28 Temmuz 2012 Cumartesi

Kim Öğretti Gökkuşağına Sevinmeyi?



  İnsan neden yeşili sever? Bir orman resmi bile nasıl oluyor da huzur bulmasına yetiyor? Bazen sadece bir kayayı bile sevebiliyor insan. Şöyle gri, mağrur, iri bir kaya.. Üzerinde yalnızca yıllanmış yosunlar ve ışığa küsen gölgeler vardır belki de. Arkasında bomboş bir tepe de olabilir, bir çöl veya bir nehir de.. Fakat gözler o kayaya saplanıp kalır, başka hiçbir şeyi görmez o sırada. İnsan neden bir kayayı bile bazen her şeyden çok sevebilir?

  Neden elinin altında duran onca şey varken bir ormanı, bir ağacı ve hatta sadece tek bir yaprağı özler? Masmavi gökyüzüne bir kez olsun bakmazken neden okyanusun enginliğini ister? Bazen topraktan çıkan tek bir yosunlu ağaç kökünü bile saatlerce izleyebilir insan. Peki ama neden? Ormanın, yeşilin huzur verdiğini ve yalnızca bir kayayı bile sevebilmeyi kim öğretti bize? Ağaçları, nehirleri özlemek gizli bir kural mı? Eğer öyleyse kim koydu bu kuralı? Kim öğretti gökkuşağına sevinmeyi?

  Sanırım insan elde ettiklerinden çok ulaşamayacağı şeyleri arzuluyor. 

  Bir de, bir kez bile olsa o resimdeki gibi bir ormana gidip sessizliği, daha doğrusu ormanın sesini dinlediyse insan, çimenlerin yumuşaklığını ve rüzgarın serinliğini hissettiyse.. Ve o toprağın kokusunu duyup, yosun kaplı ağaçlara dokunduysa bir kez.. İşte o zaman daha çok özlüyor, daha çok seviyor ve istiyor tekrar görmeyi, gitmeyi.. İnsan adımlarını hatırladığı halde artık hükmedemiyorsa onlara, işte o zaman her şeyden çok adımlarını özlüyor.. Kim bilir belki de insanın ulaşamayacağı şeyleri istemesi başlı başına bir kuraldır. Ve belki de zamanında kurulan güçlü krallıklar sırf bu kurala kurban gitmişlerdir..

  İnsan ulaşamayacağı şeyden vazgeçmeli mi? Yoksa ne olursa olsun ona sıkı sıkı tutunmalı mı?

  Peki ama ben televizyonu kapatacakken neden NHK W.'de bir ağacın dallarından süzülen gün ışığına takılı kaldım? 

  Sanırım insanın bir şeyi istemesinin, özlemesinin veya bir şeyden mutlu olmasının tam bir açıklaması yok.. İnsan bilinmeyen bir evren gibi. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan koca bir karanlık. Karanlığın içinde nelerin olduğunu çoğu zaman kendisi bile bilemez ama hepsinin kendinden küçük birer iz taşıdığından emindir..

  Oldum olası her şeyi sorgulayan ve öğrendiği şeyleri neden öğrendiğini, nerede işine yarayacağını anlayana kadar herkesi sorularıyla bıktıran Sessizgemi'den selam olsun.. 

  Dışarıya çıkın ve benim için kurumuş dallar veya çakıl taşları toplayın. Sonra onları teker teker bir nehir ya da denize atın. Her birini suya atarken bir dilek tutun. Ama en önemlisi onlara dikkatlice bakın. Hepsinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu ve aslında ne kadar güzel olduklarını fark edin..

~Sessizgemi~

24 Temmuz 2012 Salı

Bigbang - Depresyonu Ezer, Yok Eder!




