29 Aralık 2012 Cumartesi

Rehberlik Soruları


  2012'nin son mim yazısı ile karşınızdayım kavanozdan blogun canları :) Sevgili Sulli mimlemiş beni, ancak fırsat buldum yazmak için biane ve teşekkür ederim çingu :) Sorular da çok zor nasıl cevaplayacağım hiç bilmiyorum, gün geçtikçe mimler daha bi zorlaşıyor sanki (:

-Kendini seviyor musun?
Emin değilim o.O Bunu nasıl anlarım onu da bilmiyorum ki.. Fakat yüzemeyen bir gemi, uçamayan bir Hüma ve Entler gibi köklerini topraktan çıkaramayan sessiz bir ağaç olmama rağmen halimden şikayetçi değilim, pozitifim ve mutluyum. Üzüntülerle kolay kolay sarsılmamaya çalışırım.. Bu sevdiğim anlamına mı gelir?

-Yapmaktan hoşlandığın şeyler nelerdir?
Çok şey var :) Resim yapmak, müzik dinlemek-müziğe eşlik etmek, blog ve hikaye ve roman ve şiir ve ve yazmak işte, okumak, dizi ve film ve anime ve çizgi film izlemek, bilimsel ve mitolojik alanlarda araştırmalar yapıp yeni şeyler öğrenmek, kedi beslemek ve onunla oyunlar oynamak, yaşlı insanları mutlu etmek onları gülümsetmek.. Daha var ama aklıma gelmiyor şimdi :)

-Geleceğe dair hedeflerin nelerdir?
İyi bir yazar olmak, resim yeteneğimi geliştirmek, belki hem yazar hem ressam olurum belli mi olur :) Kendimi geliştirebildiğim kadar geliştirmek. Gelecekte insanlar için yararlı şeyler yapmak istiyorum, bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ama insanlar için iyi şeyler yapmalıyım. Haddim değil, daha çaylağım ama gelecekte bilim kurguyu ülkemizde geliştirmek istiyorum, bilim kurgu alanında film olsun şey olsun çok vasatız biz ya, geliştiremezsem bile ufak bir katkım olsun en azından, saçma sapan şeylerden kurtulalım.. Polisiyemiz de rezalet ama o konuda yetenekli değilim bir şey yapamayacağım.. Bir kafe açmak istiyorum. Kendi ayaklarım üzerinde durabilmek istiyorum..

-Kendini bir cümle ile anlatabilir misin?
Dünyanın negatifliğine karşın kendi pozitifliğini koruyabildiği bir kavanozda yaşayan ve toprağı sıkıca kavrayan kökleriyle geleceğe olan inancını halen koruyabilirken bazen kendi kendisini bile anlamayan biri.. ;)

-Nefret ettiğin şeyler nelerdir?
Nefretten nefret ederim.. Onun dışında anlayışsızlıktan, düşüncesizlikten, bencillikten, ayrımcılıktan, çıkarcılıktan, kendini üstün görmekten ve benzeri şeylerden ve de böyle insanlardan..

-Favori şarkıların, filmlerin ve kitapların?
Favori şarkım çok fazla benim ama olmadı ki şimdi bu :) Onca favorinin arasından önce birkaç sanatçıyı seçeceksin de sonra onların o güzelim şarkılarından bir eleme yapacaksın, cık cık cık.. Yok vallahi bu kısmı atlamak istiyorum hiçbirine kıyamam ki ben eleme yapamayacağım hepsini yazarsam da buradan Kore'ye yol olur :)

Filmlerden de çok favorim var ama seçim yapmam gerekirse illa ki o zaman bir deneyeceğim:

Çok Gürültülü ve Çok Yakın
Yüzüklerin Efendisi serisi
Harry Potter serisi
Desu noto serisi (Ken! başka filmini izlemedim sanırım izlediysem de fark etmedim muhtemelen, o değil de bir insan animedeki Ryuzaki'ye (L) bu kadar mı çok benzer?)
Yeşil Yol
Cennetin Çocukları-Pao Ba Hai Zi. (İran versiyonunu da izledim ama ben bunu daha çok seviyorum)
İyi Kötü ve Çirkin
İyi Kötü ve Tuhaf
Ghibli yapımları
Jackie Chan filmleri özellikle Efsane (Sensei filmin şarkısını da çok güzel seslendiriyor :)
Daha bir ton var da şimdi düşününce hepsi uçtu aklımdan ^^

Kitaplar da çok, şimdi hiçbiri aklımda değil, böyle düşününce saklanıyorlar ama mesela:

Kara Kule serisi
Çalıkuşu
Yüzüklerin Efendisi serisi
Harry Potter serisi
Göçebe
Empati
Aklından Bir Sayı Tut
Daha çok var ama şimdi aklıma gelmiyorlar..

-İlham aldığın kişiler kimler?
Herkesin iyi yönlerinden ilham alırım ben öyle tek bi kişi yok yani..

-Death Note'u sen bulsaydın ne yapardın?
Ah en sevdiğim animeden soru gelmiş :) Ben bulsaydım ne yapardım, cidden düşündüm ve karar verdim, hiçbir şey yapmazdım ve defteri yok ederdim sanırım. Defteri kullananın ruhu lanetleniyor ve ne cennete ne cehenneme gidiyor ne yapayım öyle defteri ben, ruhum kıymetli benim tamam mı.. Ama ruh konusu olmasaydı cidden kullanırdım yahu, Kira gibi psikopatlaşmazdım ama terörü ve savaşları bitirmek için kullanırdım. Uuvvv kötüleştim birden o.O

(Ah be L'in ölümü geldi yine aklıma hala kabullenemedim..)

