu. Ay yanlış hatırlıyor da olabilirim gecenin 4ündeki hafızama güvenmeyin. Neyse. Bu kez müzik temasını görünce bir şey dinlemek istedim.</p><p>Ve hayatın son bir yıldır beni otuz yaş yaşlandırdığını göz önünde tutarak uzun zamandır keyifle bir müzik dinlemediğimi ve şarkı söylemediğimi fark ettim. Ben şarkı söylemeyi çok severim bazen neden müzik okumadığımı merak ediyorum. Sonra bir dinozor edasıyla yutupta eskiden sevdiğim müzikler arasında nostaljik şekilde zaman geçirirken ne hakkında yazmak istediğime karar vermeye çalıştım. Ben 90lar çocuğuyum ama daha öncesine de ilgim var ama günümüz müziklerinden çok azı bana hitap edebiliyor.</p><p>Sonra lisanstayken bahar şenliklerinin ortadan kaldırılmasından bir yıl önce o son şenlikte okulumuza geldiğinde en önden canlı dinleme fırsatı bulabildiğim ve bir hayalime kavuştuğum canım Şebnem'in bir konser kaydını sizinle paylaşmaya karar verdim. Bazen tez yazarken bile Miyazaki yapımlarında çalan müziklere ara verip son ses bunu dinleyip duruyorum. Bu kadın tam bir kraliçe. Kendi şarkılarını söylerken nasıl oluyor da ağlamıyor hayret ediyorum. Sesinin tınısı, temiz tonları, yükselişleri ve bir anda alçalırken bir an için bile gücünden bir şey kaybetmeyişi ve bu da yetmez gibi o sözler insanı derdi olmasa bile ağlatabilirken bu kaotik dünya düzeninde gözler şelale olabiliyor. Çok şey söylemeye gerek yok kulaklığınızı takıp şu konseri son ses sonuna kadar dinleyin, dinlerken izleyin ve Şebnem'in sesine, orkestranın ahengine ve o muhteşem seyircinin coşkusuna oradaymışçasına katılın.</p><p><b><i><u><span style="color: #674ea7;">NOT: </span></u></i></b>Biliyorum çok fazla beklettim yorumlarınızı bütün yorumlara ve beni merak eden herkese teşekkür ederim yakında hepsini yanıtlayacağım :)</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><u><span style="color: #741b47;">Şebnem Ferah - 10 Mart 2007 Bostancı Konseri</span></u></i></b></h1><h1 style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="395" src="https://www.youtube.com/embed/rWlFt5GPaPs" width="474" youtube-src-id="rWlFt5GPaPs"></iframe></h1><br /><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-18108944964622229342024-01-09T10:46:00.004+03:002024-01-09T10:46:56.246+03:00Vardar'da Bahar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDPP9ihhTbCi4uQjggsogvvGSR-0lwL_6vMH1TYwsyl6zOEQvAzS7YWobh_8gnaXoj3bH0abBXGKSuqCQP7nvqGsCnPeKVuVSiXEbi5sIQGNIc6WmiHtGs3PIMo_ISzPDCnttTlbvF2bWfTJ2A8JO5FMHuF8wrJ_tPAkY6V0RTr7jpXYfFxOT-6AiBbfM/s1600/IMG-20240109-WA0053.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDPP9ihhTbCi4uQjggsogvvGSR-0lwL_6vMH1TYwsyl6zOEQvAzS7YWobh_8gnaXoj3bH0abBXGKSuqCQP7nvqGsCnPeKVuVSiXEbi5sIQGNIc6WmiHtGs3PIMo_ISzPDCnttTlbvF2bWfTJ2A8JO5FMHuF8wrJ_tPAkY6V0RTr7jpXYfFxOT-6AiBbfM/s320/IMG-20240109-WA0053.jpg" width="240" /></a></div><br /><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Buz tutmuş dallarda tutunmuş</div><div><div style="text-align: center;">Umut taşıyan yapraklar.</div><div style="text-align: center;">Vardar'ın üzerinde dans eder</div><div style="text-align: center;">Yansımalarıyla kırlangıçlar.</div><div style="text-align: center;">Gecenin ruhundan gizlediği kalbiyle</div><div><div style="text-align: center;">Şehri rengarenk boyar çocuk.</div><div style="text-align: center;">Geç kalmış baharları çağıran ezgiler,</div><div style="text-align: center;">Bir ninni gibi usul usul,</div><div style="text-align: center;">Sarıp sarmalar taş sokakları.</div><div style="text-align: center;">Ve parlar Güneş</div><div style="text-align: center;">Papatyalar, </div><div style="text-align: center;">Unutma beni </div><div style="text-align: center;">Ve mine çiçekleri için</div></div></div><div style="text-align: center;">Yeniden</div><div style="text-align: center;">Yeniden doğar bahar.</div><div style="text-align: center;">...</div>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-69716339400468397422023-07-03T19:34:00.001+03:002023-07-03T19:34:15.667+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Haziran<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUKmKLDovalLN3-nvj11wtDCczn347yBn4D-DqeD7WIndx0kpMUJ9sniLuxgy53-dOiMsjJMDsAssxYeJ4Yh9VAsCh6zHZWsOQecUgav2aadIwqaWWRZjKC_my7H564hYlrs2r6DjYvM11SK9l8ztLAUYMs4MOYPJTo7pj9pBwX0omW8jwUtTtDKmBUMA/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUKmKLDovalLN3-nvj11wtDCczn347yBn4D-DqeD7WIndx0kpMUJ9sniLuxgy53-dOiMsjJMDsAssxYeJ4Yh9VAsCh6zHZWsOQecUgav2aadIwqaWWRZjKC_my7H564hYlrs2r6DjYvM11SK9l8ztLAUYMs4MOYPJTo7pj9pBwX0omW8jwUtTtDKmBUMA/w266-h219/bcp14png.png" width="266" /></a></div><br /><div><br /></div>Herkese selamlar umarım sıcak yaz güneşi ve serin sularla keyifli ve iyisinizdir canım blog ailesi. İki üç haftadır herkes denizde fakat ben daha sezonu açamadım. Ama bu hafta dört gözle uzak diyarlardan çok minnoş çok tatlış bir arkadaşımı bekliyorum ve geldiğinde sonundaa deniz sezonunu açacağız ah düşüncesi bile insana iyi geliyor :) Gelelim mecliste toplanmamızın asıl sebebinee.. BCP Haziran temamız Fransız Edebiyatı veya Doğa'ydı. Gönül isterdi ki Fransız edebiyatının o ruhsal dalgaları arasında cırcır böceklerinin sazların arasından yükselen sesini dinlerken yudumlanan bir bardak taze ve buz gibi limonata eşliğinde arada sırada ağza atılan frambuazlar gibi tatlı bir eseriyle karşınızda olaydım fekat zaman az ve etrafım bayram sebebiyle karman çormandı. Ben de Doğa temasını seçip bir belgesel izlemeye karar verdim. Umarım siz de seversiniz :)<div><br /></div><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00a2ff;"><u>Mission Blue</u></span></i></b></h1><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00a2ff;">Robert Nixon</span></i></b></h3><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00a2ff;">2014 - ABD</span></i></b></h4><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00a2ff;">1s.34dk.</span></i></b></h4><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00a2ff;">Belgesel</span></i></b></h4><div>Belgesel, efsanevi bir oşinograf ve TED ödüllü Sylvia Earle'nin okyanusları aşırı avlanma ve zehirli atık gibi tehditlerden kurtarmak için yürüttüğü çalışmaları izleyiciye aktarıyor. Bir okyanus tutkunu olan ve hayatını okyanus bilimine adayan Earle, ulaşılması imkansız sayılan derinlikleri keşfe çıkma cesaretiyle herkese ilham vermiş ve özellikle de bir kadın olarak cinsiyetçi anlayışlarla karşılaşsa da korkusuzluğu ile bir idole dönüşmüştür. Belgesel yalnızca denizleri ve doğayı korumalıyız düşüncesiyle sınırlı kalmayıp Earle’nin yaşamından yola çıkarak bilim dünyasında hem kadın hem de anne olmanın ne kadar zor olduğuna değiniyor.</div><div><br /></div><div>Belgeseli izlerken okyanusun ortasında en derinlerde bile çöp bulunduğunu görmenin sinirlerimi gerdiğini söylemeliyim. Çöp konusunda hepimiz ilkokuldan hatta öncesinden beri eğitiliyoruz yine de şu sorunu çözememiş olmamız korkunç doğrusu. Tek yapmamız gereken şu fikre her yönüyle sahip çıkmak: “Okyanusa yaptıklarımız bizim geleceğimiz ile doğrudan bağlantılı. İçinde yaşamıyor olsak da her balinanın, yunusun veya mercan resifinin olduğu kadar bizim de okyanusa ihtiyacımız var.” Bunu sadece okyanus olarak değil içinde bulunduğumuz tüm çevre için düşünmeliyiz. Hem toplum olarak hem dünyanın geri kalanı olarak bir durup kendimize gelmemiz gerekli.</div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/B1wp2MQCsfQ" width="320" youtube-src-id="B1wp2MQCsfQ"></iframe></div><div><br /></div>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-6449477317469094022023-06-10T18:03:00.000+03:002023-06-10T18:03:56.183+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Mayıs<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWgDiBxjha6A6ppCp3Fk-DC-6iB8KiEt19Pf3gQkadoKCtS2MssHWm9yvmAoyhvqUaZAQ_-x_-xeBIHgeJ_b5j2YVorzj0Xs_sFDgghynKZnj-9yo8zjKwqrnfao-tNeC8IUk_tyPmUS0fp0YzmcbyDyEr1o3ANCEfRgszk5eefgN-UBJBMawDriiY/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWgDiBxjha6A6ppCp3Fk-DC-6iB8KiEt19Pf3gQkadoKCtS2MssHWm9yvmAoyhvqUaZAQ_-x_-xeBIHgeJ_b5j2YVorzj0Xs_sFDgghynKZnj-9yo8zjKwqrnfao-tNeC8IUk_tyPmUS0fp0YzmcbyDyEr1o3ANCEfRgszk5eefgN-UBJBMawDriiY/w279-h230/bcp14png.png" width="279" /></a></div><p></p><p>Herkese selamlar umarım hepiniz iyisinizdir. BCP Mayıs ayı konularımız Deneme, Eleştiri, İtalyan Edebiyatı türleriydi. Benim için biraz zorlayıcı oldu çünkü bir şeyler okumaya gerçekten vakit bulamıyorum. Bu nedenle konuyu kıyısından köşesinden yakalamak için İtalyan Edebiyatından uyarlanma bir film bulmaya karar verdim. Umarım seversiniz.</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #38761d;"><u>Finzi Contini'lerin Bahçesi</u></span></i></b></h1><h2 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #38761d;">Il Giardino dei Finzi-Contini</span></i></b></h2><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #38761d;">Yazar: Giorgio Bassani</span></i></b></h3><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #38761d;">Yönetmen: Vittorio De Sica</span></i></b></h3><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #38761d;">İtalya (Kitap 1962 - Film 1970)</span></i></b></h3><p>Savaş sonrası İtalyan yazarı, şair ve romancı Bassani bireylerin yaşamını dönemin olayları ile iç içe işlemesiyle tanınır. Eserlerinde özellikle Ferrara ve çevresini ele almıştır. Kitaplarından yapılan alıntılara baktıkça betimlemeleri benim kadar sevdiğini gördüğüm yazarın tüm kitaplarını okuma isteği duydum ve bunu not ettim. Benim için betimleme bir kurgu için çok önemlidir. Kelimeler zihinde şekillendikçe bir sinema izliyor veya o anı her detayıyla yaşıyor gibi olmak isterim bu yüzden yalnızca olaya odaklı olan kitaplar bana yeteri gelmez. </p><p>Edebiyat uyarlaması olan filmler de daha önceden uyarlama olduklarını bilmesem bile bunu tahmin etmemi sağlayacak bir auraya sahip olurlar. Yazarın betimlemelerinin ve olayları aktarışının gücü filmde kameranın açısına, renklere ve hareketlere yansır. </p><p>Vittorio De Sica tarafından yönetilen Finzi Contini'lerin Bahçesi, 21. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ve 1971'de En İyi Uluslararası Film Akademi Ödülü'nü kazanmış, En İyi Uyarlama Senaryo Akademi Ödülü'ne de aday gösterilmiştir. Filmin müzikleri 1970'te RCA Victor etiketiyle satışa sunulmuş. Filmin şarkıları ayrıca birkaç sahnede sergilenmiş ve birkaç ödüle aday gösterilmiş. Ayrıca yazarın kendisi de yaşamı boyunca pek çok ödül kazanmış ve 1992de bütün uğraşı değerlendirilerek Feltrinelli ödülünü almıştır. </p><p>Eserde orta sınıftan gelme, aşk ve cinsellik işlerinde acemi, iyi bir aileye sahip olan, saf delikanlı, malikânesine kapanmış, kendi âleminde topluluktan kopuk bir yaşantı süren soyluluk heveslisi, zengin ve seçkin bir ailenin gözbebeği olan çok zeki, kültürlü, afacan, değişken huylu kızı Micòl’e tutulur. Ve bunlar, uğursuz 1938 yılında olur: Irk Yasaları yeni çıkarılmış, kent halkı arasına açılan uçurum giderek genişlemektedir.</p><p>Bassani'nin bu hikayede kendi gençliğini ve kendisini eleştirdiğini aktaranlar olmuş doğrusunu bilmiyorum. Bu arada Bassani filmi beğenmiş olsa da son sahneler kitapta yer almadığı için çekinceli bir tavır gösterdiği aktarılmış. 2000 yılında Roma’da ölen Bassani, vasiyeti üzere, Ferrara’da, bu eserinde anlattığı Musevi mezarlığına gömülmüş. Kentin belediyesi yazarın Finzi Contini’lerin aile gömütünü kurguladığı noktada, ona bir anıt diktirmiştir.</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-68852268447727713512023-05-15T20:49:00.000+03:002023-05-15T20:49:16.480+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Nisan<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2Pml13pgcVbdVaskTMvEbJUVHW4l38McFjazgkdDiL-emHHsAlG3gtEEI6vdSM-kiRqbtoQJ4Q4yLyKC4py-Q7QD8cYS1yVntWiV9eTSye-YIixZfECPRJtNgWfL702Rfy0XSlopOZgsZagyRvVhEarNkwhhVYOTpbQzIA4wd8_zy-4_EPwSAJ67c/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2Pml13pgcVbdVaskTMvEbJUVHW4l38McFjazgkdDiL-emHHsAlG3gtEEI6vdSM-kiRqbtoQJ4Q4yLyKC4py-Q7QD8cYS1yVntWiV9eTSye-YIixZfECPRJtNgWfL702Rfy0XSlopOZgsZagyRvVhEarNkwhhVYOTpbQzIA4wd8_zy-4_EPwSAJ67c/w270-h223/bcp14png.png" width="270" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese selamlar. Aslında bugün muhteşem bir güne uyandık diyerek sözlerime başlamak isterdim ama umutların rötar yaptığı bir günden merhaba arkadaşlar. Yine de fırtına ve yağmur günü ele geçirse de güneşin açacağına olan inancımızı koruyalım. Akademide de başarıyı pes etmeyenler kucaklar.</p><p>Konuyu burada fazla uzatmak istemiyorum.</p><p>Bcp Nisan konumuz Belirli Yazarlar ve Yönetmenlerdi. Buradaki "belirli" ibaresini neye göre almamız gerektiğine tam karar veremedim yani çok ünlü olanları mı seçmeliydik yoksa ünlü olmasa da bir yönetmeni veya yazarı tanıma amacıyla onun birkaç eserine mi bakmalıydık? Sanırım bu biraz kişisel tercihe kalmış diye yorumladım ve iki film seçtim. </p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i><u>Girl</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i>Yönetmen: Lukas Dhont</i></b></span></h3><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i>2019 / Belçika Hollanda</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i>Dram</i></b></span></h4><p>Profesyönel balerin olmak isteyen 15 yaşındaki trans birey Lara'nın öyküsü. Geçirmesi planlanan operasyonlar için hazırlanırken bir yandan da bale eğitimi alan Lara'nın diğer kızlar tarafından uğradığı zorbalıklar karşısında yaşadıkları ve hissettiği duygular filmde oldukça iyi yansıtılmış. Durağan bir film olsa da sonuna kadar kendini izlettirmeyi başarıyor ve anlatması gerekeni hassas bir şekilde aktarıyor. İzlerken Lara ile gerçekten bağ kurmayı başarıyorsunuz. Ergenlik dönemi zaten yeterince karmaşıkken çevresinde gördüğü zorbalıklar ve işin içine bir de sevilme aşık olma duyguları karışınca Lara'yı izlerken ekran başında empati kuruyorsunuz. Bu arada oyuncuyu da oldukça başarılı buldum üstelik bu ilk filmiymiş. Bu arada Lara'nın babasının onun için elinden geleni yapışı, onun için ev ve şehir değiştirmeyi göze alışı ve hep arkasında duruşunu çok sevdim. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/tKrI0xJXIR4" width="320" youtube-src-id="tKrI0xJXIR4"></iframe></div><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #674ea7;"><b><i><u>Close</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #674ea7;"><b><i>Yönetmen: Lukas Dhont</i></b></span></h3><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #674ea7;"><b><i>2022 / Belçika Fransa Hollanda</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #674ea7;"><b><i>Dram</i></b></span></h4><p>13 yaşında iki çocuk Leo ve Remi her zaman inanılmaz derecede yakın arkadaştır. Ancak aralarındaki bağ okul arkadaşları tarafından garip karşılanıp sorgulandıkça birbirlerinden uzaklaşmaya başlarlar. En yakın arkadaşının bir anda kendinden uzaklaşması yıkıcı etkiler yaratır ve bir trajedi baş gösterir. Yönetmen bu filmde de durağanlık içinde bir enerji yakalamış. Doğa sahneleri ile süslenen ve tablo hissi yaratan sahneler hiç sıkmadan akıyor. Bu türden ağır konuların işlendiği filmlerde oyuncu performansı çok önemlidir ve çocuk oyunculardan her zaman böyle yetenekler beklenmez ancak vay be nasıl oynamış diye diye izledim. Filmde bir iki sahnede boğazım düğüm düğüm oldu. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/6EJGnU2AmV4" width="320" youtube-src-id="6EJGnU2AmV4"></iframe></div><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com20tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-9319684528441350212023-04-10T20:53:00.001+03:002023-04-20T14:05:01.786+03:00Blogları Canlandırma Projesi Mart Ayı Raporu ve Nisan Teması<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuqcB3_aj1McUCBkFGRHacYhVqc6u7oIHsLO2DS2X3prU8z5iDRr_Ml1QKMWuElv9w5Epeak3M7qi5vHNta0l7zx53aOKfq-Fn92whvy_1r_x33q7WEeC-7UImTpAaNnfhCVRhOzssbYVaJNEjb08-m0LcjkNVL8zJ4JAqCZGI1fAtr6Dc53upurOH/s557/bcp14png.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuqcB3_aj1McUCBkFGRHacYhVqc6u7oIHsLO2DS2X3prU8z5iDRr_Ml1QKMWuElv9w5Epeak3M7qi5vHNta0l7zx53aOKfq-Fn92whvy_1r_x33q7WEeC-7UImTpAaNnfhCVRhOzssbYVaJNEjb08-m0LcjkNVL8zJ4JAqCZGI1fAtr6Dc53upurOH/w282-h232/bcp14png.png" width="282" /></a></div><p></p><p>Herkese selamlar blog dünyasının inci taneleri :) Mart'ı çoktan geride bırakmışken ve Nisan yağmurlarına inat güneş gülümserken burada toplanıp mis gibi çaylarımızı yudumlarken sonunda Mart BCP raporunu sizlere takdim ediyorum :) İki yılı geride bırakan ve artık gelenekselleşen etkinliğimizde her ay seçtiğimiz temalarda film dizi belgesel vs izliyor veya roman şiir vs okuyoruz ve bunları bloglarımızda yorumluyoruz. Konuda detaylı bilgi için <a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2023-bcp.html" rel="nofollow" target="_blank">buraya</a> bakabilirsiniz :) En önemli kuralımız etkinliğe katılanların birbirlerinin yazılarına vakit ayırıp güzelce okuyup yorum bırakmasıdır. </p><p>Mart temamız "Kadın Yazarlar ve Polisiye" idi. Bu ay yazılan yazıların listesi:</p><p>Makbule Abalı: <a href="https://ucunkuslar.blogspot.com/2023/03/iki-kitap-iki-kadin-yazar-bcp-bloglar.html" rel="nofollow" target="_blank">Anlar İzler Tutkular, Hayat ve Hüzün</a></p><p>Bonheur: <a href="https://murekkeplehayaller.blogspot.com/2023/03/bcp-mart-kadn-yazarlar-ve-polisiye.html" rel="nofollow" target="_blank">Kuzuların Sessizliği, Müzik ve Sessizlik</a></p><p>Yüreğimin İklimi: <a href="https://yuregiminiklimi.blogspot.com/2023/03/blogger-canlandirma-projesi-mart-202334.html" rel="nofollow" target="_blank">Cinayet A. Ş.</a></p><p>Oytunla Hayat: <a href="http://oytunlahayat.blogspot.com/2023/04/bloglar-canlandrma-projesi-bcp-mart.html" rel="nofollow" target="_blank">Farklı Rüyalar Sokağı, Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi, Holy Spider</a></p><p>Okurix: Bana Dokunma - <a href="https://okurixx.blogspot.com/2023/03/bcp-mart-bana-dokunma-tahereh-mafi.html" rel="nofollow" target="_blank">Tahereh Mafi</a> </p><p>Deniz: <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/03/olson-grange-ve-budaycoglu-bcp-mart.html" rel="nofollow" target="_blank">Olson, Grange ve Budayıcıoğlu</a>, <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/03/blade-runner-1ve-2-bcp-mart.html" rel="nofollow" target="_blank">Blade Runner 1ve 2</a>, <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/03/malina-ingeborg-bachmann-bcp-mart.html" rel="nofollow" target="_blank">Malina - İngeborg Bachmann</a></p><p>Oh Yoon Joo: <a href="https://bez-cadilari.blogspot.com/2023/04/through-darkness-konusu-oyuncular.html" rel="nofollow" target="_blank">Through Darkness</a></p><p>Fighting: <a href="https://fightiingg.blogspot.com/2023/04/ayasofyada-bir-gecerana-demiriz-kitap.html" rel="nofollow" target="_blank">Ayasofya'da Bir Gece</a></p><p>Deep: <a href="https://sadevederin.blogspot.com/2023/03/bcp-mart.html" rel="nofollow" target="_blank">Ölmeyi Bekle, Çiçekler Ölürken</a> </p><p>Sessizgemi: <a href="https://kavanozdakibeyin.blogspot.com/2023/04/bloglar-canlandrma-projesi-mart.html" rel="nofollow" target="_blank">Beyond Paradise, Donkerbos</a></p><p>Nisan temamız "Belirli Yazarlar, Yönetmenler" olarak belirlenmişti. Siz de ayın son haftasına kadar bu konuda izleyebilir okuyabilir ve son hafta incelemenizi yazıp Okurix'e haber verebilirsiniz. </p><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-10185681522501971382023-04-03T14:55:00.000+03:002023-04-03T14:55:06.080+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Mart<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYggz9wVpPw2BbWJN1OhAVe0rYSKKpW2BIKP6fMEYCand3tUdjnCQE3KUPFWyfJd8-4PRVhOpqXQqeOOY1VtJ90EeRczsv3CWMtMswkOaz4h1ZkXBU5I1U44G1xSMjZw81WpZigc8IZiMKDqzHvCupDXU4kieh_HGxILh40vCjt3ywGIe5aWXLbR39/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYggz9wVpPw2BbWJN1OhAVe0rYSKKpW2BIKP6fMEYCand3tUdjnCQE3KUPFWyfJd8-4PRVhOpqXQqeOOY1VtJ90EeRczsv3CWMtMswkOaz4h1ZkXBU5I1U44G1xSMjZw81WpZigc8IZiMKDqzHvCupDXU4kieh_HGxILh40vCjt3ywGIe5aWXLbR39/w275-h227/bcp14png.png" width="275" /></a></div><div><br /></div><div>Herkese yeni bir BCP yazısından selamlaar :) Bloga girmem için son zamanlarda bu etkinlik can kurtarıcı gibi oldu. Bazen eskisi kadar düzenli ve iyi yazamamaktan endişeleniyorum ancak zihnini meşgul eden ıvır zıvırlardan kurtulabildiği zaman insan yeniden sevdiği şeylere odaklanabiliyor. Havalar ısınırken ve bahar çiçekleri çevreyi süslemeye başlamışken güneşin sanki daha enerji verici olduğunu hissediyorum ve buralarla ilgilenmeye daha hevesli oluyorum. Her neyse çok da fazla uzatıp yine dramatikleşmeden konuya dönelim. </div><div><br /></div><div>Bildiğiniz gibi etkinliğimiz boyunca her ay bir tema belirliyor ve bunun hakkında okuyup izliyoruz ve o ayın son haftasında bunun hakkında yazıyoruz. Ben son haftaya pek yetişemediğim için hep sonraki ayın ilk haftasına yazıyorum :) Mart ayının konusu Kadın Yazarlar ve Polisiye olarak seçilmişti. Ben de polisiye konusunda iki dizi seçtim. </div><div><br /></div><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #3d85c6;"><b><i><u>Beyond Paradise</u></i></b></span></h1><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #3d85c6;"><b><i>2023 - İngiltere</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #3d85c6;"><b><i>Yönetmen: Sandy Johnson, Matt Carter</i></b></span></h4><div><br /></div><div>BBC One'ın yeni mini dizisi 6 bölüm olarak planlanmış ve şuan 4. bölümü yayınlanmış durumda. Sezonun 7 Nisanda tamamlanması beklenmekte. 2. sezon planı olup olmadığı şuan belli değil. Dizi ayrıca Death in Paradise adlı 12 sezonluk ve hala devam edecek olan dizinin uzantısı niteliğinde. </div><div><br /></div><div>İngiltere Cornwall'da bulunan Looe kentinde çekilen dizi deniz kenarında bulunan Shipton Abbott adlı minik kurgusal bir yerleşim yerinde gerçekleşen polisiye olayları konu almakta. Dramatik polisiye olayları komedi ile harmanlayarak aktarması ile sıradan polisiyelerden ayrı bir konumda olduğu söylenebilir. Dizinin merkezinde ve bahsettiğim diğer dizi ile bağlantıyı kuran dedektifimiz Humphrey Goodman isminde komik biri ki bence ismi de komik. Ayrıca dizide yine Death in Paradise adlı dizide yer alan Martha Lloyd adlı karakter ile beraber Shipton Abbott'a yerleşme ve evlenme planları yapmaktalar. Bu kurgusal küçük kent ayrıca Martha'nın memleketi olarak tasarlanmış ve annesi de burada yaşamakta. Dizi görsel olarak hoş geldi bana özellikle çevre görüntülerini sevdim. Kasaba iz bırakmadan kaybolan bir aile, on yedinci yüzyıldan kalma bir şüpheli tarafından saldırıya uğradığını iddia eden bir kadın, çok değerli bir tablonun çalınması, bir ekin tarlasında tuhaf bir şekilde bulunan bir ceset ve tekerlemelere karşı gizemli tutkusu olan seri bir kundakçı gibi olaylarla çalkalanıyor ve dedektifimiz kendine has yöntemler ile olayları çözmeye çalışırken kırsal bir yere yerleşip sakin bir hayat sürme planı hayal oluyor. </div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/Ybj7U0-W6IA" width="320" youtube-src-id="Ybj7U0-W6IA"></iframe></div><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #674ea7;"><b><i><u>Donkerbos</u></i></b></span></h1><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #674ea7;"><b><i>2022 - Güney Afrika</i></b></span></h4><div><br /></div><div>Donkerbos Karanlık Orman olarak tercüme ediliyormuş. Dizide hem ingilizce hem de yerel bir afrika dili ve birkaç başka dil kullanılıyor. Dizinin geçtiği Güney Afrikada halihazırda kullanılan bu diller dizide konuşmanın geçtiği karaktere uygun olarak kullanılıp harmanlanarak gerçeklik katmış. Yavaş gelişen bir hikayeye sahip olsa da oldukça ilginç bir polisiye. Birkaç olayın iç içe geçtiği dizi sıradan dedektiflik dizilerinden biraz farklı. Dizi genel olarak karanlık bir temaya sahip. Limpopo'nun yoğun ve karanlık ormanlarında altı çocuk cesedi bulunur ve seri katili yakalamak için geride bıraktığı tuhaf ipuçlarını takip etmek buraya sürgün edilmiş bir detektife kalır. Yeni bir vaka ortaya çıkmadan önce katili bulmak için fazla zaman yoktur ve karmaşık ailevi olaylar da dedektifin işini pek kolaylaştırmaz. Dizi 1 sezon ve 8 bölümden oluştuğu için çabucak izleniyor. </div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/jdRVA2UK5z8" width="320" youtube-src-id="jdRVA2UK5z8"></iframe></div><div><br /></div>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com24tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-62148150329829574432023-03-11T16:40:00.001+03:002023-03-11T16:40:00.210+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Şubat<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZAB3Tg23TP6zLa-vMhMbhcKR__U_y_Y2dgMKwiITRGaqKppWXlmF53gE4zg6T5LYAm3KgQZfsFj0a1LOD5NJCZVNGRubg5qQ1EEbeeennwN_Yx1MSGx1ym7JDECNETYeg8775gJEXoznFNgC57EUqJPLSgiK7-YEJWIUt_m17JIIV9TncEL-0HZVT/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="264" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZAB3Tg23TP6zLa-vMhMbhcKR__U_y_Y2dgMKwiITRGaqKppWXlmF53gE4zg6T5LYAm3KgQZfsFj0a1LOD5NJCZVNGRubg5qQ1EEbeeennwN_Yx1MSGx1ym7JDECNETYeg8775gJEXoznFNgC57EUqJPLSgiK7-YEJWIUt_m17JIIV9TncEL-0HZVT/s320/bcp14png.png" width="320" /></a></div><p>Selamlar canım blog ailesi blog yazmamın rutini olan bir Bcp yazısı ile karşınızdayım. Şubat teması şiir ve psikoloji olarak belirlenmişti. Hala bir şeyler yazmak tam olarak içimden gelmese de geleneği bozmak istemedim ve bu yıl hiçbir ayı atlamadan etkinlikte yer alabilmek istediğimden bir film seçip yazmaya karar verdim. Film bir kitap uyarlamasıymış ama izlemeden önce bunu bilmeden ve konusuna da bakmadan sadece psikoloji türünde olduğunu bilerek izledim. İzlerken acaba kitap uyarlaması mı diye düşünmüştüm. Bazen film veya dizi izlerken onun bir kitaptan uyarlandığını hissedebiliyor insan siz de böyle tahminler yapar mısınız izlerken merak ediyorum. Gelelim filmimize.</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #741b47;"><b><i><u>Kevin Hakkında Konuşmalıyız</u></i></b></span></h1><h2 style="text-align: left;"><span style="color: #741b47;"><b><i>We Need to Talk About Kevin</i></b></span></h2><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #741b47;"><b><i>Lynne Ramsay</i></b></span></h3><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #741b47;"><b><i>ABD-İngiltere / 2011 / 112dk.</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #741b47;"><b><i>Dram, Gerilim, Psikoloji</i></b></span></h4><p>Başrolde Narnia ve birçok başka yapımdan tanıdığımız Tilda Swinton, Eva ismiyle yer alıyor. Eva'nın Ruhsal çöküntü içinden bir türlü çıkamadan ilk hamileliğini ve doğumunu gerçekleştirmesi ve çocuğunu büyütürken bir türlü onunla bağ kuramayışını buhranlı halüsünasyonlar ve zamanı kopuk sahneler eşliğinde takip ediyoruz. Belki genetik belki de değil ama içinde bulunduğu sağlıksız ruhsal durumun oğlu Kevin'de de bebeklikten itibaren ortaya çıktığını fark ediyoruz. Aslında Eva oğlu ile ilgili bir sorun olduğunu fark edip bunu doktorlara ve eşine anlatmaya çalışıyor fakat eşi onun her şeyi kuruntu ettiğini düşünüp üzerinde durmuyor. Yıllar içinde Eva bir kız çocuğuna sahip oluyor ve onunla iletişimde bir sorun yaşamıyor. Kevin ise büyüdükçe daha sorunlu bir hale geliyor ve kardeşine duyduğu kıskançlık dozu git gide artıyor. En sonunda okulda ve evde büyük bir katliam planı kurup gerçekleştiriyor. Film boyunca dikkat çekici şekilde kırmızı renk belli sahnelere hakim oluyor. Özellikle ilk baştaki domates sahnesi ve evden temizlemeye çalıştığı o kırmızı boya üzerinde en çok konuşulan sahnelerden. Bunların birer anı mı kabus mu yoksa halüsinasyon mu olduğu belli değil. Son sahnede Eva'nın oğluna sarılması altında birçok anlam yatabilir ama hangisi doğru olur bilemiyorum. Film psikoloji derslerinde öğrencilere yorumlaması için ödev olarak verilebilecek türden.