  Hiç ummadığı şekilde hayal kırıklığına uğrayıp "Depresyon takılacağım bugün ben, dokunmayın bana" diye söylenen orta okul arkadaşım, kan kardeşim, ebedi dostum, kod adı "C" bize geldi bu gün. Bu gün gelmesi olay değildi elbette her zaman görüşürüz zaten, asıl olayı birazdan anlatacağım.. Dertleştik, "Takma kafana her şey olacağına varır" felsefesi yaptık, "Böylesi daha hayırlıdır belki"lerle "Sen üniye odaklan, mesleğini eline al, kendinden başka bir şey üzerine kafa yorma bu aralar"dan sonra biraz slow müzik açmamı istedi. Model dinledik biraz, sonra hiç sevmediğim ama onun hatırına açtığım Halil Sezai çaldı bir süre.. Ardından daha başka müzikler açmamı, bir nevi depresyon Dj'liği yapmamı istedi.. Ben Türkçe slow, depresyona uygun müzik bilmiyorum diye isyanlar püskürdüm. Bunun üzerine yabancı da açabilirsin deyince bir My Immortal denemesinin ardından Because of You v.s. devam ettik...

22 Temmuz 2012 Pazar

~Bazen Uyandığında İnsan~


  İnsan, uyandığında bazen kafasının içinde bir müzik çaldığını duyar. Uyanma aşamasında o müzik tek bir nakaratıyla tekrar eder durur zihninde. Bazen neşeli bir müziktir Mavi Boncuk tarzında. Bazense hüzünlüdür İstanbul'da Sonbahar gibi. Bazense söyleme şekline göre hem hüzünlü hem de mutlu olabilen bir parçadır.. Uyanırken insanın kafasının içinde tekrar eden bir müzik tüm gününü etkileyebilir. Çoğu zaman neden böyle uyandığını bile anlamaz ve fark etmez bile...



Kalbimi gözyaşlarıyla doldurdum
O kelimeleri kalbime koydum
Hiçbir şeymiş gibi geçip gittim
Ve sonra kalbimi paramparça ettim…


  Uyumadan önce insanın okuduğu ve dinlediği şeyler uyanıncaya kadar zihinde tekrar tekrar başa sarılır. Eğer ertesi gün bir sınav varsa ders notlarını uyumadan önce 5 dakika gözden geçirmek çok faydalıdır bu nedenle. Ya da bir toplantıda sunum yapılacaksa yine bu yöntem kullanılabilir. Siz uyuduğunuz halde zihniniz sizin yerinize çalışmaya, öğrenmeye ve kavramaya devam eder. Sabah uyandığınızda kafanızın içinde bir matematik sorusu çözdüğünüzü bile fark edebilirsiniz.. Uyumadan önce beyninize uğraşacağı iyi bir şeyler verin. Mesela güzel müzikler dinleyin; sabah uyandığınızda mutlu, şeker gibi biri olursunuz, tüm gününüz de öyle geçer.. Zihnin böyle işlediğini ben değil, bilim insanları söylüyor ama siz yine de ben söylemişim gibi yapın ;) Hahah ^^

  Sıcak hava ve susuzluktan kalp krizi geçirmek üzere olan ve akşamı sabırsızlıkla bekleyen bendenizden herkese selam olsun...

~Sessizgemi~

19 Temmuz 2012 Perşembe

En Sevdiğiniz OST?


  Yine sevilesi bir mimle karşınızdayım :) Sevgili çingularım Hoi Hoi ve narsistprenses beni mimlemişler. Mimin konusu: Şu ana kadar sizde yeri en ayrı olan, en sevdiğiniz ost hangisi? Bu sefer mimi yazmakta geciktim ama geçerli nedenlerim var! Birincisi, hava çok sıcak ve ben susuzluğa ve sıcağa dayanamayan biri olarak, bu durumda yazı neden hala sevebildiğime hayretler ederek, günlerimi yarı baygın geçiriyorum. İkincisi, İzlediğim dizilerin hepsinin ost'lerini çok seviyorum, aralarında sevmediğim yok, seçim yapmak zor oldu :)

  Mimi aldığımda aklıma ilk gelen ost buydu. Fakat emin olmak için diğerlerini de dinledim ve çok düşündüm. Lakin kararım değişmedi.. Bu diziyi izledikten sonra en sevdiğim ost After a long time - Beak Ji Young oldu. Aslında dizinin diğer parçasını da çok seviyorum ama şu anki ruh halime göre seçimim bu yönde..