Bu mim çok eski bildiğim kadarıyla, muhtemelen herkes daha önce yapmıştır, o nedenle hala yapmamış ve yapmak isteyen herkesi mimliyorum ben :)

~Sessizgemi~

25 Aralık 2012 Salı

Gölgeler İçinde~


  Başı öyle ağır geliyordu ki bir geminin çapası olduğunu ve gittikçe derinlere battığını sandı. Artık alt kirpikleriyle bütünleşen göz kapakları ve bedeni külçe gibiydi. Çok üşüyordu. Tanrım, öyle böyle değil soğuktan tüm eklemleri kilitlenmişti. Bir omzunu ve bir bacağını, üzerinde saatlerce kıpırdamadan yattığı için artık hissetmiyordu. Sert zemin şakağına yakın bir noktada baskı yaptığı için rahatsızlık veriyordu. Yer çekimi de dengesizleşmişti, belki de bilinci tam açılamadığı için böyleydi. Bir an yer sallanıyor, dönüyor, toprak onu itiyor çekiyor, birden baş aşağı duruyor, yer çekimi bir o yana bir bu yana dolaşıyordu. Ama aslında hiçbir şey olduğu yoktu, öylece kıpırdamadan yatmaya devam ediyordu.

  Ters giden bir şeyler vardı belli ki. Fakat ne kımıldayabiliyor ne de gözlerini açacak gücü bulabiliyordu. Sonra içinden boşver, diye düşündü. Soğuk onu yavaş yavaş öldürüyordu ama farkında dahi değildi. Uyanmak istemediğine karar verdi, o kadar yorgundu ki titreyemiyordu bile. Bir süre sonra zihni biraz daha uyanabilecek gücü buldu ve şimdi uyanmaz, hareket etmezse öleceğini düşündü. Ölümü düşünürken hala hayatta olup olmadığını sorguladı. Düşünceler çok kaygandı, gerçekliğe tutunabilmekse neredeyse imkansız.

  Sonra birdenbire nefesinin çok yavaş ve güçsüz olduğunu fark etti, kocaman derin bir soluk almayı denedi. Ciğerlerinden hırıltılar geliyordu; hava, soğuk olmanın da etkisiyle minik hançerler gibi kesip geçti. Bir an öylece kaldı, tıkanmıştı. Neyse ki biraz canı yansa da nefesini serbest bırakabildiğinde eskisi gibi ufak soluklarla yetinmeye çalıştı. Biraz önce çektiği acı kalp atışlarını hızlandırmış, kan basıncı artmış ve beynine yayılan sıcaklık uğultulu, nabız gibi bir ağrıya dönüşmüştü.

  Birazcık kımıldamayı başardığında serbest kalan kolundaki damarların anında ısındığını hissetti. Bu biraz korkutucuydu. Hala tam olarak hareket edemiyordu. Zihnindeki haritadan ellerini buldu ve parmaklarını açıp kapattı. Bu bile çok zordu. Kaskatı kesilen eklemler hareket ederken gıcırdıyor, tendonları keman yayı gibi geriliyordu. Sonra bağışıklık sistemi ısınması gerektiğinin ayrımına yenice vardı ve titremeye başladı.

  Ardından, yerinde durmayıp kayıp giden göz bebeklerine rağmen kirpiklerini aralamayı başardı. Yüzünün üç dört santim ilerisinde duran ellerinin halini görünce genel olarak ne durumda olduğunu düşünmemenin daha iyi olduğuna karar verdi. Neler olduğunu, neden bu halde olduğunu sorgularken aynı anda hafızası harekete geçti ve hatırladı. O, tahtın birinci dereceden varisiydi. Yarın tahta çıkması gereken bir veliahttı. Fakat kralın ölümünü fırsat bilenler onu ortadan kaldırıp kendi destekledikleri kişinin yerini almasını istiyorlardı. Bu yüzden en yakınındakileri kullanarak ona tuzak kurmuşlar, canını almak üzere en güçlü savaşçılarıyla saldırmışlardı.

  Elbette bir gün kral olmak için eğitilmiş birisi olarak savaş sanatları konusunda ustalaşmıştı. Saldıran son suikastçıya kadar hepsini yenmişti. Fakat ağır yaralar aldığı yetmezmiş gibi bir de düşmanın savurduğu her hançer darbesiyle zehirlenmişti. Elleri kesikler içindeydi, kalbine yakın bir noktada da derin bir kılıç yarası vardı. Kanında dolaşan zehrin tadını ve kokusunu alabiliyordu. 

  Ülkesini ve halkının geleceğini düşünürken başarabildiği kadar hareket etti ve bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Başarısız olduğu ve tebaasını koruyamadığı için atalarından özür diledi. Gölgeler içinden birisi ona doğru yaklaşırken ölümü selamladı ve demek içlerinden birisini gözden kaçırmışım, diye söylendi. En azından her şey çabucak son bulacağı için minnettardı. Tüm hücrelerine yayılan zehrin etkisiyle artık nefes alamaz olduğunda ona doğru yaklaşan kişinin suikastçılara hiç de benzemediğini düşündü. Sonra zihni karanlık bir kuyuya yuvarlandı...