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/SfQaRK3BCYU" width="320" youtube-src-id="SfQaRK3BCYU"></iframe></div><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com17tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-27705844112219112522023-03-10T15:40:00.000+03:002023-03-10T15:40:14.197+03:00 Günlük<p>Herkese selamlar canım blog komşularım umarım hepiniz iyisinizdir. Aslında bu sayfayı yaklaşık üç saattir açık tutuyorum ama daha yenice yazmaya ikna edebildim kendimi. Bloğa tam döndüm derken ülkecek büyük bir enkazın altında bırakılmış olduğumuz konusuyla yüzleştik ve yaşanan felaketin etkisini üzerimizden atamadık. Bir şey yazmaya, söylemeye derman bulamadım kendimde. Günler boyu olanları takip edip birilerine yardım edebilir miyim diye uğraşmak dışında bir şey yapamadım. İnsanlar acı çekerken ısınmaya utandığımız bir şey yemeye çekindiğimiz gibi bir şeyler yazmak konuşmak da gelmiyor insanın içinden. Hepimiz öyleydik eminim. Çünkü bizler deprem bölgesinde olmasak da hepimizin bir yakını bir dostu bir tanıdığı oradaydı ki öyle olmasa bile insani duyguları yerinde olan herkesin yüreği orada düşen her bir taşın altında, ağlayan acı çeken her bir insanın gözyaşındaydı. Uzun uzun akrabalarımın tanıdıklarımın neler yaşadığını burada anlatmayacağım çünkü bütün ülke zaten aynı feci olayın içindeydik. Bu yaşanan felaket yalnızca bir deprem olayı değildi büyük bir çürümüşlüğün, ihmalkarlığın, disiplinsizlik, ahlaksızlık ve vicdansızlığın üzerimize çöktüğü bir düzenin içinde yaşamaya çalıştığımızı ortaya koyan bir olaydı. Çok üzgün ve öfkeliyim. Ağlayan her bir insanın her bir gözyaşı kadar öfkeli ve üzgünüm. </p><p>Aslında biraz kendime gelip ruhsal açıdan güçlü durmak, blogla meşgul olup bcp yazmak istiyordum ama içimdekileri söylemeden geçemezdim. Umarım bir daha böyle felaketler yaşanmaz yaşatılmaz. Bu konuda da gereken şeyler yapılır umarım. Daha fazla bu yazıyı uzatmak istemiyorum. Tekrar görüşünceye dek kendinize dikkat edin. Bu arada şuanda laptobum yanımda olmadığı için yorumlarınıza bakamıyorum bunun için üzgünüm. </p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-53941129741240618452023-02-05T22:33:00.000+03:002023-02-05T22:33:15.424+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Ocak<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT9a0DOtZZubJcpnGUWIm6obCtrijcZ5vO9PtOXt1TmDnysJQIxSj9pP64fATwUMnkpyx5GzLWaOzNKT3h4uWibR8JueLAhVR93Xfrhpf6dpGLoJFcLCerMt5TxWU2h4ikskGCkYOaE2lMQqeQtrHy_L27saKF2gzSGc5FqzbWhILKIse76b0g3hAa/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgT9a0DOtZZubJcpnGUWIm6obCtrijcZ5vO9PtOXt1TmDnysJQIxSj9pP64fATwUMnkpyx5GzLWaOzNKT3h4uWibR8JueLAhVR93Xfrhpf6dpGLoJFcLCerMt5TxWU2h4ikskGCkYOaE2lMQqeQtrHy_L27saKF2gzSGc5FqzbWhILKIse76b0g3hAa/w282-h232/bcp14png.png" width="282" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese yeni yılın ilk yazısından selamlar. Yine kayboldum uzun süre. Kendim bile kendimi bulamadım. Az biraz depresyon az biraz okul ve hayat işleri güçleri derken kendi karmaşamdan çıkamadım. BCP de olmasa herhalde uzun süre daha bloğun yüzüne bakamayacaktım. Bazen yazmayı unutmuşum gibi hissediyorum. Aklımda dönüp duran onca şeyi kelimelere dökmek zorlaşmış gibi. Herhalde herkese bazen olur bu. Geçer de. Hikaye yazmayı özledim. Şiir yazmayı. Bir şeyler çizmeyi. Tam bir hevessizlik içindeyim. Aralık ortasından beri bir türlü iyileşmeyen bir yanıkla uğraşıyorum o da biraz can sıkıcı. İki haftadır da gribim. Şimdi düşündüm de yeni yıla hiç iyi başlamamışım. Ama bundan sonrasının gayet hoş geçmesi için çabalayacağım. Kendime söz olsun. Bcp bölümlerini de kaçırmamayı planlıyorum. Ve elbette sizleri okumayı da özledim. Burası insana iyi geliyor. Hepinizi okumayı, sizleri özledim umarım iyisinizdir.</p><p>BCP yeni yıl takvimi için <a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2023-bcp.html" rel="nofollow" target="_blank">Okurix</a>'i ziyaret edebilirsiniz Diğer blogger arkadaşlar da takvimi paylaşmış ve etkinliği bilmeyenler için duyurusunu yapmışlardı. Ocak ayı konusu "Biyografi ve Gerçeğe Dayanan Olaylar" olarak belirlenmişti. Biraz geç kaldım ancak sonunda bir film seçip izlemeyi başardım. Umarım siz de seversiniz. Ben biyografi tarzını çoğu zaman sevemiyorum o yüzden zor bir seçim oldu ve sevdiğim türlere yakın bir film seçmeyi başardım. </p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #6aa84f;"><u>The Good Nurse</u></span></i></b></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><i>Yönetmen: Tobias Lindholm</i></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><i>Amerika / 2022</i></span></h3><p>Seri katil hemşire Charles Cullen ve onun yakalanmasını sağlayan mesai arkadaşı Amy Loughren'ın gerçek hikâyesini anlatıyor. New Jersey'de 16 yıl boyunca hemşirelik yapan Charles Cullen, kariyeri boyunca sorumlu olduğu hastaların serumlarına ilaç vererek ölümlerine neden olmuştur. Cullen, 40 cinayeti itiraf etmiş olsa da toplamda 400'den fazla ölümden sorumlu olduğu düşünülüyor. Olay ile ilgili bir de roman varmış yanlış anlamadıysam dilimize çevirisi de yapılmış. Filmde aşırı duygusallık veya abartılı aksiyon yok her şey dozunda işlenmiş. </p><p>Filmi izlerken ABD sağlık sistemi ve hastanelerin olayların üzerini kapatan yozlaşmış sistemleri hakkında da bir fikir elde etmiş oluyoruz. Söz konusu hemşire ile ilgili yaklaşık on yıl önce bir takım haberler gördüğümü de hatırlıyorum ama aynı hemşire miydi yoksa benzeri miydi emin değilim. Belki siz de aynı haberleri görmüşsünüzdür. Gerçekten inanılmaz bir olay insan hastanelerden zaten korkarken böyle bir şeyin yaşanmış olması ürkütücü. </p><p>Bu olayda dikkat edilmesi gereken asıl nokta adamın ruh hastası bir katil oluşu mu yoksa ilaçlara bu kadar kolay erişip sorgulanmadan hastalara bunları vermesi ve bunu anlayan hastanelerin adamı işten atması ancak yeni bir yerde çalışmasına engel olmamaları mı tartışılır. Bu olaydan bütün sağlık sistemi sorumlu tutulmalı bana kalırsa. Cullen'ın ruhsal problemleri olduğu aslında ergenlik döneminden beri bilinen bir şeymiş. Askerde de bir takım olaylar yaşamış. Bu durum biliniyor olmasına rağmen nasıl denetlenmeden hemşire olabilmiş orası da ayrı konu.</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com17tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-16705009989858453642022-10-09T16:20:00.000+03:002022-10-09T16:20:56.353+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Eylül<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjIt7DQK7_4pMA4uJbquwEUrZ08BynrtMy3nhfbREJ8Ft84KVUbr2M-ojK1kKY7-U-yn5YkF98778FgXDuL55bEa2_7raGPLwtr3Je6FNutWuMNrnVy_4B6sreTF-b1P-XGYkLTsXVURYEBPglEd1RV8ToUQ1GtA6IhrKvqDWwmJ2R3r7-AFTFbdIG/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="207" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjIt7DQK7_4pMA4uJbquwEUrZ08BynrtMy3nhfbREJ8Ft84KVUbr2M-ojK1kKY7-U-yn5YkF98778FgXDuL55bEa2_7raGPLwtr3Je6FNutWuMNrnVy_4B6sreTF-b1P-XGYkLTsXVURYEBPglEd1RV8ToUQ1GtA6IhrKvqDWwmJ2R3r7-AFTFbdIG/w251-h207/bcp14png.png" width="251" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese BCP Eylül takviminden selamlar :) Bu ay blogla ilgilenmek konusunda epey başarısızım hiçbir şeye yetişemiyorum. Hatta bu yazıyı yazmak konusunda da kararsızdım başta ama 12 ay atlamadan yazmak için söz vermiştim sözümden dönmek istemedim. Okul daha yeni açıldı ama şimdiden çok yoğunum. Aklım hep tezde umarım her şey yolunda gider. Panik bir kişiliğe sahip olmak zor arkadaşlar. Her neyse bu ayın konusu Yemekler ve aşçılık olarak belirlendi. Aslında aklımda bir Kore veya başka bir uzak doğu ülkesinden filmler diziler seçmek vardı ama seçimim başka oldu umarım seversin siz de. Bu arada yemek ve aşçılık konulu filmler genel olarak sanırım birbirine çok benziyor. Odak noktasında depresyonda ve dibe vurmuş bir aşçı ve onun hayata bakış şeklinin değişmeye başlamasıyla işlerinin süper mükemmel hale gelişi. Yani en azından benim izlediklerim genel olarak böyleydi :) Gelelim yoruma.</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><b><i><u>Burnt</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><b><i>ABD / 2015</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><b><i>100 dk.</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><b><i>Dram, Komedi, Yemek, Mutfak, Başarı</i></b></span></h3><p>Adam Jones (Bradley Cooper), Paris'te 2 Michelin yıldızlı bir restoran yönetmiş usta bir şef. Ancak sorumsuz tavırları ve madde bağımlılıkları restoranını kaybedip dibe vurmasına yol açmış durumda. Kariyerine yeniden başlamak ve 3 Michelin yıldızı elde etmek isteyen Jones, Londra'da etrafına yetenekli bir ekip kurarak her şeye en baştan başlamaya karar verir. Steven Knight'ın senaryosunu yazdığı John Wells'in ise yönetmenliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Bradley Cooper, Sienna Miller, Jamie Dornan, Emma Thompson, Uma Thurman, Daniel Brühl ve Omar Sy gibi isimler var.</p><p>Açıkçası Bradley yakışıklılığını bir kenara bırakırsak filmde bağırıp çağırarak dolaşan ve elemanlarını ezip suyunu çıkartan, memnuniyetsiz, suratsız, psikopat bir aşçının en iyisi olma çabasını izliyoruz. Onun elemanlarından biri olsam o mutfağı dağıtıp istifa ederdim geri de dönmezdim arkadaş böyle biri şef olamaz olsa da onunla çalışılamaz. Ayrıca filmi kaliteli göstermek için dahil edilmiş yukarıda saydığım isimlerin çoğu filmde neredeyse oynamıyor gibi sadece görünmek için dahil olmuşlar kısacası. </p><p>Bu arada Steven Knight daha önce de benzer bir film yazmış o da çok beğenilmemiş anladığım kadarıyla. Belki de çıldıran egoist şeflerle ilgili senaryoları bırakmalı demişler güldüm buna. Gerçekten de neredeyse bütün mutfaklı filmlerde çıldıran bir şef ve yüce egosu söz konusu oluyor ve bu gerçekten sıkıcı.</p><p>Klişeleri bir kenara bırakırsak iş çıkışı vakit geçirmek ve sıradan bir mutfak konulu film izlemek isterseniz tercih edilebilir bir film. Daha iyileri mutlaka vardır elbette. </p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com20tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-40517400118470016592022-09-12T22:24:00.000+03:002022-09-12T22:24:06.551+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Ağustos<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAEOgHSl4_LM00l1KpzdywQIAJfhtF011ynr68VCyN-WG7tzHxZjErDs_pL1HXW25rTomdnCxhImvTAnhsPPWDyQTz5enFXgJIffyF_-WnFsLZ-4grP7_5s-k0fqyiFrcfOgbDZ19K9V2_yfyrCnIp2toN_lG_ZiVk7TeHMmsRSgYrYtBXySReBni4/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="264" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAEOgHSl4_LM00l1KpzdywQIAJfhtF011ynr68VCyN-WG7tzHxZjErDs_pL1HXW25rTomdnCxhImvTAnhsPPWDyQTz5enFXgJIffyF_-WnFsLZ-4grP7_5s-k0fqyiFrcfOgbDZ19K9V2_yfyrCnIp2toN_lG_ZiVk7TeHMmsRSgYrYtBXySReBni4/s320/bcp14png.png" width="320" /></a></div><p>Herkese selamlar uzun bir aradan sonra nihayet biriken yorumları yanıtladım. Bir sürü yorum da spam bölümünde buldum oraya neden gittikleri hakkında bir fikrim yok gerçekten. Sonra gelemediğim bcp yazılarınızı okudum. Şimdi nerdeyse Eylül'ün yarısına gelmiş olsak da Ağustos yazımı yazıyorum :)</p><p>Bu ay için konu Latin Amerika Edebiyatı, Seçkin Yazarlar, Seçkin Yönetmenlerdi. Seçkin yönetmen teması için Tony Scott'ı seçtim. Yönetmenin Top Gun, True Romance, Crimson Tide, Man on Fire, Spy Game, The Taking of Pelham 123, Déjà Vu gibi sevilen aksiyon filmleri var. Seçkin oyunculardan Denzel Washington'ın yer aldığı iki filmini izledim ve filmlerden birinde yine seçkin oyunculardan John Travolta da yer almakta. İkisi de benzer temalara sahip aksiyon filmleri. Umarım seversiniz :)</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i><u>Unstoppable</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>Durdurulamaz</i></b></span></h3><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>ABD /2010 / 89dk.</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>Tony Scott</i></b></span></h4><p>Deneyimli bir tren teknisyeni ile genç bir kondüktör, başında kimse olmayan, kontrolden çıkmış bir treni durdurmak ve nüfusun yoğun olduğu alanda ortaya çıkabilecek büyük bir felâketi önlemek için saatle yarışırlar. Tren raydan çıkıp büyük bir felâkete sebep olmadan önce ellerinden geleni yapmaya çalışsalar da, tren zamanla yarışırcasına, büyük bir hızla ilerlemektedir. Basit bir konu olsa da yetenekli yönetmen kurguyu öyle bir işlemiş ki heyecan hiç bitmeden film izleniyor. Öte yandan benim gibi mantık hatalarına takılan biriyseniz abi bunu niye düşünmemişler böyle şey olur mu diye diye izleyebilirsiniz. En başta treni durdurmadan trenden inen sonra da arkasından koşturup yetişeceğini sanan o sinir bozucu görevliye kafayı taktım. Yani böyle bir hata olur mu yapılır mı diye bir süre düşündükten sonra dünyada epey saftirik insan olduğunu düşününce olabileceğine karar verdim. Bir de neden treni takip eden helikopterlerden bir kişinin trene inmeye çalışmadığını anlamadım. Filme can veren asıl unsurun Washington'ın iyi oyunculuğu olduğunu söyleyebilirim sanırım. Akşam rahatlamak için klasik bir aksiyon filmi arayanlara tavsiye edilir.