Hmm.. Bak yukarıdaki videoyu kaç saat arayıp buldum, şöyle güzel sahneleri olsun dizinin diye uğraştım ama tam onu bulmuşken bir tane daha bulunca kararsız kaldım, onu da paylaşıyorum :) Ne kadar kararsız biriyim ben yhaa, pii bana :S



Yukarıdaki ost şu anki ruh halimle en sevdiğim konumunda ama ben ikinciyi de paylaşmak istiyorum ;) Sanırım kural dışı bir şey yapmıyorum canım ^^


Buna doğru düzgün bir video bulamadım, neyse olsun :)


  Ben ost'lere eşlik etmeden duramıyorum, bir çeşit ost söyleme turnuvası mı düzenlesek ne yapsak :D Çok eğlenceli olurdu cidden :)

  Çingularım, mim için çok teşekkür ederim ;) Ben de bu mimi daha önce yaptılar mı bilmiyorum ama Hikaruivy , MydestinyWinpohu, Agasshi çingularıma gönderiyorum, tabii yapmak isterlerse ;) 

~Sessizgemi~

15 Temmuz 2012 Pazar

Day-o, Day-o Daylight Come and Me Wanna Go Home..



Beetle Juice, Beter Böcek,


  Giriş yapamıyorum ben. Postlara hep konunun ortasından başlıyorum. Zaten giriş-gelişme-sonuç üçlüsünü kim icat ettiyse iyi bir hesaplaşmamız lazım. Bende giriş yok direkt gelişme ve sonuç var. Ya da acaba giriş var da ben mi bilmiyorum? Şu an iyice saçmaladım sanırım neyse, ne diyecektim ben o.O? Hah, tamam!


  Beter Böcek'i bilmeyen var mıdır? Enteresan ve komik bir filmdir. Ama konumuz filmin kendisi değil müzikleri..



  Küçükken eğlenerek izlediğim bir filmdi. Gerçi o adamı her gördüğümde korkar ve "Beter Böcek, Beter Böcek.." diye tekrar etmek istemezdim, bak şimdi bile üçüncü kez söyleyemiyorum adını ;)

  Fakat müzikleri! ^^


  Babam göreve gittiği zaman onu özleyip mızmızlık ettiğimizde bizi neşelendirmek için annem filmin müziklerini son ses açar ve kendisi en önde, ben onun arkasında, kız kardeşim benim arkamda olmak üzere birbirimizin sırtından tutar ve evin içinde tempolu bir şekilde turlardık :) Erkek kardeşim o zamanlar daha yeni emekliyordu o da gücü yettiğince peşimizde dolaşırdı ^^ Bu şekilde bir adım sağa bir adım sola, bir geriye iki öne, bir düşe bir kalka eğlenirdik :) Kafalar da tempoya göre sağa sola gider gelir, ellerimiz de adımlarımızla uyumlu bir şekilde ileri geri başımızın önünde dans ederdi, bir yandan şarkıya eşlik edip  "day-o, day-o daylight come and me wan' go home.."  demeyi ihmal etmezdik o yaşta dilimiz döndüğünce :D Şimdi böyle yazınca anlaşılması zor ve saçma görünüyor ama gerçekten çok eğlenceliydi ^^ 


Day-o ve Shake Shake Senora'nın her ikisi de Harry Belafonte tarafından seslendirilmiş..