~Sessizgemi~

24 Aralık 2012 Pazartesi

İki Mim Birden~

Yeni Yıl, Christmas, Korea, Ağaç,Tree

  Selamlar kavanozdan blog ve onun biricik sakinleri :) Sade ve derin çingum Deeptone bir yazıda iki mim birden göndermiş, öncelikle teşekkür ediyorum ve mime geçiyorum..

  Bu aralar mimlerdeki sorular zorlaştı mı bana mı öyle geliyor bilmiyorum, aslında zor bir mim de değil ama birden öylece soruya baktım kaldım, sanırım bu gün zihnim biraz fazla karışık. Neyse soruyu yazalım da devamı gelecek inşallah :)

  Mim 1) Blog Listemde Görmek İstediklerim ve İstemediklerim..?

  Güzel soru cidden fakat daha önce bunu pek düşünmedim, ama dur düşüneceğim şimdi..

  Görmek istediklerim:

  Öncelikle bloguna ve okuyucularına saygı duyan, onlara değer veren herkes..
  Kendi açımdan düşündüğüm zaman bir bloga gidip yorum yaptığımda er ya da geç yorumuma iyi ya da kötü bir cevap verilmesini beklerim, her seferinde yorumuma cevap gelmiyorsa bunu saygısızlık olarak değerlendiririm ve bir daha uğramam o bloga. Tamam çok fazla yorum geliyor olabilir hepsine yetişmek bolca zaman tüketiyor olabilir ama en azından ufak bir cevap verilmelidir; bu karşınızdaki kişiyi dinlediğinizi gösterir, onu kırmamış olursunuz. Ayrıca blogunu da elinden geldiğince güncel tutmalıdır. Sonuçta bence blog insanın evi gibi ya da çizim yaptığı bir tuval gibi. İlgisiz bırakılmamalı.

  İçten ve sevimli iyi niyetli insanlar, deep'ten kopya çekmiş gibi oldum ama bence de böyle bu. Aslında onun tüm cevaplarını kopyalyıp yazasım var buraya.

  Görmek istemediklerim:

  Tamam pekala..

  Kopya içerikli yazılar görmek istemiyorum. İnsan özgün olmayacaksa kendi bir şeyler yazıp çizmeyecekse ne amaçla blog açar anlamıyorum. Bir cümle yazın gerekiyorsa sadece ama size ait olsun.

  Göz yoran temalar, özellikle koyu renk arka plan üzerine açık renk yazılardan oluşan, insanın beynini sanki baş aşağı su içmeye çalışıyormuş gibi ters yüz eden bloglar.. Daha bir cümle okuyunca yoruluyorum yahu.. Tamam ben de koyu renk tema seviyorum hatta bir ara blogumun teması koyu maviydi ama yazıların bulunduğu alan yine beyazdı, harfler koyu renkti.. Şeffaf olan yani sayfa görüntüsü olmadan, yazıların arkadaki resmin üzerinden kaydığı bloglar özellikle okumayı zorlaştırıyor..

  Okuyucunun arzusu dışında otomatik başlayan müzikler. O anda belki okurun başı ağrıyor, ama yazıyı merak etti ya da sadece selam vermek istedi geldi blogunuza, ya da diyelim başı ağrımıyor ama kendi açtığı bir müziği dinliyor, blogunuza geldiği anda sizin ayarlamış olduğunuz müzik bir anda çalmaya başlıyor.. Çoğunlukla da müziğin nerede çaldığını bulmak imkansız oluyor, o minicik sus tuşu nerede, nerede Tanrım nereye gizlenmiş? Ne yapsın bu okuyucu hı sorarım? Otomatikman köşedeki kırmızı çarpıya gidiyor imleç, tabii o panikle açık olan tüm sekmeler de güme gidiyor, sinir kat sayısı 405835435 zilyon.. Bir iki blogda bu duruma alıştık onlarla ilgili bir sorun olmuyor zaten baş ağrıtıcı müzikler seçmiyorlar, dinlendiriyor dinlerken. Ama hepsi öyle değil ki.. Bloga müzik eklenecekse -ki ben de seviyorum bunu, pek sevgili mixpod ne olduğunu anlamadığım bir arıza vermeye başlayana kadar bir müzik kutum bile vardı- müzikler otomatik başlamamalı, okuyucunun isteğine bırakılmalı diye düşünüyorum..

  Küfür, argo ve bahsetmek istemediğim bir takım şeyleri de görmek istemiyorum. Bu tür içeriklerin olduğu yazıları görmezden geliyorum, zamanla aşırılaşırsa da siliyorum o blogu takip listemden.

  Bir de blogu terk etmek meselesi var, bunu da görmek istemiyorum. Onca şey yazıp paylaştığın bloga ve okuyanlara ihanet etmek gibi geliyor bana. Üzülüyorum..
 
  Bütün bunlar kişisel görüşlerim sonuçta bu bir mim, kimin ne yapacağına karışamam şu şöyle olmalıdır diye bir kural da getiremem. Ayrıca blog özgür bir alan.

  Blog takip listemi her zaman denetliyorum, görmek istediklerim oradalar, hep orada olurlar umarım, aşırı derecede görmek istemediğim şeylerle dolu bir blog da takip etmiyorum zaten.


  Mim 2) Yeni Yıl Dilekleriniz..