</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i><u>The Taking of Pelham 123</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i>Metrodan Kaçış</i></b></span></h3><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i>ABD / 2009 1s.46dk.</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i>Tony Scott</i></b></span></h4><p>Film bir kitap uyarlaması ayrıca 1974 ve 1998'de iki farklı film uyarlaması daha varmış. Denzel Washington sıradan günü bir metro treninin kaçırılmasıyla kaosa dönüşen New York şehri metro hareket memuru olan Garber’ı canlandırıyor. John Travolta ise baştan aşağı silahlı dört kişilik çetenin lideri Ryder rolünde. Ryder bir saat içinde yüklü bir fidye ödenmediği takdirde yolcuları öldürmekle tehdit etmektedir. Garber, Ryder’ı zekasıyla alt edip rehineleri kurtarabilmek için metro sistemi üzerine engin bilgisinden yararlanır. Ama Garber’ın çözemediği bir muamma vardır: Hırsızlar parayı alsalar bile, nasıl kaçabilirler ki? Olayın arkasında başka neler olabilir? Amerikalıların kanında kahramanlık var klişesini kenarda bırakırsak aksiyonu için izlenebilecek çerezlik filmlerden olarak not edilebilir. </p><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com22tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-15870000377335369962022-08-05T20:14:00.001+03:002022-08-05T20:14:49.501+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Temmuz<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpKc69LxTSQb5ZnZ8aygMEiZiMld1P_u23BwPUS-C7Lfzbh92v4y9WKx9hRgiKT6mAet5xH4e--cp8VzqToQFEggv67NFVZOALaV5Rqq_wDZZ4aqo0bq1-1UNEROEEDirjTnUamWPQ3q40NHJFqfRw6zdGGQz37ZFKuG6oBOiYFm3EeCMzfH8fBFsb/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="187" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpKc69LxTSQb5ZnZ8aygMEiZiMld1P_u23BwPUS-C7Lfzbh92v4y9WKx9hRgiKT6mAet5xH4e--cp8VzqToQFEggv67NFVZOALaV5Rqq_wDZZ4aqo0bq1-1UNEROEEDirjTnUamWPQ3q40NHJFqfRw6zdGGQz37ZFKuG6oBOiYFm3EeCMzfH8fBFsb/w227-h187/bcp14png.png" width="227" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese erimiş ve yere düşmüş bir dondurma gibi trajik ve kaotik derecede sıcak bir Ağustos gününden selamlaar :) Geç kalmış bir BCP yazısıyla karşınızdayım. Bu proje de olmasa bloğa gelebildiğim yok öğrenci olmak ne zor bir meslek arkadaşlar. Temmuz teması İspanyol Kültürü, Romantik-Dram olarak belirlenmişti. Yani ikisinden birini veya hepsini seçebiliyorduk hatırlarsanız. Ben de bu nedenle bir Kore romantik draması seçtim umarım seversiniz :)</p><p>Bu arada Temmuz ayının isminin Sümerce Tammuz'dan geldiğini biliyor muydunuz kendisi Sümerler tarafından hasadın koruyucusu ve çoban olarak kurgulanmış bir şahsiyet :D </p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #ffd900;"><u>Our Beloved Summer</u></span></i></b></h1><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #ffd900;">Güney Kore 2021/2022</span></i></b></h3><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #ffd900;">16 bölüm</span></i></b></h4><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #ffd900;">+13</span></i></b></h4><p>Aslında bu dizi beklediğim kadar süper eğlenceli bir yapım değildi. Çokça yavaş ve fazla uzun bir diziydi yani bana kalsa her şeyi 8 bölümde anlatsalar da olurdu. Yani aslında bu şekilde uzun uzun bir anlatımı izlemek isteyenler için düşünülürse hoş yanları da vardı liseden evliliklerine kadar hayat hikayelerini detaylı şekilde izlemek mümkün. Dizinin bana hissettirdiği şey sonbaharda bir terasta bahçeye ağır ağır yağan bir yağmuru kahve içerken izlemek ve yağmurdan başka bir şey duymamak gibiydi. Tabi böyle bir yağmuru izleyecek ruh halindeyseniz ve zamanınız varsa böyle bir şey inanılmaz zevklidir. Yine de bir müddet sonra bu hava şartı sizi bunaltabilir. İşte dizi böyleydi :D</p><p>Konusuna gelirsek Choi Woong ve Kook Yeon Soo (bu kızın adı nedense bana komik geliyor) lisede en başarılı ve en başarısız öğrencinin yaşamına odaklanan ve sürekli her an onları gözetlemeye dayalı bir belgesel için zorla bir araya getirilen ve birbirine tamamen zıt kişiliklerden oluşan gençlerdir. Buraya kadar ah dedim acayip komedi bir şey çıkar bundan. Ama öyle olmadı dizi aşırı sakin ilerliyor arkadaşlar. Neyse. Bu ikili daha sonra sevgili olmayı başarır. Fakat... Zıt karakterleri yüzünden liseden sorna ayrılmaya karar verirler. Belgeseli çekenler yıllar sonra ikisini tekrar bulur ve devamını çekmeyi teklif eder. Çünkü ilk belgesel internette aşırı beğeni toplamıştır. İkili araları bozuk olmasına rağmen belgeseli çekmeyi kabul eder. Bu saatten sonra da aralarında daha önce fark etmedikleri yönlerini fark ederek yeni bir arkadaşlık ve aşk doğar. </p><p>Açıkçası diziyi izlerken herhalde altı bölüm filan atlamış olabilirim :D Siz yine de bir şans verin ^^</p><p>Yeniden görüşünceye dek <3</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtqfdMfLNPVKDF-vjx1Dc7EmEk8j1RGdXhMbE9OXeHjJt9vR8euMZQZ89E6mf43AYbWCMU_wqLyjiHIJV2H_2YKRvLdy8us6PD1DBarOCOTQH66NckLpEddsI2RJjmhSXyiDfZcd5IbKro-jKh3BWz2mNHq4XZvdDv6ULZw-bC6fdqi88d0R1PmBjo/s1024/gokyuzu-ve-gunes.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="768" data-original-width="1024" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtqfdMfLNPVKDF-vjx1Dc7EmEk8j1RGdXhMbE9OXeHjJt9vR8euMZQZ89E6mf43AYbWCMU_wqLyjiHIJV2H_2YKRvLdy8us6PD1DBarOCOTQH66NckLpEddsI2RJjmhSXyiDfZcd5IbKro-jKh3BWz2mNHq4XZvdDv6ULZw-bC6fdqi88d0R1PmBjo/s320/gokyuzu-ve-gunes.jpg" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-44661994485728263392022-07-02T19:29:00.001+03:002022-07-02T19:29:37.231+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Haziran<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9EEiVEICoDKrhAiXjHrQ0rK2pbJRFRMbGMp7ThlrHNJfwtCw3E_Y5uLMXgmRDVVUXWs9PvqmDNbcivs4DaPEWcA4jtY8adk5hQFwpCLHhlTaRdt_bT4-LesIH1ICnWwaStgl7fdovQJbrzUDWN3rggd-eX2EnH6j7D21hYDgfYTgRrm16IL0SBYAJ/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9EEiVEICoDKrhAiXjHrQ0rK2pbJRFRMbGMp7ThlrHNJfwtCw3E_Y5uLMXgmRDVVUXWs9PvqmDNbcivs4DaPEWcA4jtY8adk5hQFwpCLHhlTaRdt_bT4-LesIH1ICnWwaStgl7fdovQJbrzUDWN3rggd-eX2EnH6j7D21hYDgfYTgRrm16IL0SBYAJ/w249-h205/bcp14png.png" width="249" /></a></div><p>Herkese yeni bir Bcp takviminden selamlar canım blog ailesi :) Haziran temamız Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Epik ve Fantastik olarak belirlenmişti. Bu arada hemen söylemeliyim ki HP ve Lotr hayatımın iki efsane serisi kitaplarını defalarca okudum ve filmlerini defalarca izledim. Lotr genişletilmiş versiyonunu da kaç kez izledim hatırlamıyorum. Bilgisayarımın kaldırdığı kadar oyunlarını da oynamıştım. Şuan dizisini izlemek için sabırsızlanıyorum ^^ Tolkien mümkün olsaydı tanışmak ve ders almak istediğim bi efsane olurdu anime yazarlığı ve çizim konusunda da Miyazaki benim içi efsane işte neyse konuyu dağıtmadan bu ay için seçimlerime gelelim ^^</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><i><b><u>Archive 81</u></b></i></span></h1><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><i><b>ABD / 2022</b></i></span></h4><div><span style="color: #cc0000;"><i><b>İlk sezon 8 Bölüm</b></i></span></div><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><i><b>Dram, Korku, Gerilim, Fantastik, Bilimkurgu, Gizem</b></i></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #cc0000;"><i><b>+18</b></i></span></h4><p>Aslında birçok yönden Dark ve Stranger Things gibi dizilere özenmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğim bir dizi. İkinci sezonu iptal edilmiş bu arada sanırım bunu da baştan söylemekte fayda var. Dizi boyunca gerilim ve gizem yoğun olarak bulunmakta. Konunun nereye varacağı çok belirsiz ilerliyor. Bana kalırsa senaryo yazılırken ne yaptıklarına tam karar veremeyip ilerledikçe yoğunlaşmışlar diyebilirim :D Çünkü gerilimli polisiye bir olay gibi başlayan dizi sonradan korku filmine sonradan bilimkurguya sonradan da fantastiğe dönüşüyor. Olayın içinde bir şirket sırrı varmış gibiyken sonradan tarikatçı birtakım olaylar ortaya çıkıyor. Türü hakkında resmi olarak Bilimkurgu denilmiş olsa da bana daha çok Fantastik geldi bu dizi. </p><p>Konusuna gelirsek bir şirket tarafından son derece katı gizlilik sözleşmesiyle işe alınan başrol adamımız bir odada saatlerce oturup bozuk video kasetleri onarmaktadır. Onardığı kasetleri de haliyle izleyerek kontrolünü yapıyor. İzlediği şeyler sırasında kasetlerde olmayan ve kendi geçmişiyle bağlantılı şeyler anımsamakta. Bu arada nasıl oluyorsa kasetler zaten kendi geçmişindeki olaylarla ilgili ama adam bütün geçmişini büyürken unuttuğu için neler olduğunu pek bilmiyor. Kaybolan insanlar, tarikat ve şirket sıraları, zaman ve mekan anomalileri, kahinler, farklı boyutlarda sıkışan insanlar ve kaos yaratan aile sırları ile dolu bir dizi. Tavsiyeme gelirsek ilginç yönleri vardı türü sevenler için izlenebilir bir dizi ama çok yüksek beklentiyle başlamamalısınız. Bu arada dizide onarılan kasetlerin kayıtlarını yapmış olan Melody 1994 yılında Visser kasetlerine kayıt yapmakta fakat kullandığı makinenin modelinin 1998'e kadar üretilmediği hakkında bir yorum gördüm muhtemelen başka hatalar da olabilir :) Bir de televizyonun içinden çıkan yaratık klişesi var neyse çok konuşmak istemiyorum bana komik geldi sadece bu :)</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i><u>Vikings: Valhalla</u></i></b></span></h1><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>Kanada-İrlanda-ABD 2022</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>İlk sezon 8 bölüm</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>Dram, Aksiyon, Macera, Kurgulanmış Tarih, Fantastik</i></b></span></h4><h4 style="text-align: left;"><span style="color: #45818e;"><b><i>+18</i></b></span></h4><p>Vikings'in yan dizisi. Orijinal diziden 100 yıl sonrasında geçen bir zaman dilimini ele alan dizi onun kadar derinlikli olmasa da bu türü sevenler için tavsiye edilebilir. Viking soyundan gelenler ve gelmeyenler İngiltere tahtında hak iddia etmekte ve 3 taraf birbiriyle savaşmakta. Ayrıca Vikingler de kendi içinde din savaşları nedeniyle bölünmüş durumda. Hristiyanlık yaygınlaştığı için pagan inançlarını sürdürmek isteyenler ve yeni dini yaymak isteyenlerin çatışması ortalığı karıştırmakta. Tarihin birebir uyarlaması değilse de birkaç önemli karaktere ve olaya yer verilmiş. İki kraliçe ve tabi ki Viking savaşçısı olan kadınlar da işin içinde. Açıkçası orijinal dizideki kadar derinlikli işlenmiş karakterler bulamadım ben bu dizide. Taht için mücadele veren ve kralları da yöneten kadınlar da sanki laf olsun diye dizide işlenmiş gibi. Yani ben daha güçlü olmalarını bekledim sanırım. Vikinglerin dini inançları ve kültürlerine dair de pek tatmin edici bir şey bulamadım ben. Bilmiyorum belki de çok büyük beklenti ile izlediğim için böyle oldu. Dizi boyunca İskandinav müzikleri duyup duymadığımı da hatırlamıyorum pek ama sanırım yoktu. Birkaç sahneyi izlerken eee noldu şimdi bu kadar mıydı filan dedim yani pek beklentiniz olmasın. Netflix tarzı abuk subuk durumlar da var izlerseniz anlarsınız. Yaa tek bir köprü yıkılınca şehir ele geçirdiler mesela ama yani başka da bir olay görmedik o savaşta. Hiç mi yağma olmadı mesela, orada yaşayan halka noldu yani köprü yıkıldı teslim oluyoruz mu dediler anlamadım. Ay neyse ben bazen çok beklentili izleyince böyle oluyo :) Türü seviyorsanız bir deneyin derim yine de :)</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com34tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-33625883956662646642022-06-07T20:54:00.003+03:002022-06-07T20:54:38.412+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Mayıs<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCIVQnxuMnZ6N-QgGwh-TjJ2ye3W_8dm-e6MRazfehg8ceJAcjAkVPRlUcZT-4l8ywdx1y1LjjUAKJcrO9mzI5lrDN9_V-aqddx9kiobHDt8-1iCGChj_S1GY9vw9Z8Q10Cp-23D-OMeP5lKTeFEETLEk_EZdGsFgfpwmqiVKrNC3VZQfEJRzfAaZ4/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCIVQnxuMnZ6N-QgGwh-TjJ2ye3W_8dm-e6MRazfehg8ceJAcjAkVPRlUcZT-4l8ywdx1y1LjjUAKJcrO9mzI5lrDN9_V-aqddx9kiobHDt8-1iCGChj_S1GY9vw9Z8Q10Cp-23D-OMeP5lKTeFEETLEk_EZdGsFgfpwmqiVKrNC3VZQfEJRzfAaZ4/w269-h222/bcp14png.png" width="269" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese gecikmiş bir Bcp yazısından selamlar arkadaşlar. Son iki üç haftadır bloga giremediğim için her şeyi bu haftaya ertelemiş oldum. Bununla beraber yorum yanıtlarken hatalarla karşılaştım ve biraz sinirlerim bozuldu bu blogger camiası ne zaman sorunsuz olacak merak ediyorum :) Canım deepsi sağolsun Blog Beyi'nin konuyla ilgilendiğini söyledi yazıyı yazdıktan sonra ona gidip bakiciğim :) Neyse konumuza dönelim :)</p><p>Mayıs ayının konusu Rus Edebiyatı ve Spor olarak belirlenmişti. Bu ay için iki film seçtim umarım seversiniz :)</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #6aa84f;"><u>Aşk Dalgaları</u></span></i></b></h1><div><h2><b><i><span style="color: #6aa84f;">Yönetmen - Senarist: Kristoffer Rus - Julian Kijowski</span></i></b></h2></div><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #6aa84f;">Into the Wind /Pod Wiatr</span></i></b></h3><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #6aa84f;">2022 / Polonya</span></i></b></h3><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #6aa84f;">1 saat 47dk.