  Şimdi birden bire o günler geldi aklıma. Annem pek bir sever nostaljiyi bir de bu müzikleri :) İzin gününde ona o günleri anımsatmam lazım :)

~Sessizgemi~

14 Temmuz 2012 Cumartesi

~Melodiler~


  Not: Boş vaktinizde müziklerin hepsini dinleyerek okumanızı rica ediyorum ;)


  Böyle düşünen bir tek ben değilim, biliyorum.. Eski notalar nasıl da insanın ruhuna dokunuyor değil mi? Yıllar geçtikçe yapılan müzikler nasıl da özensizleşti. Özellikle Türkçe müzikler zaman geçtikçe ne kadar da ıvır zıvıra benzedi. Listemdeki müzikleri dinlerken eskilerden bir şarkı çıktı karşıma, düşündüm, şimdilerde böyle anlamlı melodiler yapmıyorlar. Hele bir ara feysbuk feysbuk.. diye akıllara zarar bir şey bile vardı. İngilizce olanlarda pek dikkat etmiyorum, tınısına değer veriyorum daha çok; ama ben dinlediğim Türkçe müziği, okuduğum şiiri v.s anlamaya çalışırım. Düşünürüm.. ne gibi bir olay bu sözcükleri yazdırmış, bu notaları ortaya çıkarmış? Merak ederim hikayesini. Ivır zıvırları ilk kez talihsizlik eseri dinlerim, bir manası olmadığı için de bir daha yüzüne bakmam o şarkıların. Hatta ıvır zıvıra devam ederse sevdiğim sanatçıdan bile soğuyabilirim. Tamam, eskilerin arasında da ıvır zıvırlar vardı ama fazla göze batmıyorlardı. Aslında yenilerin hepsinin de hakkını yememek lazım. 


  Mesela Model'i pek bi severim değişik bir tarzı var, taklitçi değil ve ıvır zıvır söylemiyor. Model yeni bir grup değilmiş sanırım eskiden farklı bir isimle söylüyorlarmış şarkılarını ama sonra bir değişiklik olmuş falan filan.. Ben ilk kez Değmesin Ellerimiz'i dinlemiştim. Şarkı hoşuma gitmişti ama öyle sürekli dinlediğim de söylenemezdi. Yine de grubun farklılığı ve aldığım iyi titreşimler ileride grubu sevdiklerimin arasına alacağımın göstergesiydi.. Ve çok fazla zaman geçmeden de öyle oldu..


  Sevdiğim sanatçılara körü körüne bağlanmam. Yaptığı şarkılara göre değer biçerim gözümde. Benim için sanatçının kimliğinden çok ortaya çıkardığı iş önemlidir...

Birkaç gün evvel duydum bu şarkıyı ve pek bi sevdim. Ivır zıvır değil kesinlikle!


Bir de şu şarkılarını pek bi severim..



Ezginin Günlüğü - Düşler Sokağı geçmişten güzel bir melodi..


Teoman - İstanbul'da Sonbahar..


Barış Manço - Kol Düğmesi..


Teoman da bu şarkıyı çok güzel söyler..


Seksendört - Şimdi hayat..


Biraz da yabancı karışık olsun :)

Nuest.. Bu grubu pek sevdiğim söylenemez ama bir şans verip dinlediğim Face'i sevdim..
Klipten pek bir şey anlamadım ya da düzgün izlememiş olabilirim :) Ama şarkı güzel :)



Bigbang! Tabii ki bunu başa koymak lazımdı ama olsun ^^ Bu şarkı bir numara!
(Yazar burada sesi sona getirmenizi istiyor)



Aynı şarkı ama süper bir performans..

Tanrım! O VIP taçlarından istiyorumm.. Gidemem kesin ama gelin şu İstanbul'a konsere!


Öhöm sıradaki şarkı kız kardeşimin silah zoruyla geliyor efenim ^^ Reklam bu reklam kızım ne anladın bundan anlamadım :D
Bu arada dk.2:22 de GD oyun havasında gibi dans ediyor :P 



Evet.. Durmak yok devam ediyoruz hadi bakalım :)

Evanescence.. Hmm...
Call Me When You're Sober..