  Güzel yürekli insanlar hiç üzülmesin istiyorum. Onun dışında bu mim için önceden yazdığım şu posta alabiliriz sizi :)


  Hmm bu kez sevgili Watson, Hoi Hoi, BirgaripŞeyma, BirGaripKişilik ve Çalıkuşu çingularımı mimliyorum :)

  Çıkarın kağıt ve kalemleri yazılı yoklama yapacağım heheh :)

~Sessizgemi~

22 Aralık 2012 Cumartesi

Yeni Yıl Yeni Yıl Yeni Yıl Yeni Yıl...:)



  Bu bir otomatik band yayınıdır...

  Bu post 22 Aralık'ta yayınlanması için ayarlandı...

  Bu yazıyı okuyorsanız muhtemelen 21 Aralık üzerinden kurgulanan tüm o kehanetlerin ve felaket senaryolarının sahte olduğunu anlamışsınızdır...

  heheh :)

  Neyse efenim yeni yıla merhaba, tuhaf olaylarla geçen 2012'ye elveda demek istedim. Eh tabii Noel amcadan da bir takım isteklerim olmazsa olmazdı. Gerçi benim için yıllar sadece geçen zamanı ölçmek için kullanılan araçlardır başka bir anlam ifade etmez, yani 2013'e girdik diye farklı bir dünyada yaşamaya başlıyoruz falan gibi düşünmüyorum -aynı tas aynı hamam- haa bir de gezegenimiz bir yıl daha yaşlanmış oluyor o kadar. Ama neyse işte çoğunluğa uyuyorum yılbaşı kutluyorum ben de.

  Öncelikle 2013'ün sahiden iyi bir yıl olmasını istiyorum. Herkes mutlu olsun, herkesin iyi niyetli dilekleri gerçekleşsin, herkes daha olumlu olsun, kimse üzülmesin..

  Sevdiklerimle ve sevenlerimle hep bir arada olalım, kimse kimseyi özlemek zorunda kalmasın istiyorum. Özlemek çok yorucu...

  Mayalar'la ya da başka uygarlıklarla ilgili başka felaket bilmecesi çıkmasın, çıkıyorsa da insanlar bunu korku malzemesi yapmasın, reyting artırmak için kullanmasın kanallar bunu, insanları kandırıp kandırıp bundan para kazanmasınlar.. İnsanlar daha mantıklı olsun..

  Uzaylılar artık saklanmasın ortaya çıksın, iyiler mi kötüler mi bilelim :)

  Barış dileyeceğim ama dilemekle olmuyor tabii çabalamak lazım..

  Bigbang ve sonra diğer gruplar ülkemize gelsin, yeni yılda en az 50 Kpop konseri yapılsın İstanbul Ankara fark etmez gidemesem de yapılsın yeter ki..

  Doctor Who'nun Tardis'i evimin önüne insin :)

  Sherlock'un aslında gerçek biri olduğu ortaya çıksın.!

  Orta Dünya'nın Lothlorien elflerinden ülkelerinde huzurla yaşamam için davetiye alayım..

  Televizyonda ne işe yaradığını bilmediğim gereksiz programlar artık yayınlanmasın, insanların beyinleri daha fazla uyuşmasın..

  Kız kardeşim istediği üniversiteyi, erkek kardeşim de istediği liseyi kazasın, ohoo bu yıl ailecek sınava giriyoruz :)

  Yüz tane kedim beş yüz tane köpeğim olsun ama köpeklerin yarısı Husky olsun :)

  Ailem artık jaguar falan beslememe izin versin..

  Herkes sağlığına kavuşsun..

  İnsanlar güneş enerjisinin farkına varsın, suyla çalışan arabalar yaygınlaşsın, tükenen enerjiye rağbet kalmasın, daha fazla ormanlık alanlarımız olsun, dünyayı tedavi edelim.. Tedavi edilebilecek bi dünya varken...

  Sabretmeyi, hoşgörüyü her şeyin üstünde tutalım, pozitif olalım, gülümseyelim, kendimize olan inancımızı kaybetmeyelim, cesur olalım, saygılı olalım. Evrenin sayfasındaki yerimizden tüm harfleri etkilediğimizi unutmayalım, yaptıklarımızın sadece bizi değil başkalarını da etkilediğini bilelim.

  Bu yıl kimse "Gelecek sene görüşürüz!" şakası yapmasın rica ederim!

  Ben de toprak bükücü, su bükücü falan olayım hatta Avatar ben olayım :)

  Hogwarts'ın varlığı ortaya çıksın..

  Hayaller gerçek olsun..

  Neyin meyve ve neyin sebze olduğuna dair bir sözlük çıkartılsın..

  Prince of Persia'nın yeni oyunu çıksın.

  Eski çizgi filmler yeniden yayınlansın..

  Stephen King'in Kara Kule'si film olsun artık. Roland Deschain'i Clint Eastwood'un oynamasını isterdim ama adam 82 yaşında.. King, Roland'ı kurgularken Clint'ten esinlenmiş bir de. Herkes Clint'in artık Roland'ı canlandıramayacağı için üzgün. Onun kadar iyi bir seçim yapmaksa zor çünkü Roland çok önemli ve eşsiz bir karakter. Bazları Josh Holloway olsun istiyor ama hayalimdeki karaktere pek benzetemiyorum onu ben. Ed Harris diyenler var, ama bence o da olmaz. Russell Crowe, diyenler var ama ıı o da olmaz bence. Hugh Jackman? En son Javier Bardem denmişti sonra film projesi iptal edildi falan. Zaten onun oynamasını da istemiyorum, Roland'a benzemiyor o da.. Oyuncu seçimi ve filmin çıkıp çıkmayacağı hakkında net bir bilgi yok, herkes farklı bir şey söylüyor. Ohoo bütün hevesini kaçırıyorlar insanın.. King, sana güveniyoruz sensei! Bu film olacak, Roland'ı canlandıracak kişi de kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacak işte o kadar! Haa bir de onca kitap 3 filmde toplanmaz, lütfen ya doğru düzgün yapılsın ya hiç yapılmasın..