</span></i></b></h3><p style="text-align: left;"><span style="font-size: small; font-weight: normal;">Varşova'da iyi bir liseden mezun olan Ania Londra'da Tıp bölümüne girmiştir. Ailesiyle ve yanlış anlamadıysam ailesinin iş ortaklarıyla deniz kenarında bir otelde tatile gelmişlerdir. İş ortaklarının oğlu ile de evlenmeleri planlanmaktadır ve tatil ikisinin daha iyi kaynaşması için bir fırsat olarak görülmektedir. Ania annesini kaybedeli beş yıl olmuştur ve babası şimdi bir başkasıyla evlidir. Ayrıca yeni evlilikten bir kardeşi vardır. Babasının eşi ile arası çok iyi olmasa da Ania kardeşinin sorumluluğunu paylaşmaya çalışmaktadır. Bu arada hakkında planlanan evlilik konusunda itiraf edemese de olumsuz düşüncelere sahiptir. Bu arada otelde hem garsonluk yapan hem de surf eğitmenliği yapan bir gence aşık olur. Ondan surf yapmayı öğrenir ve onun arkadaş grubuna katılınca uzun zamandır ilk defa dünyanın neşeli bir yer olabileceğini hatırlar. Ailesine bunları itiraf etmek zor bir durumdur. </span></p><p>Film olmazsa olmaz bir film değil fakat yaz sıcağında izlenecek hoş sıradan aşk filmleri arayanlar için tavsiye edilebilir. </p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #00a2ff;"><b><i><u>Bubble</u></i></b></span></h1><h2 style="text-align: left;"><span style="color: #00a2ff;"><b><i>Yönetmen: Tetsuro Araki Senaryo: Gen Urobuchi</i></b></span></h2><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #00a2ff;"><b><i>2022 / Japonya</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #00a2ff;"><b><i>1 saat 41dk.</i></b></span></h3><p>Tokyo'yu dış dünyadan soyutlayan bir anomali içerisinde yer çekiminden ve diğer tüm fizik yasalarından bağımsız hareket eden baloncuklar ortaya çıkar ve adeta kendi bilinçleri varmış gibi havada koloni gibi hareket ederler. Anomalinin yarattığı felaket sırasında Tokyo adeta kıyamet sonrası bir yere dönüşür, pek çok bina yıkılır, şehri sular basar ve umulmadık yerlerde ortaya çıkıp kaybolan karadelikler olayın tuzu biberi olur. Anomalinin dışına çıkmak veya dışarıdan içeri girmek mümkün değildir. İçeride hayatta kalanlar ortama uyum sağlamış ve etrafta atlayıp zıplayarak baloncuklardan ve karadeliklerden kaçmaya alışmış bir şekilde yarışmalar düzenleyerek hayatlarını sürdürmektedirler. Gençler binalardan ve harabelerden atlaya zıplaya oyun parkurunda mücadele ederlerken başrolde olan Hibiki tehlikeli bir hamle sırasında karadeliğin çekimine kapılır ve denize düşer. Hızla karadeliğe doğru sürüklenirken bir anda gizemli bir kız suların arasında onu yakalar ve kurtarır. Kız aslında baloncuklardan meydana gelmiştir tıpkı denizkızı hikayesinde olduğu gibi ve o kitabı okuyunca da kendini denizkızı zannetmeye başlar. Bu kitap sayesinde konuşmayı öğrenir ve Hibiki'yi de prens yerine koyar. Kıza Uta ismini verirler. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/8pbWblLkHHk" width="320" youtube-src-id="8pbWblLkHHk"></iframe></div><p>Berlin Film Festivalinde yer alan film buraya kadar oldukça ilginç bir konuya sahip. Ayrıca çizimleri ve aksiyonlu sahneleri de iyi bir görsel şölen sunmakta. Filmde eksik bulduğum şey Uta'nın karakter gelişimi ve ortaya çıkışının altındaki sebebi tam olarak anlayamamış olmam. Filmin sonuna doğru daha sadece bir baloncukken ikisinin karşılaşmış olduğuna vurgu yapılmış ama hey aloo bu baloncuklar nerden gelmiş derseniz ben bir cevap bulamadım. Yani başı sonu tam belli olmayan sadece ana odaklanan bir senaryo var. Bana kalsa daha derin ve daha iyi işlenebilecek bir senaryoyu biraz göz ardı etmişler gibi.</p><p>Attack on Titan, Death Note, Psycho Pass ve Fate Zero gibi işler yapan insanlardan daha müthiş bir şey bekliyor insan haliyle :) Her şeye rağmen yine de izlemenizi tavsiye ederim çünkü Uta'nın tıpkı bir kediye benzeyen tavırları oldukça sevimliydi ve bir şansı hak ediyor :) Bu arada müzikleri de Blue Exorcist, Guilty Crown, Aldnoah.Zero gibi yapımlarda da çalışmış olan Hiroyuki Sawano'dan. Bu arada tripofobisi olanlar dikkatli izlesin her yer baloncuk ayol o sorun değil de kızın orasından burasından baloncuklar fışkırınca biraz başım döndü açıkçası :)</p><p>Mayıs ayı seçimlerim bunlardı umarım seversiniz yarın yorum olayını çözüp gelemediğim yazılarınıza geleceğim inşallah :)</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com26tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-18023377547840613812022-05-08T17:33:00.003+03:002022-05-08T17:33:52.303+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Nisan<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoOB1o4Y-vQn_2alUB6Quk-1eWNOS6pWSkZKZooza8J__JSo3V4W8cTB_3J757xpiUYL8k1vx60SihEnB_PXhanVZy1teXtvSEvxv7jE6r0E4NWInwDRljFLkyfDuKv7MMnVvDEUxUN9hD2rV-SMdhSi1YNysSeo6wLy_737i89n_yRDbTBAhcPDIx/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoOB1o4Y-vQn_2alUB6Quk-1eWNOS6pWSkZKZooza8J__JSo3V4W8cTB_3J757xpiUYL8k1vx60SihEnB_PXhanVZy1teXtvSEvxv7jE6r0E4NWInwDRljFLkyfDuKv7MMnVvDEUxUN9hD2rV-SMdhSi1YNysSeo6wLy_737i89n_yRDbTBAhcPDIx/w242-h200/bcp14png.png" width="242" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese yeni bir BCP yazısından selamlaar :) Aslında neredeyse Nisan takviminden yazamayacağımı düşünmüştüm fakat buraya uğrayabilmek benim için bir durup nefes almak gibi oluyor ve bu nedenle ne kadar geç kalmış olsam da yazmaya karar verdim. Nisan benim için hem yok oluş hem de yeniden doğuş gibi bir ay, hem de baharın filizlendiği yeni çiçeklerin parıldadığı ve çabucak geçen bir ay. Karmaşık yani sarmaşık gülleri gibi. Ay yine çene çalmaya başladım çünkü yazmayı özlüyorum burada olmadığımda :)</p><p> Bu ayın konusu 1900'lü yıllar, nostalji, siyah beyaz olarak belirlenmişti yani bu üçünden istediğimizi seçebiliyorduk. Aslında siyah beyaz bir film izlerim diye düşünüyordum fakat gerçekten hiç vaktim olmadı tüm zamanım makale okuyarak geçti gibi. Onun yerine eskilerden izlediğim nostaljik dizilerden bahsetmeye karar verdim ve bir tanesini seçtim. Umarım seversiniz :)</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><u><span style="color: #8e7cc3;">Leyla ve Mecnun</span></u></i></b></h1><p>Klasik öykünün modern, fantastik, bilimkurgu ve absürd komedi uyarlaması. Yapımında Onur Ünlü, Funda Alp, Burak Aksak, Murat Bör gibi isimlerin yer aldığı dizi bana göre yerli fantastik kurgularda yaptığımız en iyi işlerden birisi. İlk sezonları TRT1 bünyesindeyken günümüzde devamı olan sezonları Exxen üzerinden devam etmekte. Diziyle bağlantılı Ben De Özledim adlı 13 bölümlük bir başka yapım da olmuştu zamanında ki bu da dizinin durdurulduğu ve herkesin geri başlamasını özlemle beklediği 3. sezon sonundaki zamanlarda olmuştu. </p><p>Dizi birçok açıdan bir çok konuda tatlı mizahi eleştirilerle ve sosyal mesajlarla dolu. Esprileri de akıllıca ve yerli yerinde. En çok da bu yönünü seviyorum. Bir de öyle ummadık yerlerden öyle ummadık şeyler çıkıyor ki yani bunu nasıl açıklasam bilmiyorum ama zekice bir senaryosu olduğunu söyleyebilirim.</p><p>Konu iki bebeğin aynı hastanede doğup yer olmadığı için aynı kuvöze konulmalarıyla başlıyor ve babalar ikisine Leyla ve Mecnun ismini veriyor. Ayrıca sözleşiyorlar da yıllar sonra nişan yapalım diye. Tabi kız tarafı olayı unutuyor ama Mecnun'un babası unutmuyor. Bir gün haber bile vermeden kız istemeye gidiyorlar. Mecnun ise serseri işsiz güçsüz ve ergen bir tip gibi o sırada. İstemeye istemeye gidiyor babasının zoruyla. Ama kıza ilk görüşte aşık oluyor. Olaylar böyle başlıyor gerisini anlatmayayım. Mecnun aşkından rüyalarında hep çöle düşüyor. Orada bir de her gelene piyango numaralarını söyleyen ak sakallı dedeyle karşılaşıyor. Dede piyango için değil aşk için geldiğini anlayınca Mecnun'un evine taşınıp ona yardım etmeye başlıyor.</p><p>Bu günlerde bu diziye yeniden başladım eski sezonlardan sonra yenisini henüz izlemedim eskiden güncele doğru izliyorum ve hala ilk kez izlemişim gibi gülüyorum :) Mecnun ve Leyla dışında bütün karakterler çok iyi ve derin işlenmiş hepsini severek izliyor insan en çok da İsmail abi ve o gelmeyen gemi meselesi sanırım izleyen herkesin derin yarası. O gemi bir gün gelecek.</p><p>İşte böylee dizinin 3. sezonu için yayından kaldırıldığında düşünülen bir final teorisi Ben de Özledim dizisinde açıklanmıştı fakat güncel sezonlarda bunun bir paralel evren olduğuna karar verilmiş oldukça da trajik ve etkileyici bir son fikriydi. Burada bahsetmeyeceğim izlememiş olanlar için :) </p><p>Son not: yarından itibaren cevap veremediğim önceki yorumlarınızı yanıtlayıp okuyamadığım tüm bcp yazılarınızı okuyacağım :)</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-68798833864448492942022-04-10T13:23:00.000+03:002022-04-10T13:23:03.875+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Mart<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikMG3z9_NnN1ESAIzGeXSpmU3ekegMdAStAYZ_3FCFabEsw9jSNk3z2AXifNwmI1ECwMmi15hLcWFCAB253SblDadOx8QmpQj9VBo2f4mLk0JTCIS_KERsRE7Br7NLfg6hdCUDfdUL8zly89Jfk_ykoswW8hD4OXrVJusfC1wL8DNmwCJRmKejlRJg/s557/bcp14png.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikMG3z9_NnN1ESAIzGeXSpmU3ekegMdAStAYZ_3FCFabEsw9jSNk3z2AXifNwmI1ECwMmi15hLcWFCAB253SblDadOx8QmpQj9VBo2f4mLk0JTCIS_KERsRE7Br7NLfg6hdCUDfdUL8zly89Jfk_ykoswW8hD4OXrVJusfC1wL8DNmwCJRmKejlRJg/w254-h209/bcp14png.png" width="254" /></a></div><br /><p><br /></p><p>Herkese BCP Mart takviminden selamlar canım blog ailesi. Yine yazımı çok geciktirdim ve buralara uğrayamıyorum ödevler sebebiyle ama fırsat buldukça uğramaya can atıyorum :) Bu gün benim doğum günüm bunun verdiği enerjiyle hemencecik bekletip durduğum yazıyı sonunda yazayım diye geldim :)</p><p>Bu ayın konusu Tıp olarak seçilmişti. Çok fazla seçenek olduğu için seçmekte zorlandığımız bir tema oldu elbette :) Nisan teması da nostalji esintili 1900'lü yıllarda geçen eserler konumuz olacak şimdiden hazırlanmak lazım :) Bu ay için bir film bir de dizi seçtim umaırm seversiniz :)</p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i><u>Autopsy /Otopsi</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i>Yönetmen: Adam Gierasch</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i>ABD 2008 - 84dk.</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #a64d79;"><b><i>Gerilim, Gizem, Korku</i></b></span></h3><p>Bir arkadaş grubu eğlendikten sonra arkadaşlarını bırakmak için gecenin karanlığında yola çıkar. Kafaları pek yerinde olmadığı için yolda bir anda karşılarına çıkan bir adama çarparak kaza geçirirler. Ne olduğuna bakmak için araçtan inebildiklerinde adamın yardımına koşarlar. Bir ambulans gelir ve tuhaf bir şekilde hasta ve yaralıların güvenliğini almadan ve prosedürlere uyulmadan apar topar hepsini hastaneye götürürler. Burası küçük bir lobisi olan yerel bir hastanedir. Hepsinin kaydını alırlar ve sırayla gece tek nöbetçi olan doktorun çağırması için beklemeye başlarlar. Doktorun çağırdığı hastaların geri dönmemesi ve pek fazla açıklama yapılmaması karşısında ne yapacaklarını şaşırırlar fakat bir hastaneden daha güvenli bir yer olamayacağını düşündükleri için son anlara kadar bu gariplikleri çok umursamazlar. Peki kaybolanların başlarına neler gelmektedir? İzlemeyenler için daha fazla detay vermeyeceğim. Filmin epey eski olduğunu ve bir ABD filmi olduğunu unutmadan izlemek iyi olabilir zira başrol kız başta olmak üzere arkadaş grubundakilerin salaklığına epey sinirlendiğim yerler oldu. Ama konu olarak ilginç bir film olduğu için paylaşmak istedim.</p><p><br /></p><h1 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i><u>The Cleaning Lady</u></i></b></span></h1><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i>Yönetmen: Marisol Adler, Milan Chevlv, Stevvenn Depaul</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i>ABD 2022 / 10 Bölüm ortalama 45 dk.</i></b></span></h3><h3 style="text-align: left;"><span style="color: #6aa84f;"><b><i>Suç, Dram, Gerilim</i></b></span></h3><p>Hasta oğlunun hayatını kurtarmak için ABD'ye gelen bir doktor burada lisansı olmadığı için temizlik görevlerinde çalışmaktadır. Bir gün temizlik görevi sırasında bir olaya karışıyor ve doktorluk yeteneklerini sergilemesi sonucunda mafya için temizlikçi oluyor. Sistemin kurallarıyla ve kuralsızlıklarıyla bir türlü baş edemezken artık tüm kuralları kendi yazmaya başlıyor ve sonunda oğlunun tedavisini yaptırmayı başarıyor. Son bölüm dizinin devam etmesi gerekecek şekilde bitiyor. Dizinin bir de 2019 yapımı bir filmi varmış ama izlemedim. Film de bir kitap uyarlamasıymış ayrıca. Dizide kafama taktığım bir iki şey oldu bunlardan birisi bağışıklık yetmezliği nedeniyle karantinada yaşayan çocuğun hiçbir mikropla temas etmemesi gerekirken kadının eldivensiz maskesiz bir içeri bir dışarı gidip gelip bir de çoğu öpüp sevmesi oldu. Yani bu nasıl bir mantık? Neyse dizinin geri kalanı ilginç neyse ki :)</p><p>Bu ayki yazımı oldukça kısa tuttum çünkü yine ödev yapmam lazım arkadaşlar sizlerin yazılarınızı da atlamadan dolaşacağım elbette, kendinize dikkat edin çokçaa ^^</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-36568610688734759282022-04-07T12:44:00.002+03:002022-04-07T12:44:19.432+03:00Still LifePek çok bahar kışa dönüşürken ve kar taneleri içinde hala biraz sıcaklık bulunabilirken, gençliğimiz kısa ömürlü çiçekler gibi yaprak dökerken yine de gökyüzünde bir parça mavi ve umut kalmışken.. günlerin getirdiği koşuşturmaya rağmen bir çay içimlik anda herkese selamlar canım blog ailesi. Umarım hepiniz iyisinizdir. Buraya özlemle beklenen bir parça umut bırakmak istedim. Yeniden doğuşları benim için de erken doğum günü hediyesi gibi oldu. Bigbang her şeye rağmen yine muhteşem yine Bigbang <3 <div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/eN5mG_yMDiM" width="320" youtube-src-id="eN5mG_yMDiM"></iframe></div><br /><div><br /></div>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-7443566357865036422022-02-27T22:41:00.000+03:002022-02-27T22:41:05.931+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Şubat<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjlW4NZTPGZT_YqMTQUp10Y_r12exQHgOw9nTTFlYfR3nvsIJJcWhCHNFguqvQY9f2w2UTbUXLTcPNNvWDhl7trS9YUrzpGJ2eF1PBHjquJR5IoKd_EKnUhDukqql8lfvGU70W9y2yW3lnouhI9HBoV1uirTfnyMM8NqbH9C4qca6uu-kcwOdpy8Dx0=s557" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="557" height="198" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjlW4NZTPGZT_YqMTQUp10Y_r12exQHgOw9nTTFlYfR3nvsIJJcWhCHNFguqvQY9f2w2UTbUXLTcPNNvWDhl7trS9YUrzpGJ2eF1PBHjquJR5IoKd_EKnUhDukqql8lfvGU70W9y2yW3lnouhI9HBoV1uirTfnyMM8NqbH9C4qca6uu-kcwOdpy8Dx0=w240-h198" width="240" /></a></div><p>Herkese yeni bir BCP yazısından selamlar arkadaşlar bu sefer yazımı gecikmeden yetiştirdiğim için kendimle iftihar edebilirim sanırım :D Herkesin bildiği gibi her ay belirlediğimiz konu ve temalarda bir şeyler okuyor veya izliyoruz ve bunları etkinlik kapsamında her ayın son haftası yorumlayıp yazıyor ve etkinliğe katılan diğer arkadaşlarımızın yazılarını okuyup yorum bırakıyoruz. Detaylı bilgi için <a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2021-bcp_13.html" rel="nofollow" target="_blank">şuraya</a> ışınlanabilirsiniz :) Geçen yıldan beri devam eden etkinlik için bu yıl da her ay için konu ve temaları uzun uzun düşünerek seçmiş ve farklı olmasına özen göstermiştik. İşte ikinci ayın teması ve benim seçimlerim umarım seversiniz :)</p><p>Şubat teması kısa film-dizi-kitap olarak belirlenmişti elbette birini veya hepsini seçip istediğiniz kadar yorumlama yapabilirsiniz. Unutmadan gelecek ayın teması "Tıp Haftası" olarak belirlendi buna göre hazırlık yapabilirsiniz. Gelelim benim sizler için seçimlerime :)</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #674ea7;"><u>İnventing Anna</u></span></i></b></h1><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #674ea7;">ABD - 2022<br /></span></i></b><b><i><span style="color: #674ea7;">Shonda Rhimes yapımı<br /></span></i></b><b><i><span style="color: #674ea7;">Biiyografi, Suç, Dram, Skandal +18<br /></span></i></b><b><i><span style="color: #674ea7;">1 Sezon 9 Bölüm</span></i></b></h4><p>Anna Sorokin'in gerçek hikayesinden uyarlanma mini dizi. Rusya doğumlu Alman vatandaşı Anna iflah olmaz bir dolandırıcıdır. Herkesi büyük bir mirasın varisi olduğuna ama varlıklarına çeşitli sebeplerden dolayı henüz ulaşamadığına inandıran Anna hızla sosyeteye ve ünlülerin arasına karışır. Moda için tam olarak ne yaptığı belli olmayan bir vakıf kurmaya çalıştığı izlenimini vererek bu konuda herkesi kandırır. Edindiği zengin arkadaşlarıyla lüks otellerde konaklar, zengin partilere gider, inanılmaz pahalı yolculuklar yapar ve iş kuruyorum diye deli para harcar ama her şeyi bir şekilde diğerlerine ödetir. Daima yakında param gelecek ve bu jestini misliyle ödeyeceğim diyerek insanları kandırır ve bazen de birinden aldığı parayla öbürüne borcunu ödeyerek gönül alır. Bu sırada öyle bir drama çevirir ki herkesi yalanlarına inandırıp her seferinde kandırmayı, kendine acındırmayı başarır. Dizi boyunca Anna'nın oyunlarını ve çevresinde yaşananları görürken bir yandan da davasında neler olduğunu görürken sonucunu merakla bekleriz. Elbette olaylar gerçek hayattan olduğu için insan hayret ediyor kurgu olsa bu kadarı da abartı deriz. Gazeteci ve avukatın başından geçenler filan yine de abartı gelmedi değil ama asıl olay Anna ve insanların ona hala nasıl inanmaya devam etmiş oluşu. Yaptığı şeyler ortada olmasına rağmen kimseden zorla para almamış olduğu da bir gerçek bu nedenle hak ettiği cezayı gerçekten alıp almadığı konusunda yoruma açık. Beni asıl düşündüren şey bunca şeyi yapmışken psikolojik testten geçirilmemiş ve bir tedavi alması gerektiği düşünülmemiş olması. Anna'nın gerçek insa hesabını bulup bakmıştım izlerken oyuncu ile çok benziyormuş. İzlerseniz siz de şaşıp kalırsınız diye tahmin ediyorum :) Bu arada Anna'nın aldığı çeşitli cezaların bedelleri bu diziden kazandığı parayla ödenmiş bu da tuhaf bir detay. Normalde suçluların suçlarından dolayı kitap film fotoğraf gibi şeyler paylaşıp para kazanması yasakmış ama Anna'nın madurlarının borçlarının ödenebilmesi için buna mahkeme kararıyla izin verilmiş. Bununla birlikte Anna'nın bir suçlu olmasına rağmen ilham veren başarılı biri gibi yansıtıldığı söylenerek eleştiriler de yapılmış ki diziyi izlerseniz siz de suçu konusunda dizinin nötr durmaya çalıştığını fark edebilirsiniz. </p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #a64d79;"><u>A Christmas Carol</u></span></i></b></h1><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #a64d79;">İngiltere - 2019<br /></span></i></b><b><i><span style="color: #a64d79;">Dram, Fantastik<br /></span></i></b><b><i><span style="color: #a64d79;">Steven Knight yapımı<br /></span></i></b><b><i><span style="color: #a64d79;">3 Bölüm</span></i></b></h4><p>Charles Dickens'ın klasik hikayesinden yeni bir uyarlama. Ama bu sefer daha karanlık ve daha ciddi. Bu eserin daha önceki uyarlamalarından oldukça farklı olduğunu söylenebilir. Birer saatlik üç bölüm halinde mini bir dizi. Konusunu neredeyse herkes bildiği için buraya fragman bırakmaya karar verdim böylece dizi kendini daha iyi anlatabilir :)</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/uNxZazunHF0" width="320" youtube-src-id="uNxZazunHF0"></iframe></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #45818e;"><u>Gece Uçuşu</u></span></i></b></h1><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #45818e;">Antoine de Saint-Exupéry</span></i></b></h4><p>Küçük Prens kitabıyla büyülendikten sonra bu kitaba çok bağlandığımı söyleyemem ama yine de kendine has bir atmosferi olduğunu söylemeliyim. Özellikle yazarın kendisinin geçmişine bakınca bu kitabı okurken garip düşüncelere daldım. Yazar askerliğini hava teknisyeni olarak yapmış. Ardından pilotluk eğitimi almış. Askerlikten sonra ticaretle geçimini sağlarken yazarlığa başlamış ama aklı göklerde kalmış belli ki. Bir süre sonra hava postacılığında pilot olarak çalışmaya ve bu alanda bazı cihazların gelişimine katkılar sağlamaya başlamış. Gece Uçuşu'nu bu sıralarda yazmış. Tunus'ta çöle zorunlu iniş yaptığı bir yolculuğunda bedeviler tarafından bulunmuş ki bu Küçük Prens kitabına da konu olmuş. İkinci Dünya Savaşı'nda ülkesi Almanlar tarafından işgale uğrayınca sağlık durumu uygun bulunmamasına rağmen askere yazılmış. Fransa'nın yenilgisiyle ABD'ye gitmiş ve Küçük Prens'i orada yazmış. Ülkesi için olan üzüntüsünden dolayı bu sefer de ABD'de orduya yazılıp Afrika'ya gitmiş görevi de Alman ordularının hareketini havadan takip etmekmiş. 1944'te vurulan uçağı Marsilya açıklarında denize düşmüş ve enkazı 2000'de balıkçılar tarafından bulunmuş.</p><p>Gece Uçuşu'nda hikaye hava postacılığında Güney Afrika'dan Avrupa'ya yapılan ilk kargo uçuşları ve bu uçuşlardan birinde uçaklardan üçünün büyük bir fırtınaya yakalanışı anlatılıyor. Aslında bu kitabı okumak zor geldi başta. Başta sadece birkaç kişinin arasında dönen konuşmalardan ibaretti ve ne olduğunu hemen anlayamadım ortalara doğru alışınca daha iyi oldu. Okuması zor yani ama hem yazarın hayatı ve sonu hem de kitaptaki olay beraber düşünülünce bana çok ilginç geldi. Tüm posta teşkilatından sorumlu bir adam var ve fırtınaya rağmen ve uçaklardan birinin düşmesine rağmen uçuşları iptal etmemekte inat ediyor. Ne olacak şimdi diye diye son sayfaya kadar merakla okunuyor. Düşen uçak, havacılığın zor yanları, hele yıldızsız bir gökyüzünde karanlığın ortasında minik bir fenerle yapılan yolculuğun sıkıntısı ve bunların aktarımı insanı hayrete düşürüyor. Yine çok sade bir dille çok şey anlatılmış ve her detayda aklıma yazarın düşen uçağının gelmesine engel olamadım.</p><p>Aslında bir iki kitap daha seçmiştim ama yetişemedim onları da okursam başka bir yazıda yorumlarım :)</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com21tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-36530905351310699562022-02-04T12:32:00.003+03:002022-02-04T12:32:33.721+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Ocak<p> </p><p>Herkese BCP'nin ikinci sezonundan selamlar<span style="font-size: large;"> <b><i>^.^</i></b></span> Geçen yıl bir iki ay eksik katıldım ama bu yıl mümkün olursa hiçbirini atlamadan katılım sağlamayı düşünüyorum. Bilenler bilir bilmeyenler için kısaca açıklamam gerekirse her ay önceden belirlediğimiz konularda ve temalarda film, dizi, kısa film, anime, kitap, manga ve bu türden şeyler izleyip okuyup istediğimizi seçip yorumluyoruz. Bu şekilde bcp diye başlık atıp bulunduğumuz ayın konusunu belirtiyor ve seçtiğimiz eseri yorumlayarak daha sonra diğer yazan arkadaşlarımızın neler paylaştığına bakıyor ve yorumla katılım sağlıyoruz. Böylece birbirimizden aynı tema veya konu üzerinden farklı eserler öğrenmiş oluyoruz <b><i><span style="font-size: large;">:)</span></i></b> Konu ile ilgili bilgi için <a href="https://fightiingg.blogspot.com/" rel="nofollow" target="_blank">Fighting </a>ve <a href="https://okurixx.blogspot.com/" rel="nofollow" target="_blank">Okurix</a>'in detaylı açıklamasına bakabilirsiniz ve geçmiş yazıların listesini de arkadaşlarımızdan bulabilirsiniz <b><i><span style="font-size: large;">:)</span></i></b></p><p>Yazıya devam etmeden önce minik bir heyecanımı paylaşmak isterim <b><i><span style="font-size: large;">:) </span></i></b>Aylardır hatta sanırım iki yıldır sürekli ve sürekli ve süreeklii sınava çalıştığımı belirtiyordum ales yds yökdil vs.. resmen ösymye kamp kurmuş gibiydim hatta şöyle düşünmeye başladım bu kadar sınava girdiğim için artık bana özel indirim yapmaları gerekirdi <b><i><span style="font-size: large;">:D</span></i></b> her neyse bunun dışında birkaç aydır bilim sınavına da hazırlanıyordum. Ve sonunda başardım. Dün açıklandığında başta algılayamadım ama yüksek lisansı kazandım sonunda. Aslında bilim sınavına ilk kez girebildim öncesinde hazırlık aşaması çok yıpratıcıydı bu yüzden beklentim çok düşüktü. Listede birinci sırada adımı görünce yanlış okuyorum sandım. İsmimi başkasıyla karıştırıyorum sandım. Sonra çarpıntım oldu tabi heyecandan. Bu enerjiyle hayata yeniden dönmüş gibi hissediyorum ve toparlanabildikten sonra kendimi bloga attım işte buradayım <b><i><span style="font-size: large;">^.^</span></i></b></p><p>Gelelim bu ayın konusuna <b><i><span style="font-size: large;">:)</span></i></b> Bu ayın konusu Uzak Doğu veya Çizgi roman olarak belirlenmişti. Bir şeyler okumak için şuan sadece iki haftam var sonra ne olacak bilmiyorum o yüzden sizin için bir dizi izlemeyi seçtim :) Eğer manga veya webtoon tavsiye edecek olsaydım hala bitirememiş olsam da Dal-Sez önerirdim. Aslında Attack on Titan da çok güzel. Ama ona da daha devam edemedim. O nedenle gelelim dizi yorumuna.</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #a64d79;"><u>My Girlfriend is An Alien</u></span></i></b></h1><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #a64d79;">Çin / 2019</span></i></b></h3><div><b><i><span style="color: #a64d79;">28 bölüm</span></i></b></div><div><b><i><span style="color: #a64d79;">Komedi, Fantastik, Romantik</span></i></b></div><p>Cape Town gezegeninden dünyamıza örnek bitki ve hayvan toplamak ve kendi dünyasına götürmek için aldığı bir görevle gelen başrol kızımız -ki adını telaffuz etmek mümkün değil çünkü bir cümle kadar uzun bir uzaylı ismi var- dünyaya iniş yaptığı sırada bulunduğu yerde bir kazaya uğrayan genç bir adamın hayatını kurtarır. Bu tesadüfi karşılaşma her şeyin karman çorman olmasına neden olur. Çünkü adamı kurtarırken yanlışlıkla güçlerini barındıran ruh boncuğu kendisinden adama geçer. Bu boncuk olmadan geri dönmesi ve yaşam enerjisini stabil tutması mümkün değildir. Boncuğu nerde kaybettiğini de başta anlayamaz. Bir süre sonra kurtardığı adamı unutmuş bir şekilde etrafta dolaşırken ve dünyayı keşfetmeye çalışırken başka bir genç ile karşılaşır ki bu da en baştaki esas oğlanın kardeşidir. İşte aşk üçgeni oluştu. Gerçi kardeşin aşkı da tam aşk değildi ne olduğunu pek çözemedim sanki bir tür hayranlık ve yalnızlıktan kaçmaya çalışma gibiydi. Zaten çok sonraları abisi ve kız tekrar tanıştıktan sonra aralarında gelişen aşka saygı duymaya başladı. Her neyse baya karışık mı anlatıyorum ne :D</p><p>Uzaylı kızımız dünyada Xiao Qi ismini alır. Kısaca Qi desek de olur bence :) Qi uzaylı olduğu için aile ne demek bilemez. Aşkın ne olduğunu da bilemez. Bu nedenle başrolü paylaştığı ve hayatını kurtardığı Fang Leng'in yanındayken sürekli onun hormonlarının kokusunu alıp kendinden geçer. Bunu kontrol etmekte zorlanır sürekli Fang Leng'e dokunmaya çalışması gerçekten komikti :) Fang Leng ise her yağmur yağdığında hafızasını kaybeden ve büyük bir şirketin yönetiminde olan zengin bir adam. Hafıza bankası kurmuş adam kendine. Her unuttuğunda gidip yaşamını izleyip yeniden öğreniyor ve bu arada silmek istediği şeyleri yağmur yağmadan önce bankadan silip tekrar hatırlamıyor aslında iyi bir yanı var gibi ha :D Qi ise aşık olduğunda hasta olduğunu sanır. Ağladığında gözlerindeki suların hiç geçmemesinden korkar. Ve aklında sadece geri dönmesi gerektiği olduğu için aşık olduğunu fark etmez. Uzaylı olmak zor olmalı :) Uzun süre garip garip davransa da kimse uzaylı olduğundan şüphelenmez ki bunu hiç anlamadım. En sonunda kanının mavi olduğunu gördüklerinde aaa sen uzaylı mıydın derler ve hiiç şaşırmazlar. Kaç kez uzaylı görmüş olabilirler ki? Her neyse mantıksız şeylere takılmam dışında aşırı komik ve eğlenceli bir diziydi. Kızın yanında gelen kaplumbağa yardımcısı da aşırı tatlıydı :) Kız çok şirindi. Daha önce izlediğimiz When We were Young dizisinde de oynayan kız oymuş. Bana kalırsa o dizi çok daha güzeldi onu da izleyin derim. Konu zayıf olsa da komedisi için izlenir. Dizinin müziği de çok hoşuma gitti bu arada ^^ Umarım seversiniz ^^</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/niz0Wmig2XQ" width="320" youtube-src-id="niz0Wmig2XQ"></iframe></div><br /><p><br /></p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com30tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-23395665377770947642022-01-02T19:56:00.002+03:002022-01-02T20:31:15.395+03:00Blogları Canlandırma Projesi - Aralık<p> </p><p>Herkese 2021'in son BCP yazısından selamlaar derken aslında 2022'de olduğumuzun farkındayım, yine geç kaldım ^^</p><p>Bir süredir blogla ilgilenemiyordum. Dedem ve anneannem covid atlattı, dedemin durumu ağırdı neyse ki şimdi iyi fakat beyninde ses merkezi etkilenmiş bu nedenle konuşamıyor ve bunu ona açıklayamıyoruz henüz. Tedavi edilebilir olup olmadığını araştırıyorlar hala. Virüsün öldürücülüğü yanında böyle korkunç etkileri de var. O yüzden dikkat etmeye devam edin. Bu olayların etkisiyle içimden bloğa bakmak gelmiyordu. Şimdi biraz kendime gelmiş durumdayım fakat Ocak ayı sonuna kadar yine aktif olamayacağım zira bilim sınavına hazırlanıyorum. Bana şans dileyin bu kez başarmak istiyorum. Gerçekten bunalmaya başladım çünkü. Ay uzun zaman bir şeyler yazmayınca insanın çenesi de düşüyor. Neyse dediğim gibi Aralık teması ile karşınızdayım umarım seçtiğim diziyi seversiniz :)</p><p>Aralık ayı teması zaman yolcuğuğu ve paralel evrenler olarak planlanmıştı. Bu türden elbette bir şeyler okumuştum eskiden ama şimdi kitap incelemesi yapmak istemedim onun yerine eskiden izlediğim ve şimdilerde tekrar izlediğim çok sevdiğim dizilerden birini paylaşmak istedim.