The Rasmus - In The Shadow



Kelly Clarkson - Şarkının ismi çok uzun, yazmayacağım gerçi bunu yazana kadar yazmıştım ya neyse :D


Bu arada balığı alıp bardağa koyması süperdi :)


Ji Eun - Going Crazy ile devam ediyoruz..


Kardeşim: Yaktı güzelim çocuğu!
Ben: O değil de arabaya yazık oldu...
:D

K-Pop olarak ikinci en sevdiğim grup 2ne1 ve şarkıları.. 


Ve..




Ft Island - After Love...

Dizideki Jeremmy'nin Hong Gi olduğunu ancak dizi bittiğinde öğrendim, araştırmacı merakım bu konularda işlemiyor sanırım ^^



Sarang Sarag Sarang :)
Bunu dinleyince etrafta sarang sarang diye dolaşasım geliyor ^^


Evet şimdi geldik günün bonus şarkısınaa :)

İyi seyirler..




  Çok uzun bir post oldu farkındayım, sabrınıza hayranım :) Bütün şarkılara birer şans verdiğinizi ve sevdiğinizi umuyorum... 



~Sessizgemi~

7 Temmuz 2012 Cumartesi

O Bir Kuş, O Bir Uçak, O Bir Ne?





  Kendimi tuttum, saçmalamayayım belki cidden normal bir şeydir dedim ve iştahlı merakımla araştırıp ne olduğunu öğrenince bu enteresan şeyi paylaşmadan edemedim.. Araştırmasaydım cidden tuhaf teoriler üretmeye devam edecektim :)


  Geceleri gökyüzüne bakmayı severim, atmosferin ötesini hayal eder ve yıldızların arasında gezegen bulmaya çalışırım. Dünyanın dönüş hızını hissetmeye çabalar ve Ay'ın hareketini izlerim. Tuhaf biri olduğumu düşünmeyin hemen, mümkün olsaydı uzay araştırmaları yapan süper bir bilim insanı olacaktım da, işte olmadı :) Bir iki yıldır da gökyüzünde yıldız gibi görünen ama hareket eden bir şeyin varlığı dikkatimi çekiyordu. Belli saatlerde ortaya çıkan bu tuhaf nesneye ben "İo" adını verdim. Tamam çakma bir isim, n'olmuş ki? İo bir yıldız gibi görünüyor ama istediği yöne doğru gökyüzünde kayarak hareket edip bazen de flaş patlaması gibi ışıklar çakabiliyor. Kesinlikle bir uçak değil! Uçağın neye benzediğini biliyorum sürekli ışıkları yanıp söner ve hatları da bellidir zaten. İo tamamen bir yıldız gibi, tek farkı hareket etmesi ve kaybolmadan önce flaş çakıp bir süre ilerleyip sonra kaybolması..


  Onu ilk gördüğümde tek başımaydım ve uzaylıların varlığına inanan zihnimle öyle bir tırstım ki sormayın ^^ Sonra sonra biraz kafa yorunca aslında ne olduğunu tahmin ettim ama amacım her ne ise daha tuhaf ve garip bir şey olması gerektiğine inanmaya devam ettim. En sonunda bu gün araştırmaya karar verdim ve ne kadar saçmaladığımı gördüm. Tahminlerimden hep bir kenara bıraktığım ve aman canım bu kadar basit olamaz, olmamalı dediğim şeymiş meğerse.. 


  Gezegenin çevresinde dönen yapay bir uyduymuş bu, çok basit değil mi? Nadiren, iki hatta üç tane bile görüyordum aynı anda. Casus uydular olabiliteleri varmış. Dayıma göre, Ruslar yaptıkları yeni arama motoru için harita taraması yapıyorlarmış. Falan filan, sıradan dünyalık olaylarmış işte. Ama beni pek ikna ettikleri söylenemez. Hala altında gizli bir şeyler olduğunu düşünüyorum :D 


  Pek sevdiğim bilgi kaynaklarımdan viki şöyle diyor konuyla ilgili:

  Bulutsuz bir gecede büyükçe yapay uyduları çıplak gözle görmek mümkündür. Bunları uçaklardan ayırmak çok kolaydır. Uçaklar geceleri yanıp sönen sarı-kırmızı,yeşil anti-çarpışma ve sis lambalarını yakarlar. Oysa yapay uyduların parlaklığı yıldız gibidir. Akanyıldızlar gibi kayıp geçmezler,çok yavaş hareket ederler ve gök ufkunda kayboluncaya kadar görünürler. Ufukta dünyanın gölgesine geçtikleri için artık görünmez olurlar. En iyi göründükleri zaman, güneşin batışından az sonraki zamandır.
Bunları uçan dairelerle de karıştırmak mümkün değildir.Çünkü,yörüngeleri üzerinden,sapmadan,belli bir doğrultuda giderler.

  Hayır en başından beri gerçeği bildiğim 'veya tahmin ettiğim' halde neden garip teoriler ürettiysem onu anlamıyorum şimdi :) Olayı NASA'ya ve 51.Bölge'ye bile dayandırmıştım bir noktada :D


  İşte böylee, bir acayip durum...


  Gizem peşinde koşmadan duramayan bendeniz, daha fazla saçmalamadan kaçar en iyisi ;) Sevgiler...


~Sessizgemi~

5 Temmuz 2012 Perşembe

Tek Kelime


Mimin adı Tek Kelime ama bu kurala uymayanları gördü bu gözler :D Benim de uymayacağım kesin bu arada ;)


  Sevgili supercellma yeni nesil ilginç bir mim başlatmış ve deeptone'a göndermiş. Ve o da beni mimlemiş, teşekkür ederim deep :) Ayrıca ben bu mimi yazıncaya kadar birgaripseyma ve erdikaradeniz de beni mimlemişler hepsine tekrar teşekkürlerimi sunarım :)

  Mimi nasıl açıklayacağım hakkında hiçbir fikrim yok :D Bunun için tam anlatamazsam mim sahibesinin Şu postunu okumanızı rica edeceğim :) Hatta direkt oradan alıntı yapayım ben talimatları ^^

 *Şöyle ki bu mimin altına benim takipçim olarak benimle ilgili düşüncelerinizi yazacaksınız. 

*Benim mimlediklerim de kendi sayfasında bu mimi duyurup takipçilerinin yorum yapmasını sağlayacak.
*Ve siz de başkalarını mimleyerek bu mimin elden ele dolaşmasını sağlayacaksınız. Oldu mu ? :D



  Aslında mimin altına yorum olarak yazmak gerekiyormuş okuduğumuz kişi hakkındaki fikirlerimizi ama beni mimleyenler hakkındaki düşüncelerimi ben bu post içinde belirtmeyi tercih ettim..

  Deeptone: Farklısın. Moralim bozuk olduğunda bloguna gelip bir yazı okuyup kendime geliyorum çevrene yaydığın sonsuz bir pozitif enerjin var. Ayrıca hayal edilemeyecek kadar geniş bir hayal gücün var ve bu şahane :) Zekice bir üslubun var, alakasız şeyleri birleştirip ortaya mantıklı bir şey çıkarman en sevdiğim yönlerinden birisi, ne demek istediğimi anladın umarım cümlem biraz mantıksız oldu sanırım :D Ayrıca eğlenceli ve renklisin... Bir de çok çalışkansın, yazdıklarını daha okuyamadan iki üç tane birden yayınlayabiliyorsun, ama boş şeyler yazmıyorsun hepsi dolu dolu! Bloguna seçtiğin isim tam seni anlatıyor aslında Sade ve Derin.. Haa, bir de unutmadan gizemli bir kişisin :D Aslında daha pek çok şey söylenebilir senin hakkında :) Geçen bahsettiğin vitrin camlarını kırma girişimlerinde bulunuyorum, bana şans dile! :)

  BirgaripŞeyma: Yeni yeni tanıdığım, düşünceli birisin. Profil fotoğrafın çok güzel her gördüğümde gidip bir tane o renkli çoraplardan alasım geliyor :) İlginç ve düşündürücü şeyler yazıyorsun.. Tanıdıkça daha çok seveceğimden emin olduğum bloggerlardansın :) Yazmaya devam et lütfen..