  Yeni binalar kaldırımlar falan yapılırken gelişi güzel yapılmasın yaşlılar ve engelliler de düşünülsün yok sayılmasın..

  Ülkemizdeki hayalet nüfuz artık görünür olsun varlığını gösterebilsin toplumla bütünleşebilsin..

  Tarımda yeni yöntemler geliştirilsin verimlilik artırılsın. Ülkemizdeki endemik türler daha iyi korunsun yok olmasın. Biyolojik çeşitlilik korunsun, gelecekte ülkelerin en büyük zenginliği biyo çeşitlilik olacak çünkü. Ekonomik açıdan değerli bir çok bitki türünün anavatanı üzerinde yaşadığımız topraklar. Bu bitkilerin hala topraklarımızda yaşayan yabani ataları biyoteknoloji ve gen teknolojilerindeki gelişmelerin etkisiyle önemli bir konumda. Çünkü ileride verimin artırılması, hastalıklara karşı direnç kazandırılması, yeni türlerin üretilmesi için kullanılacak genler bu bitkilerin yabani akraba türlerinden sağlanacak. Bu yüzden bunların korunması da sağlansın. 

  Genetik bilimi korkutucu olsa da oldukça müthiş ve faydalı bir alan. Onunla neler yapılabileceğini hayal dahi edemiyorum. Her türlü hastalığa çare olabilir. Yanlış ellerde yeni hastalıklar ortaya çıkabilir..İyiye de kötüye de kullanılabilir. Yok olan türler yeniden dünyaya kazandırılabilir. Tabii bu felaketle de sonuçlanabilir.. Hem harika hem de korkunç bir şey. Ama ben bunun daha da gelişmesini diliyorum. Nükleer teknolojiden daha kötü bir tehlikesi olamaz herhalde.. Tabi gen teknolojileri belirli ilke ve etiklere göre kullanılmalı. Şahsen ben genetiği değiştirilmiş ürünler konusunda kaygılıyım bunların ilerde insan bünyesinde neleri değiştireceği belli olmaz. Dikkatli olmak gerek. İyi araştırmalar yapılması gerek. (Belki ilerde sevimli mi sevimli bir evcil Dino edinebiliriz)

  Neyse neyse.. Benim listem böyle mantıklı mantıksız uzar gider son bir şey daha söyleyeyim ve susayım:

  Yine yeni bir yılbaşı yaklaşıyor. Bu yılbaşı sevdiklerinizle birlikte mutlu huzurlu bir yıla başlangıç yapmanızı ve tüm yılınızın aynı güzellikte geçmesini dilerim..

  Haa, bir de kavanozdan blogu sessiz bırakmayın sakın :)


Bu çizgi filmi hatırlayan var mı merak ediyorum, (Prenses Şehrazat) kaçırmadan her bölümünü izlerdik küçükken :) Açılış müziğinin İngilizce versiyonunu günlerdir aramama rağmen hiçbir yerde bulamadım ne yazık ki... Bu postla alakasına gelince, yeni yıl dilekleriyle birlikte nostaljik bir melodi olsun istedim.

  Ne karışık bir post oldu bu böyle değil mi :) Kusuruma bakmayınız rica ederim 2012 bu posttan daha karışık geçti zira..

  Yılbaşından önceki gün ailecek Ebenezer Scrooge'un 2009 yapımı animasyon filmini ve Tim Burton'ın Willy Wonka'sını izlemeye karar verdik. Her sene yeni yıla girmeden önce bu şekilde sevdiğimiz iki üç filmi seçip izleriz gelenek gibi bir şey oldu artık :)

~Sessizgemi~

20 Aralık 2012 Perşembe

Gri Bulutları İzlerken Biraz Nell, Biraz Kıyamet Dondurması...


 Bu bir "Yarın dünyanın sonu olacağına inansaydım ne yapardım, ne yazardım, ne söylerdim?" yazısıdır..

  Evet doğru tahmin boş boş oturuyorum ve yapacak bir şey bulamayınca da gri bulutları izlerken bunu yazmaya karar verdim.

  Yarın dünyamızın 4 katı büyüklüğünde bir gezegen (Nibiru, Marduk, Gezegen X ya da adına başka her ne diyorlarsa) birdenbire hop diye karşımıza çıkacak ve kıyamet kopacak ve nedendir bilinmez Nasa böyle bir gök cisminin yarın karşımıza çıkacağını hala tespit edememiş!

  Evet evet, Nasa işini hiç de iyi yapmıyor, kendilerince deney tüpleriyle oynuyorlar işte..

  Biz de yarın maaile toplanıp güzel bir akşam geçireceğiz. Oh rahat rahat birbirimizden ayrı olmadan gideriz hiç değilse. İyi Kötü ve Çirkin'i izlerken de tatlı bir şeyler yemek için kıyamet dondurması yapmayı planlıyorum, ferah ferah iyi olur..