</p><h1 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00d9cb;"><u>Rooftop Prince</u></span></i></b></h1><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00d9cb;">Yönetmen: Shin Yoon Sub</span></i></b></h3><h3 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00d9cb;">Senarist: Lee Hee Myung</span></i></b></h3><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00d9cb;">2012 / Güney Kore</span></i></b></h4><h4 style="text-align: left;"><b><i><span style="color: #00d9cb;">Fantastik, Romantik, Dram, Komedi</span></i></b></h4><div><b><i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhmvVoNhb0vuzOUexc3OXbahm7nzU64vDhLPncmyiitrrJTDj6awCTCiagSX_gNHM2_i07hwKzlEm96bt4NQM-uVu-9MmLgMreqvyP6_FA7O_xdhJxUXN5GdeQPcENz2fcRCm7HgjYHHVyxrZ0Mme_DftxZbhi0VwTTBE7k4-b3UDI8oSIPDDehmxTL=s536" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="302" data-original-width="536" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhmvVoNhb0vuzOUexc3OXbahm7nzU64vDhLPncmyiitrrJTDj6awCTCiagSX_gNHM2_i07hwKzlEm96bt4NQM-uVu-9MmLgMreqvyP6_FA7O_xdhJxUXN5GdeQPcENz2fcRCm7HgjYHHVyxrZ0Mme_DftxZbhi0VwTTBE7k4-b3UDI8oSIPDDehmxTL=s320" width="320" /></a></div></i></b></div><p>300 yıl önce veliaht prenses ölü olarak bulunur ve ölümü örtbas edilmeye çalışılır. Eşi Veliaht Prens olayı araştırmak için kendi güvendiği 3 adamı toplayarak bir ekip kurar. Fakat durum ciddileşir ve peşlerine onları engellemek isteyen katiller takılır. Prens Lee Gak ve adamları karanlık bir gecede dolunay gökyüzünde parlarken peşlerindeki ölümden kurtulmaya çalışarak ormanın içinde at sürerlerken bir uçurumla karşı karşıya gelir. Tek çare karşıya atlamaktır. Tam o sırada dolunayın sihri devreye girer ve kendilerini 300 yıl sonra günümüzde bir çatı katı dairede bulurlar. </p><p>Bu noktadan sonra dram geri planda kalırken komedi ağırlıklı bir romantizm ön plana çıkar. Kendini bir anda gelecekte bulan dört şaşkın şok içinde kalınca ve her şey onlara yabancı gelince yaşadıkları korku ve sebep oldukları karmaşa ile ortaya çıkan komik durumlar karşısında bir dakika susmadan gülerek izlediğim bir dizi :) Adamlar at arabasından otomobile, meşaleden neon lambalara ve saraydan sıradan halk seviyesine düşmenin şokuna alışmaya çalışırken bir yandan insan üzülüp kıyamıyor bir yandan da gülmeden duramıyor :) İçine düştükleri evin sahibi geçmişte prensin baldızı olan kızın reankarne versiyonu bu arada. Ama kimse bunu başta anlamıyor ve üstelik prensle evlenmesi gereken esas kız oyken bir kazaya kurban gidiyor ve yüzü yandığı için yerine üvey ablası seçiliyor. Geçmişte ve günümüzde birbirine yumak yumak düğümlenen kaderler nasıl çözülecek ve her şey nasıl yoluna girecek merakla izleniyor.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEitrIocIPg-FY93yaeB8L0KQiCOk94HQ3_qWnWN2UvRoPVWCITiMIqj_I7qxANcsGPC_wLDvzIcWyIsGtVZ-OBYV1k8kga7q9lSlUWEhVMFlXvYNGSdNOkw7iCAEkUP1kvoP9783EXiTQRkOIIlAyqUIh5JdZ2STo2u9nouyNR5HS74OubZ0KqfVWul=s547" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="301" data-original-width="547" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEitrIocIPg-FY93yaeB8L0KQiCOk94HQ3_qWnWN2UvRoPVWCITiMIqj_I7qxANcsGPC_wLDvzIcWyIsGtVZ-OBYV1k8kga7q9lSlUWEhVMFlXvYNGSdNOkw7iCAEkUP1kvoP9783EXiTQRkOIIlAyqUIh5JdZ2STo2u9nouyNR5HS74OubZ0KqfVWul=s320" width="320" /></a></div><p>Prensin yanında gelen adamlarının her şeye abartılı tepkiler vermeleri ve hala saraydaymış gibi davranmaya çalışmaları çok komikti ^^ Spoiler vermemek için çok fazla detay söylemek istemiyorum ama ilk gün saraya dönmeye çalışıp kültür malına zarar vermekten nezarete atılmaları, otobüse binerken ayakkabı çıkartmaları, prensle aynı sofraya oturamayız diye ağlamaları, çok kıymetli sırma saçlarının kesilmesi anı, yeni gördükleri her şeye verdikleri tepkiler, televizyonda gördükleri savaşçıyla kavga etmeye çalışıp evi yakmaları, ve hepsinin olaylar karşısında yüzlerinin aldığı haller... neyi anlatayım bilmiyorum o kadar komik ki nolur izleyin yani ^^</p><p>Ayrıca bu diziyi izleyen herkesin <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Omurice" rel="nofollow" target="_blank">Omurice</a> yapmayı öğrenesi geliyor pirinçli omlet acayip lezzetli görünüyor :D</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/8e/%E4%B8%96%E7%95%8C%E3%81%8C%E3%83%A4%E3%83%90%E3%81%84_%E3%82%AA%E3%83%A0%E3%83%A9%E3%82%A4%E3%82%B9_(31456597778).jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="800" height="240" src="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/8e/%E4%B8%96%E7%95%8C%E3%81%8C%E3%83%A4%E3%83%90%E3%81%84_%E3%82%AA%E3%83%A0%E3%83%A9%E3%82%A4%E3%82%B9_(31456597778).jpg" width="320" /></a></div><p>Dizi müzikleri de birbirinden güzel ayrıca en sevdiğim de Ali'nin seslendiriği Hurt adlı şarkıdır :)</p><p>Aşağıya kısa bir sahne, bir de müzik bırakayım. Umarım izler ve seversiniz diziyi ^^</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/slEV7r-LNJU" width="320" youtube-src-id="slEV7r-LNJU"></iframe></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/sDM7VtfNnTo" width="320" youtube-src-id="sDM7VtfNnTo"></iframe></div><br />sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-65013530017395018572021-12-01T22:53:00.002+03:002021-12-01T22:53:55.462+03:00Kelime Oyunu 53<div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimFRUh_7Ln6xB1dSn_dZbNE1AmykqYcF6-X0KiEDRAlvI_P_QHOhIUK_WkuT8291IbVTAi_rJ_EydeIG60bBlVY6NDW5KAHapC4sKsQU8B8xq98E_damF8bB4Yw-2c0JDL1rVNUzBbGgs/s500/687474703a2f2f646174612e77686963646e2e636f6d2f696d616765732f3233353430393937342f6c617267652e676966.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="281" data-original-width="500" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimFRUh_7Ln6xB1dSn_dZbNE1AmykqYcF6-X0KiEDRAlvI_P_QHOhIUK_WkuT8291IbVTAi_rJ_EydeIG60bBlVY6NDW5KAHapC4sKsQU8B8xq98E_damF8bB4Yw-2c0JDL1rVNUzBbGgs/w400-h225/687474703a2f2f646174612e77686963646e2e636f6d2f696d616765732f3233353430393937342f6c617267652e676966.gif" width="400" /></a></div><br /></div>Koluna baktı. Koşuşturma sırasında bir pencereden çöp konteynerine atlayıp içindekilerle biraz mücadele ettikten sonra çıkmayı başarmış ve birkaç sokak daha geçip izini kaybettirmişti. Aşağı atlarken kolunu çarpmıştı ve bu sırada da bir şeylere takıldığını hissetmişti ama buna bakmaya ayıracak vakti olmamıştı. Şimdi kolu hareketsiz şekilde yanından sarkıyordu. Yağ dokusu azalmış cildinin açık bırakılan bir noktasından altındaki devreler görünüyor aynı yerden dışarıya ip kadar ince bir kablo sarkıyordu. Başka bir hasar yok gibiydi yine de biraz ilyo kaybetmiş olabilirdi. İlyo, organik metalleri besleyen yeni bir yağ çeşidiydi. Organik metaller de son yüz yılın icadıydı ve tıpkı canlı hücreler gibi çalışıyorlardı. Kablo ve devreler çok ince olduğu için tek başına yerine takması imkansızdı. Bunun için Furara'ya gitmesi gerekiyordu. O bu işlerin ustasıydı.<div><br /></div><div>Saklandığı köşeden etrafı kolaçan etti. Peşindekileri sahiden atlatmış gibi görünüyordu. Uzun kuleler halindeki binaların arasında çok az görünebilen havanın kahverengi ve kızıl görüntüsünden güneşin batmak üzere olduğu belliydi. Artık gökyüzü gündüzleri sarı ve bazen de turuncu olurdu çünkü hava kalitesi berbat durumdaydı. Geceleri ise ay soluk bir turuncu olurdu bazense görmek zorlaşırdı ve yıldızların pek çoğu hiç görünmez olmuştu. Söylentilere göre kuzeyde bir yerde gökyüzünün maviye yakın olduğu bir yer vardı ama buna kimse inanmıyordu. Şehirlerde artık binalar en az yüz elli kattan oluşuyordu ve sokaklar o kadar dardı ki bir parça gökyüzü görmek bazen gerçekten mucizeydi. Hatta bazı sokaklara günün belli saatinden başka gün ışığı giremezdi. Binaların tümünün dışı yeni keşfedilen bir madenden oluşuyordu. Bu maden sayesinde binanın kendisi sanki bir aküymüş gibi gün ışığından elektrik depolayabiliyor ayrıca dış yüzeylerde duran asansörler mıknatıs etkisiyle sağa sola aşağı ve yukarı istenen yönde hareket edebiliyordu. Konutlar için artık elektrik üretmeye gerek kalmamıştı. Bununla birlikte Şehirlerde her yeri devasa kablolar elektrot benzeri yapılar jeneratörler ve dev bir robotun üzerinde yaşadıklarını hissettirecek türden başka şeyler sarmıştı. Bu devreler binalardan çıkıp yolu da kaplıyordu. Arabalar da tıpkı asansörler gibi havada kayarak ilerliyor ve manyetik alanları sayesinde bir şeye çarpmıyorlardı. Robot teknolojisi de bir zamanlar imkansız gibi görünenden daha gelişmiş durumdaydı. Hatta bakanlar, diplomatlar ve güvenlik güçleri arasında bile robotlar vardı. Artık onlar hayatın bir parçasıydı. Haklarını koruyan dernekleri ve sosyal örgütleri bile vardı. Yeni olan başka bir şey vardı ki o da biyonik insanlardı. Kendisi de tıpkı bu kablolar ve elektrot yığınlarıyla dolu şehir gibiydi. Vücudunun bazı parçaları robotlaştırılmıştı. İnsan ömrü bu şekilde uzatılıyordu. Fakat bazıları bunu lanetlemişti. Doğaya aykırı her şey gibi bu da şeytani bir durum olarak görülebiliyordu. Yine de kimse değişimin önünde duramıyordu.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj255h-8wpWaAG3xpwNVwvl7J1kU-n62v4LfpXUziqfdYjG8vUqXRJFUzVPCW-mbhMzxox_JhSxVGeaNzPME5ci36XBsIeGFrB4mMXYz2wTHr_aP-Bvg2puzG7sNcyHkzrxJ7eZCd3e1Kc/s1376/Digital+Art+by+Patipat+Asavasena+06.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1376" data-original-width="1000" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj255h-8wpWaAG3xpwNVwvl7J1kU-n62v4LfpXUziqfdYjG8vUqXRJFUzVPCW-mbhMzxox_JhSxVGeaNzPME5ci36XBsIeGFrB4mMXYz2wTHr_aP-Bvg2puzG7sNcyHkzrxJ7eZCd3e1Kc/w293-h400/Digital+Art+by+Patipat+Asavasena+06.jpg" width="293" /></a></div></div><div><br /></div><div>Sokağı baştan başa hava kaykayı ile geçen bir grup çocuğun gitmesini bekledi. Ardından kimsenin görmediğinden emin olunca rögar kapağını kaldırdı ve kanalizasyona sızdı. Bu zamanda hayatta kalmak için kimsenin bilmediği yolları bilmek, lazım olabilecek bütün kaçış noktalarını ezberlemek gerekiyordu. Bu da onlardan biriydi. Kanalizasyonun içinde artık pek fazla kimsenin bilmediği gizli geçitlerden ilerledi. En sonunda yolu kapatan yuvarlak ve ağır bir metal kapıya ulaştı. Yan tarafta bir tuşa basıp bekledi. İçeride bir zil çalmış olmalıydı ama ses bu yana geçmiyordu. Birkaç saniye sonra metal yığının içinden bazı tıkırtılar ve sürtünme sesleri duyuldu. Ardından kapı yavaşça açıldı.</div><div><br /></div><div>Diğer tarafta baraj manzaralı geniş bir oda bulunuyordu. Aslında burası yağmur suyunun eskiden baraja döküldüğü yerdi ama artık su başka yere yönlendirildiği için kullanım dışıydı ve Furara burayı gizli bir sığınağa çevirmişti. Barajı gören açıklık boydan boya dayanıklı cam ile kapatılmıştı. Köşede istenildiği zaman hava almak için kapanıp açılabilen bir balkon tasarlanmıştı. Furara bu tür şeylerden çok iyi anlar ve neyi nerede bulabileceğini ve nasıl elde edeceğini bilirdi. Odaya başka iki kapı daha açılıyordu onların gerisinde atölye olarak kullandığı alanlar vardı. Köşede bir sürü devreye ve güç kaynağına bağlı bilgisayarlar ve ekranlar yığını duruyordu. Bir başka köşede mini bir mutfak vardı. Duvarlardaki raflarda her türden eşya ve robotik malzeme sıralanmıştı. Odanın ortasında tavandaki ısıtıcının ışığında serilip rahatlamış bir Collie duruyordu fakat zilin çaldığı andan itibaren kapıya odaklanmıştı. İçeri girenin tanıdık olduğunu görünce kuyruğunu hızla yere vurmaya başlamış dilini sarkıtmış ve heyecanlanmıştı. Adını duymayı bekliyordu ve "Sushi!" demeye kalmadan daha ilk iki harfi işitince yerinden fırlayıp onun üzerine atıldı. "Üzgünüm evlat bu kez yanımda sana göre bir şey getiremedim."</div><div><br /></div><div>Furara o içeriye girince kapıyı yeniden kapatmıştı. Onun hareketsiz sarkan kolunu ve sızıp duran ilyoyu fark etmesi uzun sürmedi. Doğruca raflardan birine gidip geniş bir kutuyu karıştırdı ve içinden cımbıza benzeyen tuhaf bir iki alet aldı. Başka bir köşede de bir teneke ilyo duruyordu. Onu da alıp hepsini kanepenin arkasındaki bir masaya bıraktı ve oturmasını işaret etti. Bu sırada "Şu kapıdan içeri ne zaman elinde bir pizzayla geleceğini ve sadece havatopu izleyeceğimizi merak ediyorum Reen. Daima başın belada ve sanatımı mahvetmekte üstüne yok. Biraz daha dikkatli ol artık kendini incitmene katlanamıyorum." diye söylendi.