  ErdiKaradeniz: Son yazıların oldukça hüzünlü. İnsanlığa karşı bir çeşit dargınlığın ve yorgunluğun var gibi. Bir şey seni fena halde üzmüş belli.. Son yazılarından sonra hakkında aklıma ilk gelen kelimeler duygusal ve hüzünlü oluyor. Fakat ayrıca oldukça zeki ve derin düşünceleri olan birisin. Hüzünleri denize fırlattığın çakıl taşlarının altında bırak, seni üzmelerine izin verme.. 

  Ayrıca hepiniz özgünsünüz daha ne olsun (:

  Gelelim mimin benimle ilgili kısmına. Şimdi, beni takip eden, yazdıklarımı okuyan herkes yorum bırakarak hakkımdaki düşüncelerini belirtmeli.. Okuyup kaçmak yok, her türlü düşünceye açığım çekinmeyin.. Rahat olun ve yazın işte fikirlerinizi, düşüncelerinizi :) Not: Yazar bu kısımda meraktan çatlamaktadır ^^

  Az daha mimi göndermeyi unutuyordum :D Hikaruivy, Madam Patapuff, Kuul'umsu Kadın, Hoi Hoi, Dayatılanla Yaşayan ve Watson aranızda yapan var mı bilmiyorum ama bu mimi sizlere gönderiyorum :) 

  Kulağında kulaklıkla son ses Fantastic Baby dinlerken mausun kenarıyla parmağını kesmeyi başarıp şaşkına dönen Sessizgemi'den selam olsun! Bu da nasıl bir cümle olduysa böyle o.O Neyse, kendinize iyi bakın a dostlar (:

  ~Sessizgemi~


4 Temmuz 2012 Çarşamba

~Siyah Beyaz ve Biraz da Parşömen Rengiydi~



Siyah Beyaz Yol



  Yanlış bir şeyler vardı. Yolunda gitmeyen bir şeyler. Bir şey eksik gibiydi, yarım kalan bir şey... Parçalanan ruhundan artakalanlar o ilerledikçe peşinden sürükleniyordu. Camları sonuna kadar açık Mustang'ını sürerken yol hiç bitmeyecek gibi göründü gözüne, sanki tekerler boşa dönüyormuşçasına sonsuzdu.

  Ruhunun neden parça parça olduğunu bilmiyordu. Şu an için tek düşünebildiği gitmekti. Nereye gittiği ise umurunda değildi. Neden gittiğini hatırlamıyor ve teypte çalan müzikten başka bir şeyi de umursamıyordu. 

  Üstü başı düzgündü, yanağında tıraş olurken açtığı küçük bir kesik dışında ters görünen tek şey renklerdi. Dünya, arabasına binip sürmeye başladığından beri siyah beyaz ve biraz da parşömen rengiydi, başka hiç renk yoktu. 

  Yolun ucunda, yaklaşmaktan uzak olan dağların tepelerine yıldırımlar iniyordu. İlerlemeye devam ettikçe gökyüzünü kaplayan bulutlarla buluştu. Bulutların görüntüsü gökyüzünü yeryüzüne yaklaştırmış gibiydi.

  Çok geçmeden siyah beyaz bir yağmur kapladı boş havayı. Hiçbir şeyi hatırlamayıp bilmediği gibi birdenbire arabayı durdurup neden yolun ortasında öylece dikildiğini de anlamıyordu. İlkin beyaz gömleğinde ufak lekelere dönüşen damlalar vakit kaybetmeden sırılsıklam olmasına neden oldu. 