  Nell'in yeni albümünü hala dinleyemedim şarkıları Hoi Hoi çingumun postundaki yorumlarıyla akşam olmadan dinleyeyim en iyisi. Şuan radyoda çalan Kpop şarkısı da fena değilmiş, adı ne merak ettim..

  Eh be kavanozdan blog, 22 Aralığa çıkar mıyız dersin? Merak etme akşam elyaflara sarar Şirince'ye postalarım seni, en azından orada kendine hayatta kalan bir zihin bulur benim kadar şahane olmasa da idare edersin :p

  Kavanozdan blogun sakinleri, biricikleri, canları, kuantum kıvılcımları bu aralar sizleri pek bi ihmal ettim, gelemedim, pek bi sessiz kaldım farkındayım ama olur da 22 Aralık'ta güneş her zamanki gibi normal doğar, kavanozdan boluğun camları yerli yerinde durursa kurtulacağım sessizliğimden. En azından öyle umuyorum.

  Neyse neyse ben gideyim de kıyamet dondurmasını yapayım yarına hazır olsun. Bu arada yarın olur da Eski Mayalarla karşılaşırsak hep beraber hesap soralım, neden bu kadar karışık yapmışlar takvimi, neden insanların kafasını karıştırmışlar diye.

  Yarın kıyamet kopar mı kopmaz mı onu bilemeyeceğim fakat bildiğim bir şey varsa insanlar ortalığı bir hayli karıştıracaklar, işte olan o zaman olacak.. En iyisi mi evden dışarıya çıkmayalım..




hahah Nell'in albümüne takıldım akşam oldu, size de dinletmiş oldum birazını :)

Mutlu 21 Aralıklar!
:)

~Sessizgemi~

18 Aralık 2012 Salı

İsimsiz Bi Mim :)

Düşünce


  Selam kavanozdan blogun benden daha da sessizleşmiş sakinleri... Yaz boyu sıcaktan öldük öldük dirildik şimdi kış gelince de kabuğumuza çekildik, kimse görünmüyor etrafta vallahi bi tuhafız hepimiz. Ya da ben mi çok uzak kaldım buralardan da ondan mı bu iletişimsizlik. Eh sanırım öyle.. Neyse :) Sevgili Kleinn Klein, Asiruh, ve Bir Garip Kişilik mimlemişler beni, öncelikle teşekkürlerimi sunuyorum ve geçiyorum bu isimsiz mimi yazmaya :)

1) Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?

  Mantığımla hareket etmeye çalışırım ama duygusal biriyim. Kararlarımı almakta bu yönde zorlanırım. Doğallıktan yanayım.

2) İnsanlar neden mutlu değiller? Neden gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?

  Herkesin mutluluk tanımı farklıdır. Birine göre dünyaya hükmetmek mutluluk, bir diğerine göre yağan karı izlerken kahve içmek.. Fakat dünyadaki her şeye sahip olunca mutlu olacağını düşünenler bu uğurda kendilerini perişan etmekten öteye gidemezler. Küçük şeylerden mutlu olmasını bilmek gerekir. İnsan isterse çevresindeki her şeyden mutlu olmasını öğrenebilir. Bu şekilde küçük şeylerden mutlu olmak aslında insanın gerçekten huzurlu olmasını sağlar ki zaten mutluluğun asıl amacı da huzurdur..

3) Çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?

  Alışveriş tutkunu değilim. Bu konuda takıntılarım da yok. Neye ihtiyacım varsa onu alırım. Bu açıdan pişmanlığım olmadı sanırım. Alışveriş yaparken çevreyi korumaya da dikkat ederim..

4) Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?

  Sanırım hakkımı pek savunamam. Zaten adımdan belli değil mi sessiz insanım ben. Ne kadar haklı olursam olayım karşımdaki kişi beni dinlemeyecek gibi görünüyorsa susarım, mümkünse oradan da uzaklaşırım. Açık havadaysam ve yağmur yağıyorsa şanslıyım. Bu doğru bir davranış değil belki de ama böyleyim ne yapayım. Kendimi savunmayı da beceremem zaten karşımdaki kişi her kim olursa olsun kendini haklı çıkarmayı başarır. Sanırım kendimi çok nadir savunmayı başarıyorum..

5) Tok gözlü müsün yoksa her şeyim olsun diyenlerden misin?

  Hayattan huzurdan başka bir isteğim yok. Bu aç gözlülük olur mu ki? Aslında şuan huzurlu olmak için pek çok nedenim var. Fakat olmasını gerçekten istediğim hayatımı bağladığım bir şey var ki ona ulaşabileceğimden çoğu zaman emin olamıyorum. Maddi bir şey değil, bunu nasıl tanımlarım bilmiyorum. O isteğim olsun benden daha mutlusu olamaz hayatta. Şimdi aç gözlü müyüm tok gözlü müyüm bilmiyorum işte. Çünkü o isteğim olmasa da yaşam devam ediyor. Soruya maddi anlamda bakarsak da, ben tok gözlü olduğuma inanıyorum. Bir çantam bir de güneşten koruyan hasır bir şapkam, önümde gidilecek görülecek çok yer olsun, yürüyüp gideyim başka bir şey istemem..