</div><div><br /></div><div>Reen bir sandalye çekip otururken sevgilisine kısa bir öpücük verdi. "Havatopu gibi sporlardan ne anladığını anlamıyorum ve bunu sevmediğimi biliyorsun. Bir topun peşinde onlarca adam uçup duruyor. Ne manasız bir olay. Ayrıca bugün olanlar benim hatam değildi. Birkaç nadide parça için çıkmıştım biliyorsun fakat satmaya gelen adam aslında kaçakçıymış. Olaya federaller dahil olunca ellerinden kaçmak biraz zor oldu. Neyse ki bir çöp konteynerine atlayıp binadan kaçmayı başardım." diye yanıtlayıp Furara'nın şok mu olsam yoksa dehşete kapılıp öfkelensem mi arasında kalan bakışlarını yumuşatmak için ekledi "Ayrıca benim için endişelenmen çok tatlı." Bunu söylerken gülümseyip karşısındaki adamın yanağını hareket ettirebildiği tek eliyle çekiştirerek tek taraflı yamuk bir gülümseme oluşturmasını sağladı. Furara daha dikkatli olacağına söz vermesini isterken biraz daha söylendi ve bir yandan da hasarlı kolu ameliyat etmeye başladı. Masada duran bir lambanın ışığını devreleri daha iyi görebilmek için koluna doğru eğmişlerdi. Furara bir gözüne büyüteçli gözlük takmış ve yüzünü garip bir açıyla aydınlatan soluk beyaz ışık ile üzerindeki tamirat önlüğüyle deli bir doktora benzemişti. Reen onun alnına düşen bir iki saçı parmağıyla kenara çekerken her zaman onunla uğraşırken yaptığı gibi muzipçe gülümsüyordu. Furara "Dikkatimi dağıtırsan bu kolu toparlayamayız." diyince Reen teslim olur gibi elini havaya kaldırdı. Sushi ağzında oyuncak ayı ve sallanıp duran kuyruğu ile oyun oynamak için hazırda beklerken ikisini seyrediyordu.</div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Biraz uğraştıktan sonra kabloyu yerine takmayı başardı. Ardından bir veri kablosunu başka bir devreye bağlayıp diğer ucunu elindeki tablete taktı ve arıza tespit programını çalıştırdı. Yüzde 80 ilyo kaybı dışında her şey iyi görünüyordu. İlyo oldukça pahalı bir malzemeydi bu nedenle gerçekten de daha dikkatli olmalıydı. Gerekli incelemeler bitince veri kablosunu çıkartıp bir serum tüpüne ayarladığı ilyoyu kateterle mekanik kola bağladı. Sonra da parmak ve eklemlerdeki fonksiyonların tam olup olmadığını kontrol etti. Reen öksürmeye başladığında Furara onun geldikten sonra çıkarttığı maskeye baktı. Masanın üzerinde yüzü kaplayan ince bir kumaşa benzeyen maske aslında nano malzemeden yapılmıştı ve bozulan atmosferi filtreleyerek solunabilir hale getiriyordu. Fakat bir yerinde yırtık meydana gelmişti. Reen çok geçmeden nefes almakta iyice zorlandı. Furara derhal gidip rafları karıştırdı. Her zaman ellerinde acil durum için gerekli olan malzemeler bulunurdu. Soğutuculu bir kutudan bir şırınga alıp geri geldiğinde Reen bir çeşit kriz geçiriyor ve nefes almıyordu. Furara onu sabit tutmaya çalışarak şırıngayı üst koldaki kasın içine enjekte etti ve sarılıp sabit tutarken "Geçecek sakin ol. Sakin ol hepsi geçti." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Sushi de bir yandan sızlanıp ağlıyordu. Reen'in nefesi düzene girerken bedeni yaşadığı şeyin etkisiyle yorgun düşmüştü. Bu yüzden daha fazla uyanık kalamayıp kendinden geçti.</div><div><br /></div><div>Son.</div><br />Herkese yeni bir Kelime Oyunundan selamlar. Bu hafta deep işleri nedeniyle yoğun olduğu için haftanın kelimelerini ben veriyorum. Umarım hikayeyi sevmişsinizdir. Devam edip etmeyeceğimi düşünmedim ama yazarken gittikçe sevdim bu hikayeyi. Sizin hikayeleri okumaya da geleceğim inşallah fakat hem gribim devam ediyor hem de dedem ve anneannem covid olduğu için moralim iyi değil. Aklım onlarda. Yorumlarınızı da geciktiriyorum ama döneceğim.<div><br /></div><div>İşte haftanın kelimeleri: Atmosfer, Turuncu, Yıldız, Hareket, Dikkat</div>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-1846874207968122827.post-19602165367858406542021-11-29T17:52:00.000+03:002021-11-29T17:52:08.024+03:00Ağaç Ev Sohbetleri 119<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9Q_8-mreDjB5KSbgTze42686iMLL7l0kzJgr8KMY_TI9FM0rhkA9X63cH4cXH8uJQVKDYyEkl5WkIydc1LSdsgN8QFO0-ddO-dYMEoJUCi2V8k6gNi1JxR5zRhL_a7EouRFcXuCWbn5Q/s320/tumblr_oj9bmnUhT91rbacm2o1_1280.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="320" data-original-width="255" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9Q_8-mreDjB5KSbgTze42686iMLL7l0kzJgr8KMY_TI9FM0rhkA9X63cH4cXH8uJQVKDYyEkl5WkIydc1LSdsgN8QFO0-ddO-dYMEoJUCi2V8k6gNi1JxR5zRhL_a7EouRFcXuCWbn5Q/w153-h191/tumblr_oj9bmnUhT91rbacm2o1_1280.jpg" width="153" /></a></div><br /><p></p><p>Herkese yeni bir Ağaç Ev güncesinden selamlaar :) Uzun zamandır sohbetlerden yazmamıştım geçenlerde konu önerisinde bulununca ve deep de bu hafta yoğun olunca sen yaz dedi. Umarım konuyu sever ve heyecanlı şekilde tartışma ve incelemelerde bulunuruz hepberaber :) Bu arada yaklaşık bir buçuk haftadır grip olduğum için yorumları bekletmekteyim ve film dizi yazımı da yetiştiremedim ve ziyaretlerimi de aksattım bunun için üzgünüm ama iyileşip geri döneceğim. Çarşamba günü Kelime Oyunu da bende bu nedenle yorumlarınızı yayınlayacağım ama yanıtlamam biraz zaman alacak şimdiden afedersiniz.</p><p>Geçen haftalarda sanat konusu üzerine düşünmüştük. Sanat ne için diye tartışmıştık. Ben yazı yazamadım yoğunluktan fakat yorumda düşüncemi belirtmiştim. Bence sanat insanın kendisi içindir diye. Bir eser üretirken mühim olan içindeki duyguyu açığa çıkartmaktır. Fakat sanat sanat için mi toplum için mi düşüncesinden önce ben sanatçının kendisi için ürettiğini düşünüyorum demiştim. Dışarıdan gelecek bakışlar da psikolojik olarak bilinçaltına etki edecektir az ya da çok şekilde ki bu bakışlar belki sadece kendisinin de olabilir. Bir kere insan neden sanat eseri üretme ihtiyacı duyar bu soruyu önemli buluyorum. İnsan yaşantısını ve ruhsal durumunu aktarma ihtiyacındadır her zaman. İster dağa taşa anlatsın, kendine saklasın isterse bir yerlerde topluma sunsun fakat hepsinin temelinde içindekini dışarıya aktarma ihtiyacı olmalı. Bir resim bir heykel üretip bunu sadece evimizin içinde kimseye göstermeden tutuyorsak bile yine de bir duyguyu elimizdeki malzemeye aktarmış oluyoruz ve kendimiz için yine onu eleştiririz yargılarız ve beğeniriz bu durumda başkası görmese ve eleştirmese bile o görevi kendimiz yerine getiririz. Kimse görsün veya görmesin sanatçının kaygısı anlaşılmaktır duygularını ifade etmektir ve bunun için icra ettiği sanatın mevcut üsluplarını en iyi şekilde bilip bunu kendi stilini yaratmak için kullanır. Sonuç olarak da doğurduğu eserin önce kendinin beğenmesi ve sonra diğerleri üzerinde bir etki bırakması yine sanatçıyı tatmin edecektir diye düşünüyorum. Yani sanatçı eserlerini önce kendisi için üretir diye düşünüyorum daha sonra başka kaygılar devreye girer belki para kazanmak da artı bir getirisi olur demiştim.</p><p>Yani sanatı ne için icra ederiz diye düşününce fikrim bu yönde fakat işin bir de diğer tarafı var ki bu da bugünkü konumuzu oluşturuyor. Başka birinin ürettiği bir sanat eserini veya onun kopyasını neden alırız? Ona sahip olmaktaki amacımız nedir? Bu hafta bunu tartışalım ve düşünelim. Ünlü bir ressamın tablosunu neden alırız? Hatta orijinaline paramız yetmediğinde kopyasını bile neden alırız? Hatta teknoloji o kadar gelişti ki kopyaya bile ihtiyaç duymadan eserlerin görüntülerine sahip olabiliriz.</p><p>Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız gördüklerimizi yani nesneleri görme biçimimizi etkiler. Böylece görülen şey herkes için aynı olmaktan çıkar. Konuyla bağımsız gibi dursa da John Berger'in reklamlar hakkında söyledikleri bence çok yerinde tespitler. Modern toplumun tarihte hiç olmadığı kadar reklama maruz kaldığını göz önünde bulundurmamız gerekli. Reklamlarda hep gelecekten bahsedilir ve iyi bir hayat vaat edilir. Her zaman bir şeyler almamız veya yapmamız gerektiği ve aldıkça da rahat edeceğimiz mesajı verilir. Aldıkça fakirleşiriz ama yine de almaya devam ederiz çünkü verilen mesajda o şeyi alan veya yapan kişiler kıskanılacak durumdadır ve nesne herkesin sahip olmak isteyeceği bir cazibeye sahiptir. Yani reklamlar bize bunu söyler. O nesnenin vereceği konfora veya başka bir şeye aslında ihtiyacımız olmasa bile öyleymiş gibi hissettiriliriz. Alıcının o nesneye erişince ulaşacağı durumunu yani gelecekteki kendisini kıskanması beklenir. Ve alıcı o nesneye sahip olunca da kendini beğenme duygusu ve yapay bir mutluluk geliştirir.</p><p>Reklamlar böylece araçlarla amaçları bir araya getirip alıcının ilgisini çeker. Doğanın romantik bir biçimde kullanılışı, Akdeniz'in sıcak özlem uyandıran çekiciliği, modellerle mitolojik karakterlerin hareketlerinde benzerlik yaratılması, bir nesneye sahip olmanın başarı ile eşit gösterilmesi gibi sıralanabilir örnekler.</p><p>Reklam konusu da ayrı bir başlık altında daha sonra konuşulabilir elbette. Bundan bahsetmemin sebebi yaratılan algıların nesneleri görme biçimimizi nasıl etkilediğine bir örnek vermekti. Çocukluğumuzun ilk yıllarından itibaren her zaman çevreye karşı duyarlıyızdır ve algı süzgecimizden geçen şeylerin sadece çok küçük bir kısmından haberimiz vardır. İnsan doğasında sosyal olmak, iletişim kurmak, sevilme, istenme, değer görme ve başarılı olma gibi temel duygular çok güçlüdür. Bu nedenle büyürken içimizde kendimize karşı bir ayna yaratırız. Herkes hemen hemen her zaman içinde kendi imgesini taşır. Bir yerde yemek yerken, bir yerde ağlarken, sokakta yürürken, dans ederken yani her anımızda bu imgemiz bize eşlik eder ve ona bakarız. Bunu hiç fark etmeyebiliriz. Ama gülümserken bile kendimizi dışarıdan görürüz o imgeye bakarız ve bu çok çok kısa sürer. O kadar kısa bir işlemdir ki anlamayız bile böyle olduğunu. Böylece içimizde dışarıyı gözleyen ve gözlenen iki ayrı öğe halinde yaşarız. Bir şeyleri görme veya algılama süreci anlık ve doğaldır.</p><p>Bir sanat eseri düşünün. Örneğin Leonardo'ya ait olsun. Geçmişte üretilen bu eserler genellikle ait olması istenen yere yönelik yapılırdı. Örneğin bir mihrap için, veya saray için olsun. Bu eserlere o dönemde olduğu yerde baktığınızda onu olduğu yerden bağımsız şekilde göremezdiniz. O bulunduğu yapıyla beraber onunla yaşardı. Duvarlara ve esere baktığınızda bir yaşanmışlık ve belki de etrafında bulunan diğer eserlerle beraber birbirine ait ve karmaşık bir hikayesi olduğunu, bir ruha sahip olduklarını görürdünüz. Şimdi bu eserler bulundukları yerden alınıp müzelere konulduğunda taşıdığı mesaj veya anlamın sadece bir kısmını görebildiğimizi söylemek yanlış olmaz çünkü artık ait olduğu yapı içerisinde değil bir müzenin loş ışığı altında dümdüz bir duvara asılmış şekilde görebiliyoruz. Hatta kopyacılık sayesinde ve fotoğraf ve videolar sayesinde artık bunları bambaşka yerlerde ve zamanlarda istediğimiz kadar görmek mümkün. Leonardo'ya ait bir eserin kendisi veya kopyası salonunuzda yemek masanızın olduğu yerde etrafında sizin başka biblo veya süslerinizle beraber duruyor olsa orijinal taşıdığı anlam veya mesajın tümünü aktardığını veya hissettirdiğini iddia etmek yanlış olabilir. Peki ama biz onu neden alırız veya müzeler onlarca para harcayıp bu eserlere veya kopyalarına neden başka müzelerden önce sahip olmak ister bu resmi muhafaza etmek ve göstermek neden bu kadar önemlidir? Elbette taşıdığı anlam veya verdiği mesaj nedeniyle değil diyemeyiz ama tüm sebep bu değil. Sanatçının o eseri yapmaya başladığında taşıdığı anlam ve orijinal fikir ile bizim o eseri veya kopyasını evimize koyduğumuzda taşıdığı anlam ve fikir arasındaki fark nedir?</p><p>Berger'e göre kopyalar kendimize ait sanat tecrübesini diğer tecrübelerimiz ile bağdaştırmamıza yardımcı olurlar. Onun hazırladığı belgeseli izlemenizi tavsiye edebilirim bu arada. Yazıyı fazla da uzatmadan artık bitirmek istiyorum o nedenle açıp durduğum soru öbeğine kısaca kendi yanıtımı ekleyip bitireyim. Bir esere sahip olurken o esere ait bilgiye ve sanatsal görüşe sahip olduğumuzu hissetmek isteriz. Böylece o eserin orijinaline, kopyasına veya görüntüsüne sahip olmak bir çeşit gurur hissi yaratır. Duvarlarımıza astığımız veya vitrinimize koyduğumuz, belki de telefonumuza duvar kağıdı yaptığımız sergilediğimiz sanat eserinin kendisi veya görüntüsü bilinçaltımızda eserin kendine ait güçlü anlamına, taşıdığı bilgiye sahip olma duygusu verirken öte yandan da başkalarına ben bu fikre bu beğeniye ve kültüre sahibim demesi için bir araç olur. Örneğin ünlü bir ressamın bir yemek masasını resmettiği tabloda yemek ve zengin sofra ana karakterdir. Yemek bir zevktir. Fakat bu tablo yenilemez. Bu başka bir şeyin göstergesidir ilk olarak sanatçının becerisi ve verdiği mesaj ikincisi ise onu satın alanın maddi gücü ile sahip olduğu beğeni, kültür seviyesi ve sanat zevkine sahip olduğu düşüncesidir. İster bir doğa resmi ister bir nü veya coşkulu bir savaşı temsil eden bir eser olsun ona sahip olmayı istememiz işte bu tür duygularla beraber karmaşık ve farkında olmadığımız sebeplerdendir. Herkes tarafından değer gören bir nesneye sahip olmuş oluruz ve o kültüre o bilgiye ait hissederiz. Çocukken odamızın duvarlarına astığımız posterler bile sahip olduğumuz zevki yansıtmak, belki de o kültüre veya bilgiye sahip olduğunu hissetmek ve aynı beğenilere sahip olan başkalarıyla bağ kurmak o topluluğa ait olmak, o zevke sahip olduğun için bir çeşit gururlanma ile açıklanabilir.</p><p>Gribin ve ilaçların etkisiyle biraz karmaşık anlatmış olabilirim düşüncelerimi ama açtığım sorulara vereceğiniz yanıtları ve fikirlerinizi merakla bekliyorum. Umarım haftanın konusunu seversiniz :)</p>sessizgemihttp://www.blogger.com/profile/16026126685164679004noreply@blogger.com9