  Yolun ortasında öylece beklerken yüzünden süzülen soğuk yağmur birdenbire bir şeyler anımsattı. Yolunda gitmeyen ve yanlış olan şeyin ne olduğunu hatırladı. Aslında hiç unutmadığını sadece hatırlamak istemediğini anladı. Gitmediğini, kaçtığını fark etti. Gözlerini kapatıp bir an gök gürültüsünü dinledi ve sonra yağmurun renkleri yıkamasını izledi. Peşinden sürüklenen ruhunu parça parça topladı, onlara ihtiyacı vardı yarım bir ruhla yaşayamazdı. 

  Arabasına binip keskin bir dönüşle geldiği yolu takip etti. Renkler geri gelmiş, ruhunun parçalarını birleştirmişti.Şimdi umursadığı bir tek şey vardı: Eksik ve yarım kalan, yolunda gitmeyen ve yanlış olan ne varsa yüz yüze hesaplaşacaktı...


~Sessizgemi~

3 Temmuz 2012 Salı

Pozitif Enerji?


Gökyüzü

  Fark ettim ki mutluluktan korkuyormuşum ben. Ne kadar çok sevinç varsa ardından o kadar yoğun bir hüzün gelir derlerdi, doğruymuş. Eskiler bilir de konuşurmuş...

  Çok ağlama bir felaket uğrar..

  Çok gülme iki misli ağlarsın...

  Ee, ben neresinde kazançlı çıkacağım bu düzenin?

  Gökyüzüne saldığım pozitif enerjinin frekansını mı bozdular nedir, evren beni birkaç gündür yanlış anlar oldu. Mutluluğun, sevincin kalıcı olmasını sağlayan bir tembih sözü yok mudur ki büyüklerimizin? 

  Bir gün yaşlandığımda genç birini karşıma alıp "Çok hüzünlenme başına bir mutluluk gelir" demek istiyorum. Böylece var olagelen kötücül frekanslı düşünceleri silmede bir adım atmış olurum belki..

  Bu arada teknolojiden nefret, nefret, nefret, nefret edesim var! Bu kadar gelişmişken nasıl olup da hayatı kolaylaştırmada bu kadar geride kalıyor anlamıyorum. Teknolojiyi geliştiren, kullanan, tasarlayan kişilerin görüşü bu kadar dar olmak zorunda mı?

  Çabuk geçmesi beklenen negatif bir mevsimin varlığını fark eden bendeniz, yalnızca birkaç gün sürmesi öngörülen depresif yağmurlardan kaçmaya çalışıyorum.. Kaçış manevralarım pek mükemmel değil fakat simsiyah bulutlara yaptığım saldırılar oldukça etkili gibi. 

  Çok geçmeden yağmuru durup, bulutlar dağılıp, mevsim değişmeli..

~Sessizgemi~

~Belki Bir Gün~


Boşluk, Notalar,


  Yaşamaya devam ettiği halde insanın kalbinin durması ne acı şey. Hayatta olmasına rağmen artık nefes almaması ne fena. Dinlediği notaların tek tek ruhuna saplanması ne yıkıcı. Esen rüzgarın serinliğinde acılarını hissetmesi ne büyük cezadır. Pollyanna'dan nefret ettiği halde umut beslemekten vazgeçmemesi ve bardağın hep dolu tarafını görmesi ne garip. Evren onu bu kadar reddetmişken gülümsemeye devam edebilmesi gerçekten mutlu olmayı başardığından mı, yoksa kendini kandırabilecek yalanlar uydurabildiğinden midir? 

  Her şeye rağmen, bir insan duran kalbini yeniden canlandırabilir mi? Boğazındaki düğümden kurtulup tekrar nefes alabilir mi? Yaşarken ölü olan bir insan yeniden başlayabilir mi hayata? "Nasılsın?" sorusuna her zaman verdiği "İyiyim" yanıtı bir gün gerçek olabilir mi?

  Evrendeki karanlık neden var olmaya çalışan aydınlıktan daha üstün? 

  Bir gün, belki bir gün, insan tüm ışıkları açıp evreni karanlıktan kurtarabilir...

  Kurtarabilir mi?

  ~Sessizgemi~