Mantık, Duygu, Denge


Bu mimi Çalıkuşu çinguma gönderiyorum, şuan biraz yoğun ama vakti olunca cevaplar sanırım :)

Eh bir mimin daha sonuna geldik kavanozdan blogun canları, daha sonra görüşürüz öyleyse (:

~Sessizgemi~

2 Aralık 2012 Pazar

Maya Uygarlığı 2~


  Bir önceki postta Maya halkı ve Maya uygarlığı hakkında biraz bilgi vermeye çalışmıştım. Onlar hakkında söylenebilecek daha pek çok şey var. Yönetim biçimleri, kadınların siyasetteki yeri, inanışları, mimarileri ve daha pek çok şey.. Fakat artık takvimlerinden ve kehanet hakkındaki şeylerden söz etmek gerek.

  Mayaları bu kadar tanıtmaya çalışmamın sebebi çoğu kişinin onların uzaylı olduğuna veya uzaylılar tarafından kaçırılıp götürüldükleri için yok olduklarına inanmasıydı. Ne yalan söyleyeyim küçükken ben de buna inanırdım :)

  Her neyse..

  Mayalar on tabanıyla değil yirmi tabanıyla, yani yirminin kuvvetleriyle sayıyorlardı. Bu sistemin taban değeri 5'ti. Klasik-öncesi Mayalar'da sıfır kavramının mevcut olduğu bilinmektedir. Yazıtlar, yüz milyonlu sayılarla hesaplar yaptıklarını ortaya koymaktadır. Son derece kesin astronomik gözlemlerde bulunmuşlar, Ay ve gezegenlerin hareketlerinin diyagramlarını yapmışlar, Güneş tutulmalarını önceden tahmin edebilmişlerdir.

  Mayalar aslında birden çok takvim sistemi kullanmışlar. Bugünkü antropolojik ve arkeolojik bilgilere göre yirmiye yakın takvim sistemi geliştirmişler. Bunlardan en ünlü olanı bildiğimiz güneş takvimi. Haab adını verdikleri takvimde bir güneş yılını 365,2420 olarak hesaplayarak o dönemin şartlarına göre bu günkü bilim insanlarını bile şaşırtmışlardır. Modern astronomiye göre bir güneş yılı tam olarak 365,2422 gündür. Yani dakika ve saniye gibi zaman ölçülerinden yoksun olduğu varsayılan Mayalar'ın hesabı ile modern astronominin hesabı arasındaki yıllık fark yalnızca 17 saniyeydi.

  Bunun dışında Ay döngülerini takip ettikleri bir ay takvimi ve Venüs döngülerini takip ettikleri bir başka takvim var. İlginç bir şekilde, ancak bugünkü modern astronomi hesaplamalarıyla bilinen Venüs yılını da daha o zamanda hassas bir biçimde saptayabilmişler. (Üstelik modern astronomi bunları hesaplarken teknolojiyi kullanıyor, Mayalar'ın ne bilgisayarı vardı ne de gelişmiş teleskopları) Mayalar'ın 584 gün olarak hesapladıkları Venüs yılı, günümüzde 583,92 gün olarak saptanmıştır. Mayalar bilinmeyen bir şekilde Venüs'e Güneş'ten bile daha fazla önem vermişler. Kimileri Mayalar'ın Venüs'e bu kadar önem vermesini kadim zamanlarda bölgeye Venüs'ten gelmiş olabilecek ziyaretçilere bağlar. (Neden Olmasın ^.^) Ayrıca Mayalar iki yeniay arasında geçen süreyi (Kavuşum ayını) 29,53020 olarak hesaplamışlar ki bu süre günümüzde 29, 53059 olarak saptanır.

  Tzolkin (Zolkin) adını verdikleri 260 günlük, manevi rehberlik ve kehanetler için kullanılan takvim sistemleri de önemliydi. Bu takvim kendi içinde 20 günlük ve 13 günlük döngülerden oluşuyor. Her günün farklı bir ruhsal varlığın hakimiyetinde olduğu görüşüne inanan Mayalar bu takvime ayrı bir önem veriyorlardı. Doğdukları gün evrene hakim olan ruhsal güce göre hayatta neden var olduklarını ve nasıl bir yaşam amaçları olduğunu anlıyorlardı. Yani her biri belli bir amaç uğruna dünyaya geldiklerine inanıyorlar ve buna göre yaşıyorlardı. Kaderinde kahramanlık görünen kişi yaşamını buna göre sürdürüyordu vs.. Bu şekilde kargaşa engelleniyordu ve her bireye kendi yeteneklerine göre gelişebilme imkanı veriliyordu. Çünkü herkes yapması gerekeni yapıyordu. (Şimdiki gibi abi ben ne olacağım, benim yaşama amacım ne, bu dünyaya neden geldim, vay ben başımı alıp nerelere gidem, benden bi adam olmaz filan gibi bunalımları, dertleri ve mazeretleri olmuyormuş yani..) 


  Yaklaşık 5125 yıllık 'Uzun sayım' dedikleri bir döngü var. Bu da Mayaların bir başka takvim sistemi. Bunun içinde 'tun' adını verdikleri 360 günlük bir zaman birimi, 'katun' dedikleri yaklaşık 20 yıllık yani 20 'tun'luk bir zaman birimleri ve yaklaşık 394 yıla denk düşen 'baktun' dedikleri bir zaman dilimi var... Uzun sayım 13 baktundan oluşuyor, bu da yaklaşık olarak 5125 yıl ediyor. İşte şu meşhur 21 Aralık 2012 de sonu gelecek diye bahsettikleri takvim de bu.

  Yalnız bu takvimle ilgili vikipedide birimler şu şekilde verilmiş hangi kaynak doğru pek emin olamadım bu yüzden onu da belirteyim: Mayalar'ın Uzun Hesap denilen, oldukça uzun dönemleri içeren bu şaşırtıcı zaman hesap sistemlerinin başlangıç noktası tam olarak M.Ö. 3113 yılının 12 Ağustos günüdür. Tarihler ve süreler bu takvimde Ay, Güneş ya da Venüs yılıyla değil, tekrarlanan uzun dönem katlarıyla ifade ediliyordu. Bu sistemde 7,200 güne 1 katun, 144,00 güne 1baktun, 2,880,000 güne 1 pictun deniyordu. En uzun dönem olan alautun ise 23,040,000,000 günü (yaklaşık 63 milyon yıl) kapsamaktadır. (Diyor sevgili vikipediciğim)



  Ayrıca bilinen tarihlendirmelerden bir tanesi Maya takviminin yaklaşık 16 milyar yıl kadar önce başladığını söylüyormuş. Bu da aslında evrenin başlangıcındaki büyük patlamaya (BigBang!) denk düşüyor. Bir Maya büyüğüyle konuştunuz zaman takvimin tamamıyla sonlanmayacağını, bir döngü bittiğinde başka bir döngünün başlayacağını söylüyor. Yani takvimin biteceği söylenen şu malum günde takvimin son günü bitiğinde aslında yeni bir döngü başlayacak.

  Her döngü bitip yenisi başladığında bunun önemli arınmalara, toplumsal ve dünyasal anlamda çok büyük değişikliklere yol açacağı söyleniyor. (Hurafe bunlar kardeşim)

  21 Aralık 2012 tarihi bize arkeologların verdiği bir tarih, Mayalar son tarihin bu olduğu yönünde hemfikir değiller. Onlar, özellikle İspanyollar geldikten sonra, son tarihin bilgisini kaybettiklerini söylüyorlar. Bu nedenle 21 Aralık tarihine net bir şekilde odaklanmak gereksizdir. Kesin olan bir şey varsa o da Uzun sayım bittiğinde yeni bir Uzun sayım döneminin başlayacağı. Maya takvimleri bildiğimiz takvimlerin aksine sonsuz bir döngü olarak tasarlanmış. (Bana göre birer saat gibi çalışıyorlar, takvim yerine dev birer zaman sayacı olarak düşünülebilirler. Zaman doğrusal değil döngüseldir.)  



  Maya kehanetindeki 'son' bizim algıladığımız gibi ölüm ve felaket anlamında değil, bir güneşin batışı ve yeni bir güneşin doğuşu, yeni bir zaman döngüsü, yeni bir başlangıç yani manevi bir anlamdadır. Bununla birlikte dünya tarihi boyunca gerçekleşen büyük felaketlerin ve tufanların Maya takvimlerinde öngörüldüğü söylenmektedir.

  Bu arada 12 Aralık 2012 tarihine yaklaşırken CERN'de Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) deneyi ile ilgili önemli söylentiler dolaşmakta. Tam da kehanette belirtilen günde LHC'nin ilk kez tam kapasiteyle çalışacağının söylenmesi oldukça ilginç. LHC'nin tam kapasiteyle çalışması sonucu ortaya mini karadeliklerin çıkacağı ve bu yüzden dünyanın sonun geleceği düşünülüyor. Tabii böyle bir tehlike ihtimali varsa bilim insanları bunu göze alacak değillerdir herhalde diye düşünüyorum. Kaldı ki deneyde görev alan hiçbir bilim insanı söylentileri ciddiye bile almıyor, deneyin böyle bir sonuca sebep olacağını düşünmüyor.

  İnsanlar felaketlere neden bu kadar meraklı anlamıyorum. Evren 21 Aralıkta çökerse sırf negatif enerjiden çökecek herhalde. Biraz pozitif olmak lazım. Ben enerjiye inanırım, olumlu düşünelim olumlu şeyler olsun. Merak ediyorum, Mayalar matematiksel zekalarını bu kadar mükemmel kullanabilen bir halk olarak krallarını memnun etmek, ayinlerini yapacakları günleri belirlemek, ekim ve hasat zamanlarını takip etmek ve bunun gibi şeyler için böylesine karmaşık ve harika takvimler yaparken gelecekte bunların insanların kafasını bu denli karıştıracağını ve böyle felaket senaryolarının yazılacağını tahmin etmişler miydi acaba? Daha da merak ettiğim şey bu kadar zeki bir topluluk neden her şeyden çok Venüs'e odaklanmış? Peki haklarındaki her şey incelendiği zaman nasıl oluyor da satır aralarında dünya dışı varlıklarla ilgili ipuçları buluyoruz? Kadim zamanlarda Mayalar'ın sahiden de dünya dışı ziyaretçileri olmuş olabilir mi?

  Bu sorulara bir yanıt bulmak şuan için çok zor...

  Daha foton kuşağıyla ilgili ve dünyanın manyetik kutuplarının değişimleriyle ilgili konulara değinemedim. Bir de Mu efsanesi vardı. Neyse bu seferlik de burada bitirelim ve bir sonraki postta görüşmek üzere sözleşelim :) Sıkılmadınız umarım kavanozdan blogun canları (: Sonuna kadar bıkmadan okuyabildiyseniz minnettarım, dikkat edin kendinize ve hep pozitif düşünün bari bir kısmımız evrendeki enerji dengesini olumlu etkileyelim ;)

~Sessizgemi~